Dataset Viewer
Auto-converted to Parquet Duplicate
id
stringlengths
2
7
url
stringlengths
31
377
title
stringlengths
1
209
text
stringlengths
1
33.4k
16
https://tr.wikipedia.org/wiki/Film%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
Film (anlam ayrımı)
Film şu anlamlara gelebilir: Camlara yapıştırılarak içerinin görünmesini engelleyen bir tür ince yaprak Sinemacılıkta, bir oyunun bütününü taşıyan şerit veya şeritlerin bütünü Film (fotoğrafçılık), fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan; selülozdan, saydam, bükülebilir şerit Film (sinema), sinema makinesiyle gösterilen eser, izleti Film (film), Samuel Beckett'in yazdığı tek senaryodan çekilen 1965 ABD yapımı film Total Film, 1997'den beri İngiltere'de yayımlanan sinema dergisi
22
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa%20Suphi
Mustafa Suphi
Mehmed Mustafa Subhi (), kısaca Mustafa Suphi, veya bazı kaynaklarda kullanıldığı haliyle Osmanlıca yazıma göre Mustafa Subhi (4 Ağustos 1882 veya 4 Mayıs 1883 - 28 Ocak 1921), Türk komünist ve Türkiye Komünist Partisinin ilk Merkez Komitesi Başkanı. Yaşamı Erken dönemler Ailesi Aslen Samsunlu bir aileden gelmektedir. 2 Şubat 1895 tarihli Sicill-i Ahvâl Defteri, No.: 57, sayfa 73'e göre babası, 26 Mart 1812 Giresun doğumlu Mevlevîzade Saadetlû Ali Rıza Efendi'dir. Yine Sicill-i Ahvâl Defteri kaydına göre 28 Kasım 1880 tarihinde 20 yaşında Giresun Rüsum-ı Sitte idaresi'nde mülâzemete (staja) başlamış, 30 Temmuz 1881 tarihinde 200 kuruş maaşla mubassırlığa alınmış, 5 Aralık 1883 tarihinde aynı maaşla ayriyeten katib-i saniliğe nakiledilip Reji idaresi bidayet-i teşekkülünden istiğnaya çıkarılarak 14 Nisan 1884 tarihinde 250 kuruş maaşla memuriyet-i sabıkaya ricat ve ahiren 400 kuruşla Tirebolu memurluğuna tahvil ettirilse de adem-i kabulünden naşi açığa çıkmış, 13 Ağustos 1885 tarihinde Giresun Duyun-ı Umumiye Müdiriyeti'ne maa-mubassır (mubassırlıkla birlikte) katib-i saniliğe 200 kuruşa 3. defa tayin olunmuş, 13 Ekim 1886 tarihinde olduğu yerden ayrılmış, 15 Cemaziye'l-Evvel 1306 (Hicrî)/5 Kanun-u Sani 1304 (Rumi)/17 Ocak 1889 (Miladi) tarihinde aynı maaşla yeniden memuriyete girmiş, 4 Mayıs 1890 250 kuruş aylıkla yerine Düyun-ı Umumiye memurluğuna naklolunmuştur. Daha sonradan 1912 yılında Konya valiliği de yapan Ali Rıza Efendi, Cumhuriyet döneminde de bürokrat olarak hizmet vermiş, 1930'da Samsun valiliği yapmış ve 28 Mart 1953'te ölmüştür. Annesi, belediye başkanlığı döneminde Samsun'daki sıtma kaynağı görülen sazlığı kurutan Halil Hilmi Efendi'nin kızı Hikmet'tir. Ailenin 9 çocuğundan en son hayatta kalanı, Fitnat Hanım'dı. Doğum tarihi Mustafa Suphi, Resmî Hâl Tercümesi'ne göre 4 Ağustos 1882 doğumludur. Buna karşılık Paris'te doldurduğu öğrenci formunda doğum tarihini, 4 Mayıs 1883 olarak yazmıştır. Zamanın Trabzon Vilayeti'ne bağlı olan Giresun kazasında doğdu. Eğitimi İlk öğrenimini Kudüs ve Şam'da, idadi (lise) öğrenimini Erzurum'da gördü. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi'nden mezun olduktan sonra Paris'te Siyasal Bilgiler Okulu'nu kazandı. Fransa Doldurduğu bir ankete göre Suphi'nin siyasi faaliyetlere girişimi, 1906 yılından itibaren başlamıştır. Mustafa Suphi, 1908 sıralarında Paris'te görülmektedir. Fransa'da bulunduğu dönem, Mustafa Suphi'nin Celestin Bougle gibi isimler başta olmak üzere burjuva sosyolog olarak nitelendirilebilecek düşünürlerin etkisinde kaldığı yıllardır. Bu yıllarda Suphi'nin İttihatçılar ile yakın ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir. Dönemin hükûmet gazetesi olan Tanin gazetesinin muhabirliğini yapmıştır. Aynı zamanda Suphi, Osmanlı Talebe Birliği'nin başkanlığını da bu dönemde yürütmüştür, ki bu birliğin kimi üyeleri muhalifleri gözetlemek şeklinde faaliyet yürütmektedir. Bu konu, Paris Emniyet Müdürü'nün hazırladığı 29 Haziran 1910 tarihli bir istihbarat raporuna şöyle yansımıştır: Bu dönem Suphi, 1910 yılında "L'organisation du crédit agricole en Turquie" ("Türkiye'de tarım kredilerinin örgütlenmesi") isimli bir tez yazar ve bu tezi özet olarak "Bulletin du bureau des institutions economiques et sociales" ("Ekonomi ve Sosyal Enstitüleri Bürosu Bülteni") dergisinde yayınlanır. Üniversiteden mezun olduğunda Mustafa Suphi'nin akademik unvanı, Legum Doctor (LL.D.) idi. İstanbul'a dönüşünden sürgüne kadar Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul'a döner. Burada Tanin, Servet-i Fünûn ve Hak gazetelerine yazılar yazar; Ticaret Mekteb-i Alisi'nde, Darülmuallimin-i Aliye ve Mekteb-i Sultani'de hukuk ve iktisat dersleri verir. İttihat ve Terakki'ye muhalefet dönemi İttihat ve Terakki Fırkası'nın 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katılır. İttihatçılıktan kopuşu bu kongreden sonra başlar ve 1912 Ağustos'unda partiden tamamen ayrılır ve fırkaya muhalefet etmeye başlar. 1912 yılında Ahmet Ferit'in başkanlığında kurulan ve kurucuları arasında Yusuf Akçura'nın da bulunduğu Millî Meşrutiyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alır. Sürgün Suphi, muhaliflere karşı 1912 yılının sonlarında başlayan sürgün furyasından nasibini alır ve Sinop'a sürülür. Sinop'taki Rus konsolos yardımcısı V. Ciudiçi'nin (В. Джиудичи) 15 Haziran 1913'te (eski takvim) İstanbul'daki başkonsolosluğa ve 24 Haziran 1913'te (eski takvim) St. Petersburg'daki Dış İşleri Bakanlığı 1. Dairesine yazdığı raporlarında "Vezir Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesine dahiliyet dolayısıyla 600 şüphelinin Sinop'a sürüldüğü ve içlerinde bir yüksek öğrenim ["liseum"] profesörü M. Subhi'nin olduğu[...]", "hepsinin mahkemesiz sürüldüğünü[...]" ve "17'sinin –tanınmış yetkililer ve görevliler- şehirde denetim altında tutulduğu[...]" bilgisi geçmekteydi. Rusya'ya kaçış ve komünizme geçiş 1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başlar. Kaçışı, merkezde gözetim altında yaşadığı için görece daha geniş imkanlara sahip olan sürgünler örgütler. 14 kişi, Rusya'dan dönen bir taka sahibiyle anlaşarak 24 Mayıs'ta (eski takvim) yola çıkıp, 29'unda Balıklava'ya, sonra da Sivastopol'a varırlar. Sivastopol Jandarma Ofisi yönetiminin bir raporuna göre, Temmuz 1914 başlarında Bakü'ye gitmek üzere Sivastopol'dan ayrıldı. Suphi bu dönemlerde Osmanlı'ya dönük çeşitli faaliyetlerde bulunur. Osmanlı'nın yaklaşan savaşa girmesine karşı çıkar. Bir dönem Rusya'daki Türklerin hayat standartları ile ilgilendiğinden, Batum'a geçer. Savaş başladıktan sonra Rus hükûmeti bütün Türk vatandaşlarını gözaltına aldı. 22 Ekim 1914 (eski takvim)'te 975 savaş esiri çeşitli işlerde çalıştırılacakları Kaluga'ya gönderildi, yine Kasım 1914 başlarında Kafkasya'dan başka bir tren daha geldi. Suphi, ayrı bir sivil gözaltı altında başta Starom Torg'da Orlov Podvorya'sına yerleşti, sonrasında Blagoveşçenskaya Caddesi'nde bir apartmana taşındı. Bu dönemde Suphi, Kaluga Valisi'ne siyasi sığınmacı pasaportu ve geçim kaynağı başvurusunda bulunsa da bu talepleri kabul edilmedi ve Suphi Fransızca dersi vererek geçimini sağladı. 9 Eylül 1915 (eski takvim) tarihli tüm Türklerin sürgünü emri üzerine Kaluga valisi, 1 hafta sonra içinde Suphi'nin de olduğu 741 kişiyi Urallar'a sürdü ve Suphi, iddiaya göre Urallar'da 1915 yılında Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) üyesi oldu. 1936 tarihli not tipi bir belgede ise Abid Alimof'un Suphi'ye 1917'de Urallar'da rastladığını, Suphi'nin Bolşevik devrimi sonrası etrafında komünist propagandası yaptığı iddia edilmektedir. 1918-1920 yılları arasında devrime katılımı 1918 Şubat Devrimi ile serbest kalan Suphi, Ekim Devrimi'nden sonra Şubat-Mart 1918 civarı Moskova'ya gider. Burada, Narkomants'a katılıp komite altında faaliyet yürütür, Stalin'in de onayıyla Narkomants'a bağlı Müskom (Müslüman Komiserliği) altında bir Türk Şubesi teşkil eder ve bunun yayın organı olarak Yeni Dünya'yı çıkarır. Bu dönemde daha çok Kırım ve Odessa'daki, Rusya kökenli ya da savaş esiri Türkler arasında çalışma yürütür. Kızılordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşına katılır. Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı 17-23 Haziran 1918 tarihlerinde Kazan'da toplanan 1. Müslüman Komünistleri Konferansı sonucu kurulan Tüm-Rusya Müslüman Komünistleri (Bolşevik) Partisi'ne bağlı olacak bir Türkiye teşkilatının kurulması için konferansta alınan "Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı toplanması" kararı sonucu 22-24 Temmuz 1918 tarihlerinde Moskova'da, Merkezi Muskom binasında Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı toplanır; toplantıda Türk Sosyalist-Komünistleri Teşkilatı isimli bir yapı kurulur. Siyasi programın belirleneceği ikinci bir kurultay 3 ay sonrası için düşünülse de, iç savaşın ortasında kalması sonucu planlanan kurultay gerçekleştirilemez. Sol-SR ayaklanması, Yeni Dünya Hakkında rapor ve Müslüman Komünistler Kongresi Temmuz 1918 Sol-SR ayaklanması sonrası, genelde sol-SR'lere de yakınlığı iddia edilen Suphi için zorlu bir süreç başladı. Bu dönem, bilhassa Suphi'nin rakipleri, Suphi'nin sol-SR ilişkili olduğu şaibesi yaratmışlardır. Yeni Dünya hakkında rapor (Eylül 1918) Yine bu dönemlerde, Eylül 1918'de Narkomnats, komiseri Stalin'e Mustafa Suphi'nin ve çıkarttığı Yeni Dünya'nın Bolşevik olmadığı, Bakü Komünü hakkında yanlış değerlendirmeler yaptığı, sosyal-patriyotizmi, Prusya gericiliğini vb.'ni savunan bir yayın olduğu temalı bir rapor yazıldı. Raporda şöyle deniyordu: Müslüman Komünistler Syezdi (4-10 Kasım 1918) 4-10 Kasım 1918 tarihlerinde toplanan Müslüman Komünistleri Syezdi'nde Türkiye Sosyalist-Komünistleri Teşkilatı'nın (isminden yola çıkılarak) "sol-SR olduğu", "sosyal-şoven olduğu", "içinde ajanlar olduğu", "gerçek bir komünist teşkilatı olmadığı" vb. gerekçelerle syezd'den çıkarılması istenir. Suphi örgüt içinde çeşitli Osmanlı ajanları olduğunu kabul eder ve bunlar ihraç edilir ama sol-SR'lik, sosyal-şovenizm vb. suçlamalarını reddeder. TSKT syezdden atılmaz ama Suphi bu dönemde zorlanır. Enternasyonalist Toplantı (19 Aralık 1918) Suphi'nin şahsına dönük tüm bu saldırılara karşın, Suphi'nin korunduğu ve bu saldırıları atlattığı anlaşılmaktadır, zira Suphi'nin konumu bozulmaksızın kendisi, Komintern'in kuruluşuna giden yolda bir durak olan 19 Aralık 1918 tarihli Enternasyonalist Toplantı'ya Türkiye'yi temsil eden konuşmacı olarak katılıp burada Türkiye ve Rus devriminin önemi üzerine bir konuşma yapmıştır. 1919 1920 Taşkent Mustafa Suphi, B. Ömerov ve R. Şakirbeyov'un aktardığına göre, 17 Ocak 1920 tarihinde toplanan Türkistan Müslüman Komünist Örgütleri Merkezi Bürosu (Müsburo) 3. Bölgesel Konferansı'na ve 12-18 Ocak 1920 tarihleri arasında toplanan Türkistan Komünist Partisi 5. Genel Bölgesel Konferansı'na katıldı ve konferansları Türk komünistleri adına selamladı. Bakü Bakü'ye geliş Mustafa Suphi, 27 Mayıs 1920 tarihinde Bakü'ye gelmiştir. Birinci Doğu Halkları Kurultayı Birinci Doğu Halkları Kurultayı'nın başkanlık divanında yer almıştır. TKP'nin kuruluşu 10 Eylül 1920’de 15 bölgeden gelen 75 delegenin katılımı ile 10-16 Eylül 1920 tarihleri arasında Türkiye İştirakiyun Teşkilatı 1. Kongresi toplanmış, bu kongrede Rusya'daki ve Türkiye'deki tüm teşkilatların birleştirilmesi kararı alınmış ve Türkiye Komünist Fırkası kurulmuştur. 1920-1921 Türkiye'ye geçiş evresi Sovyet hükûmeti tarafından güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçme ve Türkiye'deki komünist harekete yön verme kararını alır. Bu kapsamda işgale karşı Anadolu'da savaşmak üzere Sovyetler Birliği'nde bulunan Türk askerlerden bir Bolşevik Tabur oluşturulur ve Anadolu'daki Kuvâ-yi Milliye hareketi komutanlığının emrine verilir. Ancak bu birliğin beraber savaşması mümkün olmayacak ve askerler değişik birliklere dağıtılacaktır. 1921 yılının Ocak ayında BMM'nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarının Türkiye'de siyasi kargaşa çıkartmak istediğinden şüphelenen TBMM ve Doğu Cephesi Komutanlığı kendilerine koruma vermeyerek, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına ilgisiz kalırlar. Ölümü 1921 yılının 28 Ocağı'nı 29'a bağlayan gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon'dan Sovyetler'e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede Kayıkçılar Kahyası Yahya Kahya tarafından öldürüldüler. Daha sonra bindikleri tekne de batırılmış, ve kimsenin cansız bedeni bulunamamıştır. Saldırıdan sadece Mustafa Suphi’nin karısı Meryem sağ olarak kurtulabilmiştir. O da Yahya tarafından önce seks kölesi yapılmış daha sonra ise bölgenin zenginlerinden Nemlizade Ragıp Bey’e satılmıştır. Ölümü sonrası Cinayetin baş sorumlularından Yahya Kahya, bölgede yaptığı yolsuzluklar ve Enver Paşa'yı ülkeye sokma planları yüzünden daha sonradan Sivas'ta ağır ceza mahkemesinde yargılansa da, suçsuz bulunup salıverildi. Bunun üzerine Yahya Kahya'nın özellikle dost meclislerinde "Sanki bütün işlerde, ben tek başıma mı idim? Daha üstüme varırlarsa, her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim." minvalli sözler söylemesi sonrası Yahya Kahya, kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldü. Ölümünü gündeme getiren Trabzon mebusu Ali Şükrü de kısa bir zaman sonra (iddiaya göre) Topal Osman tarafından öldürüldü. Topal Osman da, işlediği iddia edilen cinayet yüzünden İsmail Hakkı tarafından öldürüldü. Böylece, cinayetin icracılarının başı Yahya Kahya, bir seri ölümler zincirinin kurbanı oldu. 20 Şubat 1921 tarihli RKP (B)'nin parti içi raporunda cinayetin ilk ulaşan haberleri üzerinden yapılan bir değerlendirmede, RKP (B)'nin TKP'nin ülkeye geçme çalışmasının eleştirisi olarak anlaşılabilecek kimi analizler yapılmış ve daha çok "sol sapmanın", "maceracılığın", "keyfiyetçiliğin" tehlikelerine dikkat çekilmiştir. 28 Mayıs 1923 tarihinde evlendiği, bir dönem New York Başkonsolosluğu da yapan M. A. Tevfik Yükselen (ö. 21 Eylül 1941)'in eşi ve Mustafa Suphi'nin kız kardeşi Jale İsmet hanım (1900-6 Ocak 1951) da, daha sonradan girdiği bir bunalım sonucu intihar etmiştir. Ölümü üzerine tartışmalar Bazı kaynaklara göre Mustafa Suphi Enver Paşa'nın Moskova'daki siyasi faaliyetlerinden haberdardı ve Enver Paşa'nın Türk Ulusal Hareketi'nin yenilgiye uğramasından sonra Bolşevikleri kullanarak Türkiye'deki otoriteyi ele geçirme planını biliyordu. Suphi'nin bu gizli planını ifşa etmesinden endişe edildiği için onun taraftarları tarafından öldürüldüğü iddia edilir. Ayrıca Murat Bardakçı; Yahya Kahya'nın Enver Paşa'ya bağlı olduğunu ve öldürme emrini ondan aldığını öne sürmektedir. Buna karşılık bazı kaynaklara göre, Mustafa Suphi'yi Kemalistler öldürtmüştür; kimilerine göre ise (mesela Mete Tunçay) Mustafa Suphi, Kazım Karabekir ve dönemin Erzurum valisi Hamit Bey'in inisiyatifi sonucu öldürülmüştür. Daha az rağbet gören iddialar, Mustafa Suphi'nin bir "Türkiye-Rusya anlaşması sonucu Moskova'nın da rızasıyla tasfiye amaçlı öldürüldüğü" (Kemal Tahir), veya yanındaki paralar için öldürüldüğü şeklindedir. Nitekim Akdes Nimet Kurat, Dr. Samih Çoruhlu sahte adıyla yazdığı "İstiklal Savaşında komünizm faaliyeti" başlıklı yazı dizisinde şöyle yazmıştır: Anısı Suphi, genel Sovyet tarih yazımında büyük bir yer tutmasa da, bilhassa bulunduğu bölgeler olmak üzere lokal olarak SSCB'de kimi yerlerde onurlandırıldı. Çeşitli hatalar içerse de ve bu hatalar sonraki kimi araştırmacıları yanıltsa da, hakkında bir ansiklopedi maddesi Büyük Sovyet Ansiklopedisi 2. serisinde çıktı. 1940 itibarıyla Kırım'da Mustafa Suphi'nin adını taşıyan sokak, Simferopol'de 1927 yılında inşa edilen ve Tatar sürgününe değin "Subhi Sinema Salonu" olarak bilinen Rodina sinema salonu, Kerç'te kulüp, Yalta'da sanatoryum, Kuybışev rayonunda kolhoz ve kimi başka kuruluşlar vardı. Azerbaycan'da 2013 yılına kadar Mustafa Suphi adına bir sokak mevcuttu, lakin Azerbaycan Kafkas Müslümanları İdaresi Başkanı Allahşükür Paşazade'nin Bakü Valiliği'ne Mustafa Suphi adına ne Türkiye'de ne de Rusya'da artık bir sokak veya cadde ismi kalmadığı gerekçesiyle sokağın isminin Nabat Aşurbeyova ile değiştirilmesini talep eden başvurusu sonucu, başvurusu kabul edilmiş ve sokağın adı değiştirilmiştir. Özel yaşamı Mustafa Suphi'nin Rusya'da en azından bilinen (ve büyük ihtimal tek olan) Marya (veya kaynaklarda geçen diğer bir şekliyle Meryem) isimli bir eşi vardı, lakin farklı kaynaklar hakkında farklı bilgiler vermektedir. Ahmed Cevad, kendisinden herhangi bir isimle bahsetmeyip, Yahudi olduğunu iddia etmiştir. Kendisini Kırım döneminden tanıyan eski bir Bolşevik, Bakû'da Vanda isimli Polonyalı birisiyle evlendiğini iddia etmiştir. İbrahim Topçuoğlu isimli eski bir TKP'li, isminin Marya değil Semiramis olduğunu ve kendilerinin kısaca Semra diye hitap ettiklerini, ayrıca kendisinin Türk olduğunu iddia etmiştir, ki bu iddia yanlıştır. Mustafa Suphi, Türkçenin yanı sıra Arapça, Fransızca ve Rusça bilmekteydi. Görüşleri Sosyalizm sonrası Milli mesele Mustafa Suphi, döneminde Türkiye'de milli mesele üzerine çok detaylı eserler vermediyse de, Osmanlı İmparatorluğu altındaki çeşitli milliyetlerin gördüğü baskılar ve onların mücadelelerini çeşitli yerlerde işlemiştir. Mustafa Suphi, her ne kadar o dönemler anti-komünist olan Daşnaksütyun aleyhinde olsa da, çeşitli yazılarında Ermeni bağımsızlık hareketlerinin kimi taleplerini olumlamıştır. Sosyalizm için cidal başlıklı yazısında "Türkiye'nin zulüm ve kahır içinde yaşayan diğer halklarına el uzat." diyerek çeşitli milliyetlerin varlığını ve baskı gördüğünü, bunlarla birleşilmesi gerektiğine işaret ediyordu. Yine daha açık bir biçimde Türk milliyetçiliğinin hem başka milliyetleri, hem de Türkleri ezdiğini savunuyordu: Çeşitli milletlerin özerklik ve bağımsızlık dahil taleplerini de kabul eden bir çeşit uluslar federasyonu benimseyen görüşleri, "Tarihi Vazife" isimli yazısında daha açık bir şekilde şöyle geçiyordu: Nihayetinde Suphi'nin bilhassa Ermeni meselesi olmak üzere milli meselenin çözümünde görüşü, milliyetçi partilerin değil, enternasyonalist komünist partilerin ancak başarılı olabileceğiydi: Din Mustafa Suphi'nin dini inancı konusunda çelişkili veriler vardır. Suphi, 1920'de doldurduğu ankette dini kısmına "İslam" yazsa da, din karşıtı olduğu yönünde kimi anlatımlar da mevcuttur. Bunlardan birisi olan İ. Nuriyev'in tanıklığı, şu şekildedir: Eserleri Makaleler ve kitaplar Milliyetçi dönemleri Sosyalist dönemleri Mustafa Suphi'nin sosyalist olduğu dönemlerden bugüne ulaşan kitap biçiminde bir eseri yoktur, buna karşılık ekseriyeti Yeni Dünya'da çıkan daha çok ajitatasyon içerikli yazılarından, çoğunluğu Yeni Dünya'dan seçmeler olmak üzere bazı yazıları 1923 yılında Sovyetler Birliği'ndeki Türkiye komünistleri tarafından basılan 28-29 Kanunusaniyi Unutma anı kitabında derlenmiştir. Bunun dışında Suphi'nin Jizn Natsiyonalnostey (Milliyetlerin Yaşamı) gibi süreli yayınlar başta olmak üzere çeşitli yayınlarda yazıları yayınlanmıştır. Çeviriler Milliyetçi dönemleri Sosyalist dönemleri Bu dönemde bir kısmı bizzat Mustafa Suphi'nin kendisince, bir kısmı ise kendi denetimi altındaki çeviri departmanınca çeşitli Marksist klasikler, Sovyet hükûmetinin ve Rusya Komünist Partisi (Bolşevikler)'nin güncel belgeleri çevrilmiştir. Bunlardan en meşhur olanı, Mustafa Suphi'nin bizzat kendisinin çevirisine giriştiği Komünist Parti Manifestosu'dur. Uzunca bir dönem tamamlanmış ama kayıp olduğu düşünülen bu çeviri, 1980 yılında ilk defa Sovyetler Birliği'ndeki eski bir komünistten edinilerek Mete Tunçay tarafından kamuoyuna sunulmuş, 1982 yılında yayınlanan Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler kitabında ise çevrim yazısı yayınlanmıştır. İlgili kitaplar Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar (1908-1925) Belgeler 2, BDS Yayınları, 1991. Mustafa Suphi - Yaşam, Yazıları, Yoldaşları, Sosyalist Yayınları, İstanbul, Kasım 1992. Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi - Türkiye Komünistlerinin Rusya'da Teşkilâtlanması (1918-1921), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997. (Çev: Yücel Demirel), TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri -1, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakıfı, İstanbul, Mart 2004. (Çev: Yücel Demirel), TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri -2, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakıfı, İstanbul, Mart 2004. Hamit Erdem, Mustafa Suphi: Bir Yaşam Bir Ölüm, Sel Yayınları, 3. Baskı, Aralık 2010. Dipnotlar Kaynakça Ayrıca bakınız Türkiye Komünist Partisi Birinci Doğu Halkları Kurultayı Dış bağlantılar TKP I. Kongresi'nin Sonunda Mustafa Suphi Yoldaş'ın Konuşması 1882 doğumlular 1883 doğumlular 1921 yılında ölenler Giresun doğumlu siyasetçiler Trabzon'da ölenler Suikast sonucu ölen Türk siyasetçiler Türk komünistler Türk devrimciler Türk sosyalistler 20. yüzyılda Osmanlılar Türkçeye çeviri yapanlar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görenler
24
https://tr.wikipedia.org/wiki/Linux
Linux
Linux (telaffuz: Lin-uks); Linux çekirdeğine dayalı, açık kaynak kodlu, Unix benzeri bir işletim sistemi ailesidir. GNU Genel Kamu Lisansı versiyon 2 ile sunulan ve Linux Vakfı çatısı altında geliştirilen bir özgür yazılım projesidir. Linux ismi ilk geliştiricisi olan Linus Torvalds tarafından 1991 yılında verilmiştir. Günümüzde süper bilgisayarlarda, akıllı cihazların ve internet altyapısında kullanılan cihazların işletim sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlardan en popüler olanı Google tarafından geliştirilen Android işletim sistemidir. Ayrıca Linux ismi, bu çekirdek kullanılarak oluşturulan işletim sistemlerini genel anlamda tanımlamak için yaygın bir kısaltma olarak da kullanılmaktadır. Örneğin Linux çekirdeği ve GNU araçları bir araya getirilerek tam bir işletim sistemi olarak sunulduğunda GNU/Linux dağıtımı olarak adlandırılır, ancak konuşma dilinde kısaca Linux olarak ifade edilmektedir. Linux kelimesinin bu iki farklı kullanımının yol açabileceği karışıklıktan kaçınmak için çekirdek yazılım hakkındaki teknik bilgiler Linux çekirdeği maddesinde, dağıtımlar hakkındaki bilgiler Linux dağıtımları maddesinde verilmiştir. Tarihçe Linux, 1991 yılında Linus Torvalds adlı bir Fin üniversite öğrencisi tarafından, daha eski işletim sistemlerinden birisi olan UNIX'in mimarisine ve POSIX standartlarına uygun şekilde sıfırdan yazılmaya başlanmıştır. Geliştirilmesinde Unix mimarisinden esinlenilmiş olmakla birlikte Linux içinde Unix'ten alınmış herhangi bir kod bulunmamaktadır. Geliştirilen bu yazılım, kullanıcı araçları olmayan sadece bir çekirdek yazılımıdır. Linux'tan çok daha önce, 1984 yılında, yine UNIX mimarisiyle uyumlu yeni bir işletim sistemini özgür yazılım projesi olarak geliştirmek isteyen Richard Stallman MIT'deki görevinden ayrılmıştı. GNU Tasarısı adını verdiği işletim sistemi geliştirme projesi 1991 yılına gelindiğinde kullanıcı araçları hazır ancak çekirdek yazılımı eksik bir durumdaydı. 1992 yılında Linus Torvalds geliştirdiği bu çekirdek yazılımı daha çok geliştirici ve katkıcının desteğini alabilmek için özgür yazılım olarak GNU Genel Kamu Lisansı ile yayınlamaya karar verdi. Böylece bu iki proje (Linux çekirdeği ve GNU Tasarısı) birbirlerinin eksik taraflarını tamamlamış ve tam bir işletim sistemi olarak sunulabilir hale gelmiş oldu. Bu işletim sistemi 1994 yılında GNU bülteninde "Özgür UNIX Benzeri" olarak duyuruldu. Linus Torvalds Linux'u geliştirme hikâyesini Yalnızca Eğlenmek İçin adlı eserinde anlatmıştır. Özgür yazılım olmasının Linux'a etkisi Özgür yazılımlar lisansları gereği yazılımın kopyalanabilmesi, kodlarının değiştirilebilmesi ve bu şekilde dağıtılabilmesini yasal olarak mümkün kılmaktadır, yazılımlar isteyen herkes tarafından paylaşılarak geliştirilebilmektedir. Bu nedenle Linux'un GNU Genel Kamu Lisansı'nı tercih etmesi Linux tarihindeki en önemli kırılma noktasıdır. Bu sayede Linux projesi Dünya genelinden pek çok gönüllü uzmanın katkısını almayı başarmıştır. Richard Stallman tarafından başlatılan özgür yazılım hareketi de daha iyi bilinir olmuş ve başarısı kanıtlanmış bir geliştirme modeli olarak kabul görmüştür. İnternet'in Linux'a etkisi İnternet özgür yazılımların ihtiyacı olan, evrensel olarak birlikte yazılım geliştirebilme ortamını herkese sağlayan bir alan açmıştır. GNU/Linux projesi bu imkânı çok iyi değerlendirerek 90'lı yıllardan günümüze kadar Dünya çapındaki uzmanlardan katkı alarak gelişmiştir. Özellikle Apache yazılımı rakiplerine göre internet sunucularının daha hızlı ve kararlı, maliyet açısından daha ucuz olmasını sağlamıştır. Bu durum 90'lı yılların sonlarından itibaren Linux sistemlerin ticari ve teknolojik olarak gelişmesine büyük katkı yapmıştır. Ayrıca 2000'li yıllarda internetin evlere ve küçük işletmelere kadar yaygınlaşması çok geniş internet altyapısına ve çok farklı özellikteki ağ cihazlarına olan ihtiyacı arttırmıştır. GNU/Linux sisteminin cihaz üreticileri tarafından sınırsızca özelleştirilebilir olması ve ücretsiz sunulması bu üreticiler tarafından yaygın olarak tercih edilmesine neden olmuştur. Dağıtımların ortaya çıkışı Linux dağıtımı (ya da GNU/Linux dağıtımı); Linux çekirdeği, GNU araçları, bir görüntü sunucusu ve bir masaüstü ortamının bir araya gelmesiyle, bu birlikteliği sürdürülebilir şekilde yönetecek yapılandırma araçları ile oluşturulan tam bir işletim sistemidir. 1993 Yılında Patrick Volkerding, çeşitli ağ araçları, grafik arabirimi ve diğer araçları bir arada sunduğu bir GNU/Linux projesi başlatmıştır. Slackware adını verdiği proje ilk GNU/Linux dağıtımıdır. Aynı yıl benzer amaçlarla Ian Murdock tarafından Debian projesi duyurulmuştur. Debian dağıtımı hâlen yaygın kullanılan en eski dağıtım olma özelliği taşımaktadır. Bu konudaki ayrıntılı bilgilere Linux dağıtımları maddesinden ulaşılabilir. GNU/Linux, gelişiminin ilk yıllarında çeşitli konferanslarda ve üniversite çevrelerinde disketlerle çoğaltılıp elden ele dağıtılmaktaydı. Dağıtım (distrubution) tanımına yol açan bu yöntem günümüzde internet yoluyla indirme şeklinde yapılsa da bu terim hâlen kullanılmaktadır. Ticari alanda kullanıma başlanması Linux 1995 Yılında DEC Alpha ve Sun SPARC iş istasyonlarında da çalışabilir hale getirilmiştir. 1998 Yılında ise IBM, Compaq ve Oracle Linux'a destek vermeye başlamıştır. InfoWorld dergisi 2000 yılında sunucu bilgisayarlarda kullanılan Red Hat Linux'u "Yılın İşletim Sistemi" ödülüne layık görmüştür. Red Hat Şirketi 2005 yılında NASDAQ-100 listesine girmeyi başarmıştır. 2004 Yılında Canonical Ltd. tarafından duyurulan Ubuntu Linux ise sunucu sistemlerin yanında masaüstü sistemlerde de popüler olmayı başarmıştır. 2008 Yılında Google, mobil cihazlar için geliştirdiği ve Linux çekirdeği kullanan Android işletim sisteminin 1.0 sürümünü duyurmuştur. Sonraki yıllarda Samsung ve Sony gibi büyük üreticilerin de mobil cihazlarında kullandığı Android son kullanıcı piyasasındaki en yaygın Linux tabanlı işletim sistemi olmayı başarmıştır. Android, 2017 yılının ilk aylarında internet kullanan cihazlar istatistiğine göre Microsoft Windows'un kullanım oranını yakalamıştır. Masaüstünde kullanılmaya başlaması Linux çekirdeği tek başına çalıştırıldığında grafiksel bir masaüstü ortamı sağlamaz. Bunun için pek çok yazılımın bir araya getirilmesi gerekmektedir. Gerçekte 1991 yılında UNIX sistemlerde grafik arabirim sağlamak üzere geliştirilen X386 projesi mevcuttu. Ancak projenin SGCS firmasına özgür olmayan bir lisansla satılması ile bu projenin özgür versiyonu olan XFree86 arasında bazı hukuki sorunlar ortaya çıktı. Ayrıca bazı teknik sorunlar projenin gelişmesini yavaşlattı. X.Org Konsorsiyumu 2004 yılında XFree86 kodlarını çatallayarak X Pencere Sistemini geliştirmeye başladı ve 2005 yılında ilk sürümünü duyurdu. Ancak bu tarihe kadar MacOS ve özellikle Microsoft Windows işletim sistemleri, masaüstü sistem piyasasında çoktan lider ve belirleyici konuma gelmişti. Bundan sonraki dönemde de ticari Linux dağıtımlarının gelirlerini masaüstü yerine sunucu ve mobil sistemlerden elde ediyor olması geliştiricilerin ve şirketlerin masaüstü ortamına desteğinin kısıtlı olmasına yol açtı. Ancak günümüzde Linux sistemlerin GNOME, KDE, Xfce gibi gelişmiş masaüstü teknolojileri mevcuttur, bu konudaki bilgilere Masaüstü ortamı maddesinden ulaşılabilir. Simgesi Linus Torvalds 1996 yılında Canberra, Avustralya Ulusal Hayvanat Bahçesini ziyaretinde bir penguen tarafından ısırılmıştır. Burada Linus, Linux maskotunun bir tür küçük penguen olacağından bahsetmiştir. Başlatılan yarışmaya Larry Ewing bugün de kullanılan penguen çizimi ile katılmış ve çizimi seçilmiştir. Bu sembole isim önerisi ise James Hughes'den gelmiştir, Hughes'un "'Torvald's Unix'" (Torvalds'ın Unix'i) kelimelerindeki harflerden yola çıkarak önerdiği "'Tux'" kısaltması kabul edilmiştir. Bu ismin bir esprisi de penguenlerin tüy renklerinin Smokin kıyafetine benzemesidir, İngilizcedeki smokin sözcüğünün karşılığı "tuxedo'dur. Kullanım alanları İnternet sunucuları Linux sunucu işletim sistemlerinde kullanım oranı bakımından dünya çapında ilk sırada tercih edilmektedir. Linux ürünleri sunucu işletim sistemi olarak uzun zamandır oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır, 2008 Eylül ayında Microsoft CEO'su Steve Ballmer, dünya genelinde web sunucularının %60'ında Linux'un, %40'ında Windows'un kullanıldığını itiraf etmiştir. IDC'nin 2007 raporunda, GNU/Linux yüklü olarak satılmış sunucular göz önüne alınarak o zaman genel sunucu pazarının %12,7'sinin GNU/Linux'a ait olduğu belirtilmiştir. Ancak bu istatistik, çeşitli şirketler tarafından satılan Linux sunucuların sayısı dayalıdır yani ve sonradan GNU/Linux yüklenerek kullanılan sunucuları içermemektedir. Netcraft’ın Eylül 2006'da yayınladığı rapora göre, on güvenilir internet şirketinden sekizi GNU/Linux ürünlerini internet sunucularında kullanmaktadır. Linux dağıtımları LAMP sunucu-yazılım kombinasyonunun (Linux, Apache, MySQL, PHP) köşe taşıdır. Linux dağıtımları diğer anabilgisayar işletim sistemleri ile karşılaştırıldığında, fiyatlandırma nedeniyle son on yılda giderek popüler olmuştur. Aralık 2009'da, bilgisayar devi IBM, pazarlamaya öncelik vereceğini ve ana bilgisayar tabanlı kurumsal Linux sunucularını satacağını bildirdi. Ev ve ofis Linux çekirdeği kullanan sistemler masaüstü, dizüstü ve netbook bilgisayar pazarında yaklaşık olarak %2 pazar payına sahiptir. Daha çok yazılım geliştiriciler, bilgisayar uzmanları ve özgür yazılım gönüllüleri tarafından tercih edilmektedir. Masaüstü Linux sistemlerine Ubuntu, Debian, Fedora, openSUSE, Linux Mint, Mageia örnek olarak gösterilebilir. Son kullanıcıya hitap etmek amacıyla geliştirilmekte olan Linux dağıtımlarda; kullanıcı arayüzünü teşkil eden GNOME, KDE, Xfce gibi bir masaüstü ortamı, Mozilla Firefox, Chromium gibi bir web tarayıcı, LibreOffice gibi bir ofis yazılım seti video-müzik oynatıcı, CD/DVD yazıcı, grafik işleme yazılımı vb. türden gözde özgür yazılımlar paketlenerek son kullanıcıya sunulmaktadır. Süper bilgisayarlar Kasım 2017 tarihinden bugüne en iyi 500 süper bilgisayar sistemin tamamı (%100) Linux kullanmaktadır. Ayrıca dünyanın en güçlü süper bilgisayarı olan ve 2011'de kullanılmaya başlanan IBM Sequoia için de işletim sistemi olarak seçilmiştir. Bulut bilişim Bulut bilişim gibi büyük verilerin depolandığı sistemler için Linux oldukça uygun ve ölçeklenebilir bir yapı sunmaktadır. Bu alanda Linux üzerine inşa edilen OpenStack projesi büyük teknoloji şirketlerinin desteğini almıştır. Mini bilgisayarlar 2000'li yıllardan itibaren az güç tüketen bir Mikroişlemci mimarisi olan ARM mimarisi sayesinde kredi kartı boyutunda bilgisayar sistemleri mümkün hale gelmiştir. Özellikle Raspberry Pi markası ile teknoloji çevrelerinde tanınan benzer donanımlar çok çeşitlidir. Linux bu donanımlarda başarılı bir şekilde çalışabilmekte ve popüler Linux dağıtımlarının bu donanımlar için özel sürümleri bulunmaktadır. Mobil cihazlar Android: Google tarafından, mobil cihazlar için üretilen, Linux temelli açık kaynak kodlu bir işletim sistemi. Günümüzde akıllı telefon sektöründe yılı içi akıllı telefon satışları göz önüne alındığında pazar lideri konumundadır. Tizen: Linux Vakfı bünyesinde Samsung ve Intel'in öncülüğünde akıllı telefonlar, tabletler ve TV'ler için geliştirilen bir işletim sistemi projesi. HTML5 tabanlı bir arayüze sahiptir. webOS: LG'nin özellikle televizyonlar için geliştirmekte olduğu işletim sistemi. Postmarketos :Tabanı Alpine linux 'e dayanan bu işletim sistemi şu ana dek 200'den fazla cihaza destek vermektedir. Ubuntu Touch: Canonical Ltd. ve Ubuntu topluluğu tarafından yeni nesil akıllı telefonlar ve tabletler için geliştirilmiş bir mobil işletim sistemi projesidir. 5 Nisan 2017'de Ubuntu Touch projesi için yapılan yatırımların sona ereceği duyuruldu. Gömülü cihazlar Gömülü sistemler sadece belli bir görev için üretilmiş özel donanımlar ve özel tasarlanmış işletim sistemlerinden oluşur. Akıllı TV'ler, Internet yönlendiricileri, endüstriyel otomasyon ve makine kontrol sistemleri gibi geniş bir kullanım alanı vardır. Linux'un ölçeklenebilir yapısı bu alanda da yaygın kullanılmasını sağlamıştır. Nesnelerin interneti 21.Yüzyılın en önemli bilişim devrimlerinden birisi olarak görülen Nesnelerin interneti henüz emekleme aşamasındadır ve belli bir standarda kavuşmamıştır. Bu alanda kullanılan cihazlar düşük güç tüketimli, yüksek kararlılıkla çalışma ve yüksek ölçeklenebilir özellikte olması beklenmektedir. Linux bu imkânları başarı ile sağladığından oldukça avantajlı konumdadır ve başta Linux Vakfı tarafından olmak üzere pek çok proje ile desteklenmektedir. Oyun ve eğlence Ticari PC Oyunları üreten firmaların pek çoğu son yıllara gelinceye kadar Linux sistemlere uygun oyunlar üretmemişlerdir. Bu nedenle Linux sistemlerdeki oyun imkânları oldukça sınırlı kalmıştır. Oyun yazılımlarının kullandığı DirectX kütüphanesi Linux sistemlerde çalışmamaktadır. Linux ile çalışan OpenGL kütüphanesi ise üreticiler tarafından tercih edilmemiştir. Ancak 2012 yılında Steam oyun platformunun Linux İstemcisi sunmasıyla birlikte bazı popüler oyunların Linux sürümleri üretilmeye başlanmıştır. Ayrıca Android işletim sistemine ait uygulama mağazasında da geniş bir oyun seçeneği bulunmaktadır. Otomotiv Toyota, Nissan, Jaguar, Land Rover, Ford, Mazda, Mitsubishi, Subaru gibi büyük otomobil üreticileri araçlarının dijital sistemlerinde uzun zamandır Linux kullanmaktadır. Automotive Grade Linux projesi ise Linux Vakfı tarafından akıllı otomobiller üretilmesi için yürütülmektedir, büyük teknoloji ve otomotiv üreticileri projeye üye olmuşlardır. Geliştirme Linux ve öbür popüler işletim sistemleri arasındaki ana fark Linux çekirdeği ile sistemi oluşturan öbür parçaların özgür ve açık kaynak kodlu yazılım olmasıdır. Linux özgür olan tek işletim sistemi olmamakla beraber en çok kullanılan örnektir. Bazı Özgür yazılım lisansları, kopyalanan kodun aynı şartlar altında dağıtılmasını öngören Copyleft prensibine dayanır. En sık kullanılan özgür yazılım lisanslarından GNU Genel Kamu Lisansı (GPL) bir tür copyleft'tir ve Linux kerneli ile birçok GNU yazılımında bulunmaktadır. Linux tabanlı dağıtımlar, geliştiricileri tarafından öbür işletim sistemleri ve yerleşmiş bilgisayar standartlarıyla uyumluluk göze alınarak yapılır. Linux sistemleri POSIX, Single UNIX Specification, Linux Standart Base, ISO ve ANSI standartlarına uygun yapılır. Özgür yazılım projeleri, iş birliği ile geliştirilmelerine karşın sıklıkla birbirlerinden bağımsız üretilirler. Çoğu Linux dağıtımı ağ bağlantısı ile sistem ve aplikasyon yazılımlarını indirmeye olanak tanıyan uzaktan bağlantıları yöneten paket yöneticilerine sahiptir. Dağıtımlar bireyler, topluluklar, gönüllüler ve ticari kuruluşlar tarafından geliştirilir. Bir dağıtım, indirilen Linux kernelinin varsayılan konfigürasyonu, genel sistem güvenliği ve farklı yazılım paketlerinin tüm sisteme entegrasyonundan sorumludur. Dağıtımlar yazılım indirmek, silmek ve sistemi güncellemek için genelde apt, rpm, pacman gibi paket yöneticilerini kullanır. Linux Vakfı Linux Vakfı'na üye kuruluşlar şunlardır; Telif hakkı ve isimlendirme Linux ve çoğu GNU yazılımı GPL (Genel Kamu Lisansı) altında lisanslıdır. GPL, Linux dağıtıcılarına kaynak kodu(ya da herhangi bir değişikliği) alıcılar için aynı şartlar altında kullanılabilir hale getirmesini gerektirir. Yazılım sisteminin diğer anahtar bileşenleri başka lisanslar kullanabilir. Örneğin birçok kütüphane GNU, LGPL'yi ve GPL'nin birçok serbest versiyonunu kullanır. Ek olarak X Pencere sistemini X.org uygulamaları MIT Lisansı'nı kullanır. Torvalds, Linux çekirdeğinin Genel Kamu Lisansı'nın 2. versiyonundan 3. versiyonuna geçmeyeceğini belirtir. Torvalds özellikle yeni lisansta yer alan ve dijital haklar yönetiminde yazılım kullanımını yasaklayan bazı hükümleri sevmemektedir ve aynı zamanda sayısı binleri bulan bütün telif hakkı sahiplerinden izin almak kullanışsız olacaktır. Bir kısım kitle tarafından “Linux” kelimesiyle ifade edilen çekirdek, bir kısım kitle tarafından da GNU Tasarısı yazılım ve araçlarını içermesi nedeniyle “GNU/Linux” diye ifade edilmekte, bu söz grubu ile adlandırılmaktadır. Adlandırma konusundaki tartışma uzun bir süredir devam etmektedir. Ayrıca bakınız Özgür yazılım Açık kaynak Özgür Yazılım Vakfı GNU Tasarısı Linux dağıtımları Linux kullanıcıları listesi Richard Stallman Linus Torvalds Kaynakça Dış bağlantılar Türkçe Neden Linux Daha İyidir? Belgeler.org Linux dağıtımları hakkında bir derleme Masaüstü Linux'un gelişim tarihi Linux komutları Linux'a neden "GNU/Linux" denildiğini açıklayan bir yazı İngilizce The Linux Foundation Linux Kernel Archives Linux Journey (eğitim sitesi) Linux Documentation Project DistroWatch Linux ile ilgili günlüklerinin bir listesi 1991 yazılımları
30
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bol%C5%9Fevizm
Bolşevizm
Bolşevik, çoğunluktan yana anlamına gelen Rusça kelime, 1903 yılında düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin İkinci Kongresi'nde Vladimir Lenin ve Julius Martov arasında yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı üzerine başlayan görüş ayrılığı sonucu yaşanan ayrışmadaki taraflardan Lenin yanlısı grup. Kongrede Lenin yanlıları çoğunlukta olduğu için Rusça çoğunluk anlamına gelen Bolşevik olarak, azınlıktaki Martov yanlıları da Menşevik olarak adlandırılacaktır. Kongreden sonra iki taraf arasında birleşme girişimleri olsa da birleşme gerçekleşmeyecek ve 1912 yılında kesin ayrım yaşanacaktır. Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alacaklar ve Sovyetler Birliği'ni kuracaklardır. Bölünmenin tarihçesi Polis baskısı nedeniyle önce Brüksel sonra da Londra’da yapılan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP 2. Kongresi 1903 yılı Ağustos ayında toplanır. Toplantıda yeni partinin üyelik esasları ve tanımı üzerinden önemli bir ayrılma yaşanacak ve Rusya’daki devrimci hareketi derinden etkileyecektir. Vladimir İlyiç Ulyanov ya da takma adıyla Lenin parti üyelerinin dar ve aktif bir çevreden oluşmasını, sadece ceplerinde parti kimliği taşıyan ve zaman zaman partiye uğrayanlardan, hatta hiç uğramayanlardan oluşmamasını savunuyordu. Bu faal üyeler profesyonel devrimci kadrolar olarak Çarlık otokrasisine karşı işçi devrimi yapabilecek bir devrimci partinin yaratılabilmesi için zamanlarının çoğunu örgütlenmeyle geçireceklerdir. Bu modele göre sempatizanlar dışarıda bırakılmış olmaktaydı. Partinin iç işleyişinde de demokratik merkeziyetçilik benimsenecekti. Lenin’in bu fikirlerine karşıt olarak ise arkadaşı Julius Martov partinin merkezinde profesyonel devrimcilerin olmasına onay verse de parti üyeliğinin sempatizanlara, devrimci işçilere ve diğerlerine açık olmasını savunuyordu. İkili bu konuyu daha önce de tartışmış olsalar da, görüş ayrılıkları kongrede ayrılığa yol açacaktır. Ayrılık ufak bir konuda ve kişisel ayrımdan kaynaklanıyor görünse de ayrım derinleşecek ve bölünme kaçınılmaz hale gelecektir. İsmin kökeni Lenin ve Martov yandaşları kongredeki durumlarına göre Rusça "bolshinstvo" (çoğunluk) ve "menshinstvo" (azınlık) olarak adlandırılırlar. Kongredeki delegeler sürekli olarak saf değiştirdikleri için birleşim başarısız olacak ve parti fiilen ikiye bölünecektir. 1905 Devrimi İki taraf da sürekli olarak yeni üyeler kazanıyor ve kaybediyordu. Rus marksizminin babası olarak adlandırılan Georgi Plehanov ilk başta Lenin ve Bolşeviklerden yana olacak ancak 1904'te ayrılacaktır. Menşeviklerden yana olan Leon Troçki ise Menşeviklerin Rus liberalleriyle uzlaşma girişimleri ve Bolşeviklerle birleşmeme tutumları yüzünden ayrılacaktır. İki taraf arasındaki ayrım Nisan 1905'te Bolşeviklerin ayrı yaptığı ve 3. Kongre olarak adlandıracakları kongre ile derinleşecektir. Menşevikler derhal alternatif bir kongre yapacaklardır. Rus İmparatorluğu Çarlık rejiminin 1905 Devrimi ile sarsıldığı dönemde Bolşevikler azınlıktadır. Ayaklanan halkın kendiliğinden kurduğu Sankt Petersburg İşçi Sovyetinde azınlıkta olsalar da Troçki tarafından etkili bir şekilde temsil edilmektedirler. Buna rağmen Moskova Sovyetinde çoğunluktadırlar. Moskova Sovyetinin Aralık 1905'te aldığı 1905 Moskova Ayaklanması olarak bilinen ayaklanma kararı sonucu kentte iktidar alınacak ancak ayaklanma yaklaşık bir ayda bastırılacaktır. 1906-1907 1905 Devrimi sürmekteyken Bolşevikler ile Menşevikler Stockholm’de Nisan 1906’da yapılan 4. Birleşim Kongresinde yeniden birleşmeye çalışırlar. Menşevikler Yahudiler arasında ayrı bir örgütlenmeyi savunan Genel Yahudi Emek Federasyonu ile ortak hareket edince Bolşevikler azınlıkta kalır. Kongrede birleşim yönünde karar alınsa da her grup kendi yönetimini koruyacaktır. Londra’da Mayıs 1907’de yapılan bir sonraki 5. Kongrede de bu durum değişmez. Lenin ve Bogdanov arasında (1908–1909) 1905 Devriminin 1907 yılına girildiğinde tamamen yenilmesiyle beraber Bolşevikler, Çarlık rejiminin düzenlediği 3. Duma’ya katılıp katılmamayı tartışırlar. Lenin, Grigory Zinoviev ve Lev Kamenev Duma’ya katılmayı savunurken, filozof Aleksandr Bogdanov, Anatoli Lunaçarski ve Mihail Pokrovski Duma’daki vekillerin geri çağrılmasını savunurlar. Bu grup Rusça geri çağırmak fiilinden türetilen Otzovistler olarak anılacaktır. Diğer bir grup ise Duma’da bulunan Bolşevik vekillerin parti yönetiminden bağımsız hareket etmelerinden dolayı ültimatomla uyarılmasını savunurlar. Bu gruba da Ultimatomcular denilecektir. Bolşevikler arasındaki Bogdanov yandaşlığı ve kararsızlık 1908 yılına doğru gelişince Lenin, Bogdanov’un filozof yanına saldırmaya başlar. 1909 yılında yayınladığı Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı eserde Bogdanov’u idealizm felsefesini savunmakla itham eder. Haziran 1909’da Paris’de Bolşevik yayın organı Proletary tarafından düzenlenen Bolşevik Konferansında Bogdanov eleştirilir ve Bolşevik saflarından atılır. 1910 Partinin ikiye bölünmüş olması ve Çarlık rejiminin yoğun baskısı, güçleri yeniden birleştirme yanlılarını harekete geçirir. Ocak 1910’da Bolşevikler, Otozovistler ve çok sayıda Menşevik grup Paris’de Merkez Komite toplantısı yaparlar. Kamenev ve Zinoviev birleşme gündemine karşı olsalar da Viktor Nogin gibi arabulucu Bolşeviklerin ısrarına boyun eğerler. Lenin birleşmeye şiddetle karşı çıksa da Bolşevik liderlik arasında yapılan oylamada azınlıkta kalır. Menşeviklerle yapılan anlaşmaya göre birleşik partinin yayın organı Troçki’nin Viyana’da çıkarttığı Pravda olacaktır. Ancak Pravda yayın kurulundaki Bolşevik temsilcisi Kamenev Ağustos 1910’da kuruldan istifa edince birlik çabaları sona erer. 1912 ayrı parti İki grup arasında ilişkiler 1912 yılında kopacaktır. Bu yılın Ocak ayında Bolşevikler sadece kendi örgütüyle topladıkları Prag Konferansında Menşevikler ve Otzovistler partiden resmen atılacaklardır. Bu kongreden sonra Bolşevikler artık kendilerini RSDİP’in hizibi olarak değil ayrı bir parti olarak RSDİP (Bolşevik) olarak tanımlayacaklardır. Bolşevik önderliği ayrı bir parti olmaya karar verse de Bolşevik yanlısı taban örgütü ve işçiler bu hattı izlemekte zorlanacaktır. Ayrıca Duma’daki 6 Bolşevik vekil de parti yönetiminin bu kararını kabul etmez. Sadece Matvei Muranov ayrı bir parti kurulmasından yana olur. Ancak buna rağmen Bolşevik önderlik duruma hakim olacak ve Eylül 1913'te ise ayrı bir Duma grubu kurulacaktır. İdeolojisi Bolşevikler Çarlık rejimini kitlesel bir işçi devrimiyle devirecek merkezi ve disiplinli bir partiyi örgütlemeye çalışmıştır. Bolşevikler Rus işçilerine bir ayaklanmada önderlik edebilecek kitlesel ve sınıfın öncüsü militan işçilerin partisini oluşturmaya çalışmıştır. Bolşevik parti lider partisi olmamasına rağmen merkez komitesinde cisimleşmiş olan parti yönetimine demokratik merkeziyetçilik çerçevesinde sıkı sıkıya bağlı bir yapıdaydı. Menşeviklerin uyguladığı parti üyeliği daha esnekti ve diğer siyasi partilerle daha kolay iş birliği yapıyorlardı. Bolşevikler ise özellikle liberal partilerle iş birliği yapmayacak, diğer sosyalist partilerle de tanımlı ittifaklara girecektir. Bununla birlikte Lenin, Uluslararası Kadınlar Konseyi'nde yaptığı konuşmada bolşevizmi "Burjuva demokrasisinin yalancılığını, ikiyüzlülüğünü açığa çıkaran; toprağın, fabrika ve tesislerin özel mülkiyetini kaldırmasında tüm devlet iktidarını, ezilen ve sömürülen kitlelerin elinde toplayan bir ideoloji" şeklinde tanımlamıştır. Yeniden isim değişikliği 1952 yılında yapılan 19. Kongre sırasında Genel Sekreter Stalin’in önerisiyle isim değişikliği gündeme gelir: Stalin’in önerisi kongrede kabul edilir ve Bolşevik Partisinin adı Sovyetler Birliği Komünist Partisi olur. Bundan sonra Bolşevik adlandırması Ekim Devrimi ve Rus İç Savaşı dönemlerine ait olarak kalacaktır. Kaynakça Sovyetler Birliği Komünist Partisi Rusya tarihi Rus Devrimi Rusya'daki eski siyasi partiler Eski komünist partiler 1903'te kurulan siyasi partiler
37
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0smail%20Bilen%20%281902%20do%C4%9Fumlu%20siyaset%C3%A7i%29
İsmail Bilen (1902 doğumlu siyasetçi)
İsmail Bilen (18 Ekim 1902, Çamlıhemşin - 18 Kasım 1983, Doğu Berlin), tarihsel Türkiye Komünist Partisinin 1973-1983 yılları arasında liderliğini üstlenen komünist siyasetçi. Gençliği Çamlıhemşinli bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Burada tamamladığı rüştiye eğitiminin ardından, ailesi ile göç ettiği İstanbul'da motor makinistliği yaptı ve İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği 1918-1922 yılları arasında çeşitli eylemlere katıldı. Parti üyeliği ve Moskova 1922’de yasa dışı Türkiye Komünist Partisine girdi; ardından parti tarafından eğitim görmesi için Sovyetler Birliği’ne gönderildi. 3 yıl boyunca Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KUTV’da eğitim gördü. Yurda dönüş 1926 yılında Viyana’da yapılan konferansta KUTV’daki öğrencilerin parti örgütlerinin güçlendirilmesi için yurda dönme kararı alınmasıyla Adana il sekreteri olarak Türkiye’ye döndü. Adana'da işçiler arasında örgütlenme faaliyetlerinde bulundu. 1927 Adana Demiryolu Grevinin yapılmasını sağladı. Daha sonra konferansta yeni seçilen parti yönetiminin cumhuriyet rejimine ve Kemalizme destek verilmesi kararına karşı çıktığından dolayı görevden alınarak İstanbul’daki basın yayın çalışmalarında görevlendirildi. 1927 Tevkifatı sonucunda Merkez Komitesi üyelerinin çoğunun tutuklanmasından sonra Şefik Hüsnü’nün onayı ve Komintern’in aday göstermesiyle yeni Merkez Komitesine alındı. 1929 yılındaki toplu tutuklamalara kadar bu görevi sürdürdü. Ağustos 1928'de Nâzım Hikmet'le birlikte Sovyetler Birliği'nin Gürcistan sınırından kaçak olarak Türkiye'ye girdikten sonra bir şikayet sonucunda Hopa ilçesine bağlı Peroniti köyünde yakalandı ve Hopa Cezaevine gönderildi. 1929 başında salıverilse de Nisan ayında yeniden tutuklandı. İzmir’de yargılandı ve 1933 yılına kadar Diyarbakır Cezaevinde tutuklu kaldı. Cumhuriyetin 10. yılı için çıkarılan af yasası ile serbest kaldıktan sonra Moskova’ya gitti ve yaşamının sonuna dek bir daha ülkesine dönmedi. Komintern'de 1934 TKP Merkez Komitesi Plenumunda örgüt sekreterliği görevine getirildi. Komintern’in 1935 yılındaki 7. Kongesinde alınan ve komünist partilerin yükselen faşizm tehlikesine karşı sosyal demokratlar ve diğer antifaşist partilerle ittifak yapmasını öngören Halk Cephesi siyaseti gereği olarak TKP yönetiminden Türkiye'de partinin siyasi faaliyetlerinin sonlandırılması, partililerin Cumhuriyet Halk Partisi veya Halkevleri gibi kuruluşlarda çalışmaları ve basın-yayın faaliyetleriyle faşizmi deşifre etmeleri istendi. Bu dönemde Moskova’da bulunan Bilen Komintern’in önde gelen isimleri olan Georgi Dimitrov, Dmitry Manuilsky, Otto Wille Kuusinen, Wilhelm Pieck ve Klement Gottwald gibi geleceğin komünist önderleriyle beraber çalıştı. Komintern’de çeşitli görevler üstlenen Bilen, Türkiye Komünist Partisinin gerek Komintern gerekse Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerinde ölümüne dek anahtar isim oldu. II. Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Moskova Radyosunda Türkçe yorumlar yaptı. 1943 yılında Komintern’in feshedilmesiyle partinin desantralizasyon dönemi de resmen kapanmış oldu. 1944 yılında partinin öncülük ettiği Faşizmle ve Vurgunculukla Mücadele Cephesi faaliyetleri sonucunda bir TKP toplu tutuklaması daha yaşandı. 1946 yılında çok partili yaşama geçilirken açılan sosyalist partiler kapatılırken yeni bir TKP karşıtı yoğun bir tutuklama yaşandı. Kore Savaşına karşı duran TKP bu dönemde de baskı gördü. Bu dönemde yurt dışındaki Bilen’in faaliyetlerinin en önemlisi 1958 yılında Bizim Radyonun kurulması oldu. Ayrıca bu dönemde birçok sosyalist ülkeyi gezen Bilen, 1956 yılında ziyaret ettiği Çin ile ilgili izlenimlerini İnci Irmağı adlı kitabında topladı. 1960’lı yıllarda Zeki Baştımar ile birlikte parti merkezinin Doğu Almanya'ya taşınmasını sağladı. 1962 yılında TKP'nin merkezi olarak faaliyete geçmesi yeniden başladığında Zeki Baştımar liderliğinde Merkez Komitesi Dış Büro adı altında örgütlenen yeni parti yönetiminde Nâzım Hikmet ile birlikte yer aldı. İlk dönemlerde faaliyetler ağırlıkla yeni kurulan Türkiye İşçi Partisine (TİP) destek olunması şeklindeydi. Atılım TKP 12 Mart 1971 darbesinden sonra aktif olarak yurt içinde de örgütlenmeye başladı. Bilen’in bu dönemde etkisi çok arttı. TKP’nin Sesi radyo yayını Avrupalı işçilere daha sık yayınlanmaya başladı. 1973 Merkez Komitesi toplantısında Zeki Baştımar'ın görevden alınarak İsmail Bilen MK Genel Sekreteri oldu. Bu dönem TKP’nin tarihindeki en kitlesel ve en yoğun siyasi faaliyet yürüttüğü Atılım Dönemi olarak adlandırıldı. İsmail Bilen 12 Mart'ın ardından gerek yurt içi gerekse yurt dışında TKP’ye yönelen kesimlerin partiye katılmasını ve partinin yeniden güçlenmesini, ülkede siyasi etkisinin hızla artmasını sağladı. İdeolojik ayrışmalar Bilen savunageldiği aşamalı devrim perspektifi gereğince, ülkenin geçmişinde bir burjuva sosyal devrimi süreci yaşandığı halde küçük burjuva üretiminin halen yoğun oluşuna bağlı olarak, Ulusal Demokratik Devrim ya da İleri Demokratik Devrim tezini savundu ve CHP’deki bazı adayların uluslararası tekellere ve yerli işbirlikçi burjuvaziye karşı, sermayenin temerküzünden olumsuz etkilenen ve proleterleşen küçük burjuvazinin temsilcisi olduğu ve büyük burjuvaziye karşı mücadelede işçi sınıfının müttefiki olan ara sınıflardan biri olduğu görüşüyle, 1973 ve 1977 seçimlerinde CHP listesindeki ilerici adaylara oy verilebileceğini salık verdi. 1979 seçimlerinde ise Bilen'in liderliğinde TKP, parti çizgisindeki bağımsız adayları destekledi. Parti bu dönemde bütün enerjisini DİSK, İlerici Gençler Derneği (İGD) ve İlerici Kadınlar Derneği (İKD) gibi "demokratik kitle örgütleri" üzerinde yoğunlaştırdı. 1978 yılında toplanan MK Plenumunda Bülent Ecevit iktidarının verdiği sözleri yerine getirmediğinden hareketle parti içi muhalefet ortaya çıktı ve Nihat Akseymen liderliğinde Londra merkezli grup partiden ihraç edildi. 12 Eylül sonrası 12 Eylül darbesinin ardından 1981 Mayıs ayında başlayan TKP operasyonlarında binden fazla partili tutuklandı. 1983 Nisan MK Plenum toplantısında genel sekreterlik görevinden ayrılıp sembolik bir işlevi olan parti başkanlığı görevini üstlendi, yerine daha önce yardımcı genel sekreter seçilmiş olan Nabi Yağcı'nın MK Genel Sekreteri olmasını önerdi. Bu görev devri yaklaşık 40 yıllık aradan sonra aynı yıl içinde yapılan TKP 5. Kongresi tarafından onaylandı. Bilen açılış konuşmasını yaptığı bu kongrenin hemen ardından 18 Kasım 1983’te Berlin’de öldü. Takma adları İsmail Bilen yaşamı boyunca çok sayıda takma adla tanınmıştır: Laz İsmail (En tanınmış lakabıdır. Nâzım Hikmet'in İşte Böyle Laz İsmail adlı şiirinde de geçmektedir.) Marat veya İsmail Marat (Parti içinde kullanılan bu ilk yaygın takma adı Fransız devrimci Jean-Paul Marat'tan esinlenilmiştir.) Erdem (TKP'nin Sesi ve Bizim Radyo yayınlarında çoğunlukla kullandığı addır.) Savaş Üstüngel veya S. Üstüngel (1960'lar ve 1970'lerdeki yazılarında, kitaplarında kullandığı takma addır.) İ. Bilen (Adının özellikle Atılım Döneminde parti içindeki yaygın kullanılan kısaltmasıdır.) Kitapları İstanbul Hemşehrileri, Alev Yayınları, 1991 Kore Nire, S. Üstüngel, Ürün Yayınları Savaş Yolu, S. Üstüngel, Savaş Yolu Yayınları Savaş Yolu (Üstüngel'den notlar), İsmail Bilen, Alev Yayınları, ISBN 975-335-026-0 TKP: Doğuşu, Kuruluşu, Gelişme Yolları, S.Üstüngel, Alev Yayınları, ISBN 975-335-040-6 Konuyla ilgili yazılan eser Burak Gürel, Fulya Özkan, “İsmail Bilen”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt 8: Sol içinde, İletişim Yayıncılık, 2007, İstanbul, s.294-309 Kaynakça Erden Akbulut, TKP MK Genel Sekreteri İsmail Bilen: Belgelerle Yaşam Öyküsü , TÜSTAV. İ.Bilen yoldaşın anısına, TKP MK Bildirisi, ATILIM, Özel Sayı, 30 Kasım 1983 . 1902 doğumlular 1983 yılında ölenler Türkiye Komünist Partisi (1920) mensubu siyasetçiler Türk sosyalistler Türk marksistler Türk devrimciler Rize doğumlu siyasetçiler Türk komünistler Berlin'de ölenler Türkiye Lazları
38
https://tr.wikipedia.org/wiki/GIMP
GIMP
GIMP (GNU Image Manipulation Program, Türkçe: GNU Resim İşleme Programı), GNU Tasarısı dahilinde geliştirilen piksel tabanlı özgür ve ücretsiz bir görüntü işleme yazılımı. GIMP, Adobe Photoshop ve benzeri kapalı kaynak resim işleme araçlarına eşdeğer bir işlevler bütünü sunar. Linux, Windows, Mac OS gibi pek çok platformu destekler. Linux dünyasının iki önemli grafiksel arayüz geliştirme kütüphanesinden biri olan GTK+, ilk olarak Gimp'in geliştirilmesi için yazılmıştır. Gimp'in ilk sürümü Ocak 1996'da yayınlanmıştır. GIMP'in çok yüksek çözünürlükleri destekleyen ve hareketli görüntülere efekt uygulaması yapan CinePaint adlı bir türevi de bulunmaktadır. Temel özellikleri Katmanlar, kanallar ve yollarla çalışabilme Çeşitli efekt araçları Eklentilerle sonradan yeni özellikler ekleyebilme Yüzlerce dosya biçimi desteği (XCF, SVG, TIFF, PDF, JPEG, PNG, GIF PostScript belgeleri (PS, EPS ya da sıkıştırılmış .ps.gz), BMP, Paintshop Pro dosyaları (PSP ya da TUB), Adobe Photoshop dosyaları (PSD) Dosya türleri arasında dönüşüm yapabilme Gelişmiş seçim ve çizim araçları Hazır logo, desen (pattern), site tuşları, reklam alanları oluşturabilme Gelişmiş kesme, döndürme, fırça araçları Grafik tablet desteği EXIF bilgilerini düzenleyebilme Dosya biçimi XCF ya da tam adıyla eXperimental Computing Facility, GIMP'in yerel dosya biçimidir. Görüntü içindeki katmanları, seçimlik alanları, renk kanalları, şeffaflık, yolları ve kılavuzları saklama yeteneğine sahiptir. Kullanım ipuçları Gimp, üç pencere olarak kullanmak yerine tek bir pencere olarak kullanmak istenirse bunun içinde "Pencereler" menüsünde yer alan "Tek Pencereli Kip" seçeneğine tıklanması yeterlidir. Kovadan Dolum aracı CTRL tuşu ile birlikte kullanılarak ön plan rengi yerine arka plan rengi ile işlem yapılabilir. Döndür aracı CTRL tuşu ile birlikte kullanılarak 15 derecelik açılarla döndürme sağlanır. Katmanlar iletişim kutusundaki göz simgesine Shift tuşu ile birlikte basılarak o katman hariç tüm katmanlar gizlenebilir. İşlem tekrarlanarak tüm katmanlar görünür yapılabilir. Yapıştırılan Katman üzerinde işlem yapmadan önce sağ tıklanarak Yeni Katman seçeneğiyle yeni bir katmana dönüştürülmeli veya Katmanı Çıpala seçeneğiyle kendinden bir önceki katmana çıpalanmalıdır. Birçok eklenti yalnızca aktif olan katmanda çalışır. Eğer eklentinin tüm resim üzerinde çalışması isteniyorsa tüm katmanlar birleştirilmelidir (Resim > Resmi Düzleştir). Bazı efektler tüm resimlere uygulanamaz. Bunlar menüde gri ve sönük olarak gösterilmiştir. Resmin kipi değiştirilerek (Resim> Kip), katmana bir alfa kanal eklenerek (Katman > Şeffaflık > Alfa Kanalı Ekle) veya resim düzleştirilerek (Resim> Resmi Düzleştir) aktif olmayan efektler kullanılabilir. Seçim aracı kullanılırken Shift tuşu kullanılırsa yeni seçim önceki seçimlere eklenir. Eğer Ctrl tuşu kullanılırsa yeni seçim öncekilerden çıkarılır. Çizim araçları (Boya Fırçası, Sprey veya Kalem) kullanılırken Shift tuşuna basılırsa son çizim noktasından fare imlecinin o anki konuma kadar düz bir çizgi oluşturulur. Üzerinde daha sonra tekrar çalışılacak bir resmi GIMP'in yerel dosya biçimi olan XCF (.xcf) biçiminde saklayın. Böylece katmanlar ve bitmemiş tüm işler korunur. Proje bitirildikten sonra JPEG, PNG, GIF gibi biçimlerin birinde saklanabilir. Yollar aracı kullanılarak karmaşık seçimler yapılabilir ve var olan yollar düzenlenebilir. Yollar iletişim kutusu birden fazla yolla çalışılmasına ve yolların seçime dönüştürülmesine imkân sağlamaktadır. Basit kare veya çember çizimleri Düzenle > Seçimi Darbele ile yapılabilir. Bu oluşturulan seçim alanının kenarlarını darbeleyecektir. Daha karmaşık şekillerin çizimi içinse Yollar aracı veya Filtreler > Tarama > Gfig kullanılabilir. Boya araçları seçimi değiştirmek için kullanabilir. Bunun için resim penceresinin sol alt tarafındaki Hızlı Maskeleme butonu veya Shift+Q tuşları kullanılabilir. Resimde boyama yapılarak seçim değiştirilebilir ve Hızlı Maskeleme butonuna tekrar basılarak normal seçim moduna dönülebilir. Eklentiler GIMP, eklentileriyle zenginleştirilebilen açık kaynak bir yazılımdır. İhtiyacınızı karşılayan eklentileri edinip hayalinizdeki resim işleme programına sahip olabilirsiniz. GIMP'in içeriğe duyarlı ölçekleme, siyah beyaz fotoğrafları otomatik renklendirme, CMYK desteği, katman efektleri, İnternet için kaydetme, droste efekti gibi onlarca faydalı eklentisi bulunmaktadır. GAP (Gimp Animasyon Paketi) eklentisi: Gimp ile hareketli görüntüler ve animasyonlar oluşturmaya yarayan eklentiler bütünüdür. Video, grafik ve İnternet sitesi tasarım işleriyle uğraşan birçok kullanıcı için önemli çözümler sunar. UFRaw eklentisi: Sayısal kameralardan alınan ham verileri okumak ve işlemek için kullanılan UFRaw'ın Gimp üzerinde kullanmaya yarayan eklentidir. Kaynakça Dış bağlantılar Özgür yazılım Taşınabilir yazılım Grafik tasarım yazılımları Teknik iletişim araçları Çapraz platform yazılımları Fotoğrafçılık yazılımları
39
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cinepaint
Cinepaint
Cinepaint, eski adı Film Gimp olan projenin yeni adıdır. GNU/GPL bir proje olan Gimp'in video için özelleştirilmesi ile oluşmuştur. Dış bağlantılar Cinepaint resmi sitesi Özgür yazılım
43
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalist%20%C4%B0ktidar%20Partisi
Sosyalist İktidar Partisi
Sosyalist İktidar Partisi (SİP), Türkiye'de faaliyet yürüten siyasi parti. İsim değiştirerek Türkiye Komünist Partisi adını aldı. Tarihçe SİP'nin örgütsel tarihi, 1978 yılında Türkiye İşçi Partisi'nde (TİP) yaşanan ayrışma sonrasında ortaya çıkan Sosyalist İktidar grubu ile başlar. Bir dönem boyunca, ilk sayısı 1986 yılında basılan ve bugün TKP'nin teorik organı olarak varlığını sürdüren Gelenek dergisinin adıyla anılan hareket, 6 Kasım 1992'de Sosyalist Türkiye Partisi'ni (STP) kurdu. STP 1993 yılında, programında "Türk ve Kürt halklarının gönüllü birlikteliğini hedefler" dediği için, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Yine 1993 yılında Sosyalist İktidar Partisi (SİP) kuruldu. Parti 1990'lı yıllarda özellikle teorik hat ve kadro birikimi ile sol içerisinde belirgin bir özne haline geldi. 1996 yılında gerçekleşen İstanbul Üniversitesi İşgali ve 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması ilk toplumsallaşma denemeleri sayılabilir. 1990'lı yıllarda örgütlenmenin büyümesi ülke iç siyasetine müdahale kanallarını artırmıştır. Parti bu dönemde özellikle Susurluk kazasını izleyen dönemde sesini duyurmuştur. Siyasi olayların dışında parti insani yardım gerektiren olağanüstü dönemlerde de aktif olmuştur. 17 Ağustos depremini izleyen dönemde parti kadroları bölgeye gitmek üzere görevlendirilmiş, parti disiplini içerisinde yardım organize edilmiş, Nazım Çadırkent isminde bir çadırkent kurulmuştur. 1999 yılında Yağma Yok Sosyalizm Var sloganı ile ilk defa seçimlere katıldı. Seçim çalışmaları sırasında parti üyesi tekstil işçisi Hüseyin Duman, Erenköy Ülkü Ocakları Başkanı İhsan Bal tarafından göğsünden vurularak katledildi. Sosyalist İktidar Partisi 11 Kasım 2001 günü düzenlenen Olağanüstü Büyük Kongre'de adını değiştirerek bugünkü Türkiye Komünist Partisi'ne dönüştü. Seçimler Genel seçimler Yerel seçimler Yayınları 1995'te, parti mensubu öğrencilerin inisiyatifiyle yayın hayatına başlayan Düşünce ve Eylem adlı gençlik dergisi aylık periyotlar ile çıkartılmıştır. Afişler Kaynakça 1993'te kurulan siyasi partiler 2001'de kapatılan siyasi partiler Türkiye'deki eski komünist partiler Türkiye Komünist Partisi (2001)
44
https://tr.wikipedia.org/wiki/InDesign
InDesign
InDesign, Adobe firmasının ürettiği, çok yönlü bir masaüstü yayıncılık yazılımı. Firma içi kod adı olan K2 (Quark Killer) olarak da bilinir. Baskı, tablet aygıtlar ve diğer ekranlar için sayfa tasarımları yapılmasına olanak sağlar. Türkiye'de Auto Info, Byte; yurt dışında New York Times gibi bazı basılı yayınlar bu programda hazırlanmaktadır. Sürümler InDesign 1.0 (kodadı K2): 31 Ağustos 1999; InDesign 1.0J (codenamed Hotaka): Japanese support; InDesign 1.5 (kodadı Sherpa): Nisan 2001; InDesign 2.0 (kodadı Annapurna): Ocak 2002 (QuarkXPress 5'ten günler önce). İlk sürüm Mac OS X için ve native transparencies & drop shadows; InDesign CS (kodadı Dragontail) ve InDesign CS PageMaker Edition (3.0): Ekim 2003; InDesign CS2 (4.0) (kodadı Firedrake): Mayıs 2005; InDesign Server (kodadı Bishop): çıkışı Ekim 2005; InDesign CS3 (5.0) (kodadı Cobalt): Nisan 2007. ilk Universal binary sürümleri Intel-tabanlı Macleri destekler; InDesign CS3 Server (kodadı Xenon): çıkışı Mayıs 2007; InDesign CS4 (6.0) (kodadı Basil): çıkışı Ekim 2008; InDesign CS4 Server (kodadı Thyme); InDesign CS5 (7.0) (kodadı Roket) çıkışı Nisan 2010; InDesign CS5.5 (7.5) çıkışı Nisan 2011; Indesign CS6 (8.0) (kodadı Athos) çıkışı Şubat 2012; InDesign CC (9.2) (kodadı Citius): 15 Ocak 2014; InDesign CC 2014 (10) (kodadı Sirius): 18 Haziran 2014; InDesign CC 2014.1 (10.1): 6 Ekim 2014; InDesign CC 2014.2 (10.2): 11 Şubat 2015; InDesign CC 2015 (11.0): 15 Haziran 2015; InDesign CC 2015.1 (11.1): 11 Ağustos 2015; InDesign CC 2015.2 (11.2): 30 Kasım 2015; InDesign CC 2015.4 (11.4): 20 Haziran 2016; InDesign CC 2017 (12.0): 2 Kasım 2016; InDesign CC 2017.1 (12.1): 14 Nisan 2017; InDesign CC 2018 (13.0): 18 Ekim 2017; InDesign CC 2018 (13.0.1): Kasım 2017; InDesign CC 2018.1 (13.1): Mart 2018. InDesign CC 2018.2 (13.2): Mart 2018. InDesign CC 2019 (14.0.1): Kasım 2018. InDesign CC 2019 (14.0.2): Nisan 2019. InDesign CC 2019 (14.0.3.433): Eylül 2019. InDesign CC 2020 (15.0): Kasım 2019. InDesign CC 2020 (15.0.1): Aralık 2019. Entegrasyon Adobe Photoshop, Adobe Illustrator, Adobe Acrobat ve Adobe Flash Professional yazılımları arasında sorunsuz bir şekilde çalışmak mümkündür. Efekt ve kontroller Yarı saydamlık, gradient veya diğer efektleri kullanarak, bir objenin çizgisine veya dolgusuna istenildiği gibi efekt ekleyebilmek mümkündür. Baskı Baskı yapmadan önce sofistike önizleme seçeneği ile baskı yapılacak sayfayı incelemek mümkündür. XHTML aktarımı Çoklu format yayıncılığı sayesinde, web’e baskı seçeneği ile InDesign içeriğini xhtml’e çevirmek mümkündür. Çevrilen içeriği ise Adobe Dreamweaver (CS6) ile otomatik CSS (Cascading Style Sheets) kullanarak biçimleyebilmek mümkündür. Tipografik kontroller Paragraph Composer, OpenType fonts, drop caps, imgeler ve optik kerning veya marjin hizalama sayesinde yeni yazı karakterleri oluşturmak mümkündür. Tablolar Programa, Microsoft Word veya Microsoft Excel’de hazırlanmış bir tabloyu aktarmak mümkündür. Bunun haricinde InDesign programında da tablo oluşturma seçeneği vardır. Metin aktarımı Microsoft Word programından metinleri doğrudan import etmek, objelerin çevrelerine metin eklemek ve yazı karakterlerini değiştirebilmek mümkündür. Dış bağlantılar InDesign resmî web sitesi InDesign resmî web sitesi (Türkçe) Adobe yazılımları Masaüstü yayıncılık Mac OS yazılımları MacOS yazılımları Windows yazılımları Grafik tasarım yazılımları Classic Mac OS yazılımları
47
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nusret%20Fi%C5%9Fek
Nusret Fişek
Hasan Nusret Fişek (21 Kasım 1914, Sivas - 3 Kasım 1990, Ankara), Türk hekim. Türkiye'de Halk Sağlığı disiplininin kurucusu ve sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin mimarıdır. 1952'de doktorasını tamamlayan Fişek, Tıp Bilimleri Felsefe Doktoru olan ilk Türk'tür. "Herkese sağlık ve eşit, nitelikli sağlık hizmeti" düşüncesinin savunucusu idi. Meslek hayatı boyunca Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı, Refik Saydam Hıfzıssıhha Okulu Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Toplum Hekimliği Enstitüsü Müdürlüğü, Türk Tabipleri Birliği Başkanlığı gibi görevler üstlendi. Türkiye'de sağlık hizmetinin ülkenin ücra köşelerine kadar yayılması; köylere ebe, ilçelere doktor, yardımcı sağlık personeli, gerekli araç ve gereç ulaştırılması için çalıştı. Sağlık Müsteşarlığı döneminde "Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun" ile "Nüfus Planlaması Kanunu"'nun çıkarılmasını sağladı. Türkiye'de hızlı nüfus artışını sorununu ilk fark edenlerden birisi olan Fişek'in önderlik ettiği bir dizi araştırma; hızlı nüfus artışıyla sağlık, sosyal ve ekonomik sorunların bağlantısını kurarak ülkede nüfus artırıcı politikaların değiştirilmesine kaynaklık etmiştir. Hacettepe Tıp Fakültesi'nin kurulmasında ve gelişmesinde katkıları oldu. Üniversite bünyesinde Toplum Hekimliği ve Nüfus Etütleri Enstitüleri'ni kurdu. Hayatı 21 Kasım 1914'te Sivas'ta doğdu. Annesi Mukades Hanım, babası, Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından Tümgeneral Hayrullah Fişek'tir. 1932 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ni, 1938 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. İlk resmî görev yeri Adana Sıtma Enstitüsü kurs tabipliği idi. Askerlik görevinin ardından Sağlık Bakanlığı Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü'nde Bakteriyoloji şubesi asistanı olarak çalışmaya başladı. 1940 yılında eşi Perihan Hanım'la evlendi, bu evlilikten Kurthan Fişek ve Gürhan Fişek isminde iki oğlu oldu. Her iki oğlu da akademisyen olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1941'de bakteriyoloji uzmanı olan Fişek, 1943'te Çiçek Aşısı Servisi uzmanlığına atandı. Bu yıllarda biyolojik standartların ve yerli aşı üretiminin geliştirilmesi ekibine başkanlık etti. 1945 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi uzmanlığı görevini üstlendi. 1946'da ABD'ye giderek John Hopkins Halk Sağlığı Okulu'nda sağlık yönetimi ve ilişkili disiplinler üzerine çalışmalar yaptı. 1952'de Harvard Üniversitesi'nden tıp bilimleri doktora derecesi aldı ve Tıp Bilimleri Felsefe Doktoru olan ilk Türk unvanını aldı. Yurda döndükten sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Enstitüsü'nde asistanlığa başladı. 1955'te biyokimya doçenti unvanını aldı ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından Biyolojik Standardizasyon bilirkişisi olarak görevlendirildi. 1958'de Ankara Hızısıhha Okulu'na Müdür olarak atandı. Türkiye'de hızlı nüfus artışını sorununu ilk fark edenlerden ve bu konuda ilk harekete geçenlerden birisi oldu. 1958-1960 yıllarında, hızlı nüfus artışıyla sağlık, sosyal ve ekonomik sorunların bağlantısını kuran bir dizi araştırmaya önderlik etti ve araştırmaları nüfus artırıcı politikaların değiştirilmesine kaynaklık etti. 1960'lı yıllarda nüfus ve aile planlaması programlarının kadın sağlığı ve kadın hakları çerçevesinde ele alınması gerektiğini ortaya koydu. Nüfus planlaması konusunda toplumu ikna etmek üzere kapsamlı bir kampanya başlatarak, gazetelere onlarca yazı yazdı ve konuyla ilgili din yetkililerinin desteğini sağladı. Ayrıca gebeliği önleyici yöntemlerle ilgili halk eğitimi çalışmalarının hem kadınlara hem de erkeklere yönelik olarak yapılmasını sağladı. 1960 Darbesi'nin ardından Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı'na getirildi. Kısa bir süre hem müsteşarlık görevini yürüttü, hem de Sağlık Bakanlığı’na vekalet etti. 1961 yılında kabul edilen 224 sayılı "Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un mimarı oldu. Millî Birlik Komitesi'nin yasa çıkarmaya yetkili olduğu son günün gecesinde çıkartılan yasa, sağlık hizmetinin ülkenin ücra köşelerine kadar yayılmasını; köylere ebe, ilçelere doktor, yardımcı sağlık personeli, gerekli araç ve gereç ulaştırılmasını amaçlıyordu 1960'lı yıllarda geniş bir hekim kesimini bu yasanın uygulanması için seferber etmeyi çalıştı. 1965 yılında müsteşarlıktan alındı. Danıştay kararı ile görevine döndü; ancak tekrar görevden alınıp tekrar Danıştay kararıyla görevine döndükten sonra ekibiyle birlikte Sağlık Bakanlığı'nan ayrıldı. Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde çalışmaya başladı. 1966 yılında halk sağlığı profesörü unvanı aldı. Üniversitede "Toplum Hekimliği Enstitüsü" ile "Nüfus Etüdleri Enstitüsü"'nü kurdu ve yönetti. "Nüfus Etüdleri Enstitüsü"'nde beş yıl müdürlük yapan Fişek; disiplinlerarası ilişkiler kurmak, insan yetiştirmek, sağlıklı bir veritabanı oluşturmak üzere çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalarının yanı sıra ‘Nüfusbilim Sözlüğü’nün oluşturulmasına önayak olarak demografideki kavramlara Türkçe karşılıklar bulunması için katkılarda bulundu. Toplum Hekimliği Enstitüsü'nü on beş yıl boyunca yönetti. 1966 - 1971 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi "Mezuniyet Sonrası Eğitim Fakültesi" Dekanlığı görevini de yürüten Fişek'in akademik yaşamındaki son görevi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığı oldu. 1983 yılında emekliye ayrıldı. 1983-1990 yıllarında Türk Tabipler Birliği başkanlığı yaptı. İdam cezalarına ve ölüm cezalarının yerine getirilmesinde doktorlara görev verilmesine karşı çıktı; TBMM’de onay bekleyen kesinleşmiş ölüm cezası kararlarının yerine getirilmesini engellemekte önemli bir rol oynadı. İşkencelere karşı çıkarak cezaevlerinde yaşanan sorunlarla yakından ilgilendi. Nüfusbilim alanındaki çalışmaları nedeniyle Michigan Üniversitesi 150. yıl ödülüne, sağlığın sosyalleştirilmesi alanındaki çalışmaları nedeniyle İngiliz Kraliyet Akademisi üyeliğine layık görüldü. Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Hekimler Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği ve İnsan Hakları Derneği kurucuların arasında yer aldı. 1988 yılında kansere karşı zakkum uygulamasına şiddetle karşı çıktı; kanserli hasta ve yakınlarıyla, otlarla geleneksel (halk) ilaçlarından yardım uman belirli bir toplum kesiminin tepkisini çekti. Yaşamının son döneminde insan hakları sorunları ve tıp meslek ahlakı konuları ile çok yakından ilgilendi. 3 Kasım 1990'da prostat kanseri nedeniyle öldü. Bilime hizmetleri nedeniyle 1993 yılında TÜBİTAK Hizmet Ödülü'ne layık görüldü. Kaynakça Dış bağlantılar Nusret Fişek Web Sitesi Fişek Vakfı Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilenler 1914 doğumlular 1990 yılında ölenler Kabataş Erkek Lisesinde öğrenim görenler Türk tıp akademisyenleri Türkiye Sağlık Bakanlığı müsteşarları İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde öğrenim görenler Hacettepe Üniversitesi dekanları Türk Tabipleri Birliği başkanları
48
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ruhi%20Su
Ruhi Su
Mehmet Ruhi Su (1 Ocak 1912, Van - 20 Eylül 1985, İstanbul), Türk halk müziği ve opera sanatçısı, bağlama virtüözü. Hayatı Mehmet Ruhi Su, 1912 yılında Van'da doğdu. Anne ve babasının kim olduğunu Ruhi Su kendisi de bilmediği gibi haklarında hiçbir bilgi de yoktur. Oğlu Ilgın Ruhi Su, "Babamın 1912'de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek" demiştir. Çocukluğunun büyük bir bölümünü evlatlık olarak verildiği yoksul bir ailede ve daha sonra da Adana Öksüzler Yurdu'nda (Darül Eytam) geçirdi. Bir ara İstanbul'da askerî okullarda okudu, ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. Adana Öğretmen Okulu'nda okurken, Ankara'ya Müzik Öğretmen Okulu'na (Musiki Muallim Mektebi) girmeyi başardı. Adana Öğretmen Okulu’ndayken aşık olduğu ebe-hemşire olarak çalışan Münire Sevim adında bir kızla evlendi. 1934 yılında Balıkesir'de bir oğulları dünyaya geldi. Adını Güngör koydular. Güngör, altı yaşlarındayken Ruhi ile Sevim Hanım ayrıldılar. 1942'de Ankara Devlet Konservatuvarını'nın Şan bölümünü bitirdi. Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu'nda ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmenliği yaptı. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na seçildi, konservatuvarın opera bölümünde de okudu ve daha sonra da Devlet Operası'nda çalıştı. Devlet Operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne, Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca, Yarasa, Aşk İksiri, Rigoletto, Figaro'nun Düğünü, Maskeli Balo ve Konsolos gibi operalarda rol aldı. Türk Opera Sanatı'nın temelinde Ruhi Su'nun da katkısı büyüktür. Ankara Radyosu'nda onbeş günde bir yayınlanan türkü programları (Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor) düzenledi; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde büyük bir koro oluşturdu. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum ve icrasına yaklaşımının kuramsal temelini oluşturdu. Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1952-1957 yılları arasında 1951 TKP tevkifatı dolayısı ile hapis yattı. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip arşivleme görevini üstlendi. Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı. Bu programlardan birinde söylediği "Serdari Halimiz Böyle N'olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak" türküsü nedeniyle "halkı sınıflara ayırmak yoluyla Komünizm propagandası yapmak" suçlamasıyla radyodaki işine son verildi. Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975'te Dostlar Korosu'nu kurdu. 1978'den sonra çıkardığı kasetlerle halk müziğinin yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu. Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir. Ruhi Su Ahmet İsvan ve Necdet Uğur'un yoğun uğraşıları sonucu ilk kez 1977 yılında pasaport alabildi. Almanya, Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa ve Avustralya'da konserler verdi. Pasaportunun süresi doldu. Yeni pasaport başvurusu yakalandığı prostat kanserinin tedavisi için yapıldı, ancak hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildi. Su için altı Alman sanatçının Kültür Bakanlığı'na baş vurduğu öğrenildi. Heinrich Böll, Wolf Bierman, Ingeborg Drewitz, Günter Grass, Siegfried Lenz, Günter Wallraff imzalı mektupta, Kültür Bakanlığı'ndan Ruhi Su'nun yurt dışında tedavi edilebilmesi için pasaport verilmesine aracı olması isteniyordu. Aynı sanatçılar Ruhi Su'ya da bir mektup göndermişlerdi. Bunlar sonucunda nihayet kapılar aralandı ve "tedavi amaçlı ve yalnız bir defaya mahsus olmak üzere" yurt dışına çıkışına izin verildi. Ama artık çok geçti. 20 Eylül 1985 Cuma günü sabaha karşı 04.00'te Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisi'nde öldü. Doktoru Prof. Bülent Berkarda idi. 22 Eylül 1985 Pazar günü Şişli Camii'nde kılınan öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. Ruhi Su'nun cenaze töreni binlerce kişinin katılımıyla 12 Eylül darbesi sonrası dönemin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 160 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu. 1988 yılında kabri başında ikame edilen anıt, 2009 yılında kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırı ile kısmen tahrip edildi. Kendisi Alevi Deyişlerini okumuş, Pir Sultan'ın, Hatayi'nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumlamıştır. Nazım Hikmet'in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1957'de Sansaryan Han'da hapisteyken daha sonra hayatını birleştirecek olduğu Sıdıka Umut için söylediği Mahsus Mahal adlı türküsüyle ünlendi. Ruhi Su'nun sesini korumadaki hassasiyeti hakkında pek çok anlatı vardır. Bunlara göre Ruhi Su, sesine zarar vermemek için kuruyemiş ve çamaşır suyundan uzak dururmuş. Sorulduğunda, sesini korumadaki bu hassasiyetinin sanata ve dinleyenlere saygısından kaynaklandığını ifade edermiş. Ruhi Su, ölümüne kadar 16 adet 45'lik plak, 11 adet de uzunçalar çıkardı. Vefatından sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su ve oğlu Ilgın Su özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. Vakfın merkezi Beyoğlu, İstanbul'dadır. Sanatçı hakkında Ajans21 tarafından, Ezgili Yürek: Ruhi Su (1995) (24 dk) adında bir belgesel hazırlanmıştır. Bu belgesel Ruhi Su hakkında hazırlanan ilk belgeseldir. Bunun dışında Avustralya Belgeseli ve Ruhi Su Belgeseli (Hilmi Etikan) adlarında iki belgesel film de Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla gösterilmektedir. Ruhi Su'nun eşi Sıdıka Su 18 Ekim 2006 tarihinde ölmüş ve Zincirlikuyu Mezarlığı'nda eşi Ruhi Su'nun kabrinin yanına defnedilmiştir. Yön Radyo tarafından hazırlanan 'Yüreğinde Anadolu'nun Ezgisi, Sesinde Dağların Yankısı-Ruhi Su' belgeseli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2015 Yılı Sedat Simavi En İyi Radyo Programı Ödülüne layık görülmüştür. Diskografi 1971: Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destanı 1972: Yunus Emre 1972: Karacaoğlan 1973: Pir Sultan Abdal 1974: Şiirler - Türküler 1975: Köroğlu 1976: El Kapıları (Sümeyra Çakır ve Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte) 1977: Sabahın Sahibi Var (Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte) 1978: Semahlar (Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte) 1980: Çocuklar, Göçler, Balıklar 1981: Zeybekler 1986: Pir Sultan'dan Levni'ye 1986: Ezgili Yürek 1986: Ekin İdim Oldum Harman 1987: Kadıköy Tiyatrosu Konseri 1988: Beydağı'nın Başı 1988: Dadaloğlu ve Çevresi 1989: Huma Kuşu ve Taşlamalar 1990: Sultan Suyu "Pir Sultan Abdal'dan Deyişler" 1991: Dostlar Tiyatrosu Konseri (Sümeyra Çakır ile birlikte) 1992: Ankara'nın Taşına Bak 1993: Uyur İken Uyardılar 1994: Barabar 1995: Aman Of 2002: Seçmeler ve Hapishane Türküleri 2003: Beni Ağlatırsan Yoluna Ağlat Ödülleri 1985: Sanat Kurumu - Yılın Sanatçısı Kaynakça Dış bağlantılar Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği Ruhi Su, 1977 BBC Türkçe 1912 doğumlular Van doğumlular 1985 yılında ölenler Ruhi Su Türk erkek şarkıcılar Türk halk müziği ses sanatçıları Türk sosyalistler Türk marksistler Türk opera şarkıcıları İstanbul'da kanserden ölenler Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilenler Prostat kanserinden ölenler
49
https://tr.wikipedia.org/wiki/R%C4%B1za%20Y%C3%BCr%C3%BCko%C4%9Flu
Rıza Yürükoğlu
Rıza Yürükoğlu veya bilinen adıyla İsmail Nihat Akseymen (4 Ekim 1945, Ankara - 11 Aralık 2001, Londra), Türkiye Komünist Partisi içinde 1979 yılında yaşanan bölünmede İşçinin Sesi tarafının lideridir. Parti içinde Veli Dursun adı ile de bilinir. Gençliği 1966 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Bu sırada FKF ve TİP içinde çalışmaya başladı. Daha sonra FKF içinde yaşanan ayrışmada MDD'ye karşı Sosyalist Devrim tezini savunanların örgütlendiği SGÖ' nün kurucularından biri oldu. Aynı zamanda başkanlık görevini üstlendi. 1970 Şubatı’nda ilk eşi Merih Kutsal ile evlendi. Birlikte 1970 yazında Birleşik Krallık’a gittiler ve TKP yöneticilerinden Yakup Demir (Zeki Baştımar) ile görüştüler ve TKP üyesi oldular. Türkiye’ye döndü ve yakın arkadaşlarıyla birlikte TKP örgütlenmesinin bir kolunu başlattı. Bir süre sonra siyasal nedenlerle yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Okumakta olduğu Siyasal Bilgiler Fakültesi 4. sınıfından Londra’daki City Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün 2. sınıfına geçiş yaptı. 1973 yılında bu üniversiteden mezun oldu. Arkadaşları ile birlikte Birleşik Krallık’ta İngiltere Türkiyeli İlericiler Birliği’ni (İTİB) kurdu. Ardından da Londra İşçi Birliği ve yerel bir işçi gazetesi olarak İşçinin Sesi'ni kurdular. Kopuş 1974 yılında TKP MK üyeliğine getirildi. 1976 yılında İşçinin Sesi yerel bir yayın olmaktan parti yayını olmaya geçti. Atılım ile birlikte iki merkez yayın olmuş oldu. Parti merkezi tarafından Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye diye bir broşür hazırlamakla görevlendirildi. Başlangıçta parti merkezinin savunduğu bu broşür daha sonra tartışma konusu oldu. Tartışmalar daha da büyüyerek İşçinin Sesi çevresindekiler tasfiye edildi. Grup ağırlıklı olarak İngiltere örgütünden oluştuğu ve TKP-İngiltere, kendilerini Leninci Kanat olarak tarif ettikleri için TKP-L ya da çıkarttıkları yayın nedeniyle TKP-İS diye anılmıştır. Merkez kanadın TİP ile birleşip TBKP adını almasından sonra bir kongre toplayarak İS takısını bırakıp sadece TKP adı ile örgütlenmeye devam edilmiştir. Son yılları Yürükoğlu 1999 yılında kendi isteği ile TKP Genel sekreterliğinden ayrıldı. Parti üyesi olarak çalışmalarına devam etti. Yıllardır yazmakta olduğu "Sosyalizm Nedir?" adlı kitabına yoğunlaştı. Birinci cildi bitirdi. Diğer ciltleri bitiremeden 11 Aralık 2001’de, 56 yaşında Londra'da kanserden öldü. Vasiyeti uyarınca cenazesi yakılmış ve külleri Heybeliada çevresinde denize dökülmüştür. Kitapları Kitaplarının bazıları Türkiye'de yasadışıdır. Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye Açık Mektup Proletarya Enternasyonalizmi Üçüncü Program ve Görevlerimiz İyi Öncü Değil Kötü Artçı Bile Değil Örgüt ve Örgütçü Faşizmin Çözülüşü Sosyalizm Üstün Gelecektir Durum ve Görevlerimiz Yaşayan Sosyalizm Sınıf Savaşının Vardığı Aşama ve Komünist Partisinin Taktikleri Bu Kavga Gelecek Kavgasıdır Sosyalizm ve Demokrasi Kankun Konferansı ve Düşündürdükleri Durum ve Görevlerimiz Okunacak En Büyük Kitap İnsandır Sosyalizmin Çözülüþü Üzerine Üç Makale Faşizm ve Burjuva Demokrasisi Sosyalizm Nedir (3 cilt) Kırkın Yarısı (2cilt makalelerinden derleme) Durgunda bir Kurşun (Şiir) Kaynakça Dış bağlantılar http://www.t-k-p.net http://www.yurukoglu.org Türk devrimciler 1945 doğumlular Resim aranan siyasetçiler Bağırsak kanserinden ölenler 2001 yılında ölenler İngiltere'de kanserden ölenler Londra'da ölenler
53
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar
Bilgisayar
Bilgisayar, aritmetik veya mantıksal işlem dizilerini (berim) otomatik olarak yürütmek üzere programlanabilen dijital bir elektronik makinedir. Çağdaş bilgisayarlar, programlar olarak bilinen genel işlem kümelerini gerçekleştirebilir. Bu programlar, bilgisayarların çeşitli görevleri gerçekleştirmesini sağlar. Ayrıca bir bilgisayar sisteminin tam verimle çalışabilmesi için donanım, işletim sistemi ve çevresel cihazlara sahip olması gerekmektedir. Bu terim aynı zamanda bir bilgisayar ağı veya bilgisayar kümesi gibi birbirine bağlı ve birlikte çalışan bir grup bilgisayar anlamına da gelebilir. Çok amaçlı endüstriyel ve tüketici elektroniği, bilgisayarları kontrol sistemi olarak kullanır. Örneğin mikrodalga fırınlar ve uzaktan kumandalar gibi basit özel amaçlı aygıtlar, endüstriyel robotlar ve bilgisayar destekli tasarım gibi fabrika aygıtlarının yanı sıra kişisel bilgisayarlar gibi genel amaçlı aygıtlar ve akıllı telefonlar gibi mobil cihazlar da dahildir. Bilgisayarlar, milyarlarca başka bilgisayar ve kullanıcıyı birbirine bağlayan internete de (genel ağ) güç sağlar. Tarihteki ilk bilgisayarlar, sadece hesaplamalar için kullanılıyordu. Abaküs gibi basit elle işletilen araçlar, eski zamanlardan beri insanların hesaplama yapmasına yardımcı olmuştur. Sanayi Devrimi'nin başlarında, dokuma tezgâhları için gerekli olan kılavuz desenler gibi uzun sıkıcı görevleri otomatikleştirmek için bazı mekanik aygıtlar geliştirildi. Daha karmaşık elektrikli makineler, 20. yüzyılın başlarında özel eş hesaplamalar yaptı. İlk dijital elektronik hesap makinesi ise II. Dünya Savaşı sırasında geliştirildi. 1940'ların sonundaki ilk yarı iletken transistörleri, 1950'lerin sonlarında silisyum temelli MOSFET (MOS transistör) ve monolitik bütünleşmiş devre (IC) gibi çip teknolojileri izledi ve 1970'lerde mikroişlemci ve mikrobilgisayar devrimine yol açtı. Bilgisayarların hızı, gücü ve çok yönlülüğü, transistör sayılarının hızla artmasıyla (Moore yasasının öngördüğü gibi) o zamandan beri çarpıcı bir şekilde artmaktadır ve 20. yüzyılın sonları ile 21. yüzyılın başlarında Sayısal Devrim'e yol açmıştır. Geleneksel olarak, çağdaş bir bilgisayar en az bir işlem öğesinden, tipik olarak bir mikroişlemci biçiminde bir merkezî işlem biriminden (CPU), bir tür bilgisayar belleğinden ve tipik olarak yarı iletken bellek yongalarından oluşur. İşlem öğesi, aritmetik ve mantıksal işlemleri gerçekleştirir ve bir sıralama ve denetleme birimi, saklanan bilgilere yanıt olarak işlemlerin sırasını değiştirebilir. Çevresel aygıtlar arasında giriş aygıtları (klavyeler, fareler, oyun çubuğu vb.), çıktı aygıtları (monitörler, yazıcılar vb.) ve her iki işlevi de yerine getiren giriş/çıkış aygıtları (ör. 2000'li yılların dokunmalı ekranı) bulunur. Çevresel aygıt, bilgilerin dış bir kaynaktan alınmasına izin verir ve işlemlerin sonucunun kaydedilmesini ve alınmasını sağlar. Etimoloji Oxford English Dictionary'e göre, bilgisayarın bilinen ilk kullanımı İngiliz yazar Richard Brathwait'in 1613 tarihli The Yong Mans Gleanings adlı kitabındaydı: "I haue [sic] read the truest computer of Times, and the best Arithmetician that euer [sic] breathed, and he reduceth thy dayes into a short number." Terimin bu kullanımı, bir insan bilgisayarı, hesaplamaları veya hesaplamaları yapan bir kişiyi ifade eder. Sözcük 20. yüzyılın ortalarına kadar aynı anlamda devam etmiştir. Bu dönemin ikinci yarısında kadınlar, erkek meslektaşlarından daha az ücret alabilecekleri için genellikle bilgisayar olarak işe alındı. 1943'te insan bilgisayarlarının çoğu kadındı. Türkçe "bilgisayar" sözcüğünün kökeni ise, Türk bilgisayar mühendisi ve dilbilimci Aydın Köksal tarafından bilgi + say + -ar köklerinden türetilmiştir. Tarihçe 20. yüzyıl öncesi Cihazlar, çoğunlukla parmaklarla birebir örten fonksiyon kullanılarak binlerce yıldır hesaplamaya yardımcı olmak için kullanılmıştır. En eski sayma cihazı ise muhtemelen bir tür çetele çubuğuydu. Daha sonra, Bereketli Hilal boyunca kayıt tutma araçları, içi boş kil kaplarda mühürlenmiş, muhtemelen çiftlik hayvanları veya tahıllar gibi ögeleri temsil eden taşları (kil küreler, koniler, vb.) içeriyordu. Sayma çubuklarının kullanımı buna bir örnektir. Abaküs ise başlangıçta aritmetik görevler için kullanılmıştır. Roma abaküsü, MÖ 2400 gibi erken bir tarihte Babil'de kullanılan cihazlardan geliştirildi. O zamandan beri, birçok çeşitte hesap tahtaları veya tabloları icat edilmiştir. Bir Orta Çağ Avrupası sayım evinde, bir masanın üzerine kareli bir bez konur ve para miktarlarını hesaplamaya yardımcı olmak için işaretler belirli kurallara göre üzerinde hareket ettirilirdi. Derek J. de Solla Price'a göre Antikythera düzeneğinin bilinen en eski mekanik analog bilgisayar olduğuna inanılıyor. Astronomik ve navigasyon kullanımı için hesaplama ve ölçüm için birçok mekanik yardımcı yapılmıştır. Planisfer, 11. yüzyılın başlarında Bîrûnî tarafından icat edilen bir yıldız haritasıydı. Usturlap, Helenistik dönemde MÖ 1. veya 2. yüzyıllarda icat edildi ve genellikle Hipparkos'a atfedilir. Planisfer ve dioptra'nın bir kombinasyonu olan usturlap, küresel astronomide birkaç farklı problem türünü çözebilen bir analog bilgisayardı. Mekanik bir takvim bilgisayarı ve dişli çarkları içeren bir usturlap, 1235'te İran'ın İsfahan kentinden Abi Bakr tarafından icat edildi. Bîrûnî, ilk mekanik dişli ay-güneş takvimi usturlabını, bir dişli takımı ve dişli çarkları olan, erken dönem sabit kablolu bilgi işleme makinesini icat etti. İlk bilgisayarlar İngiliz makine mühendisi ve bilgin Charles Babbage, programlanabilir bir bilgisayar kavramını ortaya çıkardı. "Bilgisayarın babası" olarak kabul edilen, 19. yüzyılın başlarında ilk mekanik bilgisayarı kavramsallaştırdı ve icat etti. 1833'te seyir hesaplamalarına yardımcı olmak için tasarlanan devrim niteliğindeki fark motoru üzerinde çalıştıktan sonra, çok daha genel bir tasarımın, bir Analitik Makinenin mümkün olduğunu fark etti. Programların ve verilerin girişi, o zamanlar Jakar gibi mekanik dokuma tezgahlarını yönlendirmek için kullanılan bir yöntem olan delikli kartlar aracılığıyla makineye sağlanacaktı. Çıktı için makinede bir yazıcı, bir eğri çizici ve bir zil bulunur. Makine ayrıca daha sonra okunmak üzere kartların üzerine sayıları da basabilecektir. Ayrıca makine, bir aritmetik mantık birimi, koşullu dallanma ve döngüler biçimindeki kontrol akışı ve entegre belleği bir araya getirerek, onu modern terimlerle Turing-tamamlanmış olarak tanımlanabilecek genel amaçlı bir bilgisayar için ilk tasarım haline getirdi. Dijital bilgisayarlar Elektromekanik 1938'de Amerika Birleşik Devletleri Donanması, bir denizaltıda kullanılabilecek kadar küçük bir elektromekanik analog bilgisayar geliştirdi. Bu, hareketli bir hedefe bir torpido ateşleme problemini çözmek için trigonometri kullanan Torpido Veri Bilgisayarıydı. II. Dünya Savaşı sırasında diğer ülkelerde de benzer cihazlar geliştirilmiştir. Modern bilgisayarlar Ayrıca bakınız Bilgisayar bilimi Bilgisayar bilimi tarihi İnsan-bilgisayar etkileşimi Kaynakça Tüketici elektroniği Elektronik sanayi Alman icatları
55
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%20Kom%C3%BCnist%20%C4%B0%C5%9F%C3%A7i%20Partisi
Türkiye Komünist İşçi Partisi
Türkiye Komünist İşçi Partisi, Türkiye'de faal olarak yer alan yasa dışı komünist siyasi partidir. TDKP ile anlaşmazlığa düşen bir grup isimlerini TDKP/L olarak değiştirdi. Daha sonra bu birleşimin adını EKİM olarak değiştirerek siyaset yapmaya başladı. Ekim hareketi 1998 yılında ise partileşme sürecini tamamlayarak TKİP ismini aldı. TKİP'in yasa dışı olarak yayınlanmakta olan EKİM isimli bir merkez yayın organı bulunmaktadır. TKİP, Marksizm-Leninizm ideolojisini temel alır. Partinin Kızıl Bayrak adında bir gazetesi bulunmaktadır. Dış bağlantılar Kaynakça Komünist İşçi Partisi 1998'de kurulan siyasi partiler Yasa dışı komünist partiler
58
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kimya
Kimya
Kimya, maddenin yapısını, özelliklerini, birleşimlerini, etkileşimlerini, tepkimelerini araştıran ve uygulayan bilim dalıdır. Kimya bilmi daha kapsamlı bir ifadeyle maddelerin özellikleriyle, sınıflandırılmasıyla, atomlarla, atom teorisiyle, kimyasal bileşiklerle, kimyasal tepkimelerle, maddenin hâlleriyle, moleküller arası ve moleküler kuvvetlerle, kimyasal bağlarla, tepkime kinetiğiyle, kimyasal dengenin prensipleriyle vb konularla ilgilenir. Kimyanın en önemli dalları arasında analitik kimya, anorganik kimya, organik kimya, fizikokimya ve biyokimya sayılır. Kimya sözcüğünün kökeni "Kimya" sözcüğüyle simya sözcüğünün aynı kökten geldiği tahmin edilmektedir. On yedinci yüzyılda "kimya" ve "simya" sözcükleri aynı bilimsel disiplini tanımlamak için ayırt edilmeksizin kullanılmışlardır. Ancak 18'inci yüzyılda bu iki sözcük arasında bir ayrım gözetilmeye başlanmış, "simya" daha çok metalden altın yapmakla ilgili uğraşları tanımlamak için kullanılmıştır. "Simya" sözcüğünün Arapça "al kimya" () sözcüğünden türediği, bu Arapça sözcüğün de Grekçe'de "himya" (metal eritmek anlamına gelen χημεία ya da χημία) sözcüğünden türetildiği de iddia edilmektedir. Tarihi Kimyanın tarihi "simya öncesi dönem", "simya dönemi", "geleneksel kimya ve "modern kimya" dönemleri olmak üzere 4 ana başlık altında toplanarak incelenir. Simya öncesi Kimyanın bilinen tarihi Antik Mısır döneminde başlamıştır. M.Ö. 2000'li yıllarda Mısırlılar'ın kimyasal yöntemler kullanarak kozmetik tozlar ürettikleri iddia edilmektedir. Kral Hammurabi döneminde (MÖ 1792-1750) Babiller altın, gümüş, cıva, kurşun, demir ve bakır gibi metalleri tanımlamış ve bu metallere semboller vermiştir. Erken Yunan felsefeciler (Sokrates öncesi düşünürler) doğal olayları doğaüstü olmayan nedenlerle açıklamaya çalışmışlar, bunun sonucunda da bu dönemde simya öncesi kimya biliminin temelleri atılmıştır. Miletli Tales (MÖ 624 – MÖ 546) maddenin prensiplerini araştırmış ve suyun evrenin temel maddesi olduğunu öne sürmüştür. Bir diğer Miletli Anaksimandros (MÖ 610- MÖ 546) suyun karşıtı olan ateşin nasıl oluştuğunu sorgulamıştır. Empedokles (MÖ 490-430) evrenin 4 temel element ateş, hava, su ve topraktan oluştuğunu iddia etmiştir. Empedokles'in tanımına göre toprak katı maddeleri, su sıvı maddeleri ve metalleri, hava gazları ifade etmekteydi. Bununla beraber ateşi de bir süreçten çok sıvı, gaz ve katı gibi maddenin bir hali olarak tanımlamıştır. Demokritos'un hocası Leukippos evrenin iki çeşit elementten oluştuğunu (boşluk ve katı) ifade etmiş, boşluğun ve katılığın evrendeki tüm elementleri oluşturduğunu ifade etmiştir. Democritus (MÖ 460-370) Leukippos ile birlikte atomcu teoriyi geliştirmiştir. Maddelerin yapı taşı olarak daha küçük parçalara ayrılamayan atomlar Leucippus ve Democritus'un geliştirdiği bir felsefe sistemi olarak kabul edilmesine rağmen Platon bu atomculuk teorisine bölünemezlik prensibini eklemiştir. Plato evreni oluşturan 4 temel elementin geometrik katılardan oluştuğunu bu katıların da üçgen yüzeylerden oluştuğunu iddia etmiştir. Aristoteles (MÖ 384-323) elementlerin özellikleri düşüncesini geliştirmiştir. Farklı elementlerin farklı özellikleri olduğunu ve bunun çeşitli nicel değişkenlere bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu nicel özellikleri değiştirildiğinde bir elementin başka bir elemente dönüştürülebileceğini ve maddelerin değişim halinde olduğunu iddia etmiştir. Simya dönemi Aristoteles'in fikirlerinden etkilenen simyacılar (yaklaşık M.Ö. 320-MS 300) yılları arasında Yunanca konuşulan Akdeniz kıyılarında, Mısır'da, İran'da Aristoteles ve diğer Yunan filozofların teorilerini pratiğe geçirmeye başlamışlardır. Yine bu dönemde ilk defa simyacılar ucuz metallerden altın elde etmeyi mümkün kılması düşünülen felsefe taşını üretmeye çalışmışlardır. 13. yüzyıla gelindiğinde simya tüm Avrupa kıtasında yaygın bir hale gelmiş, örneğin dönemin önemli bilim adamlarından Raymundus Lullus İngiltere kralı tarafından İngiltere'ye basit metalden altın üretmesi için davet edilmiştir. 13. yüzyılın başlarında dönemin ünlü simyacıları Roger Bacon (1214/1220–1292), Albertus Magnus ve Raymundus Lullus basit metalden altın üretme yöntemleri dışında simyanın diğer alanlarına yönelip, simyanın günümüz kimyasına yaklaşmasına öncü olmuşlardır. 14. yüzyılda Katolik Kilisesi simya karşıtı taraf olmuş ve 1317 yılında Papa John XXII simyacılığı yasaklamıştır. 17. yüzyıla gelindiğinde simya göreceli olarak az da olsa hâlâ varlığını sürdürmekteydi. 17. yüzyılın etkin bilim adamlarından Robert Boyle 1661 yılında döneminde büyük yankı uyandıran eseri ''The Sceptical Chymisti yayımlamıştır. Aristoteles'in 4 element teorisini ret eden bu kitap aynı zamanda simyanın döneminin de sona erdiğini işaret etmekteydi.Simya döneminde simyacıların araştırmaları ve deneyleri vasıtasıyla birçok laboratuvar tekniği geliştirilmiş ve çeşitli bileşik ve elementler keşif edilmiştir. Geleneksel kimya Geleneksel kimya dönemi, 17'inci yüzyılın sonlarından başlayarak 19'uncu yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Alman bilim insanı Johann Joachim Becher, 17. yüzyıl ortalarında yanma ile ilgili Phlogiston teorisini geliştirdi. Bu teoriye göre; her yanıcı madde, "phlogiston" adı verilen kokusuz, renksiz, tatsız ve ağırlıksız bir içeriğe sahipti ve bu içerik yanma gerçekleştiğinde yanıcı madde tarafından ortama salınmaktaydı. Bu teori daha sonra Georg Ernst Stahl tarafından daha popüler bir hale getirilmiş, 18. yüzyılın büyük bir kısmında genel kabul görmeye devam etmiştir. 1785 ile 1787 yılları arasında Fransız fizikçi Coulomb günümüzde "Coulomb yasası" olarak adlandırılan benzer yüklü maddelerin birbirini ittiği, karşıt yüklülerin de birbirini çektiği ve bu çekim ya da itim kuvvetinin hesaplanması için gerekli denklemi de içeren kanunu bulmuştu. Phlogiston teorisi, 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Lavoisier tarafından çürütüldü. Daha önceden Phlogiston teorisine göre de-phlogiston maddesi olarak adlandırılan maddenin oksijen olduğu keşfedildi. 1803 yılında İngiliz bilim insanı John Dalton, atom teorisini ortaya attı. Bu teoriye göre; farklı elementlerin atomları, farklı ağırlıklara sahiptir. Bu teorinin bazı ilkeleri; Bütün maddeler atomlardan meydana gelmektedir. Atomlar daha küçük parçalara ayrılamazlar. Aynı elementin bütün atomları birbirinin aynısıdır. Farklı elementler farklı atomlara sahiptir. Atomların yeniden düzenlenmesi sonucu kimyasal tepkimeler meydana gelir. Bileşikler elementlerden meydana gelirler. şeklinde özetlenebilir. John Dalton'un teorisiyle modern kimyanın temelleri de atılmış oldu. Modern kimya 19. yüzyıldan itibaren gelen sürece "modern kimya dönemi" adı verilir. Heinrich Geißler (1814-1879) 1854 yılında suyun en yüksek yoğunluğa 3.8 °C ulaştığını kendi icat ettiği bir mekanizmayla göstermiştir (daha sonra bu sıcaklığın 3.98 °C olduğu bulunmuştur). Daha sonra Geisslerin icat ettiği vakum tüpüyle William Crookes atom teorisinde ilerlemeler kaydetmiş ve katot ışınını keşfetmiştir. Eugene Goldstein (1850-1930)'ın çalışmaları protonun varlığını ispatlamıştır. J. J. Thomson (1856 – 1940) kendi atom modelini geliştirmiş ve 1906 yılında Nobel fizik ödülünü kazanmıştır. Mendeleyev periyodik tabloyu 1869 yılında Kimyanın Prensipleri adlı eserinde yayımlamıştır. Bu periodik tabloda bilinen 63 elementi atom ağırlıklarına ve benzer özelliklerine göre sıralamıştır. Marie Curie (1867 – 1934) radyoaktiviteyi ve sonrasında Polonyum ve Radyum'u keşetmiştir. 1911 yılında Nobel kimya ödülünü kazanmıştır. Ernest Rutherford 3 çeşit radyoaktifliği alfa parçacığı (+), beta parçacığı (-) ve gama ışınını keşfetmiştir. Bu gelişmelerin sonrasında ve öncesinde daha birçok bilim insanının katkısıyla kimya bilimi günümüze ulaşmıştır. 2011 yılı Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası kimya yılı ilan edilmiştir. Temel kavramlar ve konular Asitler ve bazlar Antik Yunanistan ve Antik Mısır'da belli başlı asitler ve bazlar halihazırda sınıflandırılmışlardı. Yunanlar ekşimsi tat veren sirke gibi maddeleri ὀξύς (ekşi) olarak adlandırmışlar, daha sonra bu sözcük Latinceye acere olarak geçmiş ve Avrupa dillerindeki anlamı da latinceden türeyerek bu dillere geçmiştir. Oksijen elementinin adı da Antoine Lavoisier'in oksijeni (asid üreten anlamında) hatalı tanımlamasından kaynaklanmaktadır. Asit ve bazların farklı tanımları mevcuttur. Arhenius’un tanımına göre; Asit, suda çözüldüğünde çözeltiye H+ bırakan maddelerdir. Baz ise, OH- bırakan maddelerdir. Bronsted-Lowry tanımına göre; Asit, proton (H+) bırakan maddelere denir. Baz, proton kabul eden maddelerdir. Lewis Teorisine göre; Asit, H+ iyonu gibi, çözeltiden elektron eksilten maddelerdir. Baz ise, elektron veren maddelerdir. Diğer tanımlardan farklı olarak sadece elektron alışverişi üzerine kurulmuş bir tanımlamadır. Asit-baz tepkimeleri Asit ve baz etkileşim halinde bırakıldıklarında, tuz üreterek bir diğerini nötrleştirme eğilimi gösterirler. HCl ve NaOH'ın tepkimesi NaCl bileşiği (tuz) ve su üretir. HCl + NaOH → NaCl + H2O Atomun yapısı 1803-1808 yılları arasında öğretmenlik mesleğini yerine getirmekte olan John Dalton kimyanın iki temel yasası olan kütlenin korunumu ve sabit oranlar'ı kullanarak temel atom teorisini tanımlamıştır. Dalton'un atom teorisi üç ana önermeyi içermekteydi. Bunlar; Her kimyasal element küçük, bölünemeyen atom olarak adlandırılan parçacıklardan oluşmaktadır. Aynı elementin atomları birbirine ağırlık ve özellikleri bakımından benzerdirler, fakat farklı elementlerin atomları birbirinden farklıdırlar. Herhangi bir bileşik oluşurken, farklı elementler basit bir sayısal oranda birleşirler. Örneğin A atomu B atomuyla birleşip AB bileşiğini oluşturuyorsa, 2AB bileşiğini oluşturmak için 2A 2B'ile tepkimeye girmek zorundadır. Dalton'un atom teorisini tanımlamasından yaklaşık yüzyıl sonra atomun temel parçacıkları keşif edilmiştir. 1897 yılında elektron, 1909 yilinda proton ve 1932 yilinda nötron keşif edilmiştir. Atom'un temel parçacıkları keşif edildikten sonraki dönemde birçok isim atom teorisine kayda değer katkılar sağlamıştır. Bu isimlerden bazıları Einstein, De Broglie, Schrodinger ve Heisenberg'dir. Kuantum teorisi elektronların parçacık olmakla birlikte, aynı zamanda dalga özelliklerine sahip olduğunu göstermiştir. Modern atom teorisine göre atom etrafı olasılık bulutlarıyla (orbital) çevrili atom çekirdeğinden oluşmaktadır. Bu olasılık bulutları da elektronların en olası bulundukları yerleri ifade etmektedir. Dalga denklemleri kullanılarak bu orbitallerin şekli ve büyüklüğü hesaplanabilmektedir. Moleküllerin yapısı Molekül birbirine bağlı bir grup atomun oluşturduğu kimyasal bileşiklerin en küçük temel yapısına verilen addır. Diğer bir ifadeyle bir molekül bir bileşiği oluşturan atomların eşit oranlarda bulunduğu en küçük birimdir. Moleküller yapılarında birden fazla atom içerirler. Bir molekül aynı iki atomun bağlanması sonucu ya da farkı sayılarda farklı atomların bağlanması sonucu da oluşabilirler. Bir su molekülü 3 atomdan oluşur; iki hidrojen ve bir oksijen. Bir hidrojen peroksit molekülü iki hidrojen ve iki oksijen atomundan oluşur. Diğer taraftan bir kan proteini olan gamma globulin 19996 sayıda atomdan oluşmakla birlikte sadece 4 çeşit farklı atom içerir; hidrojen, karbon, oksijen ve nitrojen. Molekülleri oluşturan kimyasal bağlara Moleküler bağlar denir. Bunlar kovalent, iyonik ve metalik bağlardır. Moleküler bağlar Bir molekülün atomları arasında oluşan bağlardır. Moleküller arası bağlardan daha kuvvetlidirler. Bir su molekülünün atomlarını bir arada tutan bağ moleküler bağlara örnektir. Öte yandan su moleküllerini buz halindeyken bir arada tutan bağlar ise moleküller arası bağlara örnektir. Moleküler bağlar kovalent, iyonik ve metalik bağlardır. Moleküller arası kuvvetler Moleküller arası kuvvetler, bir bileşiğin molekülleri arasında bulunan çekim kuvvetleridir. Bu kuvvetler bir bileşiğin katı, sıvı ya da gaz halinde bulunmasında, kaynama ve erime noktalarının değerinde ve çözünürlüğünde önemli rol oynar. Moleküller arası kuvvetler Van der Waals kuvvetleri ve hidrojen bağıdır. Bileşikler Su, amonyak, karbonmonoksit ve karbondioksit gibi aşina olduğumuz maddeler aslında kimyasal bileşiktir. Bunların yanında daha az aşina olduğumuz sakkaroz (çay şekeri), asetilsalisilik asit (aspirin) ve askorbik asit (C vitamini) de kimyasal bileşiklere örnek teşkil etmektedirler. Bütün bu bileşiklerin ortak özelliği her birinin iki ya da daha fazla elementten oluşuyor olmalarıdır. Öyleyse, kimyasal bileşik iki ya da daha fazla elementin atomlarının oluşturduğu aynı özelliklere sahip moleküllerin oluşturduğu maddelerdir. Kimyasal bileşikler, moleküler bileşik ve iyonik bileşik olmak üzere ikiye ayrılır. Bileşik çeşitleri ; 1. Moleküler bileşik moleküllerden oluşmaktadır. Bu moleküller genel olarak metal olmayan birbirine kovalent bağla bağlı atomlardan oluşmaktadırlar. Moleküler Bileşikler kimyasal formüllerle ifade edilirler. Bu formüller de bileşiğin içerdiği elementleri ve bu elementlerin birbirine orantılı sayılarını vermektedir. Formül çeşitleri; Empirik formül molekül hakkında çok fazla bilgi vermemekle birlikte sadece elementlerin orantısal sayılarını vermektedir. Örneğin, CH2O empirik formülü hem C2H4O2 hem de C6H12O6 molekülleri için aynıdır. Moleküler formül molekülü oluşturan elementlerin sayılarını vermektedir. C6H12O6 moleküler formüle örnektir. Yapısal formül ise molekülün içerisindeki bağlarıda göstermektedir. 2. İyonik bileşik pozitif ve negatif iyonların elektrostatik çekimle birleşimi sonucu oluşan bileşiklerdir. Çözeltiler Çözelti, bir ya da daha fazla maddenin (solute) moleküler düzeyde başka bir maddenin (solvent) içine karışıp, oluşturduğu homojen karışımdır. Bazı yaygın çözeltilere hava (02, N2 ve diğer bazı gazlar), doğalgaz (CH4, C2H6 ve diğer birçok madde), deniz suyu (su, tuz vs.), sirke (su ve asetik asit) ve pirinç (kalay, kurşun gibi çözeltiler örnek olarak verilebilir. Çözünürlük Çözünürlük, bir maddenin bir solvent içerisinde çözünme miktarını ifade etmek için kullanılır. Genellikle çözünen maddenin miktarının (solute) solventin hacmine bölünmesiyle elde edilir. Çözünürlüğü etkiyen faktörler; Sıcaklık Çözen ve çözülen maddelerin doğası Basınç olarak sıralanabilinir. Elektrokimya Elektrokimya elektrik ve kimyasal değişimler arasındaki ilişkileri inceler. Kendiliğinden gelişen birçok kimyasal tepkime sonucunda elektrik akımı oluşmaktadır. Öte yandan elektrik akımı kendiliğinden gelişmeyen birçok tepkimenin gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Elektroliz süreciyle elektrik enerjisi kimyasal enerjiye dönüştürülebilmektedir. Kimyasal bağlar Kimyasal bağ farklı atomların elektronlarının etkileşimi sonucu oluşur ve atomları bir arada tutar. Kimyasal bağ atomlar arası elektron alışverişi sonucu oluşuyorsa iyonik bağ, eğer ortak paylaşım sonucu oluşuyorsa kovalent bağ olarak adlandırılır. Elektronların metal atomları arasında paylaşımı sonucu oluşuyorsa da buna metalik bağ denir. Kinetik Kimyasal kinetik, kimyasal tepkimeleri tepkime hızı, değişkenlerin tepkimeye etkileri, atomların yeniden dizilişi ve ara ürünlerin oluşumu gibi açılardan ele alır. Stokiyometri Stokiyometri, kimyasal bir tepkimede bulunan reaktanların ve ürünlerin miktarlarının birbirleriyle olan sayısal ilişkilerini inceler. Dengedeki bir kimyasal tepkime ifadesinde, katsayılar kaç mol reaktanın bir diğer bir reaktanla tepkimeye girmek için gerekli olduğunu ve bu tepkimeden kaç mol ürün elde edileceğini ortaya koymada kullanılan metottur. Dengede olan bir tepkimede reaktanların ve ürünlerin miktarları arasında bölen ve bölünen kısımlarında pozitif tam sayılar içeren bir orantı oluştumaktadır. Örneğin metan'ın oksijen'le tepkimesinde, 1 molekül karbondioksit ve 2 molekül su oluşması için 1 molekül Metan 2 molekül oksijen ile tepkimeye girmelidir. + 2 → 1 + 2 Termodinamik Termodinamik''', enerji, ısı, entropi ve ekserji gibi fiziksel kavramlarla ilgilenen bilim dalı. Termodinamik her ne kadar sistemlerin madde ve/veya enerji alış-verişiyle ilgilense de, bu işlemlerin hızıyla ilgilenmez. Bundan dolayı aslında termodinamik denilirken, denge termodinamiği kastedilir. Zamana bağlı termodinamik olaylarla, denge halinde olmayan termodinamik ilgilenir. Kimyanın temel kanunları Avogadro yasası Boyle yasası Charles yasası Gay-Lussac yasası Enerjinin korunumu yasası Kütlenin korunumu yasası Dalton yasası Sabit oranlar yasası Dulong–Petit yasası Faraday'ın elektroliz yasası Gay-Lussac yasası Graham difüzyon yasası İdeal gaz yasası Katlı oranlar yasası Peryodik tablo yasası Kimyanın ana bilim dalları Kimya'nın ana alt dalları şöyle sıralanabilinir ; Analitik kimya Anorganik kimya Organik kimya Fizikokimya Termodinamik Spektroskopi Kimyasal kinetik Teorik kimya Biyokimya Kaynakça Genel Ralph H. Petrucci ... [et (2010) al.],. General chemistry : principles and modern applications (10th ed. bas.). Toronto: Pearson Prentice Hall. ISBN 9780132064521 Özel
59
https://tr.wikipedia.org/wiki/Edebiyat
Edebiyat
Edebiyat, yazın veya literatür; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olması etkilidir. Edebiyatın, Hint-Avrupa dil ailesinde kullanılan sözcük karşılıkları Latince "literatura/litteratura"dan türevlendirilmiştir. Literatura/litteratura ise Latincede mektup ve el yazısı anlamına gelen "littera" kelimesinden türemiştir.Yazın sözcüğü ise Türkçedir. Edebiyatın konuları; deneme, drama, söylence, öykü, roman ve şiirdir. Bazı edebiyat eserlerinde gerçeklik, kurmaca gerçeklik şeklindedir. Eseri ortaya koyan sanatçı gerçek hayattan esinlendiği olaylar ya da fikirler ile kendi kafasındakileri harmanlar. Bunun sonucunda eserler hem gerçek hayattan hem de sanatçının duygu, düşünce ve hayallerinden izler taşır. Edebiyat; genellikle yazılı ürünler için kullanılan bir terim olmasının yanında, aslında sözlü ürünleri de kapsayan bir genişliğe sahiptir. Bu şekilde yazılı olmayan ve halk anlatımlarıyla yaşayan edebiyata sözlü edebiyat adı verilmektedir. Edebiyat, kurgu veya gerçek algı temelinde sınıflandırılabilir. Yine edebî eserlerin tasnifindeki bir diğer ölçüt mevcut eserin manzum ya da nesir olmasıdır. Bu temel ölçütlerin yanında edebî eserler, büyüklük formlarına göre de farklı adlar altında toplanır. Örneğin öykü, roman, kısa öykü veya drama birbirinden uzunluk kısalık ilişkisiyle de ayrılabilir. Bunların yanında, tarihsel süreç içerisinde edebiyatın sınıflandırılmasında estetiğin ve tür-şekil ilişkisinin de dikkate alındığı gözlemlenmektedir. Zaman içerisinde edebiyat kavramı büyük bir değişim geçirmiştir. Bugün için yazın, yazılı olmayan sözlü sanat formlarını da kapsamaktadır. Son yıllarda sanal ortamın gittikçe yaygınlaşmasıyla, edebiyatın yeni bir kolu olan e-ortam edebiyatı ortaya çıkmıştır. Etimoloji Edebiyat sözcüğü Arapçadaki أدب, edeb teriminden gelir ve görgü, terbiye, konuk ağırlama adabı, yaşam tarzına ilişkin hikâye ve gözlemlerden oluşan gibi anlamlara gelir. Arapçadaki edeb teriminin kökeninin Sümerce olduğu düşünülmektedir. Nitekim Sümercede "é-dub-ba" (tablet ev) sözcüğü, "okul" manasına gelmektedir. Keza Arapçadaki yazı sanatıyla ilişkili başka kelimelerin de Sümerceden ödünç alınmış olması muhtemeldir. Türkçede edebiyat sözcüğü Tanzimat Dönemi'nde kullanılmaya başlanmıştır. Bundan önce ilm-i edeb, şiir veya inşâ gibi terimler kullanılmaktaydı. Edebiyat sözcüğü ilk defa Şinasi ve Namık Kemal'in yazılarında kullanılmıştır. Sözcüğün Latince karşılığı olan litteratura Fransızcaya geçmiş (littérature) ve Fransızcadan da Türkçeye geçmiştir. Tanım Edebiyatın, edebiyatçılar tarafından ortak bir kanıya varılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Edebiyat tanımlanması Platon'un Devlet kitabından günümüze kadar sürmektedir. Platon, edebiyatın genel anlamı ile hayatın yansıması olarak tanımlamış ve bu betim günümüze kadar varlığını korumuştur. Fransız roman yazarı Stendhal "Bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir.", Georgi Plehanov ise "Edebiyat ve sanat, hayatın aynasıdır" demiştir. Bu tanımlamaları M. Parkhomenko ve A. Myasnikov "Sanat çoğu kez aynaya benzetilir. Bu benzetmenin yanlışlığı, on dokuzuncu yüzyıl klasiklerinin bile gözünden kaçmamıştır. Ayna, karşısında duran nesneleri donuk biçimde yansıtmaktan öte bir şey yapmaz, oysa sanat gerçeğin özüne doğru çok inebilmek için gerçeği seçer, çözümler ve yeniden biçimlendirir." şeklinde eleştirmişlerdir. Boris Suchkov ise iki fikrin sentezi "Sanat ve edebiyat yapıtlarının çizdiği dünya, gerçekliğin körü körüne bir kopyası değildir, ama, dünyanın rengini ve kokusunu kendinde muhafaza eder, şu basit nedenle ki, sanat her zaman için doğanın ve insan hayatının en özlü yanlarını ele almıştır. Her hakiki sanat yapıtının bir bildirisi olması gerekir; bu bir sanat yapıtının var olabilmesinin temel koşulu ve hayatî ögesidir. Sanat, gerçekliğin büyük disiplinine ancak boyun eğebilir, ona yardım edemez…" tanımını oluşturmuştur. İngiliz edebiyat eleştirmeni Terry Eagleton "Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir edebiyat tanımı olamaz" demiştir. Edebiyat teorileri Edebiyatın sınırları önceden belirlenmiş form ve kurallara göre tasarlanarak oluşturulan bir üretim mi yoksa baştan tasarlanamayan üretim sırasında bilinçaltı ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturulan özgün bir eser mi olduğu Eski Yunan'da bu yana tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Öyleyse edebi metnin üretimini sorgulayan iki ana görüş vardır. Kurgucu anlayış İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adlı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak, sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır. Dışa vurumcu anlayış MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus, Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir eserin sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir. 20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretilmiştir. Söz gelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya sahip hem de dışavurumun yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir. Edebiyat türleri Türk edebiyatı Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinleri. Türk dilinin, Türkiye topraklarında gelişen ilk ürünleri 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarına aittir. 19. yüzyıla kadar İran-İslâm medeniyeti çerçevesinde gelişen Türk edebiyatının ürünleri Halk edebiyatı ve Divan Edebiyatı olarak birbirinden farklı yanları olan iki kolda gelişti. Osmanlı sarayı çevresinde, Fars edebiyatı'nın etkisiyle üretilen klasik edebiyat denilen divan edebiyatı ağır basarken halk arasında, sözlü gelenek uzun bir zaman devam etti. İngiliz edebiyatı İngilizce olarak icra edilen edebiyat türü. Bu alanda eser veren sanatçıların ille de İngiliz olması gerekmez. Polonyalı Joseph Conrad, İskoç Robert Burns, İrlandalı James Joyce, Galli Dylan Thomas, Amerikalı Edgar Allan Poe, Hint Salman Rushdie, Karayipli V.S Naipaul İngilizce olarak birçok edebi eser vermişlerdir. Diğer bir deyişle, İngilizce Edebiyat dünyada konuşulan İngilizcenin çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gibidir. Akademik alanda, İngilizce Edebiyat, İngilizce üzerinde çalışan bazı bölümlere, ikincil ve üçüncül eğitim sistemlerine ad olabilmektedir. İngiliz Edebiyatı'ndaki çok sayıda yazar çeşitliliğine rağmen, William Shakespeare'in eserleri, İngilizce konuşan dünya genelinde en önemli noktada yer almaktadır. Alman edebiyatı Orta Avrupa'da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısı. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çekya) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar. Fransız edebiyatı Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır. Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600'lerde, Klasizm denen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatında önemli etki bırakmıştır. 1700'lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800'ler boyunca, realizm ve sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştu. 1900'lerde ise, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düşünürlerin çalışmalarını geniş ölçüde etkilemiştir. İtalyan edebiyatı İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır. Rus edebiyatı 11. yüzyılda Ruslar'ın Hristiyanlık'ı benimsemesinden sonra yazılan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev'de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmişlerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hristiyanlık'ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebilme olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya'ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunancadan çeviriler yapılmaya başlandı. Ayrıca bakınız Kaynakça Edebiyat
64
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BChendislik
Mühendislik
Mühendislik, köprüler, tüneller, yollar, araçlar ve binalar dahil olmak üzere makineler, yapılar ve diğer öğeleri tasarlamak ve inşa etmek için bilimsel ilkelerin kullanılmasıdır. Mühendislik disiplini, her biri uygulamalı matematik, uygulamalı bilim ve uygulama türlerinin belirli alanlarına özel vurgu yapan, geniş bir yelpazede uzmanlaşmış mühendislik alanları’nı kapsar. Mühendis, insanların her türlü ihtiyacını karşılamaya dayalı çeşitli yapılar yol, köprü, bina, peyzaj, çevre gibi şehircilik ve imar dışı alanların ilkeleri, bayındırlık; tarım, beslenme gibi gıda; fizik, kimya, biyoloji, elektrik, elektronik gibi fen; uçak, gemi, otomobil, motor, iş makineleri gibi teknik ve sosyal alanlarda uzmanlaşmış, belli bir mühendislik dalında mühendislik eğitimi görerek mezun olmuş ve "mühendis" ünvanını kullanmayı kanunen hak eden kimse. Modern anlamda mühendis, bilim insanlarının ürettiği teorik bilgiyi teknisyen ve ustaların uygulayabileceği pratik bilgiye dönüştüren kişidir. Demir yolları inşaat mühendisi Arthur Mellen Wellington'a göre mühendislik, "Beceriksiz birinin iki dolara kötü yaptığı bir şeyi bir dolara iyi yapma sanatıdır.". Tanım Amerikan Mühendislerinin Mesleki Gelişim Konseyi (ECPD, ABET)'in öncülü) "mühendisliği" şu şekilde tanımlamıştır: Etimoloji Mühendis kelimesi Arapça geometri (hendese) ile meşgul olan, geometri bilen kişi anlamına gelmektedir. Mühendislik felsefesi İlk başta matematik olmak üzere "İhtiyaçların karşılanmasında emniyet, ekonomi ve estetiğin göz önüne alınmasıdır."Ters mühendislik, mühendisliğin temelidir." Felsefî açıdan klâsik mühendislik, teklikten bütünselliğe ulaşmaktır. Ama ters mühendisliğin ilkesi, bütünsellikten tekliğe ulaşma gayesini taşır. Sanatsal tasarım ve aynı zamanda endüstriyel tasarım anlamında birçok sanatçı "tabiattan esinlendik ve ilham aldık" ifadesi içindedir. Aslında bu noktada ar-ge anlamıyla evrim bilimi, mevcut bilim tarafından ters mühendislik temelleriyle incelenerek şu anki bilimsel doğrusal mühendislik anlayışını var etmektedir. Mühendislik dalları Mühendislik, genellikle birkaç alt disipline ayrılan geniş bir disiplindir. Mühendis genellikle belirli bir disiplinde eğitim görse de, deneyim yoluyla çok disiplinli hale gelebilir. Mühendislik genellikle dört ana dala sahip olarak tanımlanır: elektrik mühendisliği, inşaat mühendisliği, kimya mühendisliği ve makine mühendisliği. Elektrik mühendisliği Elektrik mühendisliği, yayın mühendisliği, elektrik devreleri, jeneratörler, motorlar, elektromanyetik/elektromekanik cihazlar, elektronik cihazlar, elektronik devreler, fiber optikler, optoelektronik cihazlar, bilgisayar sistemleri, telekomünikasyon, enstrümantasyon, kontrol sistemileri ve elektronik gibi çeşitli elektrik ve elektronik sistemlerin tasarımı, çalışması ve üretimidir. İnşaat mühendisliği İnşaat mühendisliği, altyapı (havaalanları, yollar, demiryolları, su temini ve arıtma vb.), köprüler, tüneller, barajlar ve binalar gibi kamu ve özel işlerin tasarımı ve inşasıdır. İnşaat mühendisliği geleneksel olarak yapı mühendisliği, çevre mühendisliği ve yerölçüm dahil olmak üzere birçok alt disipline ayrılmıştır. Geleneksel olarak askeri mühendislik'ten ayrı olarak kabul edilir. Kimya mühendisliği Kimya mühendisliği, ticari kimyasallar, özel kimyasallar, petrol arıtma, mikro fabrikasyon, fermentasyon ve biyomolekül üretimi gibi ticari ölçekte kimyasal süreçleri yürütmek için fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik ilkelerinin uygulanmasıdır. Kimya tesislerinin tasarımı, kurulumu, işletiminden, yeni veya mevcut kimya ürünlerinin araştırılması ve geliştirilmesinde de kimya mühendisleri çalışır. Üretim süreçlerinin tasarımı ve analizinde ısı aktarımı, kütle aktarımı, ayırma işlemleri, proses tasarımı, reaksiyon mühendisliği gibi pek çok bilim dalı ve uygulamadan faydalanırlar. Makine mühendisliği Makine mühendisliği, güç ve enerji sistemleri, havacılık/uçak ürünleri, silah sistemleri, ulaşım ürünleri, motorlar, kompresörler, aktarma organları, kinematik zincirler, vakum teknolojisi, titreşim izolasyon ekipmanı, üretim, robotik, türbinler, ses ekipmanları ve mekatronik gibi fiziksel veya mekanik sistemlerin tasarımı ve üretimidir. Disiplinlerarası mühendislik Disiplinlerarası mühendislik, uygulamanın birden fazla temel dalından yararlanır. Tarihsel olarak, deniz mühendisliği ve maden mühendisliği ana dallardı. Diğer mühendislik alanları imalat mühendisliği, akustik mühendisliği, korozyon mühendisliği, enstrümantasyon ve kontrol mühendisliği, Havacılık ve uzay mühendisliği, otomotiv, bilgisayar, elektronik, enformasyon mühendisliği, petrol, çevre, sistemler, ses, yazılım, mimari, ziraat, biyosistemler, biyomedikal, jeoloji mühendisliği, tekstil, endüstriyel, malzemeler, ve nükleer mühendislik'tir. Bu ve diğer mühendislik dalları Birleşik Krallık'ın 36 lisanslı üye kurumunda Mühendislik Konseyi temsil edilmektedir. Yeni uzmanlıklar bazen geleneksel alanlarla birleşir ve yeni dallar oluşturur - örneğin, Dünya sistemleri mühendisliği ve yönetimi, mühendislik bilimleri, çevre bilimi, mühendislik etiği ve mühendislik felsefesi dahil olmak üzere çok çeşitli konu alanlarını içerir. Diğer mühendislik dalları Zamanla bazıları aşağıda sıralanmış ama bunlarla sınırlı olmayan pek çok mühendislik dalı ortaya çıkmıştır: Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği: Ham maddesi ağaç olan malzemenin işlenerek değerlendirilmesi, ağaçtan elde edilen ürünlerin tasarlanması ve buna ilişkin üretimin planlanması, ürünlerin kalite kontrolüyle ilgili mühendislik dalıdır. Bilgisayar mühendisliği: Temel olarak yazılım, programlama ve algoritma ile ilgilenir. Bilgisayar ağları, veri tabanı yöneticiliği ve gömülü sistemler de diğer çalışma alanlarıdır. Bilgisayar mühendisliği (CE), bilgisayar donanımı ve yazılımını geliştirmek için gereken bilgisayar bilimi ve elektronik mühendisliği'nin çeşitli alanlarını birleştiren mühendislik dalıdır. Bilgisayar mühendisleri genellikle yalnızca yazılım mühendisliği veya elektronik mühendisliği (veya elektrik mühendisliği) yerine elektronik mühendisliği , yazılım tasarımı ve donanım-yazılım entegrasyonu konularında eğitim alırlar. Deniz teknolojisi mühendisliği: Deniz teknolojisi mühendisliği, su taşıtı ve petrol platformları ve limanlar gibi sabit yapıların tasarımını, geliştirilmesini, üretimini ve çalışma davranışını kapsar. Endüstri mühendisliği: İnsan, makine, enerji, para gibi girdileri belirli süreçlerden geçirerek ürün ve hizmete dönüştüren bütünleşik sistemlerin tasarımı ve iyileştirilmesiyle ilgilenir. Enerji sistemleri mühendisliği: Yenilenebilir (güneş, rüzgâr, hidrolik, jeotermal vb.) ve yenilenemez (kömür, petrol, doğal gaz) enerji kaynaklarıyla ilgilenir. Fizik mühendisliği: Doğadaki maddelerin yapısını ve aralarındaki etkileşimi inceleyen fizik bilimi bulgularının uygulama alanına dönüştürülmesi ile ilgilidir. Geomatik mühendisliği: Aklınıza gelebilecek her türlü hassas ölçümün tek imza yetkilisidir. Ayrıca Harita Kontrol Mühendislerinin onaylamadığı taşınmaz yasal olarak geçerli değildir. Havacılık ve uzay mühendisliği: Havacılık ve uzay mühendisliği, uçak, uydular ve roketlerin tasarımını, geliştirilmesini, üretimini ve operasyonel davranışını kapsar. Jeoloji mühendisliği: Jeoloji mühendisliği, Dünya üzerinde veya içinde inşa edilen herhangi bir şeyle ilişkilidir. Bu disiplin, inşaat mühendisliği, çevre mühendisliği ve maden mühendisliği gibi diğer disiplinlerin çalışmalarını yönlendirmek veya desteklemek için jeolojik bilimleri ve mühendislik ilkelerini uygular. Jeoloji mühendisleri, yüzey ve yer altı ortamlarını etkileyen tesisler ve operasyonlar için örneğin kaya kazıları (örn. tüneller), bina temel sağlamlaştırma, şev ve dolgu stabilizasyonu, heyelan risk değerlendirmesi, yeraltı suyu izleme, yeraltı suyu iyileştirmesi, maden kazıları ve doğal kaynak arama gibi etki araştırmaları ile ilgilenirler. Yerkürenin başlangıcından günümüze kadar geçirdiği yapısal değişmeleri, yer kabuğunun yüzeyinin ve altının bugünkü durumunu inceleyen, yerleşim alanlarının ve her türlü mühendislik yapılarının yer seçimi çalışmalarının yürütülmesiyle ilgili eğitim verilen mühendislik dalıdır. Maden mühendisliği: Yeraltında bulunan kaynakların ve madenlerin üretimini günümüz tekniğine uygun olarak inceler. Mekatronik mühendisliği: Mekatronik kelime anlamıyla makine ve elektronik kelimelerinin birleşimiyle oluşturulmuş yeni bir terimdir. Mekatronik mühendisliği; kontrol otomasyon mühendisliği, makine mühendisliği, yazılım mühendisliği, elektrik elektronik mühendisliği dallarının kesişiminden oluşan yeni bir mühendislik dalıdır. İlgi alanları genellikle sanayide bulunan robotik cihazlardır. Metalürji ve malzeme mühendisliği: Çeşitli birçok ham maddeden kullanışlı ürünlerin ve malzemelerin üretimi ve geliştirilmesinde rol alan mühendislerdir. Metaller ve çeşitli birçok ham maddenin günlük hayattaki uygulamalarıyla ilgilenmekle beraber, kullanışlı malzemelerin tasarımı ve var olanların geliştirilmesiyle ilgilenmektedirler. Polimer mühendisliği: Plastik, kauçuk ve elyaf gibi polimetrik malzemelerin üretimi ve şekillendirilmesiyle ilgilenir. Uzay mühendisliği: Uzay Mühendisliği, dünya çevresindeki hava-uzaydan ekonomik, bilimsel ve teknolojik amaçlı hizmet ve ürün sağlamayı maçlayan bir mühendislik dalıdır. Uzay mühendisleri sivil ve askeri kuruluşlarda, dünya çevresinde yörüngeye konacak insanlı ve insansız hava-uzay araçlarını ve bunları yörüngeye koyacak roketleri tasarlayan ve inşa eden, görev ve yol planlarını hesaplayan, sürekli kontrol ederek, görevlerini yerine yetirmelerini sağlayan mühendislerdir. Ayrıca, hava-uzay araçlarında yapılacak bilimsel ve teknolojik amaçlı deneylerin gerçekleştirilmesinde de görev alırlar. Ziraat mühendisliği: Bitkisel üretim, hayvansal üretim yanında tarımsal biyoteknoloji, tarım makineleri, kültürteknik, toprak bilimi ve bitki besleme, tarım ekonomisi, tarım ürünleri teknolojisi, bitki koruma, peyzaj mimarlığı ve biyogazdan enerji üretimi alanlarında uğraş veren mühendislik dalıdır. Ayrıca bakınız Mühendislik ana hatları Mühendislik dalları listesi Mühendislik felsefesi Mühendislikte kadınlar Mühendislik yönetimi Mühendislik Fiziği Altyapı Mühendislik etiği Kaynakça Ana madde konuları Mühendislik meslekleri Bilim felsefesi Etik
73
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ebru%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
Ebru (anlam ayrımı)
Ebru kelimesi Farsça kökenlidir ve şunu ifade edebilir: İsimler Ebru, süsleme sanatı Ebru Akel (d.1976), Türk sunucu ve dizi oyuncusu Ebru Aykaç (d.1975), Türk oyuncu Ebru Barutçu Gökdenizler (d.1959), Türk büyükelçi Ebru Bayraktar (d.1989), Türk futbolcu Ebru Ceylan (d.1976), Türk fotoğrafçı, senarist ve oyuncu Ebru Ceylan (voleybolcu) (d.1987), Türk millî voleybolcu Ebru Cündübeyoğlu (d.1974), Türk şarkıcı ve oyuncu Ebru Dağbaşı (d.2002), Türk güreşçi Ebru Destan (d.1977), Türk şarkıcı ve eski manken Ebru Elhan (d.1982), Türk millî voleybolcu Ebru Elver (d.1980), Türk şarkıcı Ebru Günay (d.1982), Türk avukat ve siyasetçi Ebru Gündeş (d.1974), Türk şarkıcı ve oyuncu Ebru Hekimoğlu (d.1971), Türk haber spikeri Ebru Karanfilci (d.1971), Türk oyuncu ve sunucu Ebru Kavaklıoğlu (d.1970), Rus asıllı Türk atlet Ebru Köksal (d.1968), Türk yönetici Ebru Özdemir (d.1974), Türk iş insanı Ebru Özkan (d.1978), Türk oyuncu Ebru Polat (d.1983), Türk şarkıcı ve avukat Ebru Saçar (d.1977), Türk oyuncu ve seslendirme sanatçısı Ebru Şahin (oyuncu) (d.1994), Türk oyuncu Ebru Şahin (sporcu) (d.1992), Türk judocu Ebru Şallı (d.1977), Türk manken ve sunucu Ebru Şam (d.1990), Türk oyuncu ve manken Ebru Şancı (d.1983), Türk model ve oyuncu Ebru Timtik (1978-2020), açlık grevinde ölen insan hakları avukatı Ebru Topçu (d.1996), Türk kadın futbolcu Ebru Umar (d.1972), Türk Hollandalı köşe yazarı Ebru Yaşar (d.1977), Türk şarkıcı Ayrıca bakınız Dış bağlantılar Türk Dil Kurumu' nda kelime arama
79
https://tr.wikipedia.org/wiki/Spor
Spor
Spor, önceden belirlenmiş kurallara göre bireysel veya takım halinde yapılan, genellikle rekabete dayalı yarışma ve kişisel eğlence veya mükemmelliğe ulaşmak için yapılan zihinsel veya fiziksel aktivite. Spor ile uğraşanlara sporcu denir. Sporları kabaca homo sapiens türünün medeniyete ulaşmadan önce doğayla veya diğer canlılarla yaptığı fiziksel mücadelelerin günümüzdeki medeni karşılığı olarak da tanımlayabiliriz. Sporlar güç, kardiyovasküler dayanıklılık ve esneklik bazlı veya bunların heterojen birleşiminden oluşmuş kompleks aktiviteler olabilir. En yaygın spor türlerine amatör sporlar, profesyonel sporlar, Olimpik sporlar, bireysel spor, takım sporu, zekâ sporu, dövüş sporu, raket sporları, engelli sporları, milli spor, motor sporları, hava sporları, su sporları, kış sporları, ekstrem spor ve diğerleri aittir. Güç bazlı sporlara fitness, powerlifting, halter; kardiyovasküler dayanıklılık bazlı sporlara yüzme, atletizm; esneklik bazlı sporlara jimnastik, pilates gibi örnekler verilebilir. Bu unsurların birleşiminden doğan sporlara futbol, basketbol, tekvando, judo gibi örnekler verilebilir. Çünkü spor kişilerin yaptıkları hareketlere ek olarak top, hayvan gibi birtakım objelerle yapılan hareketlerin tümünü kapsamaktadır. Bazı kesimlerce yalnızca zihinsel yeteneklere dayalı bazı masa oyunları da spor olarak kabul edilmektedir. Günümüzde, kendine has kuralları ve oynayış biçimi olan birçok spor dalı bulunmaktadır. Eserler ve kanıtlar, spor tarihi'nin eski Çin'e kadar uzanmasını gösteriyor. Bilinen en eski spor dalı atletizmdir. Etimoloji "Spor" kelimesi Türkçeye, Fransızcada da aynı anlamı taşıyan sport kelimesinden geçmiştir. Kelimenin kökeni Eski Fransızcada "eğlence, fiziksel ve zihinsel zevk" anlamına gelen desport kelimesine dayanır. Kaynakça Ayrıca bakınız Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler Sosyal toplantılar Spor kitapları Ana madde konuları Kültür
640
https://tr.wikipedia.org/wiki/Fizik
Fizik
Fizik (, romanize: physikḗ (epistḗmē), lit. "doğa bilgisi"), maddeyi, maddenin uzay-zaman boyunca hareketini ve davranışını, ilgili enerji ve kuvvetlerin varlığını inceleyen doğa bilimi. Bir diğer bakıma fizik, en temel bilimsel dallardan biridir ve temel amacı evrenin nasıl işlediğini anlamaktır. Osmanlı döneminde Türk dilinde Fizik yerine Hikmet-i Tabiyye kelimesi kullanılıyordu. Fizik en eski bilim dallarından biridir. 16. yüzyıldan bu yana kendi sınırlarını çizmiş modern bir bilim olmasına karşın, Bilimsel Devrim'den önce iki bin sene boyunca felsefe, kimya, matematik ve biyolojinin belirli alt dalları ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Buna karşın, matematiksel fizik ve kuantum kimyası gibi alanlardan dolayı fiziğin sınırlarını net olarak belirlemek güçtür. Fizik, diğer dalları etkilemesi bakımından da önemlidir. Bunun nedeni kısmi olarak ondaki gelişmelerin genellikle teknolojiye uygulanması iken, fizikteki yeni fikirlerin matematik ve felsefe gibi diğer dalları etkilemesinin katkısı da büyüktür. Örneğin, elektromanyetik ve nükleer fizikteki yenilikler günümüz toplumunun gelişmesinde önemli yer tutan televizyon, bilgisayar, elektrikli ev eşyaları, nükleer silahlar gibi ürünlerin; termodinamikteki yenilikler motorlu taşımanın, mekanikteki yenilikler kalkülüsün gelişmesine neden olmuştur. Kapsam ve amaçları Fizik kuarklar, nötrinolar ve elektronlar gibi temel parçacıklardan galaksi süperkümelerine kadar çok geniş bir yelpazede birçok fenomeni inceler. Diğer her şeyin kendilerinden oluştuğu bu fenomenleri incelemesi itibarıyla fizik zaman zaman “temel bilim” olarak da anılır. Fizik doğadaki çeşit çeşit fenomeni daha basit fenomenlerle açıklamaya çalışır. Böylece fizik hem gözlemlenebilir şeyleri temel nedenlere indirgemeye hem de bu temel nedenleri birbirleriyle ilişkilendirmeye çalışır. Örnek olarak, Antik Çin'de insanlar mıknatıs taşlarının birbirini görünmez bir kuvvet ile çektiğini gözlemledi. Bu etki sonradan manyetizma olarak isimlendirildi ve esaslı olarak ilk kez 17. yüzyılda incelendi. Çinlilerden kısa bir zaman önce Yunanlar da aynı görünmez kuvvetin amber gibi bazı cisimlerin hayvan postuna sürtüldüğünde ortaya çıktığını keşfettiler. Bu ise ilk kez yine 17. yüzyılda araştırıldı ve elektrik olarak isimlendirildi. Böylece fizik doğadaki gözlemleri iki temel nedene indirgemiş oldu. Bunun üzerine, 19. yüzyılda bu iki kuvvetin aslında tek bir kuvvetin, elektromanyetik kuvvetin, iki farklı görünümü olduğu keşfedildi. Bu “birleştirme” süreci günümüzde de devam etmektedir; bugün elektromanyetizma ve zayıf nükleer çekimin, bunlardan daha temel olan elektrozayıf etkileşimin iki farklı görünümü olduğu düşünülmektedir. Fizik doğanın neden bu şekilde olduğuna dair nihai bir neden (Her Şeyin Teorisi) bulma yoluna devam ediyor. Bilimsel metot Fiziksel teorilerin geçerliliği bilimsel metot ile test edilir. Araştırılan teorinin sonuçları teoriyi test etmek için uygulanan deney verileriyle karşılaştırılır; deney ve gözlemlerden elde edilen bilgiler toplanır ve teorinin tahmin ve öngörüleriyle kıyaslanır, buna göre teorinin geçerli olup olmadığına karar verilir. Deneysel verilerle çok iyi derecede örtüşen ve hiç yalanlanmamış teoriler sıklıkla bilimsel yasa ya da doğa yasası olarak adlandırılır. Tabii ki, bilimsel yasalar da dahil olmak üzere bütün teoriler deneylerle herhangi bir ters düşme söz konusu olduğunda daha tutarlı ve genel teorilerle değiştirilip düzeltilebilir. Teori ve deney Teorisyenler var olan deneylerle uyuşan ve gelecek deneylerle sınanabilecek matematiksel modeller üretmeye çalışırken deneyciler teorik öngörüleri test etmek ve yeni fenomenler gözlemlemek için deney yaparlar. Teori ve deneyler birbirinden ayrı olarak geliştirilse de birbirlerine kuvvetli bir bağlılıkları vardır. Fizikteki gelişmeler sıklıkla ya deneyciler halihazırdaki teorilerin açıklayamadığı bir deney yaptıklarında ya da teorisyenler yeni deneylerin yapılmasına ışık tutan, deneylerle test edilebilir yeni öngörüler öne sürdüklerinde meydana gelir. Teorisyenlik ve deneycilik arasında gidip gelen fizikçiler fenomenolog olarak isimlendirilir. Fenomenologlar deneylerde gözlemlenen kompleks fenomenlere bakıp onları temel teorilerle ilişkilendirir. Teorik fizik tarihsel olarak felsefeden ilham alagelmiştir, elektromanyetik teori bu yolla bütünleştirilmiştir. Bilinen evrenin ötesinde, fiziğin teorik sahasına dahil olan varsayımlar da vardır; örneğin paralel evrenler, multiverse, ileri boyutlar. Teorisyenler bu fikirleri halihazırdaki teorilerle bazı belli problemleri çözmek için öne sürerler. Böylece bu fikirlerin sonuçları deneylerle kıyaslanabilecek biçimde ortaya konur ve test edilebilecek öngörüler ortaya atılır. Deneysel fizikçiler mühendislik ve teknoloji dallarına bilgi verdiği gibi bu dallardan bilgi de alır. Temel araştırma ile ilgilenenler parçacık hızlandırıcıları ve lazer gibi ekipmanlar dizayn edip kullanırken uygulamalı araştırma yapanlar genellikle endüstride çalışır ve manyetik resonans görüntüleme (MRG) ve transistör vb. teknolojilerin gelişiminde rol alırlar. Feynman'a göre, deneycilerin teorisyenler tarafından hiç araştırılmamış yerlere de yönelebilir. Matematik ve diğer bilimlerle ilişkisi Assayer'''de (1622), Galileo, matematiğin doğanın kendi yasalarını belirttiği dil olduğunu söyler. Fizikteki çoğu deneysel sonuç numerik ölçümler şeklinde gelir ve teoriler bu matematiksel sonuçları karşılamak için matematiksel formda olurlar. Fizik yasaların keskin olarak formülize edilebileceği mantıksal çerçeveyi sağlamak ve öngörüleri sayısal olarak ortaya koymak için matematiği kullanır. Analitik çözümlerin bulunamadığı durumlarda sayısal analiz yapılır ve simülasyonlar kullanılabilir. Fizik ile matematik arasındaki temel fark fiziğin nihai olarak materyal gerçekliğin açıklanmasıyla ilgileniyor olduğudur. Fizik teorilerin öngörülerini deney ve gözlem sonuçlarıyla karşılaştırmak suretiyle ilerler, öte yandan matematik dünyada gözlemlenebilecek şeylerin ötesinde, soyut kalıplarla ilgilenir. Buna rağmen ikisinin arasındaki fark çok kesin sınırlarla çizili değildir. Fizik ile matematik arasında kalan geniş bir araştırma sahası vardır; matematiksel fizik. Fizik öz itibarıyla diğer birçok bilim ile iç içedir, uygulamalı alanlarının mühendislik ve medikal bilimlerle iç içe olduğu gibi. Fiziğin prensipleri diğer doğa bilimlerinde de kendini gösterir, özellikle her türlü materyal sistem için geçerli olan enerjinin korunumu yasası gibi. Süperiletkenlik gibi bazı diğer fenomenler ise bu temel yasalardan türetilirler ve kendileri temel yasa değildir çünkü sadece belli başlı bazı sistemlerde kendilerini gösterirler. Fiziğin (bazen kimyayı da içerecek biçimde) genellikle “temel bilim” olarak anılıyor oluşu diğer tüm disiplinlerin (biyoloji, kimya, jeoloji, malzeme bilimi, mühendislik, medikal bilimler) temel fizik yasalarına uyan belirli materyal sistemlerle ilgileniyor olduğundandır. Örneğin kimya madde kümelerinin (atom ve moleküllerden oluşan gaz ve sıvılar gibi) ve kimyasal maddelerin değişiminden kaynaklanan, kimyasal reaksiyon denilen süreçlerin incelenişidir. Kimyasal bileşenlerin yapısı, aktivitesi ve özellikleri onları oluşturan moleküllerin özelliklerinden çıkartılabilir. Bu temel özellikler kuantum mekaniği, kuantum kimyası, termodinamik ve elektromanyetizma gibi fiziğin alanlarıyla tanımlanır. Felsefi îmalar Fizik felsefi köklerini Antik Yunan felsefesinden alır. Tales'in maddeyi ilk kez karakterize etmesinden Demokritus'un doğayı bölünemez atomlara indirgemesine, the Ptolemaic astronomy of a crystalline firmament ve Aristo'nun Fizik'ine kadar farklı Yunan filozofları kendi doğa felsefelerini geliştirmişlerdir. 18. yy a kadar fizik doğa felsefesi olarak biliniyordu. 19. yüzyıl itibarıyla fizik diğer bilimlerden ve felsefeden pozitif bir bilim olarak ayrılmıştır. Diğer bütün bilimler gibi fizik de bilimsel metodunun yeterli bir tanımı için bilim felsefesine dayanır. Bilimsel metot a priori ve a posteriori gerekçelendirmeleri, verilmiş bir teorinin geçerliliğinin Bayesian inference ile belirlenmesini içerir. Fiziğin gelişimi eski filozofların birçok sorusunu cevapladığı gibi ortaya yeni sorular da çıkarmıştır. Fiziği çevreleyen felsefi meseleler, fizik felsefesi, uzay ve zamanın doğası, determinizm ve empirizm, natüralizm ve realizm gibi metafiziksel görüşlerle ilgilenir. Determinizm savunucusu Laplace ve kuantum mekaniğinin kurucularından Schrödinger gibi birçok fizikçi çalışmalarının gerisindeki felsefi görüşler üzerinde de yazmışlardır. Stephen Hawking matematiksel fizikçi Roger Penrose'u The Road to Reality (Gerçeğe Giden Yol) kitabından dolayı Platonist olmakla itham etmiştir. Hawking aynı zamanda kendisini de “utanmaz bir indirgemeci” olarak tanımlamış ve Penrose'la aynı felsefi konular üzerinde yazmıştır. Tarih Antik çağlardan bu yana insanlar doğanın nasıl davrandığını anlamaya çalıştılar. En büyük gizemlerden biri Güneş ve Ay gibi gök cisimlerinin hareketiydi. Çoğunluğunun yanlışlığı kanıtlanan teoriler ortaya atıldı. Her olayın doğanın içinde bir nedeni olduğunu savunan filozof Tales (yaklaşık MÖ 624-546) doğal olayları açıklamak için kullanılan doğaüstü, mitolojik ve dinsel açıklamaları reddeden ilk kişi oldu. İlk fiziksel teoriler felsefi terminolojiyle anlatılıyordu ve bu yüzden sistematik deneysel test uygulamak mümkün değildi. Batlamyus ve Aristoteles'nun birçok çalışması gündelik gözlemlerle de örtüşüyor değildir. Buna rağmen birçok antik filozof ve astronomun yaptığı öngörüler doğrudur. Leucippus (MÖ 5. yüzyılın ilk yarısı) atomizmi kurdu ve Arşimet mekanik, statik ve hidrostatik alanlarında suyun kaldırma kuvvetini de içeren birçok sayısal betimlemede bulundu. Orta Çağ, Müslüman fizikçilerle (en tanınmışı İbn-i Heysem'dir) birlikte deneysel fiziğin doğuşuna tanıklık etti; bunu erken dönem modern Avrupa fizikçilerinin (en tanınmışı Galileo Galilei ve Johannes Kepler'in çalışmalarının üzerinde klasik mekaniği inşa eden Isaac Newton'dur) modern fiziği şekillendirmeleri takip etti. 20. yüzyılda Albert Einstein'ın çalışmaları fiziğe günümüze değin süren biçimini kazandırmıştır. Tanınmış teorik fizikçiler Birûni (973-1048) Galileo Galilei (1564–1642) Christiaan Huygens (1629–1695) Isaac Newton (1643–1727) Leonhard Euler (1707–1783) Joseph Louis Lagrange (1736–1813) Pierre-Simon Laplace (1749–1827) Joseph Fourier (1768–1830) Nicolas Léonard Sadi Carnot (1796–1842) William Rowan Hamilton (1805–1865) Rudolf Clausius (1822–1888) James Clerk Maxwell (1831–1879) J. Willard Gibbs (1839–1903) Ludwig Boltzmann (1844–1906) Hendrik A. Lorentz (1853–1928) Henri Poincaré (1854–1912) Nikola Tesla (1856–1943) Max Planck (1858–1947) Albert Einstein (1879–1955) Milutin Milanković (1879–1958) Emmy Noether (1882–1935) Max Born (1882–1970) Niels Bohr (1885–1962) Erwin Schrödinger (1887–1961) Louis de Broglie (1892–1987) Satyendra Nath Bose (1894–1974) Wolfgang Pauli (1900–1958) Enrico Fermi (1901–1954) Werner Heisenberg (1901–1976) Paul Dirac (1902–1984) Eugene Wigner (1902–1995) Robert Oppenheimer (1904–1967) Sin-Itiro Tomonaga (1906–1979) Hideki Yukawa (1907–1981) John Bardeen (1908–1991) Lev Landau (1908–1967) Anatoly Vlasov (1908–1975) Nikolay Bogolyubov (1909–1992) Subrahmanyan Chandrasekhar (1910–1995) John Archibald Wheeler (1911–2008) Richard Feynman (1918–1988) Julian Schwinger (1918–1994) Feza Gürsey (1921–1992) Chen Ning Yang (1922–) Freeman Dyson (1923–) Gunnar Källén (1926–1968) Abdus Salam (1926–1996) Murray Gell-Mann (1929–) Riazuddin (1930–) Roger Penrose (1931–) George Sudarshan (1931–) Sheldon Glashow (1932–) Tom W. B. Kibble (1932–) Steven Weinberg (1933–) Gerald Guralnik (1936–) Sidney Coleman (1937–2007) C. R. Hagen (1937–) Ratko Janev (1939–) Leonard Susskind (1940–) Michael Berry (1941–) Bertrand Halperin (1941–) Stephen Hawking (1942–2018) Alexander Polyakov (1945–) Gerardus 't Hooft (1946–) Jacob Bekenstein (1947–2015) Robert Laughlin (1950–) Temel teoriler Fizik çok geniş bir yelpazeye sahip olsa da bazı temel teoriler birçok fizik dalında kullanılmaktadır. Bu teoriler deneylerle defalarca test edilmiştir ve yapılan deneyler ile bu teoriler arasında belli enerji ve boyut skalasında şu anki teknolojiyle ölçülebilir bir fark bulunamamıştır. Örneğin klasik mekanik nesnelerin hareketini nesneler atomik boyutların oldukça üstünde olduğunda ve hareketin hızı ışık hızın oldukça altındaysa doğru ve tutarlı bir biçimde açıklayıp tahmin edebilmektedir. Bu teoriler aktif çalışma sahalarına dahil olmaya devam etmektedir. Klasik mekaniğin önemli bir dalı olan kaos 20. yüzyılda, klasik mekaniğin Isaac Newton tarafından ilk kez formülize edilmesinden yaklaşık üç asır sonra keşfedilmiştir. Bu merkezi teoriler daha spesifik konuları anlamak ve araştırmak için temel olmuşlardır. Bu teoriler klasik mekanik, kuantum mekaniği, termodinamik ve istatistiksel mekanik, elektromanyetizma ve özel göreliliktir. Araştırma alanları Günümüzdeki araştırma alanları kabaca katı hal fiziği, atomik, moleküler ve optik fizik, parçacık fiziği, astrofizik, jeofizik ve biyofizik olarak sıralanabilir. Bazı fizik bölümlerinde fizik eğitimi alanında da araştırmalar yapılmaktadır. 20. yüzyıldan bu yana fiziğin spesifik alanları oldukça özelleşmiştir ve çoğu fizikçi kariyeri boyunca sadece tek bir alanla ilgilenir olmuştur. Albert Einstein ve (1879-1955) ve Lev Landau (1908-1968) gibi fiziğin birden çok alanıyla ilgilenenler günümüzde çok az sayıdadır. Fiziğin temel alanları, onlara bağlı alt branşlar ve teoriler Yoğun madde fiziği Maddenin makroskopik özellikleriyle uğraşan dalıdır. Bir sistemi oluşturan parçacık sayısı Avagadro sayısına yakın ve bu parçacıklar arasındaki etkileşim kuvvetli olduğunda ortaya çıkan fazlarla ilgilenir. Bu fazlardan en bilindik olanları atomların aralarında elektromanyetik kuvvetten doğan bağlarla birbirine bağlandığı, maddenin katı ve sıvı halleridir. Daha ilginç fazlara örnek olarak süperakışkanlık ve Bose-Einstein yoğuşması olarak adlandırılan, çok düşük sıcaklıklarda ortaya çıkan durumlar, yüklü parcacıkların süperakışkanlıklarından kaynaklı olarak bazı materyallerde meydana gelen süperiletkenlik, kristallerde görülen ferromagnetik ve antiferromagnetik fazlar verilebilir. Yoğun madde fiziğinin geniş bir dalı olan Katı hal fiziği ise, sert ve şekil değiştiremeyen maddelerle özellikle de kristallerle ilgilenen fizik dalıdır. Katı hal fiziği oldukça sert ve şekli değişmeyen maddelerin elektriksel, manyetik, optik, esneklik (mekanik) gibi konulardaki özelliklerini araştırmaktadır. Yoğun madde fiziği günümüzde çağdaş fiziğin en geniş araştırma sahasıdır. Tarihsel olarak, şimdi yoğun madde fiziğinin bir dalı olarak kabul edilen katı hal fiziğinden türemiştir. Yoğun madde fiziği ismi ilk kez Philip Anderson tarafından çalışma grubunu yeniden isimlendirdiğinde (1967) kullanılmıştır. Kimya, malzeme bilimi, nanoteknoloji ve mühendislik dallarıyla ortak konulara da sahiptir. Atomik, moleküler, nükleer ve optik fizik Atomik, moleküler ve optik fizik (AMO) bir ya da birkaç atomdan oluşan yapılar düzeyinde madde-madde ve madde-ışık etkileşimini inceler. Üç alan birbirleriyle karşılıklı ilişkileri, kullandıkları metotların benzerliği, enerji düzeylerinin ortaklığı sebebiyle tek bir isim altında toplanmıştır. Üç alan da hem klasik hem kuantum uygulamalarını içerir, makroskopik analizin tersine etkileşimlere mikroskopik analiz ile de yaklaşabilirler. Atomik fizik atomlardaki elektron kabuklarıyla ilgilenir. Günümüzde atom ve iyonların kuantum kontrolü, soğutması ve çarpıştırılmasına, zayıf etkileşimli gazların (Bose-Einstein yoğuşması ve seyreltik Fermi dejenere sistemleri gibi) kolektif davranışlarına, fiziğin temel sabitlerinin yüksek duyarlılıkla ölçülmesine ve yapı ve dinamik üzerinde elektron korelasyonunun etkisine odaklanılmıştır. Atomik fizik çekirdek fiziği tarafından etkilenir fakat çekirdekler arası fizyon ve füsyon etkileşimleri yüksek enerji fiziğinin alanına dahildir. Moleküler fizik çoklu-atom yapılarıyla ve bu yapıların madde-ışık bağlamında iç ve dış etkileşimleriyle ilgilenir. Optik fizik optikten farklı bir disiplindir, optik makroskopik objeler ve klasik ışık alanlarının kontrolüyle ilgilenirken optik fizik optik alanların temel özellikleri ve mikroskopik düzeyde madde ile etkileşimini inceler. Atom Fiziği, maddelerin yapısını oluşturan atom ve atomlar arası ilişkileri, atomların ve moleküllerin yapılarını, dalga fonksiyonları, enerji düzeyleri, moleküler bağlar gibi atom fiziği kapsamındaki konuları irdeleyen bir fizik dalıdır. Optik; ışığın yapısını, ışığın kırılmasını, ışığın yansımasını ve kırınımını, ışığın girişim olaylarını ve ışığın davranışını, özelliklerini, madde ile etkileşimini inceleyen fizik dalıdır. Mercek, dürbün, mikroskop, teleskop gibi araçlar yapılırken fiziğin optik dalından yararlanılmaktadır. Nükleer Fizik ya da Çekirdek Fiziği, Atom çekirdeklerindeki olaylar bütünü ve etkileşimlerini inceleyen, çekirdeklerde bulunan parçacıkları; nötron ve protonları bir arada tutan nükleer kuvvetleri ve bunların etkileşimlerini inceleyen fizik dalıdır. Nükleer fizik uygulama alanları; nükleer tıp, manyetik rezosans, iyon implantasyonundan nükleer enerji üretilmesi, nükleer silah teknolojisi vb. alanlardır. Nükleer fizik, 1896 yılında Henri Becquerel ’in uranyum tuzlarının fosforesansını araştırırken radyoaktiviteyi keşfiyle başlamış, 1 yıl sonrasında  J.J. Thomson ‘un elektronu keşfetmesi ve atomun iç yapıya sahip olduğunun fark edilmesiyle gelişim göstermiştir. Manyetizma ve elektrik fiziği Elektrik Fizik ya da Elektrik Fiziği; Elektrik yükünü, elektrik yükünün hareketleriyle oluşan elektrik akımını, yükün hareketsiz durumu ve potansiyelini inceleyen fizik dalıdır. Manyetizma Fiziği, Demir, Nikel, Kobalt (Fe, Ni ve Co) benzeri maddeleri çeken cisimleri, mıknatısın çevresinde oluşan manyetik alan, manyetik kuvvet ve bunların etkileşimlerini araştıran fizik dalıdır. Yüksek enerji/parçacık fiziği Parçacık fiziğinin konusu madde enerjinin temel yapıtaşlarının ve aralarındaki etkileşimin incelenmesidir. “Yüksek enerji fiziği” olarak da adlandırılır. Bunun nedeni birçok temel parçacığın doğal olarak oluşmaması ve diğer parçacıkların yüksek enerji ile çarpıştırılması sonucu ortaya çıkmasıdır. Bu çarpıştırmalar parçacık hızlandırıcılarla da yapılabilirler. Her ne kadar yoğun madde fiziği ile farklı enerji skalasında olsa da benzer yöntemler kullanırlar. Kuantum alan teorisi bu iki dalın da temel dili olarak kabul edilebilir. Astrofizik Astrofizik ve astronomi fiziğin teori ve metotlarının yıldız yapıları ve evrimleri, güneş sisteminin temeli ve ilgili kozmolojik problemlerin aydınlatılması için kullanılmasıdır. Astrofizik geniş bir konu olduğundan mekanik, elektromanyetizma ve istatistiksel mekanik, termodinamik, kuantum mekaniği, görelilik, çekirdek ve parçacık fiziği, atomik ve moleküler fizik gibi fiziğin birçok alanından beslenir. Karl Jansky'nin 1931'de gök cisimleri tarafından yayılan radyo sinyallerini keşfetmesi radyo astronomisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Astronominin öncüleri günümüzde uzayın keşfiyle ilgilenmekteler. Dünya atmosferinde meydana gelen pertürbasyon ve girişim fenomenleri uzay temelli gözlemleri kızılötesi, morötesi, gamma-ışını ve X-ışını astronomisi isin gerekli kılmıştır. Fiziksel kozmoloji evrenin en büyük ölçeklerde nasıl oluştuğunun ve geliştiğinin incelenmesidir. Albert Einstein'ın görelilik teorisi bütün modern kozmolojik teorilerde baş rolü oynar. 20. yüzyılın başlarında Hubble'ın uzayın genişlediğini keşfetmesi (Hubble diyagramıyla gösterilmiştir) durağan evren modeli ve Big Bang kuramları açısından çok önemli bir yer tutmuştur. Big Bang nükleosentezinin başarısı ve kozmik arka plan ışımasının keşfi Big Bang modelini 1964'te doğrulamıştır. Bu model iki teorik temele dayanır; Albert Einstein'ın genel görelilik teorisi ve kozmolojik prensip. Kozmologlar yakın dönemde evrenin gelişmesini açıklamak için, kozmik genişleme, karanlık enerji ve kara madde faktörlerini içeren ΛCDM modelini geliştirmişlerdir. Fermi Gamma-ışını Uzay Teleskopu'ndan elde edilen bilgiler geçtiğimiz on yılda birçok keşif ve teorik olasılığın önünü açmış ve eldeki teorilerin düzeltilmesi ve daha iyi açıklanmasında yardımcı olmuştur. Kara maddenin açıklanmasını da sağlayan birçok keşfin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yapılacağı düşünülmektedir. Fermi kara maddeyi zayıf etkileşimde bulunan ağır parçacıklar ile açıklayabilecek bir kanıt aramaktadır, bunun LHC ve diğer yer altı parçacık hızlandırıcılarında yapılan deneylerle destekleneceği tahmin edilmektedir. IBEX halihazırda yeni astrofiziksel keşifler üretmektedir: Güneş rüzgârının terminasyon şoku boyunca “kimse enerjik nört atom (ENA) ribonunu neyin ürettiğini bilmiyor, fakat herkes klasik heliosfer betimlemesinin – güneş sisteminin güneş rüzgârının yüklü parçacıklarını paketlemesinin yıldızlar arası 'galaktik rüzgâr'a doğru bir kuyruklu yıldız şeklinde püskürtülmesi – yanlış olduğu konusunda hemfikir.” Temel fizik Evrensel kanunları bulmaya çalışan fiziğin teorilerinin farklı uygulama alanları vardır. Kabaca, klasik fiziğin yasaları atomik boyutların üzerinde ve ışık hızının altında olan sistemleri açıklamak için yeterli bir çerçeve sunar. Bu ön gereksinimler karşılanmadığında gözlemler klasik fiziğin tahminleriyle örtüşmez. Albert Einstein mutlak zaman ve mekan kavramları yerine uzay-zaman kavramını koyan özel görelilik kuramını geliştirdi ve böylece ışık hızına yaklaşan hızlardaki sistemleri açıklamak mümkün oldu. Max Planck, Erwin Schrödinger ve diğerlerinin atomik ve atom altı boyutlardaki sistemleri açıklamak için parçacıkların ve etkileşimlerin olasılıksal algılanışını içeren kuantum mekaniğini ortaya atmaları ile çok küçük boyutlardaki sistemleri deneylerle tutarlı bir biçimde açıklayabiliyoruz. Daha sonra, kuantum alan teorisi kuantum mekaniği ve özel göreliliği birleştirdi. Genel relativite yüksek kütleli ve büyük boyutlu yapıların açıklanması için dinamik, doğrusal olmayan bir uzay-zaman kavrayışı ortaya attı fakat bu teori diğer temel açıklamalarla henüz birleştirilemedi; söz konusu birleştirme için kuantum gravitasyonunu açıklayacak aday teoriler hâlen geliştirilmektedir. Uygulamaları ve etkileri Uygulamalı fizik, genel olarak fiziğin özel bir kullanım sahasında geliştirilmesidir. Bir uygulamalı fizik programı genellikle jeoloji ve elektrik mühendisliği gibi birkaç uygulama disiplininden dersler içerir. Mühendislikten temel farklı uygulamalı fizikçinin özel bir düzenek tasarlamaması, bunun yerine, yeni teknolojilerin gelişimi ya da belli bir problemin çözümü için fiziği kullanmasıdır. Yaklaşım uygulamalı matematiğin yaklaşımının benzeridir. Uygulamalı fizikçiler aynı zamanda fiziğin bilimsel araştırmada kullanımıyla da ilgilenebilirler. Örneğin akseleratör fiziğiyle ilgilenen fizikçiler daha iyi parçacık detektörlerinin yapımı için çalışabilirler. Fiziğin mühendislikte geniş bir uygulama sahası vardır. Örneğin mekaniğin bir alt kolu olan statik köprü ve benzeri yapıların inşasında kullanılır. Akustiğin daha iyi anlaşılması daha efektif konser salonlarının yapılması için, benzer şekilde optiğin daha iyi anlaşılması optiksel araçların daha iyi ve kullanışlı üretilmesi için teorik zemin sağlar. Fiziğin anlaşılması daha gerçekçi uçuş simülasyonları, bilgisayar oyunları ve filmlerin üretilmesine yardım eder. Standart kabule göre fizik yasaları evrenseldir ve zamanla değişmez; bu nedenle, belirsizlik içinde kalınan bazı sorunların çözümü için de fizik kullanılır. Örneğin, Dünya'nın merkezinin araştırılması ancak Dünya'nın kütlesi, sıcaklığı ve dönüş oranının bilinmesiyle mümkündür. Aynı zamanda fizik mühendislikte simülasyon üretilmesini sağlayarak yeni teknolojilerin gelişmesinde çok büyük bir rol oynar. Fizikte interdisipliner (disiplinler arası) yöntemlerin yeri önemlidir ve diğer birçok alan fizik tarafından etkilenmektedir, örnek olarak ekonofizik ve sosyofizik verilebilir. Güncel araştırmalar Fiziksel araştırmalar birçok farklı alanda gelişimini sürdürüyor. Katı hal fiziğinde, çözülmemiş önemli teorik bir problem yüksek sıcaklıkta süper iletkenlik olgusudur. Diğer bir önemli katı hal fiziği uğraşıda elektronların spin özelliğinin kullanılarak elektronik işlemlerin yapılmasını amaçlayan spintronik'dir. Bu konu ile bağlantılı diğer bir güncel konu ise kuantum bilgisayarın katı hal sistemlerinde gerçekleştirilmesidir. Parçacık fiziğinde, Standart Model'in ötesinde ve temelinde başka bir fiziğin olduğunun deneysel bulguları ortaya çıkmaya başladı. Bunların en önemlilerinden bir tanesi nötrinoların kütlesinin sıfır olmadığının keşfine ilişkin bulgulardır. Bu deneysel sonuçlar uzun süre çözülememiş solar nötrino problemini çözmüş gibi görünüyor. Kütleli nötrinoların fiziği hâlen aktif bir teorik ve deneysel araştırma konusu. Parçacık hızlandırıcıları TeV mertebesinde enerjilerle parçacıkları çarpıştırmaya başladı. Deneyciler bu deneylerin sonucunda Higgs bozunumu ve süpersimetrik parçacıkları bulmayı umuyor. Yarım asırdır süregiden, kuantum mekaniğiyle genel göreliliği tek bir kuantum gravitasyonu kuramında birleştirme çabaları henüz sonuç vermiş değil. Halihazırdaki aday teoriler M-teorisi, süper sicim teorisi, döngü kuantum gravitasyonu olarak sıralanabilir. Birçok astronomik ve kozmolojik gözlem henüz tatmin edici biçimde açıklanmış değil. Bunlardan birkaçı; ultra-yüksek enerjili kozmik ışınlar, baryon asimetrisi, evrenin ivmelenmesi, galaksilerin anormal dönüş oranları. Yüksek enerji ve kuantum fiziğinde ve astrofizikte elde edilen büyük gelişmelere rağmen kaos, türbülans vb. birçok günlük fenomen hâlâ tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Dinamik ve mekaniğin zekice uygulanmasıyla çözülebileceği düşünülen kompleks problemler çözümsüz olarak duruyor; örnekler arasında kum yığınlarının oluşumu, sudaki titreşimlerin yapısı, su damlalarının biçimi, yüzey gerilimi fenomeninin mekanizması ve çalkalanan heterojen karışımların kendiliğinden dizilimi var. Karmaşık (kompleks) yapıların 1970'lerden bu yana artan bir ilgiyle incelenmesinin birkaç nedeni var. Güncel matematiksel ve sayısal yöntemler ve bilgisayar işlem yetileri karmaşık sistemlerin gerçekçi modellenebilmesine olanak sağladı. Karmaşık fizik, aerodinamikte türbülansın araştırılması ve biyolojik sistemlerde model oluşumunun gözlemlenmesi gibi durumlarda da görülebileceği üzere, git gide disiplinler arası bir araştırma sahası olmaktadır. Horace Lamb (1932): “Şimdi yaşlı bir adamım ve ölüp cennete gittiğimde iki konuda aydınlanmayı umuyorum; kuantum elektrodinamiği ve akışkanların türbülans hareketi. İlki konusunda daha optimistim.” Notlar Kaynakça Dış bağlantılar Google Fizik Dizini: fizik ile ilgili sitelerin listesi Carl R. Nave, HyperPhysics,. Online crosslinked physics concept maps. Eric Weisstein, Weisstein and Wolfram Research, Inc., and et al, World of Physics. Online Physics encyclopedic dictionary. Physics.org. Website of the Institute of Physics. Optics.net, Optics on the Net. Online Optics, optoelectronics technical, forums and buyer's guide. Electronics-ee, Electronics for engineers. Online Electronics, electrical resources and forums. Optics2001, The Optics Odyssey''. Optics community and library. Karlsson, Erik B., "The Nobel Prize in Physics 1901-2000". PhysicistTv. Physics, share your documents, k12 Fiziğin alt dalları Physics, science, and mathematics discussion Fizik
End of preview. Expand in Data Studio
README.md exists but content is empty.
Downloads last month
31