id
stringlengths
2
7
url
stringlengths
31
377
title
stringlengths
1
209
text
stringlengths
1
33.4k
1470
https://tr.wikipedia.org/wiki/Leopold%20Kronecker
Leopold Kronecker
Leopold Kronecker (; 7 Aralık 1823 - 29 Aralık 1891) sayı teorisi, cebir ve mantık üzerine çalışan bir Alman matematikçiydi. Georg Cantor'un küme teorisi üzerine çalışmalarını eleştirdi ve tarafından " (Tam sayıları Tanrı yarattı, diğer her şey insanın işidir)" söylemiyle alıntılandı. Kronecker, Ernst Kummer'in öğrencisi ve ömür boyu arkadaşıydı. 1841 yılında Berlin Üniversitesine girerek Dirichlet ve Steiner gibi matematikçilerden öğrenim almıştır. Doktorasını 1845 yılında yine Berlin Üniversitesi'nde sayılar teorisinde kompleks birimler üzerinde yapmıştır. Geliştirdiği finitizm anlayışı Kroneker'i, matematiğin temelleri arasında yer alan sezgicilik akımının öncülerinden biri yapmıştır. Hayatı Leopold Kronecker 7 Aralık 1823'te Liegnitz, Prusya'da (şimdi Legnica, Polonya) varlıklı bir Yahudi ailede doğdu. Ebeveynleri Isidor ve Johanna (evlilik öncesi soyadı Prausnitzep) çocuklarının eğitimiyle ilgilendi ve onlara evde özel ders sağladı -Leopold'un küçük erkek kardeşi Hugo Kronecker da bilimsel bir yol izleyerek daha sonra önemli bir fizyolog olacaktı. Kronecker daha sonra bilim, tarih ve felsefe gibi çok çeşitli konularla ilgilenirken aynı zamanda jimnastik ve yüzmeyle ilgilendiği Liegnitz Spor Salonu'na gitti. Spor salonunda, çocuğun matematiğe olan ilgisini fark eden ve teşvik eden Ernst Kummer tarafından eğitildi. 1841'de Kronecker, ilgisinin hemen matematiğe odaklanmak yerine astronomi ve felsefe dahil olmak üzere birçok konuya yayıldığı Berlin Üniversitesi'nde öğrenci oldu. 1843 yazını Bonn Üniversitesi'nde astronomi okuyarak ve 1843-44'ü Breslau Üniversitesi'nde eski öğretmeni Kummer'in ardından geçirdi. Kronecker Berlin'e döndüğünde Peter Gustav Lejeune Dirichlet ile matematik okudu ve 1845'te Dirichlet'in gözetiminde yazdığı cebirsel sayı teorisindeki tezini savundu. Derecesini aldıktan sonra, Kronecker, akademik kariyer yolunda araştırmaya olan ilgisini takip etmedi. Annesinin eski bir bankacı olan amcası tarafından inşa edilen büyük bir tarım arazisini yönetmek için memleketine geri döndü. 1848'de kuzeni Fanny Prausnitzer ile evlendi ve çiftin altı çocuğu oldu. Kronecker birkaç yıl iş dünyasına odaklandı ve bir hobi olarak matematiği okumaya devam etmesine ve Kummer ile yazışmasına rağmen hiçbir matematiksel sonuç yayınlamadı. 1853'te denklemlerin cebirsel çözülebilirliği üzerine, Évariste Galois'nın denklem teorisi üzerine çalışmasını genişleten bir anı yazdı. İş faaliyetlerinden dolayı Kronecker finansal olarak rahattı ve bu nedenle 1855'te özel bir bilim adamı olarak matematik yapmak için Berlin'e dönebilirdi. Eşi Rebecka'nın zengin Mendelssohn ailesinden gelen Dirichlet, Kronecker'i Berlin elitiyle tanıştırmıştı. Üniversiteye yeni katılan Karl Weierstrass ile Dirichlet'in matematik kürsüsünü yeni devralan eski öğretmeni Kummer'in yakın arkadaşı oldu. Sonraki yıllarda Kronecker, önceki yıllardaki bağımsız araştırmalarından kaynaklanan çok sayıda makale yayınladı. Yayınlanan bu araştırma sonucunda 1861'de Berlin Akademisi üyeliğine seçildi. Resmi bir üniversite pozisyonu olmamasına rağmen, Kronecker Akademi'nin bir üyesi olarak Berlin Üniversitesi'nde ders alma hakkına sahipti ve 1862'den başlayarak bunu yapmaya karar verdi. 1866'da Riemann öldüğünde, Kronecker'e Göttingen Üniversitesi'nde matematik kürsüsü teklif edildi (daha önce Carl Friedrich Gauss ve Dirichlet tarafından tutuldu), ancak Akademi'deki pozisyonunu korumayı tercih ederek reddetti. Ancak 1883'te, Kummer üniversiteden emekli olduğunda, Kronecker onun yerine davet edildi ve sıradan bir profesör oldu. Kronecker, diğerleri arasında Kurt Hensel, Adolf Kneser, Mathias Lerch ve Franz Mertens'in süpervizörüydü. Matematiğe ilişkin felsefi görüşü, onu yıllar boyunca birkaç matematikçiyle çatışmaya soktu, özellikle 1888'de neredeyse üniversiteden ayrılmaya karar veren Weierstrass ile ilişkisini zorladı. Kronecker, 29 Aralık 1891'de karısının ölümünden birkaç ay sonra Berlin'de öldü. Hayatının son yılında Hristiyan oldu. Gustav Kirchhoff yakınlarındaki Berlin-Schöneberg'deki Alter St. Matthäus Kirchhof mezarlığına gömüldü. Bilimsel aktiviteleri Matematik araştırmaları Kronecker'in araştırmasının önemli bir kısmı sayı teorisi ve cebire odaklandı. Denklemler teorisi ve Galois teorisi üzerine 1853 tarihli bir makalede, Kronecker-Weber teoremini formüle etti, ancak kesin bir kanıt sunmadı (teorem çok daha sonra David Hilbert tarafından tamamen kanıtlandı). Ayrıca, sonlu üretilmiş değişmeli gruplar için yapı teoremini tanıttı. Kronecker eliptik fonksiyonlar üzerinde çalıştı ve daha sonra Hilbert tarafından on ikinci problemi olarak değiştirilmiş bir biçimde öne sürülen bir genelleme olan "liebster Jugendtraum"u ("gençliğin en değerli hayali") varsaydı. 1850 tarihli bir makalede, Beşinci Derecenin Genel Denkleminin Çözümü Üzerine (On the Solution of the General Equation of the Fifth Degree), Kronecker grup teorisini uygulayarak beşinci dereceden denklemi çözdü (çözümü radikaller açısından olmasa da: Abel-Ruffini teoremi tarafından imkansız olduğu kanıtlandı). Cebirsel sayı teorisinde Kronecker, Dedekind'in felsefi nedenlerle kabul edilebilir bulmadığı idealler teorisine alternatif olarak bölenler teorisini tanıttı. Dedekind'in yaklaşımının genel olarak benimsenmesi, Kronecker'in teorisinin uzun süre göz ardı edilmesine yol açsa da, onun bölenleri yararlı bulundu ve 20. yüzyılda birkaç matematikçi tarafından yeniden canlandırıldı. Kronecker ayrıca gerçel sayılarda irrasyonel sayıların biçimini yeniden yapılandırarak süreklilik kavramına katkıda bulundu. Analizde Kronecker, meslektaşı Karl Weierstrass tarafından bir sürekli, hiçbir yerde türevlenemeyen fonksiyon formülasyonunu reddetti. Kronecker için ayrıca Kronecker limit formülü, Kronecker eşleşmesi, Kronecker deltası, Kronecker tarağı, Kronecker sembolü, Kronecker çarpımı, polinomları çarpanlara ayırmada Kronecker yöntemi, Kronecker ikamesi, sayı teorisinde Kronecker teoremi, Kronecker lemması ve Eisenstein-Kronecker sayıları da adlandırılmıştır . Matematik felsefesi Kronecker'in sonluluğu onu matematiğin temellerinde sezgiselliğin öncüsü yaptı. Onurlandırılması Kronecker birkaç akademinin üyesi olarak seçildi: Prusya Bilimler Akademisi (1861) Fransız Bilimler Akademisi (1868) Kraliyet Cemiyeti (1884). 25624 Kronecker asteroidi onun adını almıştır. Yayınları Kaynakça Konuyla ilgili yayınlar Dış bağlantılar 1823 doğumlular 1891 yılında ölenler Alman matematikçiler Almanya Yahudileri Berlin Humboldt Üniversitesi öğretim üyeleri Berlin Humboldt Üniversitesinde öğrenim görenler Hristiyan olanlar Royal Society'nin yabancı üyeleri Sayı teorisyenleri St Petersburg Bilimler Akademisi'nin muhabir üyeleri Yahudi asıllı Almanlar
1474
https://tr.wikipedia.org/wiki/Grup%20Yorum
Grup Yorum
Grup Yorum, Türkiye çıkışlı protest, özgün müzik ve Anadolu rock gibi müziğin çeşitli dallarında eserler üreten politik, devrimci müzik grubudur 1985'ten günümüze siyasi görüşlerini müzikleriyle topluma duyurmaya çalışmıştır. Bu yönüyle gruba günümüze (2013) kadar 400'ün üzerinde dava açılmıştır. 15 üyesi tutuklanıp hapis yatmış ve çıkardığı 21 albüm ile 2 milyondan fazla albüm satışı yapmıştır. 1987'den başlayarak günümüze kadar 21 albüm çıkaran, Türkiye'de ve Avrupa'da her yıl konser veren grup, bunun dışında yüzlerce kitle eylemine, sokak gösterisine, greve, fabrika ve üniversite işgaline katılmıştır. Uzun yıllar konserleri yasaklanıp, üyeleri gözaltına alınıp, tutuklanmış ve birçok kentte kasetlerinin satılması engellenmiştir. Albümleri, şarkıları suç unsuru taşıdığı iddiasıyla resmî olarak toplatılmıştır. Grup Yorum albümlerindeki kimi şarkıların yasa dışı DHKP-C örgütü militanlarına adanmış olmasından dolayı grup üyelerinin bu örgüt ile organik bağı bulunduğu iddia edilmektedir. Fakat bu iddia grup tarafından "Organik bir bağımız yok" denilerek yalanlanmıştır. Geçmiş Türkiye'de 1980 yılında gerçekleşen askerî darbeye ve sonrasındaki politikalara tepki amacıyla Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Yıldız Üniversitesi Şehir Planlama öğrencisi dört arkadaşın (Ayşegül Yordam,Metin Kahraman,Tuncay Akdoğan ve Kemal Sahir Gürel) bir araya gelmesiyle 1985 yılında kurulan grup, müzik grubu olmanın dışında, muhalif duyarlılığın, haklar ve özgürlükler mücadelesinin de önemli bir ismi olmuştur. Anadolu'nun ve üzerinde yaşayan halkların sesini, devrimci-sosyalist bir müzik anlayışıyla duyurmayı amaçlamıştır. Kuruluş aşamasında ilk olarak Aziz Nesin'in öykülerinden uyarlanan bir oyunun müziklerini yaparak başlamış ardından "Bana Bir Türkü Söyleyin Yarınlara Uzansın" adlı konseri vermişlerdir. Müzikal tarz Yorum, Türkçe dışında, Anadolu'da konuşulan Kürtçe, Zazaca, Lazca, Arapça, Çerkezce dillerinde de şarkılar seslendirmektedir. Müziğinde mey, bağlama, kaval gibi yerel çalgıların yanı sıra, başta gitar olmak üzere keman, trompet, viyolonsel ve obua gibi yerel olmayan pek çok çalgıları da kullanmaktadır. Solo ve koro vokallerin baskın olduğu müziğinde, ritim kompozisyonlarına ve ezgilere yaslanıyor. Folk-Rock olarak değerlendirilebilecek bu müzik; ülkenin yerel folk şarkılarından Akdeniz ezgilerine, Latin Amerikalı marşlarından rock müziğe kadar birçok tınıyı bir arada dinleyicisine sunuyor. Grup ise kendi tarzını çağdaş halk müziği olarak tanımlıyor. Grubun şarkı sözlerini, anti-emperyalist mücadele, hapishane katliamları, doğal afetlerin yarattığı yıkımlar, emperyalist savaşlar, ölümler, aşk, erdem ve özgür bir dünyaya duyulan özlem gibi konular şekillendiriyor. Grup Yorum 25. yılını 12 Haziran 2010 tarihinde BJK İnönü Stadyumu'nda verdiği bir konserle kutladı. Konserde Suavi, Ali Primera, Yasemin Göksu, Tuncel Kurtiz, Nejat Yavaşoğulları ve daha birçok sanatçı Yorum'a eşlik etti. Politik duruş Grup Yorum'un, sol yelpaze içerisinde belli bir görüşü temsil etmesine rağmen Türkiye'de farklı görüşlere sahip birçok insanın Grup Yorum'u dinliyor olmasını üyeleri "şarkılarındaki güncellik"e bağlıyor. Sivas (Gün Tutuşur) şarkısı Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf edilmiştir. DHKP-C ile ilişkisi Çeşitli çevrelerce Grup Yorum ile yasa dışı DHKP-C örgütü arasında organik bağ bulunduğu iddia edilmektedir. Buna sebep olarak da, Grup Yorum albümlerindeki çok sayıda şarkının ölmüş DHKP-C militanları ile ilgili olması gösterilmektedir. Ancak bu iddia grup tarafından yalanlanmıştır. Geliyoruz albümündeki Sibel Yalçın Destanı isimli şarkı, 1995 yılında polisle girdiği çatışmada öldürülmüş Sibel Yalçın isimli DHKP-C militanına adanmıştır. Yıldızlar Kuşandık isimli albümde bulunan aynı adlı şarkının sözleri, 2005 yılında Adalet Bakanlığı binasına intihar saldırısı düzenlemek isterken öldürülen Eyüp Beyaz isimli DHKP-C militanı tarafından yazılmıştır. Boran Fırtınası albümündeki şarkı isimlerinde belirtilen isimler ise 1996 ölüm oruçları sırasında ölen DHKP-C militanlarıdır. Bazı Grup Yorum üyeleri, 2012 yılında Sultangazi'deki bir polis karakoluna intihar saldırısı düzenleyen İbrahim Çuhadar'ın cenazesinin alınmasında hazır bulunmuşlardır. Bu esnada gözaltına alınan Grup Yorum üyeleri işkence gördüklerini iddia etmişlerdir. Grup üyeleri çeşitli zamanlarda DHKP-C üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınmışlardır. Grup üyelerinden Ali Aracı, Selma Altın, İnan Altın, İbrahim Gökçek ve Emel Yeşilırmak, DHKP-C üyesi oldukları iddiası ile 14 Şubat 2018'de, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan "en çok aranan teröristler listesi"nin gri kategorisine eklenmişlerdir. Davalar Grup Yorum'un şarkı sözlerini bulunduran ve dinleyen Berivan Doğan hakkında 'terör örgütü propagandası' yaptığı gerekçesiyle 2006 yılında 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ölüm orucu Grup Yorum üyeleri, 17 Mayıs 2019 tarihinde konser yasaklarının kaldırılması, grup üyelerinin serbest bırakılması, hakkındaki davaların düşürülmesi gibi bir dizi taleple açlık grevine girdi. 20 Ocak 2020'de Grup Yorum üyeleri İbrahim Gökçek ve Helin Bölek, açlık grevlerini ölüm orucuna dönüştürme kararı aldı. 3 Nisan 2020 tarihinde 288 gündür ölüm orucunda olan Helin Bölek ve 7 Mayıs 2020 tarihinde de 325 gündür ölüm orucunda olan İbrahim Gökçek yaşamını yitirdi. Grup hakkındaki eserler Hakkında birçok araştırma yazıları ve kitaplar yayımlanan Grup Yorum, basın tarafından "Hapishane Şarkıcıları", dinleyiciler tarafından "Kar Makinesi" sıfatlarıyla anılıyor. Grup hakkında iki kitap bulunmaktadır: Bir Kar Makinesi I-II Sıyrılıp Gelen Grup Yorum Konserleri Grup Yorum, 30 yıllık sanat geçmişinde çok sayıda konserler vermiştir. Bu konserlerden en kitlesel olanı 15 Nisan 2012 yılında Bakırköy Halk Pazarı alanında gerçekleştirdikleri "4. Bağımsız Türkiye" konseridir. Grup Yorum Korosu ve 20 kişilik orkestranın yanı sıra Beşik Halk Dansları Topluluğu danslarıyla, Nihat Behram şiirleriyle, Zülfü Livaneli, Aylin Aslım, Aynur Doğan ve Hüseyin Turan şarkılarıyla eşlik etti. Konserin sonunda TAYAD'lı ailelerden Anadolu müzik gruplarına kadar değişik yerlerden gelenlerden ve yediden yetmişe her yaştan kurulan 150 kişilik halk korosu da sahneye gelerek Yorum' a eşlik etti. 3. Bağımsız Türkiye Konseri ise yine Bakırköy Halk Pazarı alanında 14 Nisan 2013'te gerçekleşti. Grup Yorum 30. Yıl Ege Konseri ise 2015'te Adana, Ankara, Tunceli, İzmir Ve İstanbul'da gerçekleşti. Diskografi 1986: Sıyrılıp Gelen 1988: Haziranda Ölmek Zor / Berivan 1989: Türkülerle 1989: Cemo / Gün Gelir 1990: Gel ki Şafaklar Tutuşsun 1991: Yürek Çağrısı 1991: Dünden Yarına Türküler Susmaz Halaylar Sürer 1992: Cesaret 1993: Hiç Durmadan 1995: İleri 1996: Geliyoruz 1997: Marşlarımız 1998: Boran Fırtınası 1999: Kucaklaşma 2000: 15. Yıl Seçmeler 2001: Eylül 2001: Feda 2003: Biz Varız 2003: Yürüyüş 2006: Yıldızlar Kuşandık 2008: Başeğmeden 2013: Halkın Elleri 2015: Dünden Yarına Ustalarımız/Ruhi Su 2017: İlle Kavga Grup üyeleri 35 yıllık müzik kariyeri boyunca grup çok farklı sanatçılarla çalışmıştır. Grup "isimlerini değil müziklerini" bir marka olarak yaratmıştır. Güncel üyeler Solo Vokal:Selma Altın, Sultan Gökçek, Umut Gültekin, Betül Varan, Sena Erkoç, Dilan Poyraz Bağlama: İhsan Cibelik, Emel Yeşilırmak Klasik/Akustik Gitar: Muharrem Cengiz, Ekimcan Yıldırım, Fırat Kıl Tuşlu Çalgılar: İnan Altın Nefesli Çalgılar: Ali Aracı, Selma Altın, İhsan Cibelik, Bahar Kurt, Dilan Poyraz, Betül Varan, Sena Erkoç Bas Gitar: Seher Adıgüzel Vurmalı Çalgılar: İnan Altın, Bergün Varan, Barış Yüksel Geçmiş üyeler Vokal: Helin Bölek, Ayşegül Yordam(*), Efkan Şeşen, Hilmi Yarayıcı, İlkay Akkaya, Fikriye Kılınç, Özcan Şenver, Gülbahar Uluer, Selma Çiçek, Nuray Erdem, Mesut Eröksüz, Beril Güzel, Aylin Şeşen, Taner Tanrıverdi, Özgür Tekin, Öznur Turan, Ezgi Dilan Balcı, Eren Olcay, Bağlama: Tuncay Akdoğan(*), Metin Kahraman(*), İrşad Aydın, Suat Kaya, Ufuk Lüker, Taner Tanrıverdi, Seçkin Taygun Aydoğan,Cihan Keşkek, Özgür Zafer Gültekin, Özgürcan Elbiz,Ayfer Rüzgar, İbrahim Gökçek Klasik/Akustik Gitar: Kemal Sahir Gürel(*), Elif Sumru Göker, Hakan Alak, Serdar Güven, Serdar Keskin, Ufuk Lüker, Vefa Saygın Öğütle, Erkan Sevil, Caner Bozkurt,İbrahim Gökçek Tuşlu Çalgılar: Kemal Sahir Gürel, Ufuk Lüker, Taci Uslu, Ali Papur Nefesli Çalgılar: Kemal Sahir Gürel Bas Gitar: Ejder Akdeniz, Hakan Alak, Ufuk Lüker, İbrahim Gökçek Vurmalı Çalgılar: Kemal Sahir Gürel, Ejder Akdeniz (*) Kurucu üyeleri belirtmektedir. Kaynakça Konuyla ilgili yayınlar Dış bağlantılar Grup Yorum YouTube Hesabı Halk müziği Yorum Yorum Kalan Müzik sanatçıları 1985'te kurulan müzik grupları Barış Müzik sanatçıları Taç Plak sanatçıları
1479
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya%20%28Trabzon%29
Ayasofya (Trabzon)
Ayasofya (resmî adıyla Ayasofya Camii) ya da eskiden Ayasofya Kilisesi (), Trabzon'un Fatih Mahallesi'nde bulunan tarihi yapı. Orta Çağda denize yakın bir konumda ve tepelik bir arazi üzerinde inşa edilmiş bir manastır kilisesi idi. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun günümüze ulaşan en iyi korunmuş anısı kabul edilir. Bizans taşra üslubu ile, Gürcü soğan kubbe, Selçuklu taş işçiliğinin bir uyum içinde kullanıldığı sıra dışı bir mimarisi vardır. Trabzon İmparatorluğu döneminde Kutsal Bilgelik'e adanmış kiliselerden biri olan Ayasofya, tarih boyunca farklı işlevlerle kullanıldı. 16. veya 17. yüzyılda cami, I. Dünya Savaşı yıllarındaki Rus işgali sırasında askerî karargâh, hastane, depo; sonra yine cami oldu; 1964 yılında müzeye dönüştürüldü. Yapı, 2013'te müze işlevini yitirdi, yeniden cami olarak ibadete açıldı. Konumu Trabzon kent merkezinde, kayalık bir burun üzerinde, eski bir Roma bazilikasının yerine inşa edilmiş olan Ayasofya, zamanla denize dolgu yapılması ve 2006 yılında devlet sahil yolunun deniz dolgusu yapılarak inşa edilmesi sonucu günümüzde denizden yaklaşık yarım kilometre içeridedir. Tarih 1204 yılında Bizans İmparatorluğu başkentinin Latin istilasına uğraması üzerine imparatorluğun yeni bir yönetim merkezinden idare edilmesi zorunluluğu doğmuş; Trabzon'da Bizans'ın yeni yönetim merkezlerinden biri kurulmuştu. "Trabzon İmparatorluğu" olarak adlandırılan yeni idari oluşum, 13. yüzyılda kentte ciddi bir imar faaliyetine girdi. Ayasofya, bu imar faaliyeti sırasında inşa edilmiştir. Ayasofya'nın Trabzon Rum İmparatoru I. Manuil zamanında 1250-1260 rasında yapıldığı kabul edilir. Kilisenin yerinde eski bir yapının varolduğu sanılmaktadır. Kimi kaynaklara göre ise 1204 öncesinde yapılmış, I. Manuil döneminde yenilenmiş bir yapıdır. Kilise, 13. yüzyılda kent dışında kurulan manastıra bağlı idi ancak zamanla manastırın diğer ögeleri yok olmuştur. Trabzon İmparatorluğu'nu yöneten Komninos hanedanının karmaşık politik ilişkilerinden dolayı, mimarisi ve süslemeleri farklı devletlerle ilişkileri yansıtacak şekilde çok farklı özellikleri barındıran bir kilise yapısı inşa edilmiştir. Örneğin güney cephedeki bir dizi taş süslemede Gürcü etkisi varken atı cephesindeki dış narteks girişinde Selçuklu üslubunda taş süslemeler yapılmıştır. Yapının içindeki fresko resimlerin 1260'a doğru tamamlandığı düşünülür. Fresklerde, İncil’den alınma konulara yer verilmiştir. Kubbe’de Pantokrator İsa, onun altında melekler korosu ve yazı kuşağı; kuşağın altında dizi halinde meleklerin yer aldığı bir friz, vardır; pencere aralarında oniki aziz tasvirleri yer alır. Pandantiflerde ise değişik görünümlere yer verilmiştir. Mabedin batı tarafındaki dört köşe planlı ve iç duvarlarında resimler bulunan çan kulesi, kiliseden ayrı olarak 1427'de inşa edildi; içindeki süslemeler 1443'te yapıldı. Yapıdan 25 metre ileride yer alan bu kule yıldızları gözlemek, astronomi dersleri vermek amacıyla kullanılmıştır. Kulenin ayrıca deniz feneri olarak da kullanılmış olabileceği düşünülür. Yapı, Fatih Sultan Mehmed'in 1461 yılında Trabzon'u fethinden sonra da bir süre kilise olarak kullanılmaya devam etti. Trabzon hakkındaki yayınlarda Ayasofya’nın cami oluşu için farklı tarihler verilir. 1648’de Trabzon’a gelen Evliya Çelebi'ye göre 1583 yılında sultanın emriyle Körlet Ali Beyadlı bir ayân tarafından (J. von Hammer'in elindeki nüshaya göre söz konusu valinin adı "Kurd"dur) bir minber ve müezzin mahfili eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Ayasofya’yı cami halinde gören ilk Batılı seyyah, 1609’da Trabzon’dan geçen Fransız Julien Bordier'dir. Julian Bordier camiye dönüştürülen yapının onarılmadığı için boş tutulduğunu ve ibadet için kullanıldığını bildirmiştir. Kimi araştırmalara göre ise Osmanlı Sultanı III. Murat zamanında Trabzon Beylerbeyi Ali Bey’in girişimleriyle camiye 1670 tarihinde çevrilmiştir. Uzun süre ibadete kapalı olan yapı, 1864’te Bursalı Rıza Efendi'nin teşvikleriyle onarıldı. Müslüman cemaatin topladığı 95.000 kuruş ile Rum ustalar tarafından onarılarak yeniden ibadete açıldı. Ancak kentin dışında olması dolayısıyla, sürekli kullanılmayan cami, Osmanlı döneminde son olarak 1880’lerde onarıldı. I. Dünya Savaşı sırasında Trabzon’u işgal eden Rus ordusu tarafından depo ve askeri hastane olarak kullanıldı. Savaş sonrasında 1960 yılında dek cami olarak kullanılmaya devam etti. İngiliz arkeolog ve sanat tarihçisi David Talbot Rice, Ayasofya’daki freskleri açığa çıkarmak için bir proje başlattı. 1957-1962 yılları arasında Edinburgh Üniversitesi’nden Russell Vakfı uzmanları tarafından yürütülen çalışmalarla Ayasofya’nın iç yüzeylerini örten 19. yüzyıl sıvaları kaldırılarak altındaki freskler günışığına çıkarıldı. Bizans sanatıyla ilgili çevrede heyecan uyandıran bu çalışmanın ardından yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi ve evrensel değer taşıyan fresklerin sergilenebilmesi için Ayasofya, müzeye dönüştürüldü 2000'li yıllarda müzenin camiye dönüştürülmesi gündeme geldi ve tartışmalara yol açtı. Yapının camiye dönüştürülmesi kimi muhafazakâr siyasetçi ve medya kurumlarınca desteklenirken; kimi aydınlar ve aktivistler freskler ve yapının zarar göreceği gerekçesiyle müze statüsünü yitirmesine karşı çıktı. 2013'te "Trabzon Ayasofya Müzesi müze olarak kalmalı" şeklinde bir imza kampanyası yapıldı . Ayasofya'nın müze işlevi iptal edilerek 3 Haziran 2013 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğüne teslim edildi. Ardından mahkeme kararları ve vakıf kaydı dolayısıyla Ayasofya, 28 Haziran 2013 Cuma günü cami olarak ibadete açıldı. Mimari Yapı, geç Bizans Kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir. Kapalı kollu haç planlıdır, yüksek kasnaklı bir kubbeye sahiptir. Kuzey, batı ve güneyinde revaklı üç kirişi bulunmaktadır. Yapı ana kubbenin üzerine değişik tonozlarla örtülmüş ve çatıya farklı yükseltiler verilerek kiremitle örtülmüştür. Üstün bir işçiliğin görüldüğü taş plastiklerde Hristiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının da etkileri görülür. Kuzey ve batıdaki revak cephelerinde görülen geometrik geçmeli bezemeleri içeren madalyonlarla, batı cephesinde görülen mukarnaslı nişler Selçuklu taş işlemelerindeki özellikleri taşımaktadır. Sanat Binanın en görkemli cephesi güneyidir. Burada Adem'le Havva'nın yaratılışı kabartma olarak bir friz hâlinde anlatılmıştır. Güney cephesindeki kemerin kilittaşı üzerinde Trabzon'da 257 yıl hüküm süren Komninos Hanedanı'nın sembolü olan tekbaşlı kartal motifi bulunmaktadır. Kubbede ana tasvir İsa, onun tanrısal yönünü aksettiren Hristos Pantokrator (Herşeye kâdir İsa) tarzıdır. Bunun altında bir kitabe kuşağı, daha altta ise melekler frizi bulunur. Pencere aralarında on iki havari tasvir edilmiştir. Pandantiflerde değişik kompozisyonlar yer almaktadır. İsa'nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, kıyamet günü gibi sahneler betimlenmiştir. Apsis tonozuun ortasında anelipsis sahnesi görülüyor. Galeri Ayrıca bakınız Camiye çevrilen kiliseler Fethiye Camii (Kars) Yeni Cuma Camii Ortahisar Fatih Camii Kaynakça Türkiye'deki camiye çevrilen kiliseler Türkiye'deki eski kiliseler Trabzon'daki camiler Bizans sanatı 1964'te kurulan müzeler Türkiye'deki eski müzeler 1964'te Türkiye'de kurulan oluşumlar Trabzon'daki kiliseler 1260'larda tamamlanan dinî yapılar Ortahisar'daki yapılar
1482
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet%20Hamdi%20Tanp%C4%B1nar
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar (23 Haziran 1901, İstanbul - 24 Ocak 1962, İstanbul), Türk şair, romancı, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi, siyasetçi ve akademisyendir. Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok türe yönelen Tanpınar, "Yirmi Beş Senenin Mısraları" adı altında beş yazılık bir deneme serisi de yayımlamıştır. TBMM VII. dönem Maraş milletvekilidir. Hayatı 23 Haziran 1901'de Şehzadebaşı'nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım'dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya'da geçti. Annesini Kerkük'ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915'te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya'da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için 1918'de İstanbul'a gitti. Halkalı Ziraat Mektebinde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra lise öğrencisiyken şiirlerinden tanıdığı Yahya Kemal Beyatlı'nın etkisiyle 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi. Burada başta Yahya Kemal olmak üzere Mehmed Fuad Köprülü, Cenab Şahabeddin, Ömer Ferit Kam, Babanzâde Ahmed Naim gibi hocaların derslerine devam etti. 1923 yılında Şeyhî'nin "Hüsrev ü Şirin" başlıklı mesnevîsi üzerine yazdığı lisans teziyle edebiyat fakültesinden mezun oldu. 1923'te Erzurum Lisesinde edebiyat öğretmenliğine başlayan Tanpınar 1926'da Konya Lisesinde, 1927'de Ankara Lisesinde, 1930'da Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde ve 1932'de İstanbul'daki Kadıköy Lisesinde öğretmenlik yaptı. Gazi Orta Muallim Mektebine bağlı Mûsiki Muallim Mektebinin diskoteğinde yer alan plaklar ve okulda görevli Alman hocalar sayesinde klasik batı müziği ile tanıştı. Güzel Sanatlar Akademisindeki dersleri de batı plastik sanatlarına karşı ilgisini uyandırdı. Bu dönemde yeniden şiir yayımlamaya başladı. 1926'da Millî Mecmua'da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında (“Leylâ” şiiri hariç) hepsi Hayat dergisinde olmak üzere toplam yedi şiir yayımladı. İlk yazısı ise 20 Aralık 1928'de yine Hayat dergisinde çıktı. Şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye başlayan Ahmet Hamdi'nin 1929 yılında biri E.T.A. Hoffmann'dan (“Kremon Kemanı”), diğeri ise Anatole France'tan (“Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”) olmak üzere iki çevirisi yine aynı dergide yayımlandı. 1930 yılında Ankara'da toplanan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresinde, Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin, Tanzimat'ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini söyleyen Tanpınar, kongrede önemli tartışmaların doğmasına sebep oldu. Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer ile beraber Ankara'da Görüş dergisini çıkarmaya başladı. 1932 yılında Kadıköy Lisesine atanması üzerine İstanbul'a döndü. Ahmed Hâşim'in vefâtıyla boşalan "estetik mitoloji" derslerini vermek üzere 1933'te Sanayi-i Nefise'ye tâyin edildi. Tanzimat'ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939'da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel'in emriyle edebiyat fakültesi bünyesinde kurulan "19'uncu asır Türk edebiyatı" kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, "yeni Türk edebiyatı profesörü" olarak atandı ve Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi. Hazırladığı edebiyat tarihinin de etkisiyle 1940'lı yıllarda yazı faaliyetlerini yeni Türk edebiyatı etrafında şekillendirdi. Kitap tanıtım yazıları ve İslam Ansiklopedisi'ne maddeler yazdı. 1940 yılında 39 yaşındayken Kırklareli'nde topçu teğmeni olarak askerliğini yaptı. 1943-1946 yılları arasında Maraş milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. 1946 seçimlerinde parti tarafından aday gösterilmeyince bir süre Millî Eğitim Bakanlığı'nda müfettişlik yaptı. 1948'de akademideki estetik hocalığına ve 1949'da Edebiyat Fakültesindeki kürsüsüne döndü. 1953'te edebiyat fakültesi, Tanpınar'ı altı aylığına Avrupa'ya gönderdi. 1955'te Paris Filmoloji Kongresi'ne katılmak üzere üç haftalığına, 1955'te Venedik Sanat Tarihi Kongresi'ne katılmak üzere bir aylığına, 1957'de Münih Müsteşrikler Kongresi'ne katılmak üzere yine bir haftalığına, 1958'de Venedik'te gerçekleşen felsefe kongresine katılmak üzere bir haftalığına yurt dışına çıktı. 1959'da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa'ya gitti. Yurtdışı seyahatlerinde İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya, Almanya ve Avusturya'yı gezerek görme imkânı buldu. Sağlığı gittikçe bozulan Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Ocak 1962 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde İstanbul'da 60 yaşında vefât etti. Cenaze namazı Süleymaniye Camii'nde kılındı ve Rumelihisarı Âşiyân Mezarlığı'nda Yahya Kemal'in mezarının yanı başına defnedildi. Mezartaşına meşhur "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır:"Ne içindeyim zamanınNe de büsbütün dışında..."Ahmet Hamdi Tanpınar Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, Yahya Kemal'i Sevenler Derneği ve Fransa'daki Marcel Proust Dostları Derneği üyesiydi. Edebî hayatı Yahya Kemal, onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan'ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altın Kitap”'taki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920). Daha sonraki şiirleri Dergâh, Millî Mecmua, Anadolu Mecmuası, Hayat, Görüş, Yeni Türk Mecmuası, Varlık, Kültür Haftası, Ağaç, Oluş, Ülkü, İstanbul, Aile, Yeditepe gibi kültür ve edebiyat dergilerinde yayımlandı. Yahya Kemal'in çıkardığı Dergâh'ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. En tanınmış şiiri olan “Bursa'da Zaman”ın ilk hâli “Bursa'da Hülya Saatleri” başlığıyla 1941'de Ülkü mecmuasında yayımlandı. Vefâtına yakın zamanda yaptığı bir seçimle "Şiirler" adıyla basılan kitabına otuz yedi şiirini aldı. Bu eser, Tanpınar'ın ilk ve tek şiir kitabıdır. Bu esere alınmasını uygun bulduğu şiirlerin hepsi hece vezniyledir. Vefâtından sonra İnci Enginün tarafından bir araya getirilen ve "Bütün Şiirleri" başlıklı antolojide 74 şiir bulunmaktadır. 1930'da ilk makalesi "Şiir hakkında" yayımlandı. Bir bilim insanı olarak “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseriyle edebiyat tarihçiliğine yeni bir görüş ve bakış açısı getirmiştir. Hem bu eserde, hem de diğer edebiyat yazılarında ayrıntılara büyük önem vermiş, edebî şahsiyetler ile metinler hakkındaki şâirâne üslubunu belgelere dayanan bilimsel bir tarih anlayışıyla harmanlamıştır. Bu eser iki cilt hâlinde düşünülmüş, fakat tamamlanamamıştır. Yayımlanan birinci cilt, Tanzimat'tan başlayıp 1885'e kadar olan dönemi ele almaktadır. İkinci kitabı olan “Namık Kemal Antolojisi”ni 1942 yılında yayımladı. 1943'te öykülerini içeren “Abdullah Efendinin Rüyaları”'nı yayımladı. Bu, onun basılı ilk edebiyat yapıtıdır. Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlandı; “Bursa'da Hülya Saatleri” şiiri, “Bursa'da Zaman” adıyla tekrar basıldı. İlk romanı Mahur Beste 1944'te Ülkü dergisinde tefrika edildi. Tanpınar'ın önemli çalışması Beş Şehir, 1946'da kitaplaştı. Huzur romanı 1948'de Cumhuriyet'te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap haline getirilip 1949'da yayımlandı. Aynı yıl Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in ısmarladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin 600 sayfalık ilk cildini yayımladı. İki cilt olarak tasarladığı bu eserin ikinci cildi yarım kalmıştır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi. 1954 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Yeni İstanbul gazetesinde tefrikası yapıldı; 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlandı. 1957 ve 1958 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarına ağırlık verdi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Euripides'ten "Alkestis" (Ankara 1943), "Elektra" (Ankara 1943) ve "Medeia" (Ankara 1943), Henry Lechat'tan da "Yunan Heykeli" (İstanbul 1945) tercümeleri de bulunmaktadır. Ölümünden sonra Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır. 1970'li yıllardan sonra Tanpınar'a artan ilgiyle onun hayatı, hâtıraları, şahsiyeti ve eserlerindeki başlıca tema ve fikirleri üzerine çok sayıda eser ve makale yazılmış, tezler hazırlanmıştır. Abdullah Uçman ile Handan İnci'nin hazırladığı "Bir Gül Bu Karanlıklarda: Tanpınar Üzerine Yazılar" başlıklı derleme, Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında 2007'ye kadar yayımlanmış 855 yazı ile 27 kitabın ayrıntılı bibliyografyasını ve aralarından seçilmiş 110 yazının metnini bir araya getirmektedir. Enis Batur 1992 yılında "Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler" adlı bir kitap hazırladı. 1998 yılında da Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan “Tanpınar'dan Hasan Âli Yücel'e Mektuplar” kitaplaştı. Tanpınar'ın önceki kitaplara girmemiş yazıları ve söyleşileri ise "Mücevherlerin Sırrı" adı altında toplanarak yayımlandı. 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlar, 2007'de "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Baş başa" başlığıyla neşredildi. Bunların dışında Zeynep Kerman tarafından derlenen 111 mektup "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları" başlığıyla yayımlandı. Canan Yücel Eronat, "Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel'e Mektuplar"ı hazırladı. Alpay Kabacalı, "Bedrettin Tuncel'e Mektuplar" başlığıyla 7 mektubu derledi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın günlükleri de İnci Enginün ile Zeynep Kerman tarafından gerekli notlar ve açıklamalarla birlikte "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Baş başa" adı altında toplandı. Öğrencilerinin tuttuğu ders notları "Edebiyat Dersleri" ve "Tanpınar'dan Yeni Ders Notları" ismiyle basıldı. Eleştiriler Tanpınar, özellikle roman alanında çok sayıda eser vermemesine rağmen, ölümünden sonra yapıtlarının yayımlanmasının yanı sıra, hakkında kırka yakın inceleme kitabı çıkmış ve yeni Türk edebiyatının başlıca inceleme alanlarından biri haline gelmiştir. Tanpınar, çağdaşlaşma sürecinde bireyin, geleneksel kültürle modern kültür arasında sıkışması, yaşadığı çatışma, bunun toplum hayatına yansıması, bireyin iç dünyasındaki yansımalarını romanlarında işlemiştir. Eserleri Roman Huzur (1949) Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962) Sahnenin Dışındakiler (1973) Mahur Beste (1975) Aydaki Kadın (1987) Suat'ın Mektubu (2018, haz. Handan İnci) Şiir Şiirler (1961) İnceleme XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949, 1966, 1967) Tevfik Fikret (1937) Deneme Beş Şehir (1946) Yahya Kemal (1962) Edebiyat Üzerine Makaleler (1969) (ölümünden sonra derlenmiştir) Yaşadığım Gibi (1970) (ölümünden sonra derlenmiştir) Hikâye Abdullah Efendinin Rüyaları (1943) Yaz Yağmuru (1955) Hikâyeler (yazarın ölümünden sonra derlenmiş olan bu kitap, iki kitabındaki hiikâyelerin yanı sıra daha önce kitaplaşmamış hikâyeleri de içermektedir) Hakkında yayımlanmış eserlerden bazıları Tanpınar'ın Şiir Dünyası, Mehmet Kaplan (İÜ Edebiyat Fak. Yay.,1964; ikinci basım, Dergâh Yay.,1983) Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları, Zeynep Kerman (1974; genişletilmiş ikinci basım, 1992) Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler, Enis Batur (YKY, 1992) Boşluğa Açılan Kapı, Haluk Sunat (Bağlam, 2004) "Bir Gül Bu Karanlıklarda" Tanpınar Üzerine Yazılar. Hazırlayanlar: Abdullah Uçman, Handan İnci. Kitabevi, 2002. Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa Hazırlayanlar: Zeynep Kerman, İnci Enginün. Dergâh Yay., 2007. Ahmet Hamdi Tanpınar Hazırlayan: Ümit Meriç. Ufuk Kitapları, 2002. Bir Hülya Adamının Romanı - Ahmet Hamdi Tanpınar Hazırlayan: Orhan Okay. Dergâh Yay., 2010. Kutup Noktası: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme, Oğuz Demiralp, İstanbul: YKY,1993 Yer Değiştiren Gölge, Nurdan Gürbilek, İstanbul: Metis, 1995 Zamana Vuran Dalgalar: Virginia Woolf ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Elmas Şahin, İstanbul: Yitik Ülke, 2015 Talih, Tesadüf ve İrade Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Romancılığı Üzerine Düşünceler, Seval Şahin, İletişim Yayınları, 2019. Tanpınar'ın Saklı Dünyası, Hazırlayanlar: Julian Rentzsch - İbrahim Şahin, Doğu Batı Yayınları, 2018. Haz ve Günah Bir Tanpınar Yorumu, Hazırlayan: İbrahim Şahin, Kapı Yayınları, 2012. Bir Güneş Avcısı: Ahmet Hamdi Tanpınar, Hazırlayanlar: İbrahim Şahin-Deniz Depe-Nurcan Ankay, Doğu Kütüphanesi Yayınları, 2018. Ayrıca bakınız Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi Kaynakça Dış bağlantılar İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatı, eserleri, hakkında yazılanlar ve İ.Ü. Türkiyat Enstitüsü’nde bulunan arşivi 1901 doğumlular İstanbul doğumlu şairler 1962 yılında ölenler İstanbul'da kalp krizinden ölenler Aşiyan Mezarlığı'na defnedilenler 20. yüzyıl Türk roman yazarları 20. yüzyıl Türk şairleri 20. yüzyıl Türk hikâye yazarları 20. yüzyıl erkek yazarları Türk deneme yazarları Antalya Lisesinde öğrenim görenler İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde öğrenim görenler İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri TBMM 7. dönem Kahramanmaraş milletvekilleri Anadolucular Kültür Haftası kişileri Gürcü asıllı Türkler
1484
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinop%20%28il%29
Sinop (il)
Sinop, Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde bir ildir. İl nüfusu 2021 TÜİK verilerine göre 218.408'dir. İlin yüzölçümü 5.718  km2'dir. İlde  km2'ye 38 kişi düşmektedir. 2021 verilerine göre 9 İlçe, 9 belediye, bu belediyelerde 50 mahalle, ayrıca 464 köy bulunmaktadır. Köken bilimi Antik Çağ'da, Paflagonya bölgesi içinde kalan Sinop'un saptanabilen en eski adı, Sinope'dir. Bir söylenceye göre kent adının kurucusu olarak kabul edilen aynı isimli bir Amazon kraliçesinden almıştır. Bir başka söylenceye göreyse, kenti eski Yunan'da Irmak Tanrısı Asopos'un su perisi kızlarından Sinope kurmuştur. Bahsi geçen Yunan efsaneleri İÖ V. - IV. ve III. Y.Yıllarda tarihlenmektedir ve aynı dönem kent sikkeleri üstünde, Sinope'nin başı görülmektedir. Hangi söylence benimsenirse benimsensin, kentin kurucusunun Sinope olduğu kesindir. Ancak, Sinope bir su perisi ise, kentin Yunan kolonicilerce; Amazon ise; Anadolu'nun yerli halklarınca kurulmuş olması gerekir. Bu ikilem, dilbilim çalışmalarıyla bir ölçüde çözülmemiştir: Gerek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında daha çok Pontos,Doğu Anadolu Bölgesi,İran ve Hindistan'da rastlanmaktadır. Bu da, Sinope adının yerli Anadolu dillerinde gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise, kentin kurucusu olarak, Argonotlardan Teselyalı Otolikos'u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğu yazmaktadır. "Kentin ele geçirilmesi" kavramı, kolonileştirmeden önce, kent'te yerli bir halkın yaşandığını ortaya koymaktadır. Strabon'un sözünü ettiği gelişmeden sonra, Sinope Kenti İÖ VII. yıllarında bir kez Miletuslular'ca kolonileştirilmistir. Kent'te, sırasıyla Miletuslu Habrindas, Koos ve Krenitas dönemlerinde yerleşilmiştir. Tüm bü söylence ve tarihsel olaylar Sinop'un ilk çağlarda yerli halkça kurulduğunu, bu yerleşimi, söylencesel Argonot seferiyle ilgili olarak bir Yunan kolonisi'nin izlediğini, son olarak da Miletuslular'ın burada bir koloni kurduğunu ortaya koymaktadır. Sinop'u da içeren Karadeniz Bölgesi'nin en eski halkı Hitit kaynakalrında bahsi geçen Kaşkalar olup bu kaynağa göre "Arauanna Ülkesi adlı bir bölge de, Sinop yöresinde bulunuyordu. Tarihçe Sinop, tarihî açıdan önemli bir yerdir. Antik çağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesi ile bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Sinop Baskını'ndan sonra kaybetmeye başlayan kent, sur dışına güneydoğu yönde azınlık yerleşmeleri ile batıya doğru ise yönetim ve eğitim gibi kamu hizmetleri yerleşmesiyle çıkmıştır. Pontus dönemi 183 MÖ Pharnakes I Sinop'u ele geçirdi ve Pontus Krallığı'nın başkenti yaptı. O dönemlerde, Sinop tarihinde en parlak dönemini yaşadı. Tüm tarihi yapıtlar ve Sinop Kalesi Pontus dönemine dayaniyor. Pontus Kralı Mithridates VI MÖ 64 yılında yapılan savaşı Pompeius Magnus'a kaybedince Romalılar Pontus'u Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altına aldılar. Sinop'un önemi Roma döneminde azalmıştır. Bizans dönemi Sinop doğal korunaklı bir liman kenti olduğu için, Bizans Dönemi'nde de önemini korudu. Rusya steplerinden ya da Orta Anadolu'dan gelen ürünlerin boşaltma yükleme merkezi burasıydı. Sinop, Bizans egemenliği dönemlerinde Paflagonya Theması içinde yer alıyordu. Osmanlı dönemi Osmanlı yönetimi altında Sinop, bir süre barış içinde yaşadı. Ancak patlak veren Celali ve Suhte ayaklanmaları sırasında büyük sıkıntılar çekti. 1558'de Kanuni'nin oğulları Selim ve Beyazıd arasında çıkan saltanat kavgasından sonra Anadolu'da karışıklar giderek arttı. İran'a sığınan Beyazid geri dönmesi kaygısıyla Rumeli askerinin Amasya-Tokat arasında bekletilmesine karşın, yöredeki olaylar azalmadı. Sinop, Bafra ve Ladik'te suhteler halkın can, mal ve namusuna saldırıyorlardı. Devlet görevlilerinden ve halktan bazı kişiler de, suhtelere yardımcı oluyorlardı. Kastamonu Sancakbeyi Süleyman Bey'de İstanbul'a gönderdiği mektupta Boyabat, Sinop, Durağan kadılıklarına zekat, sadaka ve benzer adlarla zorla para toplayan suhtelerden ve rüşvet karşılığı bunlara yardım eden hazine tahsildarlarından yakınıyordu. 1567-1568'de olayların daha da artmış olduğu; Sinop Kadısı'nın İstanbul'a gönderdiği mektupta anlaşılmaktadır. Bolu'da soygunlar düzenleyen iki suhte topluluğu, devlet giriştiği hareket sırasında Sinop'a çekildiler. Sinop'taki eylemleri yakınma konusu olunca devlet, Bursa Sancakbeyine suhteri cezalandırma görevi verdi. 200 kadar sipahi seferden alıkonularak suhteler üzerine gönderildi. Ancak sipahiler suhtelerle çarpışmaya yanaşmadılar. Boyabatlı Söyleme ve Kara Hüseyin adındaki suhtelerin başkanlığında hareket eden gruplar, yöredeki tüm kasabaları haraca bağladığı gibi, Sinop Kadısı'nın yolunu kesip bir adamı öldürdüler. II. Meşrutiyet dönemine gelindiğinde Dr. Rıza Nur Sinop Mebusu olarak meclise girdi. Yönetim 2021 yılında TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 9 İlçe, 9 belediye, bu belediyelerde 50 mahalle ve ayrıca 464 köy vardır. İllerde protokolde ilk sırada yer alan Vali, merkezi yönetimi temsil eder ve Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Büyükşehir dışındaki illerde yerel yönetim, şehirler düzeyindedir. Belediye Başkanı, belediye sınırları içinde kalan seçmenin oy çokluğu ile seçilir. Ayni seçmen İlçe Belediye Meclisi için de oy kullanarak ilçelerin belediye meclislerini oluşturur. İldeki bütün seçmenler ayrıca il genel meclisi için de oy kullanarak, İl Genel Meclisinin oluşumunu sağlarlar. İl genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde, onda birlik baraj uygulamalı nispi temsil sistemi, belediye başkanlığı seçiminde ise çoğunluk sistemi uygulanır İl genel meclisi ve belediye meclisi üye sayıları ilçe nüfusuna göre, kontenjandan kalan sayıların partilere dağılımı ise D'Hondt Sistemine göre belirlenir (Kanun:2972-Madde:23) İl Genel Meclisi, İl Özel İdaresinin karar organıdır, başkanını üyeleri arasından gizli oyla seçer. Ayrıca, İl Genel Meclisi kendi içinden gizli oyla bir yıl görev yapacak 5 kişilik İl Encümenini seçer. Merkezi yönetim, Vali ve İl Müdürlerinden oluşur. İl Özel İdaresi (İl Genel Meclisi ve İl Encümeni) seçilmişlerden oluşur, ancak Vali başkanlığında görev yapar. Yerel yönetim ise belediye başkanları ve belediye meclislerinden oluşur. Sinop Valisi, 1970-Rize doğumlu Erol KARAÖMEROĞLU’dur. 18 Haziran 2020 tarihinde Altındağ Kaymakamı iken atanmıştır. Sinop Belediye Başkanı, 1974 doğumlu Barış Ayhan (CHP), 31 Mart 2019 seçimlerinde %56,63 oy oranıyla seçilmiştir. 2019 Türkiye yerel seçimleri sonuçlarına göre Sinop İl Genel Meclisi üye sayısı, 18 AK PARTİ ve 3 CHP olmak üzere 21’dir. Sinop Belediye Meclisi ise 9 AK Parti ve 16 CHP olmak üzere 25 üyeden oluşur. 2023 Genel seçimleri sonucu, Sinop'u temsilen TBMM'e AKP'den 1 milletvekili (Nazım Maviş), CHP'den 1 milletvekili (Barış Karadeniz) seçilmiştir. Coğrafya Anadolu 'nun kuzey yönde uç noktası olan İnceburun'a doğu yönün'de bağlanan Boztepe Burnu berzahında bir kale-şehir olarak kurulmuş ve tarih boyunca doğu yönde gelişmiştir. Tarih boyunca kale dışına pek taşmayan şehir bir liman kenti özelliği taşır. Berzahın kuzey doğusundaki dış liman fırtınalara açık olduğu ve denizcilik bakımından kullanışlı sayılmadığı halde, Antikçağ 'da daha çok bu limanın kullanıldığı bilinir. Zamanla kum dolan ve kullanılamaz hale gelen bu limanı berzanın güney-doğusundaki iç limana aynı dönemde bir kanal bağlardı. Bu kanal, Selçuklular döneminde kapatılmıştır. Yarımadanın güney yönündeki iç liman ise rüzgarlara kapalı konumuyla ve sakin deniziyle güney Karadeniz'in en önemli limanıydı. Bu özellikleri yüzünden "Akdeniz" ismini almıştır. Tarih boyunca işlek bir liman yaşantısı ve tersane faaliyeti bu limanda gerçekleşmiştir. 19. yüzyıl'a kadar tamamen ayakta duran surlardan ise günümüze büyük bir kısmı kalmıştır ve yıkıntılarından rekonstrüksiyonu yapılabilir. Şehrin gelişimi sürekli olarak doğu yönde, Boztepe Burnuna doğru olurken, kuzeydeki Akliman ve Anadolu yönünde birkaç azınlık yerleşmesinden başka bir yerleşim olmamıştır. Doğudaki yarımada ise gittikçe sarplaşmakta, Hıdırlık tepesinde 187 metre yüksekliğe ulaşmakta ve nihayet deniz yönünde dik yarlar ile kuşatılmaktadır. Bu durumda şehrin deniz yönünden ve berzahtan zaptedilmesi imkânsız olmaktadır. Konum bilgileri tablosu Nüfus Güncel Nüfus Değerleri (TÜİK 6 Şubat 2023 verileri ) Sinop ili nüfusu: 220.799'dür. Bu nüfusun % 63,19'u şehirlerde yaşamaktadır (2021 sonu). İlin yüzölçümü 5.718  km2'dir. İlde  km2'ye 39 kişi düşmektedir. (Bu sayı merkezde  156’dır.) İlde yıllık nüfus artış oranı % 1,09 olmuştur. Nüfus artış oranı en yüksek ve en düşük ilçeler: Gerze (% 3,85)- Saraydüzü (% -7,04) 06 Şubat 2023 TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 9 İlçe, 9 belediye, bu belediyelerde 50 mahalle ve ayrıca 464 köy vardır. İlin yıllara göre nüfusları Spor 2018-2019 Sezonu sonunda, Futbol takımı Sinopspor, BAL (Bölgesel Amatör Lig)’de grubunu 9.sırada tamamlamıştır. Hentbol 2.lig kadın ve erkek liglerindeki 2 takımı küme düşmüştür. Voleybol bölgesel liginde 1 takımı liglere katılmıştır. 2022-2023 Türkiye Kupası'nda Boyabat 1868 Spor, 3.turda elenmiştir. Önemli spor tesisleri: Sinop Dokuzoğlu Stadı (2.500), Atatürk Kapalı Spor Salonu (1.080), Sinop Olimpik Yüzme Havuzu (500)dur. Kaynakça Dış bağlantılar Sinop Valiliği Sinop Belediyesi Sinop Üniversitesi Sinop YerelNET Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü SİNOP - TDV İslâm Ansiklopedisi Sinop Emniyet Müdürlüğü Sinop İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Sinop Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi Sinop - Afad Sinop Kadastro Müdürlüğü Sinop İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü
1487
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk%20Dil%20Kurumu
Türk Dil Kurumu
Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçeyi incelemek ve Türkçenin gelişmesi için çalışmak amacıyla 12 Temmuz 1932'de Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumdur. Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan kurum, Türk dili üzerine çalışmaların yapılıp yayımlandığı bir merkezdir. Türk Dil Kurumu 1955'ten başlayarak çeşitli dallarda ödüller verdi. Ödüller her yıl 26 Eylül Dil Bayramı'nda Ankara'da yapılan törenle sahiplerine verilirdi. Ödül verilen dallar farklı yönetmeliklere göre zaman zaman değişirdi. 1983'te Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alındıktan sonra Türk Dil Kurumu ödülleri kaldırıldı. Tarihçe Kurum "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" adı ile 12 Temmuz 1932'de Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla, devletten ayrı bir dernek olarak kurulmuştur. Kurumun kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Samih Rifat Bey, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'dir. Kurumun ilk başkanı Samih Rifat Bey, ilk genel sekreteri Ruşen Eşref Ünaydın'dır. Kurumun 1934-1955 yılları arası başuzmanı Abdülkadir İnan, 1938-1979 yılları arası garp dilleri başuzmanı Agop Dilâçar olmuştur. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin gereği, "Türk dilinin öz güzelliğini ve varsıllığını ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak belirlenmiştir. Atatürk'ün sağlığında 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil siyaseti belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı için yayımlanan bildiride Kurultay'a yalnız uzmanların, Türkçe-edebiyat öğretmenleri ile yazarların değil, halktan da dileyenlerin katılması öngörüldüğü için, yayımlanan bildiride "Kadın erkek her Türk yurttaş Türk Dili Tetkik Cemiyeti üyesidir. Kendini Kurultay'a çağrılmış saymalıdır" denilmişti. Kurultay'ın sonunda Kurumun "Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmişti. Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın yaşamına çıkabilen Divânu Lügati't-Türk ve Kutadgu Bilig gibi yapıtlar üzerinde yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin dilbilgisi, sözlüğü, yazımı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir. Türk Dil Kurumunun kuruluşuyla birlikte çağdaş Türkçede Atatürk'ün öncülüğünde özleştirme akımı başlamıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra Öz Türkçe akımı Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Türk Dil Kurumu bu akımın öncülüğünü yapmayı 1983'e dek sürdürmüştür. Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığının bir bölümünü Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Fakat Atatürk'ün vasiyetnamesine aykırı davranılarak 1983'te Türk Dil Kurumu devletleştirilmiştir. Türk Dil Kurumu, 1940'ta Bakanlar Kurulu kararıyla "kamu yararına çalışan dernekler" statüsü kazandı. 1951'de Demokrat Parti iktidarının bütçe görüşmeleri sırasında kurumun ödeneğinin kesilmesine karar verildi. Bir başka önemli yapı değişikliği 1982-1983 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1982'de kabul edilen ve şu anda da yürürlükte olan Anayasa ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, bir Anayasa kuruluşu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altına alınarak devletleştirilmiş ve dernek tüzel kişiliklerine son verilmiştir. Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5. dönem 2. yasama yılının açılış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti: Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddi ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. (Alkışlar) Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddi Türk tarih belgeleri, dünya kültür kahraman tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim. 2018 yılının Haziran ayında Mustafa Sinan Kaçalin görevinden alınarak Gürer Gülsevin başkanlık görevine getirildi. Amaçları TDK'nin 2003-2007 Stratejik Plan Raporu'na göre amaçları şunlardır: Türkçeyi bilim, kültür, edebiyat ve öğretim dili olarak geliştirmek ve yaygınlaştırmak. Türkçenin her alanda doğru, güzel ve etkili kullanılmasına katkıda bulunmak. Türk dilinin zenginliklerinin korunup işlenerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak. Akademik altyapıyı ve kurumsal donanımı güçlendirerek Kurumun Türk dili alanındaki bilimsel yetkinliğini ortaya koymak. Tartışmalı başlıklar Kurum, Suriye İç Savaşı sırasında bazı basın kuruluşlarında Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın adının Beşşar Esed şeklinde yazılmasıyla başlayan tartışmada Beşşar Esed adının tercih edilmesini önermiştir. 2013 Taksim Gezi Parkı Protestoları sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından eylemcilere çapulcu denmesinin ardından bu yorum büyük tepki çekmiş tepkilerden sonra ise Türk Dil Kurumunun, çapulcu kelimesinin tanımını "Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı" tanımından "Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı" olarak değiştirdiği iddia edilmiştir. Ancak, Türk Dil Kurumu Başkanlığı (TDK), sözlüklerindeki "çapulcu" sözcüğünün anlamında herhangi değişiklik yapılmadığını bildirdi. Kurumun hazırladığı ve şu anda satışta olan 11. baskı Türkçe Sözlük'ün 2010'da yayımlandığına işaret edilen açıklamada, "Bu sözlükte 'çapulcu' sözcüğünün tarifi neyse internet sayfamızdaki sözlüğümüzde yer alan tarif de aynıdır. Herhangi bir değişiklik söz konusu değildir" ifadelerinden herhangi bir değişikliğin gerçekleşmediği ortaya konmuştur. Kurumun, 2012-13 Mısır protestoları sonrasında görevden alınan Muhammed Mursi'nin durumu kamuoyu tarafından irdelenirken sözlükteki darbe tanımının değiştirildiğinin sav edilmesi üzerine tepki almış, karar Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği tarafından eleştirilerek TDK Yönetimi istifaya davet edilmiştir. Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin'in 20 Haziran Perşembe günü Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada "Son günlerde günlük hadiseler dolayısıyla halkımızda bazı kelimelere karşı merak ve hassasiyet uyanmıştır. Önce “çapulcu” ardından “darbe” kelimesinin, ülke gündeminin etkisinde kalınarak verilen ani kararlarla değiştirildiği yönündeki asılsız haberler, doğru ile yanlışın birbirine karışmasına sebebiyet vermiş ve Kurumumuz sözlü ve yazılı olarak zaman zaman hakarete varan haksız ithamlarla karşı karşıya kalmıştır. Bütün bu gelişmeler Kurumumuzca bir açıklama yapılmasını zaruri kılmıştır." ifadelerine yer vererek değişiklik yapılmadığını kanıtlarıyla ortaya koymuştur. 10 Mart 2015 tarihinde, "müsait" sözcüğünün karşılığını "flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak vermesi tepki görmüştür. TDK tarafından yapılan açıklama şu şekildedir: TDK’nin üç gün süren toplantısında bir yandan Türkçenin Etimoloji Sözlüğü’nün düzenlenişi üzerine konuşmalar yapılmış, öte yandan da Türkçe Sözlük’ün mevcut maddelerinin tanımı görüşülmüş, Sözlük’teki tanımların baştan sona dikkatle yeniden okunmasına, düzenlenmesine karar verilmiştir. Sözlükçünün görevi bir kelimeye kendi başına, masa başında yeni bir anlam katmak değil, yazı dilinde ve günlük dilde kullanılışlarına bakıp var olanı tespit ederek sözlüğe yansıtmaktır. Kelime ilk defa 1918’de tespit edilmiştir. Teklz. Flörte temayülü olan: Ne müsait kız. Bana tuhaf tuhaf gülüyor. Eliyle manasını anlamadığım işaretler yapıyor. Ömer Seyfeddin. “Nakarat”, Yeni Mecmua, C. 3, S. 63, 3 Teşrinievvel 1918, s. 218. Kelimenin bu anlamı ilk defa Meydan Larousse Ansiklopedisi’nde (1972, 1981, C. 9, s. 155, sol sütun) aşağıdaki şekilde yer almıştır. Belli ki müsait sözünün bugünlerde söz konusu edilen anlamı 1983’te yayımlanan 7. baskıya bu yolla girmiş olmalıdır. Söz konusu anlam tam da bu hâliyle ilk kez 1983’te Türkçe Sözlük’e girmiştir (682. sayfa, sol sütun). O dönem sözlüğü hazırlayanların hangi düşünce ile bu anlamı müsait kelimesine ilave ettiklerini bilemiyoruz. Ancak kesin olan, bu anlam, 1983’ten beri Sözlük’ün her baskısında aynı şekilde devam etmiştir. Yani bir iki günlük bir konu veya iş değildir, 32 yıldan beri bu anlam sözlükte aşağıdaki şekliyle mevcuttur. müsait s. (müsa:it) Ar. musā‘id 1. Uygun, elverişli: Müsait bir gün geleceğim. 2. tkz. Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın). Aşağıdaki sözlüklerde ise TDK Sözlük’ünde verilen anlam aynı şekilde yer almıştır. Karacan Büyük Sözlük ve Genel Kültür Ansiklopedisi, [1982], C. 5 (L-R), s. 1521, sol sütun. Milliyet Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, 1986, C. 16, 8466, sol sütun. Dil Derneği, Türkçe Sözlük, 2. baskı, 2005, s. 1394, sağ sütun. Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük, Genişletilmiş 5. baskı, 2004, s. 1276, sol sütun. Türkçenin derlemi (corpus) üzerine hazırlanmış en geniş çalışmaya baktığımızda müsait’in 560 kez geçtiğini görürüz. Ancak söz konusu edilen ikinci anlam bu 560 örnek arasında karşımıza çıkmaz. Türkçe Sözlük’te teklifsiz konuşmaya (tkz.) özgü bir kullanım olarak kaydedilen bu anlam belli ki bir tür argo kullanımdır. Büyük bir ihtimalle de 1980'li yıllarda bu anlam, belirli bir çevrede kullanılmış olabilir. Bugün bu anlam herkesçe bilinen bir anlam değildir. Belki de bir döneme özgü, moda sözlerdendir. Bir yönden cinsiyet ayrımcılığı güden, bir yönden de bu anlamıyla kullanılışı neredeyse hiç bilinmeyen bu kelime, Türkçe Sözlük’ün yeni baskısında ve Genel Ağ ortamındaki kullanımlarında gerekli taramalar yapıldıktan sonra yeniden düzenlenecektir. Kamuoyunda tartışmalara sebep olan bu ve benzeri konularla ilgili TDK olarak çalışma yapılacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır. Çalışmaları Bugün Türk Dil Kurumu, 20'si Yükseköğretim Kurulu; 20'si Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından seçilen 40 asil üyeye sahiptir. Üyelerin büyük çoğunluğu Türk üniversitelerinde çalışan Türkologlardır. Başbakan'ın önerisi doğrultusunda Cumhurbaşkanı tarafından atanılan TDK Kurum Başkanı ve 40 asîl üye Bilim Kurulunu oluşturur. Kurumun bilimsel çalışmaları bu kurul tarafından planlandığı gibi yönetim işlerini üstlenen Yürütme Kurulu ile bilimsel çalışmaları yürüten Kol ve Komisyonların üyeleri de bu kurul tarafından seçilmiştir. Bilimsel çalışmaları yürüten kollar şunlardır: Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu Gramer Bilim ve Uygulama Kolu Dil Bilimi Bilim ve Uygulama Kolu Terim Bilim ve Uygulama Kolu Ağız Araştırmaları Bilim ve Uygulama Kolu Kaynak Eserler Bilim ve Uygulama Kolu Türkiye Türkçesinin çağdaş sözlüğünü sürekli geliştirerek yayımlayan Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu 'na da son şeklini vererek 2000 yılında yeniden yayımlamıştır. 1998 yılı içinde 9. baskısı çıkmış olan Türkçe Sözlük'''te 75.000 civarında sözcük yer almıştır. Son dönemde, yılda 30-40 bilimsel eseri yayın dünyasına kazandıran Türk Dil Kurumunun üç süreli yayını da bulunmaktadır. Güncel dil konularını ve geniş kitlenin anlayacağı dilde yazılmış araştırmaları içine alan Türk Dili dergisi ayda bir yayımlanmaktadır. Altı ayda bir yayımlanan Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi; Kazak, Kırgız, Tatar vb. Türk topluluklarının dil ve edebiyatlarıyla ilgili araştırmalara yer verir. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten ise tamamen bilimsel araştırmaları içine alır ve yılda bir sayı yayımlanır. Türk Dil Kurumunun yürütmekte olduğu projeler şunlardır: Karşılaştırmalı Türk Lehçe ve Şiveleri Sözlüğü ve Grameri Saha Araştırması Projesi, Türkiye Türkçesi Sözlükleri Projesi, Göktürk (Runik) Yazılı Belge, Yazıt ve Anıtların Albümü Projesi, Türkiye Türkçesi ve Tarihî Devirler Yazı Dilleri Gramerleri Projesi, Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi. Yayınlar Türk Dil Kurumu 800'e ulaşan yayını, 40 Bilim Kurulu üyesi, 17 uzmanı, 56 çalışanı ve varsıl bir araştırma kütüphanesiyle çalışmalarını sürdürmektedir. Süreli yayınlar Türk Dili - İlk sayısı Ekim 1951'de yayımlanmış aylık dil ve edebiyat dergisidir. Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi - Uluslararası hakemli bir dergidir. Altı ayda bir yayımlanır. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten - Tamamen bilimsel araştırmaları içine alır. Yılda iki sayı yayımlanır. Kurucular Mustafa Kemal Atatürk Samih Rıfat Horozcu Ruşen Eşref Ünaydın Celâl Sahir Erozan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Başkanlar Başkan Yardımcıları Genel Sekreterler 2 Kasım 2011 tarih ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 664 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile genel sekreterlik kadrosu sonlandırıldı. Kaynakça Ayrıca bakınız Dil Derneği TDK Çocuk Yazını Ödülü TDK Yazım Kılavuzu Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü Türk Dili dergisi'' Türk Tarih Kurumu Türkiye Türkçesi Dış bağlantılar sozluk.gov.tr TDK Kütüphanesi, Ana sayfa TDK Güncel Türkçe Sözlük Sesli Türkçe Sözlük TDK Kişi Adları Sözlüğü TDK Batı Kökenli Sözcükler Sözlüğü Kitaplar Listesi Süreli Yayınlar Listesi Türk Dil Kurumu Türk kamu kurumları Türkçe Atatürk'ün kurduğu kurum ve kuruluşlar 1932'de Türkiye'de kurulan oluşumlar 1932'de kurulan kuruluşlar
1489
https://tr.wikipedia.org/wiki/Finitizm
Finitizm
Matematik felsefesinde finitizm (İngilizce finite = sonlu) matematiksel oluşturmacılığın aşırı bir şekli olup matematiksel bir nesnenin yalnızca sonlu sayıda adımla ve doğal sayılar kullanılarak oluşturulabilmesi durumunda, var olabileceğini savunmaktadır. (Buna karşın çoğu oluşturmacı sayılabilir sonsuz sayıda adımların kullanılmasına izin verir.) Finitizmin en ünlü savunucusu Leopold Kronecker ve bu konudaki deyişidir: "Tanrı doğal sayıları yarattı, gerisi insanların eseri." Çoğu modern oluşturmacı daha yumuşak bir görüş savunmakla birlikte köklerini Kronecker'in çalışmalarına dayandırabilmektedirler. Finitizmden daha katı bir yaklaşım Alexander Esenin-Volpin'in ultra sezgicilik (ya da yaygın olarak bilinen adıyla ultra finitizm) akımıdır. Sonsuzluk Finitizm
1491
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yahya%20Kemal%20Beyatl%C4%B1
Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı, doğum adıyla Ahmed Agâh, (2 Aralık 1884, Üsküp - 1 Kasım 1958, İstanbul), Türk şair, mütefekkir, yazar, siyasetçi ve diplomattır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri Divan edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir. Türk edebiyat tarihi içinde Dört Aruzcu'dan biri olarak kabul edilir (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim'dir.). Sağlığında Türk edebiyatının başaktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayımlamamış bir şairdir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde milletvekilliği ve bürokratlık gibi siyasi ve idari görevler üstlenmiştir. Hayatı İlk yılları 2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp'te dünyaya geldi. Annesi, ünlü divan şairi Leskofçalı Galip’in yeğeni Nakiye Hanım; babası eski icra memuru dönemin belediye başkanı İbrahim Naci Bey'dir. İlköğrenimine, 1889 yılında Üsküp'te Sultan Murat Külliyesi'nin bir parçası olan Yeni Mektep'te başladı. Daha sonra yine Üsküp'te bulunan Mektebi Edeb'e devam etti. 1892'de Üsküp İdadîsi'ne girdi. 1897 yılında ailesiyle Selanik'e taşındı. Çok sevdiği ve etkilendiği annesinin veremden ölümü onu çok etkiledi. Babasının tekrar evlenmesi üzerine ailesinin yanından ayrılıp Üsküp’e döndüyse de, kısa süre sonra Selanik'e geri geldi. Esrar takma adı ile şiirler yazdı. Ortaöğrenimine devam etmek üzere 1902 yılında İstanbul’a gönderildi. Servet-i Fünûncu İrtika ve Malumat adlı dergilerde, Agâh Kemal mahlasıyla şiirler yazmaya başladı. Okuduğu Fransızca romanların ve Jön Türkler 'e duyduğu ilginin etkisiyle 1903 yılında II. Abdülhamit baskısı altındaki İstanbul’dan kaçarak Paris’e gitti. Paris yılları Paris yıllarında Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Mustafa Fazıl Paşa, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdülhak Şinasi Hisar gibi Jön Türkler'le tanıştı. Hiç dil bilmeden gittiği kentte hızlı bir şekilde Fransızca öğrendi. 1904 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde siyaset bilimi bölümüne kaydoldu. Okulda ders veren tarihçi Albert Sorel’den etkilendi. Okul hayatı boyunca derslerinin yanı sıra tiyatro ile ilgilendi. Kütüphanelerde tarih hakkında araştırmalar yaptı. Fransız şairlerin kitaplarını inceledi. Tarih alanındaki incelemeleri sonucu 1071 yılındaki Malazgirt Meydan Muharebesi'nin Türk tarihinin başlangıcı sayılması gerektiği görüşüne vardı. Araştırmaları ve sosyal etkinlikleri derslere zaman ayırmasını ve sınavlarda başarılı olmasını engelleyince bölüm değiştirerek edebiyat fakültesine geçti, ancak bu bölümden de mezun olamadı. Paris’te geçirdiği dokuz yılda tarih bakışı, şairliği, kişiliği gelişti. İstanbul'a dönüşü 1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka İdadisi'nde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir süre Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Bu yıllarda Üsküp ve Rumeli’nin Osmanlı devletinin elinden çıkması onu derinden üzdü. Ziya Gökalp, Tevfik Fikret, Yakup Kadri gibi şahsiyetlerle tanıştı. 1916’da Ziya Gökalp’in tavsiyesi ile Darülfünûn'a medeniyet tarihi müderrisi olarak girdi. Sonraki yıllarda garp edebiyatı tarihi, Türk edebiyatı tarihi derslerini de okuttu. Hayatının sonuna kadar çok yakın dostu olarak kalan Ahmet Hamdi Tanpınar, onun Darülfünûn'da öğrencisi oldu. Bir yandan da edebî faaliyetlerini sürdüren Yahya Kemal, Türk dili, Türk tarihi konularında gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Peyam gazetesinde Süleyman Nadi mahlasıyla, Çamlar Altında Muhasebe başlığı altında yazılar kaleme aldı. 1910’dan beri yazmakta olduğu şiirlerini ilk defa 1918 yılında Yeni Mecmua adlı dergide yayınladı. Türk edebiyatının baş aktörleri arasında yer aldı. Dergâh dergisi Mondros Mütarekesi’nin ardından gençleri etrafında toplayarak Dergâh adlı bir dergi kurdu. Dergi kadrosunda Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi isimler yer aldı. Yahya Kemal’in yakından ilgilendiği bu dergide yayınlanan tek şiiri Ses Manzumesi'''dir. Ancak dergi için pek çok düzyazı kaleme alan yazar, bu yazılarla Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek verdi ve İstanbul’da Kuvâ-yî Millîye ruhunu canlı tutmaya çalıştı. Benzer yazıları İleri ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde de sürekli yayınlandı. Mustafa Kemal ile tanışma Yahya Kemal, Türk Kurtuluş Savaşı’nın Türkler'in zaferi ile sonuçlanmasının ardından İzmir’den Bursa’ya gelen Mustafa Kemal’i tebrik için Darülfünun tarafından gönderilen heyette yer aldı. Bursa’dan Ankara’ya giderken Mustafa Kemal’e eşlik etti ve ondan Ankara’ya gelmesi için davet aldı. 19 Eylül 1922’de Darülfünûn Edebiyat Medresesi'nin müderrisler toplantısında Mustafa Kemal’e fahrî doktorluk unvanı verilmesini teklif eden Yahya Kemal’in bu teklifi, oybirliği ile kabul edildi. Ankara yılları 1922’de Ankara’ya giden Yahya Kemal, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yaptı. O yıl, Lozan görüşmelerinde Türk heyetine danışman atandı. 1923'te Lozan’dan döndükten sonra II. Dönem TBMM’ye Urfa milletvekili olarak seçildi. Milletvekilliği 1926’ya kadar devam etti. Diplomatik görevleri 1926’da İbrahim Tali Öngören’in yerine Varşova’ya elçi olarak atandı. 1930’da Lizbon büyükelçisi olarak Portekiz’e gitti. İspanya orta elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrid’de görev yapan ikinci edebiyatçı sefir oldu. (İlki Samipaşazade Sezai’dir) İspanya Kralı XIII. Alfonso ile yakın dostluk kurdu. 1932’de Madrid elçiliğindeki görevine son verildi. Yeniden TBMM’ye girişi İlk defa 1923-1926 arasında Urfa milletvekili olarak görev yapan Yahya Kemal, 1933 yılında Madrid’deki diplomatik görevinden döndükten sonra milletvekili seçimlerine girdi. 1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. O yıl çıkan soyadı kanunundan sonra Beyatlı soyadını aldı. Ertesi seçim döneminde Tekirdağ milletvekili olarak meclise girdi. 1943’te İstanbul’dan milletvekili seçildi. Milletvekilliği döneminde Ankara Palas'ta yaşadı. Pakistan elçiliği Yahya Kemal, 1946 seçimlerinde meclise giremedi ve bağımsızlığını yeni ilan etmiş Pakistan'a 1947’de büyükelçi olarak atandı. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar Karaçi'de elçilik görevini sürdürdü. 1949’da yurda döndü. Emeklilik yılları Emekli olduktan sonra İzmir, Bursa, Kayseri, Malatya, Adana, Mersin ve civarını ziyaret etti. Atina, Kahire, Beyrut, Şam, Trablusşam gezilerine çıktı. İstanbul’da Park Otel’e yerleşti; ömrünün son yıllarını bu otelde geçirdi. Taha Toros, burada Yahya Kemal’in 1930’lu yıllardan itibaren değişik aralıklarla, 19 yıl oturduğunu yazmıştır. 1949’da İnönü Armağanı'nı aldı. 1956 yılında Hürriyet gazetesi her hafta bir şiirine yer vererek tüm şiirlerini yayınlamaya başladı. Ölümü ve sonrası Yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957’de Paris'e gitti. Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 Cumartesi günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde vefât etti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi. Şiirlerini mükemmel hâle getirmediği gerekçesiyle sağlığında kitaplaştırmak istememiştir. 1 Kasım 1958 tarihinde vefatı üzerine, İstanbul Fetih Cemiyeti'nin 7 Kasım 1959 günkü toplantısında Nihad Sami Banarlı'nın teklifiyle Yahya Kemal Enstitüsü kurulmasına karar verilir ve eserleri yayınlanır. 1961 yılında Divanyolu, Çarşıkapı’da yer alan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi'nde Yahya Kemal Müzesi açıldı. 1968 yılında Hüseyin Gezer tarafından yapılan bir heykeli İstanbul'daki Maçka Parkına yerleştirildi. Edebî anlayışı Yahya Kemal, nesir alanında da eser vermiş olmakla birlikte şair olarak isim yapmış bir edebiyatçıdır. Şekil açısından Divan şiir geleneğini ve aruz veznini kullanmıştır. Üslup açısından iki ayrı anlayışta şiirleri vardır: bunlardan birisi devrine göre genellikle sade, doğal ve yaşayan bir Türkçe ile şiir yazmaktır (bu tür şiirleri özellikle ilk baskısı 1961 yılında yapılan Kendi Gök Kubbemiz başlıklı şiir kitabında toplanmıştır); diğeri ise tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesidir (ilk baskısı 1962'de yapılan Eski Şiirin Rüzgârıyle başlıklı şiir kitabındaki manzumelerde bu anlayışı sergilemiştir). Fransa'da bulunduğu yıllarda karşılaştığı Mallarmé'nin şu cümlesinin Yahya Kemal'in aradığı şiir dilini bulmasında etkili olduğu düşünülür: "En iyi Fransızcayı Louvre Sarayı'nın kapıcısı konuşur." Yahya Kemal, bu cümle üzerinde uzun uzun düşündükten sonra, şiirlerinde kullanacağı dili yakalar; Louvre Sarayı'nın kapıcısının okumuş yazmış bir aydın olmadığı gibi okuyup yazması olmayan bir cahil de olmadığını; bu durumda en iyi Fransızca'yı orta tabakanın, yani "halk"ın konuşabileceğini anlayarak orta tabakanın konuşmasına dikkat eder. Şair, bu düşüncelerin etkisiyle henüz dil inkılabından yirmi beş- otuz yıl önce sade Türkçe şiirler yazmaya yönelmiştir. Türkiye Türkçesi ile söylediği şiirlerinin yanında Osmanlı Türkçesi ile şiirler yazan Yahya Kemal'in eski dil ve nazım şekilleriyle söylemesinin arkasında, Türk edebiyatını bir bütün olarak algılaması ve tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesi vardır. Eskiyi reddetme yerine olduğu gibi kabullenme ve yeniden yorumlayarak günümüze taşıma çabası içinde olmuştur. Geçmiş devirlerde yaşanmış olayları ait oldukları devrin diliyle ifade etme düşüncesiyle yazdığı şiirlere örnek olarak Yavuz Sultan Selim'i ve döneminin olaylarını, tahta çıkışından ölümüne kadar kronolojik bir şekilde hikâye eden Selimnâme, bestelenmiş şiirleri arasında yer alan Çubuklu Gazeli, Ezân-ı Muhammedi, Vedâ Gazeli, İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel verilebilir. Şiirin vezin, kafiye ve iç ahenge dayandığına inanan şairin hemen hemen tüm şiirleri aruz vezni ile yazılmıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri "Ok"'tur. Onun bütün şiirlerini aruzla yazması ve mısraya olan saygısı, şiirine şekil mükemmelliği getirmiştir. Ona göre şiir sıradan cümlelerden değil nağmeden oluşur, bu yüzden sesle okunmaya muhtaçtır. Kelimelerin kulakla seçilmesi ve mısradaki yerlerinin bulunması gerekir. Ona göre bir mısranın şiir olması, ahenkle ve titizlikle yazılmasıyla mümkündür. Onun için "şiir musikiden ayrı bir musiki"dir. bu anlayışının bir sonucu olarak, şiirlerinin üzerinde yıllarca çalışmış ve henüz nağmeye dönüşmediğine inandığı mısralar için en uygun kelimeleri ve istifi buluncaya kadar şiirlerini tamamlanmış saymamıştır. Yahya Kemal'in şiir dilinin en belirgin yönlerinden biri "sentezciliği"dir. Paris'te kaldığı dokuz yıl boyunca okuduğu şairlerin (Mallarmé, Paul Verlaine, Paul Valery, Charles Baudelaire, Gerard de Nerval, Victor Hugo, Malherbe, Leconte de Lisle, Rimbaud, Jose Maria de Heredia, Jean Moreas, Theophile Gautier, De Banville, Lamartine, Henry de Regnier, Edgar Poe, Maeterlinck, Verhaeren) etkilerini özgün bir sentez yaparak yeni bir şiir yapısı kurmuştur. Kimi şiirleri klasik, kimileri romantik, bazısı sembolist, pek çoğu parnasyen olarak kabul edilir. Fransız şiirini taklit etmemiş, oradan öğrendiklerini kendi şiir anlayışı ile yoğurarak yeni yorumlara ulaşmıştır. Bu sentezciliği sonucu yorumlardan birisi de yapmacıksız olmasına özen gösterilmiş, doğal ve samimi anlamlar içeren kelimelerle şiir yazılması görüşü olan "Beyaz Lisan" anlayışıdır. Yahya Kemal'in şiirinde geniş bir Osmanlı coğrafyası yer bulmuştur. Onun şiirlerinde hatırlanan mekanlar, Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Varna, Belgrad'' gibi yeni Türk devletinin sınırları dışında kalmış, bir zamanlar Osmanlı mülkü olan ya da Osmanlı'nın temas ettiği topraklardır. Türk tarihiyle ilgili olmamakla beraber Yahya Kemal'in görüp yaşadığı Endülüs, Madrid, Altor, Paris ve Nis de şiirlerinde yer almıştır. Türkiye sınırları içinde Bursa, Konya, İzmir, Van, Çanakkale, Maraş, Kayseri, Malazgirt, Amid (Diyarbakır), Tekirdağ adı şiirlerinde geçer ama diğer şehirler üzerinde değil, onların da temsilcisi olan İstanbul üzerinde yoğunlukla durulmuştur. Üsküdar gibi, Atik Valide gibi, Kocamustafapaşa gibi eski İstanbul'un semtlerini şiirleştirmiştir. İstanbul algısının merkezindeki mekan ise Süleymaniye Camisi olmuştur. Eserleri Ayrıca bakınız “Akıncı” şiiri “Mohaç Türküsü” şiiri MEB 100 Türk Edebiyatçısı Kaynakça Özel Genel Dış bağlantılar Şiirleri 1884 doğumlular Üsküp doğumlu yazarlar 1958 yılında ölenler Fatih'te ölenler İstanbul ilinde hastalıktan ölenler Aşiyan Mezarlığı'na defnedilenler Makedonya Türkleri Kültür Haftası kişileri Vefa Lisesinde öğrenim görenler 20. yüzyıl Türk şairleri Cumhuriyet Halk Partisi mensubu siyasetçiler TBMM 2. dönem Şanlıurfa milletvekilleri TBMM 4. dönem Yozgat milletvekilleri TBMM 5. dönem Tekirdağ milletvekilleri TBMM 6. dönem Tekirdağ milletvekilleri TBMM 7. dönem İstanbul milletvekilleri Türkiye'nin Pakistan büyükelçileri Türkiye'nin İspanya büyükelçileri Türkiye'nin Polonya büyükelçileri
1493
https://tr.wikipedia.org/wiki/Enis%20Batur
Enis Batur
Ahmet Enis Batur (d. 28 Haziran 1952, Eskişehir), Türk şair, yazar ve yayımcıdır. Aralık 2017'den beri Kırmızı Kedi Yayınevi'nin, Aralık 2020'den beri de Simurg Art Yayınevi tarafından çıkarılan Kirpi şiir dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır. Hayatı 28 Haziran 1952'de dünyaya geldi. Dedesi Şirket-i Hayriye'nin kurucusu Hüseyin Hâki Bey'dir. Babası eski Türk Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'dur. Çocukluğu Eskişehir ve Napoli; ilk gençlik yılları İstanbul ve Ankara'da geçti. İlkokulu Dumlupınar İlkokulu'nda, ortaokul ve liseyi Saint Joseph ve Ankara Lisesi'nde okudu. İlk yazısı 1970'te, ilk kitapları 1973'te yayınlandı. Öğrenciliği sırasında Ulus gazetesinin sinema sayfasını yönetti. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde başladığı yükseköğrenimini 1976 yılında Paris'te tamamladı. Ülkeye döndükten sonra Yazı, Oluşum, Meb ve Tan dergilerini çıkardı. 1982'de Çağdaş Kent dergisini çıkardı, ilk sayıyla birlikte dergi, sıkıyönetim tarafından yasaklandı.1983'te Avrupa Ülkeler Ansiklopedisi'ni, 1984'te İslam Ülkeleri'ni yayına hazırladı. 1987-88 arası Şehir dergisini çıkaran ekibin başında yer aldı. Askerliğini Çankırı'da yaptı. 1983'te İstanbul'a yerleşti. Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığını (1979-1980), Milliyet'in kültür servisi ve yan yayınlar yöneticiliğini (1983-1984), Milliyet Büyük Ansiklopedi'nin (1986) ve Dönemli Yayıncılık'ın genel yayın yönetmenliğini (1987-1988) yaptı; 1988-2004 arası Yapı Kredi Yayınları'nı yönetti. Birçok klasiğin ve önemli yabancı eserin Türkçeye çevrilmesinde başrol oynadı. Yapı Kredi Yayınları'nı sektörde öncü hale getirdi. Gergedan, Sanat Dünyamız, Kitap-lık, Cogito, Arredemento Dekorasyon, Fol gibi dergilerin hazırlanışında sorumluluklar üstlendi; Remzi Kitabevi'nin (1990-1993), TRT'deki "Okudukça" programının (1994-1999) yayın danışmanlığını yaptı; Açık Radyo'nun kuruluşuna katkıda bulundu ve "Şifa, Şifre, Deşifre" programını gerçekleştirdi; Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)'nun "Göreme'den İstanbul'a kültür mirasımız" kampanyasını (1984) yönetti, Cumhuriyet, Milliyet, Dünya, Aydınlık gazetelerinde, Yeni Gündem, P-Eki, Express, 2000'e Doğru dergilerinde haftalık, Cumhuriyet Bilim-Teknik dergisinde aylık yazılar yazdı. Yurt dışındaki çeşitli dergilerde ürünleri yayımlandı: Poesia, Il Ebbro Quaterno, Letters Internationales, Quarterly West, Tabaccaria, Podium, Kelk, Connaissance des Arts, Talismen, Didale. Şiirleriyle Cemal Süreya, Altın Portakal, Sibilla Aleramo, Necatigil ödüllerini, denemeleriyle TDK ödülünü kazandı. Kitaplarından Opera üzerine Ahmet Oktay'ın kitabı İsrafil'in Sûru ve bir sempozyumun bildirilerini bir araya getiren "Opera Odağında Enis Batur Şiiri", yapıtları üzerine yazılmış yazılardan bir seçmeyi derleyen "Otuz Kuş Bakışı", Hatice Aynur'un hazırladığı "Enis Batur Bibliyografyası 1970-1995", Esra Ermert'in yazdığı "Gen Haritası:Enis Batur Şiiri'nde Kullanım Sıklığı ve Köken Temelinde Sözcük Taraması" ve Cem Akaş'ın "Belkienisbatur" adlı eserleri ve 2018 yılında yayınlanan, Cavit Mukaddes'in "Sessizliğin Sesi: Enis Batur ve Poetikası" (Sub Press, 2018) kitabı, hakkındaki başlıca kaynaklardır. Batur, 1998-1999 akademik yılından 2002-2003 eğitim ve öğretim yılına dek Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi. 2008 yılında Epsilon Beta edebiyat topluluğunu kurdu, topluluğun ilk ürünü olan "Centuria %45-Epsilon Beta" başlıklı kitap 2009 yılında yayınlandı. Eserleri Şiir Lirik Şiirler Tuğralar: Lirik Şiirler 1973-1984 (Tan,1985; Remzi Kitabevi, 1993; Kırmızı, 2006) Perişey (Remzi, 1992; Altıkırkbeş,1998; Kırmızı 2006) Cemal Süreya ödülü Ağlayan Kadınlar Lahdi (Harf, 1993; Kült Neşriyat, 2016) Darb ve Mesel - Arka Şiirler (Altıkırkbeş, 1995) Kanat Hareketleri: Lirik Şiirler 1993-1999 (Altıkırkbeş, 2000; Kırmızı, 2007) Zirvedekiler ödülü Neyin Nesisin Sen (Kırmızı, 2007) Behçet Necatigil ödülü Saga (Norgunk, 2010) A Capella (Kırmızı Kedi, 2015) Tuğralar – Perişey (Kırmızı Kedi, 2015) Kanat Hareketleri – Neyin Nesisin Sen (Kırmızı Kedi, 2015) Karanlık Oda Şarkıları (Simurg Art, 2020) Gece Korkunç Sünger, blues (Simurg Art, 2022) Keşiş Dağı (Orlando Poetry, 2023) Dramatik Şiirler Doğu - Batı Divanı (YKY, 1997, 2. Baskı 2002; Kırmızı 2008) Ağırlaştırıcı Sebepler Dîvanı (Altıkırkbeş, 2003) Doğu - Batı Divanı 2 (Kırmızı, 2007) Doğu - Batı Divanı 3 (Kırmızı, 2010) Yanık Divan (Kırmızı Kedi, 2016) Yazı Şiirler Nil (Yapıt 1975; 4. Baskı Altıkırkbeş, 1998) İblise Göre İncil (Yeni Ankara, 1979; 4. Baskı Altıkırkbeş, 2001) Kandil (Ada, 1981; 4. Baskı Altıkırkbeş, 2001) Sarnıç (Nisan, 1985; 4. Baskı Altıkırkbeş, 1996) Koma Provaları (Altıkırkbeş, 1990) Sütte Ne Çok Kan (Altıkırkbeş, 1998) Abdal Düşü: Düzyazı Şiirler 1998-2002 (Altıkırkbeş, 2003) Koma Provaları, Sütte Ne Çok Kan, Abdal Düşü (Kırmızı, 2007) Nil, İblise Göre İncil, Kandil, Sarnıç (Kırmızı, 2007) Deneysel Metinler Ondört+X+4 deneysel metin [Tipografik yorum: Savaş Çekiç] (C Yayınları, 1994) Şiir Alıştırmaları Eros ve Hgades (Shakespeare and Co, 1973) Bir Ortaçağ Yalnızlığı (ABC, 1973) Ara-Kitab (1976) Yazılar ve Tuğralar Şiirler 1973-1987 (BFS, 1987) Gri Divan (Remzi, 1990) Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları (Oğlak, 1995) Opera 1 - 4004 (Altıkırkbeş, 1996) Altın Portakal ödülü Papirüs, Mürekkep, Tüy—Seçme Şiirler (YKY, 2002) Uç Şiirler (Kırmızı, 2011) Düzyazı Yazınsal / Eleştirel Denemeler Şiir ve İdeoloji (Derinlik, 1979; İkinci basım: Mitos, 1993) Türk Dil Kurumu ödülü Babil Yazıları (Afa, 1986) Estetik Ütopya (BFS,1987) Yazının Ucu Yazınsal Denemeler 1976-1993 (YKY, 1993) E/Babil Yazıları (YKY, 1995) Seyrûsefer Defteri (YKY, 1997) Aciz Çağ, Faltaşları (YKY, 1998) Cüz (Sel, 2000) Smokinli Berduş: Şiir Yazıları 1974-2000 (YKY, 2001; Granada, 2013) İmgeleri Kim Dinler? (YKY, 2004) Okuma Lambası (Alkım, 2004) Sinema Yazıları - Hurufi Gözüyle Büyü Kutusu (ES, 2007) Pervasız Pertavsız (Kırmızı, 2009) Ölesiye Sanat - Yeni Faltaşları (Alakarga, 2013) Son Modernler [Edebiyat üzerine denemeler] (Sel, Şubat 2014) Yazının Sınır Boyuna Yolculuklar [Edebiyat üzerine denemeler] (Sel, Eylül 2014) Karanlıktan Işık Yontanlar [Sanat üzerine denemeler, 1976-2008] (Sel, 2015) Öteki Pusula [Sanat ve edebiyat üzerine denemeler] (Sel, 2016) Rabia Hatun, Tuhaf Bir Kıyamet (YKY, 2000) İlhan Berk: Mağara Ressamı, Sapkın Nakkaş, Namahrem Kalem (YKY, 2000) Patates (Sel, 2003) Centuria %45 (Epsilon Beta) (Çekirdek Sanat, 2009) Kulak (Sel, 2009) Tilki (Notos, 2011) Dalgınlık Kursları (Kırmızı Kedi, 2014) Gülmekten Ölmek - Çekmeceler Kitabı I (Sel, 2016) Nigredro – Durayazmak (Kırmızı Kedi, 2016) Heptameron (Kırmızı Kedi, 2017) Memnu Mıntıka (Kırmızı Kedi, 2018) Endişe Yengeçleri (Levent Şentürk ile) (Kırmızı Kedi, 2018) Lisan-ı Münasip (Kült Neşriyat, 2018) Karganame (Sel, 2018) Sekizinci Günahın Sonrası (Sel, 2018) Yapıştırmalar (Sub, 2018) Yumurtalarını Kollamak (Kırmızı Kedi, 2019) Düş Kırpıntıları (Sel, 2019) Simsiyah Soulages ile Konuşmak (Kırmızı Kedi, 2020) Kısa Kısas Kıssası (Alakarga, 2020) Denemek Sapmak - Çekmeceler Kitabı II (Sel, 2021) Serseri Mayın (Simurg Art, 2022) Önkudöde - Acayip Bir Şiir (Epona, 2022) Özel Ansiklopedi Kediler Krallara akabilir (Remzi, 1990; 3.Baskı Sel, 2002) Gönderen: Enis Batur (Remzi, 1991; 2. Baskı Sel, 2000) Kırkpare (Remzi, 1993; 2. Baskı Sel, 2001) Su, Tüyün Üzerinde Bekler (Sel, 1999; Fevkalâde genişletilmiş 2. Baskı Sel, 2003) Kurşunkalem Portreler (Sel, 1999; 2. Baskı Sel, 2000) Yazboz (Sel, 2001) Gövde'm (Sel, Ocak 2007) Haneberduş (Sel, Kasım 2010) Zoo’m Harflerden Hayvanat Bahçesi (Kırmızı Kedi, 2017) Sami Hazinses ile Söyleşi (Sub Press, 2023) Günebakan Yazılar / Söyleşiler Günebakan I: Alternatif: Aydın (Hil Yayın, 1985; Ark, 1995; Kırmızı, 2013 (Genişletilmiş Basım) Küçük Kıpırtı Tarihi (Boyut,1992) Günebakan II: Saatsız Maarif Takvimi (Ark, 1995; Kırmızı, 2014) Günebakan III: Türkiye'nin Üçlemi (Papirüs, 1998; Kırmızı, 2015 (Genişletilmiş Basım) Başkalaşımlar Ayna (Ada,1977) Tahta Troya (Yazko,1981) Viyana için Vals (BFS,1987) Eşittir Sonsuz (BFS,1988) İki/z (BFS,1988) Sıçrayan Fasulye (Sanat Dünyamız Eki, 1991) Yüzyüze (Sanat Dünyamız Eki, 1991) Almanak (Sanat Dünyamız Eki, 1991) Ses, Harf, İmge (Sanat Dünyamız Eki, 1991, 2. Baskı Factory, 2022) Bi-Linç (Sanat Dünyamız Eki, 1991) Başkalaşımlar I-X (YKY: 1992; İkinci basım: 2000; Üçüncü basım: 2004 / Kırmızı Kedi, Dördüncü basım: Mart 2016) Sıçrayan Fasulye/Yüzyüze/Almanak/İskeletler Dansı/Ses,Harf,İmge/Bi-Linç/Paris (YKY,1992) Hatay’da Bir Rolls Royce (Altıkırkbeş, 1992) Gesualdo (YKY,1993) Perec Kullanım Kılavuzu (Mitos,1993) Akabe (Mitos,1994) Modernlerin Gecesi (Altıkırkbeş, 1995) Ya/Zar (C Yay,1996) Franhoferolmak (Sel,1997) Başkalaşımlar XI-XX (YKY: 2000 / Kırmızı Kedi, İkinci Basım: 2016) Bir Varmış Bir Okmuş: Sözümona Düzmece bir Wilhelm Tell Hikâyesi (Sel Yayıncılık, 2002) Kütüphane: (Sel, 2005) Plati—Bir Ada Denemesi (Sel, Şubat 2006) Başkalaşımlar XXI-XXX (Kırmızı: 2009) Mekik (Norgunk, 2009) Mumya Köpek (Norgunk, 2011) Geronimo'nun Ölümü (Sel, Haziran 2012) İnziva Burçları (Sel, Aralık 2019) Herakleitos Okumaları (Kült Neşriyat, 2021) Sanat Bakacından Savaş (Kızılay, 2023) İçbükeyler Otuz Kuş Birden Olmak (B/F/S, 1987; Norgunk, 2007) Söz'lük (Düzlem, Mart 1992) Yolcu (İyi Şeyler Yayıncılık, 1996; Kırmızı, 2011) Seyrüsefer Defteri (YKY, 1997) Issız Dönme Dolap (YKY, 1998) Kum Saatından Harfler: Sokulgan Okur İçin İçbükeyler (YKY, 2001) Bekçi (Oğlak Yayınları, 2003; Kırmızı Kedi 2017) Mazruf (Okuyanus, 2004) Öteki Prova (Norgunk, 2007) Suya Seng, içbükeyler 2002-2007 (Sel, Haziran 2008) Noksan (Sel, Haziran 2010) Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak, içbükeyler 2008-2010 (Kırmızı, Kasım 2012) Merak Cemiyeti Tutanakları, içbükeyler 2010-2011 (Alakarga, Ocak 2013) Işık (Noktürn, 2013) Hepsi (Sel, Eylül 2013) Fetret Notları (Kırmızı Kedi, 2017) Alacakaranlıkta Elyordamı (Kırmızı Kedi, 2021) Foto-Grafiti 114 Gözdikme (Kırmızı Kedi, 2022) Elgin Taşlar (Sel, 2023) "Yapılmış Kitaplar" Bu Kalem Bukalemun (Hil: 1988 / İkinci basım: YKY, 1997; Genişletilmiş 5. Baskı Sel, 2017) Bu Kalem Melûn (YKY: 1997; Genişletilmiş 4. Baskı Sel 2017) Bu Kalem Un (ufak) (Okuyanus: 2004; Sel 2017) Cep Meşkleri (Can: 2005) 60 mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri (Sel: 2011) Bu Kalem Unkudî (Palto: 2014) Sayfa (Kült Neşriyat, 2021) Karakuşi Hükümler (Simurg Art, 2022) Şato - Marquis de Sade (Simurg Art, 2023) Monokondiller (Simurg Art, 2023) "Roman Denemeleri ve Anlatılar" Acı Bilgi: Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi (YKY, 2000; Kırmızı Kedi, 2015) Elma: Örgü Teknikleri Üzerine Bir Roman Denemesi (Sel Yayıncılık, 2001) Başka Yollar (YKY, 2002; Kırmızı Kedi, Mayıs 2013) Kravat (Sel Yayıncılık: 2003) Mürekkep Zaman (YKY, 2004; Kırmızı Kedi, Temmuz 2014; Kırmızı Kedi 2017) Sır, Bir Oynaşı (Sel: 2009) Rakım Sıfır, imgelem alıştırmaları 2008-2012 (Kırmızı Kedi, Ekim 2012) Kitap Evi (Sel: 2014) Basit Bir Es (Kırmızı Kedi, 2015) Göl Yazı (Sel, 2017) Gezi, Yol Günlüğü, Seyahatname Kesif (Mitos, 1996) İki Deniz Arası Siyah Topraklar (YKY, 1997; Remzi, 2014) Amerika Büyük Bir Şaka Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz? (YKY, 1999; Remzi, 2014) Şehr'enis (Literatür, Nisan 2002) İki Deniz Arası Siyah Topraklar ve Kesif ve ¿ (YKY, 2002) Paris, ecekent (YKY, 2003; Remzi, 2012) Bulutlardan Yontma Kayalar, bir bretagne gezisi (Alkım, Eylül 2005) Pasaport Damgaları (Kırmızı, 2008; Kırmızı Kedi 2019) Ada Defterleri (Kırmızı, Ağustos 2008; Kırmızı Kedi 2017) Siyah Sert Berlin (Remzi, 2013) Ziyaretler Kitabı (Kırmızı Kedi, 2014) Diğer Gergedanname (Argos,1988) Oktay Rifat Kitabı (YKY,1991) Zühtü Müridoğlu Kitabı (YKY, 1992) 20. Yüzyıl Fransız Resim Sergisi (YKB 50.Yıl Özel): (YKY,1994) Aloşname (Ali Teoman Germaner ile) (YKY, 1999) Fatma Tülin / Bir (İki) Sergi Öncesinden Tablolar (Sel, 1999) Defter (Selçuk Demirel ile) (YKY, 2001) Son Kare (Kaan Çaydamlı) (Altıkırkbeş, 2002) Arazi-Marazi (Armağan Ekici vd. ile) (Sel, 2002) Negatif İmge (Cem İleri vd. ile) (Sel, 2002) İstanbul Des Djinns (2003; Türkçesi (Cinlerin İstanbulu): Remzi, 2016) Mazruf (Okuyan Us, Eylül 2003) Vüsat O. Bener – Bir Tuhaf Yalvaç (Orhan Koçak vd. ile) (Norgunk, 2004) İstanbul’un Son Şairi Ara Güler (Sunuş EB) (YKB Özel, 2005) Ottomanes (2006) Eyfel—Modern Zamanların Simgesi (Alkım, Ocak 2006) Ziyaret (Çekirdek Sanat, 2007) Ara Güler – İstanbul’da Alınteri (Metin Enis Batur) (Kırmızı, 2008) Mitos Diyarında Çağdaş Bir Kültür Odağı (Mas, 2008) Hayalet (Norgunk, 2011) Bir Balık Bir Başka Balığa Onu Sevdiğini Söyler Mi? (Selçuk Demirel ile) (Gelengi, 2011) (2. Baskı: Çınar, 2018) Metinde Fransızca (Sunuş Enis Batur) (Norgunk, 2012) Lamba – Bir Mum Daha (Norgunk, 2013) Davalı (Norgunk, Mayıs 2014) Oktay Rifat’a Doğru (Sel, 2014) Simültane Cinnet (Yiğit Bener ile) (Sel, 2015) Odalar (Kült Neşriyat, 2015) Labirentini Ören Şair : Enis Batur (Bursa Nilüfer Belediyesi, 2015) Raffi Portakal (Doğan Kitap, 2015) Gerçeküstücülük Özel Sayı : Gergedan 1987 (Kült Neşriyat, 2016) Kelle (Simurg Art, 2020) 444 (Oğuz Demiralp vb. ile) (Sel, 2020) Müstakil Eylem (Editör: Tarhan Gürhan) (Karakarga, 2020) Antoloji Kara Mizah Antolojisi (Hil Yayın, 1987; Sel, 2005) Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi (Dönemli Yayıncılık, 1988) Ahmet Hamdi Tanpınar / Seçmeler (YKY, 1992) Gütenberg Gökadasına Gezi (YKY, 1992) Modernizmin Serüveni: Bir "Temel Metinler" Seçkisi 1840-1990 (YKY, 1997; Sel, 2015) Avrupa Güneşinin Doğduğu Yere Yolculuk (Turkcell, 2001) Beş Kıtada Türk Seyyahları (Turkcell, 2002) Sahici Trenler İçin Oyuncak Kitap (YKY: 2003) Rönesansın Serüveni (YKY, 2005; Sel, 2016) Şehrengiz İstanbul İçin Şehrengiz (YKY, 1994) Üç İzmir (YKY, 1994) Ankara Ankara (YKY, 1994) Müstear İsimle Dış Kanama (Fakir İdris) (1982), (2.Baskı Kült Neşriyat, 2017; 3.Baskı Sel, 2022) Kuvve’den Fiil’e (Reşit İmrahor) (Mitos,1989) Unutulmuş Şiirler Antolojisi (Reşit İmrahor) (YKY, 1993) Hakkında Yayınlanan Kitaplar belkienisbatur (Cem Akaş, Altıkırkbeş, 1993) İsrafil'in Suru (Ahmet Oktay, YKY, 1997) Enis Batur İçin Otuz Kuş Bakışı (Muhtelif, Altıkırkbeş, 1997) Enis Batur Bibliyografyası (Hatice Aynur, Altıkırkbeş, 1997) Gen Haritası (Esra Ermert, Altıkırkbeş, 2002) Elma Romanı Nasıl Bir Roman (Mustafa Durak, Sel, 2004) Enis Batur’a Mektuplar (İlhan Berk, Nokturn, 2004) Sessizliğin Sesi: Enis Batur ve Poetikası (Cavit Mukaddes, Sub Press, 2018) Yabancı dillerde Yabancı dillerdeki kitapları: Fransızca La Sarcophage des Pleureuses, (Çev. N. Cingöz) Montpellier: Fata Morgana, 2000 Amer Savoir (Çev. Ferda Fidan), Paris, Actes Sud, 2002 Dense (Çev. Timour Muhidine), Meet - Maison Ecrivains, 2002 Route Serpentine (Çev. Catherina Erikan), Paris, Actes Sud, 2004 La Pomme (Çev. Ferda Fidan), Paris, Actes Sud, 2005 D'autres Chemins (Çev. Ferda Fidan), Paris, Actes Sud, 2008 Encyclopédie Privée (Çev. Ferda Fidan), Paris, Actes Sud, 2011 Le Facteur d'Uskudar (Çev. Jean Descat), Paris, Bleu Autour, 2012 La Mort de Geronimo (Çev. Catherina Erikan), Paris, Galaade, 2014 İtalyanca Scritti e sigilli: 1973-1990, (Çev. I. Saatçıoğlu) Roma: Fondazione Piazzola, 1992 Imago Mundi, (Çev. I. Saatçıoğlu) Milano: Garzanti, 1994 Farsça Neğmey-i Butimar, (Çev. Cavit Mukaddes) Tahran: Peyzeh, 1996 Sefer be ayne-i digeri, (Çev. Hamid Farazande), Isfahan: Nakş-ı Horşid, 2000. Hollandaca Passpoort, (Çev. D. Koopman) Rotterdam: Rotterdam Poetry, 1998 İngilizce Ash Divan (İngilizceye çev. S. Paker, C.Endres, S.S.Endres, M.Kenne), ABD, Talisman House, 2006 İspanyolca Las Bibliotecas de Dédalo (Önsöz Alberto Manguel), Errate Naturae, 2009 Ödülleri 1980 TDK Ödülü (Şiir ve İdeoloji; Derinlik Yay. 1979) 1993 Cemal Süreya Şiir Ödülü (Perişey kitabıyla; Remzi, 1992) 1997 Altın Portakal Şiir Ödülü (Opera 1-4004 kitabıyla; Altıkırkbeş Yay,1996) 1998 Sibilla Aleramo Ödülü 2000 Zirvedekiler Ödülü (Kanat Hareketleri kitabıyla; Altıkırkbeş Yay, 2000) 2002 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü 2008 Behçet Necatigil Şiir Ödülü (Neyin Nesisin Sen kitabıyla; Kırmızı, 2007) 2018 Yunus Nadi Roman Ödülü (Göl Yazı kitabıyla; Sel, 2017) Kaynakça Dış bağlantılar Sözünü Sakınmadan A.Hamdi Tanpınar Hk - 27.01.2018 1952 doğumlular Eskişehir doğumlular Saint Joseph Fransız Lisesinde öğrenim görenler Paris Üniversitesinde öğrenim görenler Cemal Süreya Şiir Ödülü sahipleri Necatigil Şiir Ödülü sahipleri Resim aranan yazarlar Yaşayan insanlar 20. yüzyıl Türk şairleri 21. yüzyıl Türk şairleri
1494
https://tr.wikipedia.org/wiki/Olu%C5%9Fturmac%C4%B1%20matematik
Oluşturmacı matematik
Matematik felsefesinin oluşturmacılık akımına göre matematiksel bir nesnenin varlığını kanıtlayabilmek için, nesnenin bulunması (ya da "oluşturulması") gerekir. Oluşturmacılara göre bir nesnenin var olmadığını varsayıp bu varsayımdan bir çelişki türetildiğinde -nesnenin kendisini bulmadıkça ("oluşturmadıkça")- nesnenin varlığı da kanıtlanmış olmaz. Oluşturmacılık çoklukla matematiksel sezgicilik ile karıştırılır; fakat gerçekte sezgicilik oluşturmacılığın bir türüdür. Sezgiciliğe göre matematiğin temelleri kaynağını bireysel matematikçinin sezgisinden almaktadır dolayısıyla matematik özünde öznel bir etkinliktir. Oluşturmacılık bu görüşe katılmayıp matematiğe nesnel yaklaşımla tamamıyla uyuşmaktadır. Oluşturmacılığa katkıda bulunan matematikçiler Leopold Kronecker L.E.J. Brouwer Errett Bishop Oluşturmacı matematiğin dalları Oluşturmacı mantık Oluşturmacı tip teorisi Oluşturmacı analiz Hesaplanabilirlik mantığı İlgili konular Sezgici Matematik Finitizm Oyun anlam bilgisi Dış bağlantılar Hesaplanabilirlik Mantığı Ana Sayfası Matematik felsefesi Epistemoloji
1495
https://tr.wikipedia.org/wiki/Roman
Roman
Roman, genellikle düzyazı biçiminde yazılan, kurgusal, görece uzun, insanın (ya da insan özellikleri atfedilen varlıkların) deneyimlerini bir olay örgüsü içinde aktaran ve genellikle kitap halinde basılan bir edebî tür. Uluslararası ve akademik platformlarda beşinci sanat olarak kabul gören edebiyatın bir alt türüdür. Genel özellikleri Uzunluğu ile doğru orantılı olarak, olay örgüsü içinde birçok öyküyü barındırma potansiyeli taşır. Tarihsel süreçte manzum roman ya da manzum hikâye gibi şiirsel türleri mevcut olsa da, modern çağın romanı genellikle düzyazı şeklindedir. Romandaki olay örgüsü ağırlıklı olarak kronolojik sırayla ve mantıksal bir biçimde anlatılır; ancak yazarın tercihine bağlı olarak geçmiş ve gelecekte gezinme şeklinde kurgulanan ya da absürt bir içeriğe sahip eserlere de sıkça rastlanır. Bir romanın duygusal ağırlıkta olup olmadığı eserin türüne ve zamanına göre değişebilir. Örneğin romantizm döneminde yazılan eserler duygulara ağırlık verirken, naturalizm dönemindekiler doğayı ve insanı olduğu gibi anlatmayı amaçlamıştır. Ancak insan, doğası gereği duygusal bir varlık olduğundan, yazarın metne döktüğü her şey kaçınılmaz olarak yazarın geçmişinden ve duygu dünyasından izler taşır. Tarihî roman, politik roman, toplumsal gerçekçi roman gibi bazı roman türleri, toplumsal ve politik gelişmeler ile yakın ilişki içinde olabilir ve sıradan insanın yaşantısına odaklanabilir. Ancak; bilimkurgu, fantazya, gotik kurgu gibi bazı türler ise günümüz gerçekliğinin dışına çıkarlar. Bazı roman türleri ise kahramanlık unsurlarını sıkça kullanır. Olay örgüsünün geçtiği zamana bağlı olarak bazen saraylar ve savaş alanları, bazen sokaklar, evler ve meyhaneler gibi sıradan mekanlar, bazen de uzay, yeraltı, kurgusal dünya ya da kurgusal evren gibi günümüz gerçekliğinin dışındaki mekanlar kullanılır. Türüne ya da zamanına bağlı olarak bazı romanlar ağdalı, bazı romanlar ise sade bir dil kullanır. Modern roman, felsefe ve sanattan boş inançları uzaklaştırmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği getirmek isteyen bir kültür olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Ancak zaman içinde bu misyonundan özgürleşir. Bir yazar yaşadığı toplumdan ayrı düşünülemeyeceği için, roman da tarihe ve toplumların gelişimine sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanı, toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür. 11. yüzyılın başlarından günümüze ulaşan ve kurgusal bir biçimde ilerleyen Murasaki Shikibu'nun Japonca eseri Genji'nin Hikâyesi, kendisinden önce de uzun kurgusal metinler bulunmakla birlikte, zaman zaman tarihin ilk romanı olarak değerlendirilir. Basılı kitapların Çin'de yayılması, Ming Hanedanlığı (1368-1644) tarafından klasik Çin romanlarının doğmasına sebep oldu. Avrupa'daki en erken örnek ise Endülüslü İbn Tüfeyl tarafından yazılan Hayy bin Yakzan eseri kabul edilir. Daha sonraki gelişmeler matbaanın yaygınlaşması ile gerçekleşti. İlk bölümü 1605 yılında yayınlanan Don Quijote'nin yazarı Miguel de Cervantes Saavedra, modern çağın ilk Avrupalı romancısı olarak sık sık anılır. Teknolojik gelişmeler, romanın basılı olmayan alanlarda da yayınlanmasına zemin hazırlamıştır. Buna sesli kitaplar, e-kitaplar, web romanları örnek gösterilebilir. Geleneksel olmayan başka bir kurgu biçimi de grafik romanlardır. Kurgu eserlerinin bu çizgi roman versiyonları, kökenleri 19. yüzyıla uzansa da ancak yakın zamanda yaygınlaşabildiler. Roman ve öykünün farkları Roman, hikâyeye ya da diğer adıyla öyküye kıyasla biçimsel olarak daha uzun olmakla birlikte, kurgusal bazı farklılıkları mevcuttur. Örneğin roman, kelime sayısının çokluğu sebebiyle olay örgüsü ve karakter çeşitliliği bakımından sınırları zorlayabilir. Roman birçok öyküyü, olay örgüsü içinde kullanabilir. Bu çerçeveden bakıldığında romanın çok boyutlu, öykünün ise görece az boyutlu olduğu söylenebilir. "Çehov'un Öykücülüğü Üzerine" adlı yazısında Erdal Öz şu cümleleri sarf etmiştir: “Romanda, anlatılan ailenin içine gireriz. Onlarla birlikte yaşarız, onlardan biri oluruz. Ama öyküde, o ailenin yaşadığı evin önünden geçerken, pencereden onları masa başında topluca görüp geçeriz.” Uluslararası platformda uzun öyküleri adlandırmak için novella ismi kullanılır. Roman ve novella'yı birbirinden ayıran kelime sayısı hakkında kesin bir kural yoktur. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Amerika Bilimkurgu ve Fantezi Yazarları Derneği, Nebula Ödülleri için başvurulan eserleri sınıflandırırken 40.000 kelime ve üzerini roman, 17.500-39.999 kelime arasındaki eserleri ise novella olarak belirlemiştir. Roman türleri Romanlar: konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir. Üslup bakımından "romantik roman", "gerçekçi roman", "doğalcı roman", "estetik roman", "izlenimci roman", "dışavurumcu roman", "yeni roman" türleri sayılabilir. Üslup bakımından Romantik Kişilerin duygularını, arzularını,hislerini, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür.Yani aşk, duygu, hayal gibi düşünceler yer alır. Aynı zamanda acı, keder ve hüzün de bu roman türünün konularındandır. Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean-Jacques Rousseau’nun eserleri, Goethe’nin Genç Werther’in Acıları, Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu gibi. Realist Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır. Estetik Belli bir biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır. İzlenimci Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Dışavurumcu 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dostoyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht’in romanları bu türün örneklerindendir. Yeni Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 yılından sonra ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu hâline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunları denemişlerdir. Tarihî Konusu bakımından roman "tarihsel roman pikaresk roman duygusal roman, gotik roman, ruhbilimsel roman, töre romanı, oluşum romanı" türlerine ayrılır. Tarihsel romanlar, tarihin değişik dönemindeki olayları işler. Kahramanlar gerçek veya düşsel olabilir. Ancak anlatılanlar tarih gerçeklerine çoğu kez uygundur. Bu roman türü aslında, Romantizmin bir ürünüdür. Dünya edebiyatında bu türün ilk örneğini İngiliz yazar Walter Scott vermiştir. Türk edebiyatında ise tarihi romanın ilk denemesi Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler adlı romanı sayılabilir. Batılı anlamda ilk tarihsel Türkçe roman, Namık Kemal’in Cezmi’sidir. Türk edebiyatındaki en başarılı tarihi roman ise, Aygün Adıgüzel tarafından yazılan ve İkinci Dünya Savaşı'nın bir Alman askerinin gözünden anlatıldığı "Vaterland" adlı eserdir. Duygusal roman İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Laurence Sterne’in Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves adlı romanı da bu türe örnek gösterilebilir. Psikolojik roman Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost’un Manon Lescaut adlı eseriyle Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Paul Bourget’in romanları da bu türe örnektir.Türkiye'deki ilk ruhbilimsel roman Mehmet Rauf'un Eylül adlı kitabıdır. Türkiye'den Peyami Safa'nın 9. Hariciye Koğuşu buna örnektir. Polisiye roman Cinayet, gizem, katil, suç, ceset gibi konuları işleyen bir roman türüdür. Agatha Christie bu anlamda ün yapmıştır. 86 romanıyla 'Polisiye Romanlarını Kraliçesi' seçilmiştir. Bu romanlarda öne çıkan konular 'Kim kimi öldürdü?', 'Nasıl öldü?', 'Neden öldü?" gibidir. Fantastik roman Hayal gücüne dayanan romanlardır. 19. yüzyılda ilimlerin gelişmesiyle yaygınlık kazanmıştır. Bu türde örnek verilebilecek en önemli eserler J.R.R Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi veyahut Lewis Carroll'ın Alice Harikalar Diyarında romanları başı çeker. Çizgi Roman Çizgi roman veya resimli roman, çizgi ile hikâye anlatmak için birbirini takip eden panellerin (çerçevelenmiş resim) kullanıldığı bir sanat türüdür. Ayrıca bakınız Türk edebiyatında roman Kaynakça
1496
https://tr.wikipedia.org/wiki/Deneme%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
Deneme (anlam ayrımı)
Deneme şu anlamlara gelebilir: Edebiyat Deneme (edebiyat), edebiyat alanında herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü. Denemeler, Montaigne'in özgün adı Essais olan, Türkçeye ilk kez 1947'de Sabahattin Eyüboğlu tarafından çevrilen deneme türündeki 1580 tarihli eseri. Diğer anlamlar Son biçimini bulmamış, taslak durumunda olan eser.
1497
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal%20S%C3%BCreya
Cemal Süreya
Buse Nur Gökdağ ''06 Kasım 2002'de Ankara'da dünyaya gözlerini açtı. Anne adı Zeynep, Baba adı Tayfun, kardeşinin ismi ise İkra olan bu küçük ve tatlı çekirdek ailede her ne kadar yetişse de türlü türlü zorlukarla karşılaştı. Ancak tek başına bu zorluklarla başa çıkarak kendini yetiştirmeyi öğrendi. Tabii her ne kadar kendi kendine desekte annesi Zeynep Bulut Gökdağ her zaman desteğini duvar gibi arkasında durarak esirgemiyordu. Oldukça güçlü olan Buse Nur Gökdağ hayattaki hedeflerini çoktan belirlemişti. Hedefleri arasında en başta kendine kardeşini bir anne gibi koruyup kollayıp en iyi yerlerde okutma sözü verdi ve hayatı tamda burada başladı. İlk adımı Başkent Anadolu Lisesi'den mezun olduktan 1 yıl sonra Bolu Abant İzzet Baysal Fen Bilimleri Fakültesini İngilizce Matematik bölümünü kazanarak attı. Hemen ardından bununla yetinmeyip Ankara Ünivetsitesi Ağ ve İnternet Teknolojileri bölmünü okumaya karar verdi. Şuan ise yazar olmak için yeni yeni adımlar atmakta Çok yönlü kişiliği sayesinde de şu an birçok proelerde ve topluluklta kendini yetiştirmeyi hedeflemekte. Dipnot: Sevgilim, hayatım, yol arkadaşım, karım, sırdaşım, can bağım, dostum biliyorum bu uzun yolda ikimiz için de türlü türlü zorluklar olacak ama ben seninle bu yolda kül olup o küllerden yeniden doğmaya varım. En kötü gününden en kötü tercihine bile destek çıkmaya varım. Bunu unutma en kötü tercihini yapabilirsin ama o kötü tercihi kusursuzlaştırıp seni aydınlatmayı sağlayacak bir hayat arkadaşın her daim olacak.
1498
https://tr.wikipedia.org/wiki/Monografi
Monografi
Monografi ya da monograf Türkçeye Fransızca monographie sözcüğünden geçmiş olup, bilimsel alanlarda özel bir konu, sorun ya da kişi üzerine yazılmış, kendi başına bir bütün oluşturan kitaplara verilen isimdir. Ünlü bir kimsenin hayatını, kişiliğini, eserlerini, başarılarını ayrıntılarıyla ele alan veya bilimsel bir alanda özel bir konu ya da sorun üzerine yazılan inceleme yazısına monografi (tek yazı) denir. Herhangi bir kimsenin yaşamının başkaları tarafından benimsenmesinde bir sakınca görülmeyen özel taraflarını, bir sanat anlayışını, bir eserin veya şeyin yalnızca bir yönünü anlatan yazılara "monografi" denir. Monografide herhangi bir yer, bir eser, bir yazar, tarihî bir olay, bilimsel bir alana ait sorun özel bir görüşle veya bakış açısıyla değerlendirilebileceği gibi, bir konu üzerinde derinlemesine bir inceleme de yapılabilir. Monografilerde kişi veya eser her yönüyle incelenir; araştırılır. Ancak bu şekilde ele alınan konunun o ana kadar gizli kalmış yönleri, tarafları belirlenir ve ortaya konur. Ayrıca sanatçı inceleniyorsa o sanatçıyı diğer sanatçılardan ayıran özel bilgilere ulaşılmış olur. Kaynakça Edebiyat terimleri
1501
https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fal%20say%C4%B1lar
Doğal sayılar
Doğal sayılar, şeklinde sıralanan tam sayılardır. Sayma sayıları kümesine 0'ın dahil edilmesi ile doğal sayılar kümesi elde edilir. Bazı kaynaklarda "0" doğal sayı olarak alınmaz. Matematikte hâlâ sıfırın bir doğal sayı olarak alınıp alınmayacağı tartışma konusu olup cebirsel inşalar yapılmak isteniyorsa "0" sayısının doğal sayı olarak alınması avantaj sağlayabilir. Matematiğin diğer dallarında da problem hangi durumda daha kolay ifade edilebilecekse doğal sayılar kümesi de o şekilde alınır. Negatif sayılar, doğal sayılar kümesinin elemanı değildir. Sayı değeri Bir doğal sayının rakamlarının belirttiği değere rakamların sayı değeri denir. Doğal sayının rakamlarının toplamına rakamların sayı değerleri toplamı denir. Basamak değeri 9 basamaklı bir doğal sayının basamaklarının Onlar basamağının basamak değeri :10 Yüzler basamağının basamak değeri :100 Binler basamağının basamak değeri :1.000 On binler basamağının basamak değeri :10.000 Yüz binler basamağının basamak değeri :100.000 Milyonlar basamağının basamak değeri :1.000.000 On milyonlar basamağının basamak değeri :10.000.000 Yüz milyonlar basamağının basamak değeri :100.000.000 Onlu sayma düzeninde bir basamağın değeri sağındaki basamağın 10 katıdır. Bir rakamın basamak değeri o rakam ile rakamın yazıldığı basamağın çarpımıyla bulunur.. 12345 sayısındaki 2 nin basamak değeri 2 (sayı değeri) ve 1000 (basamak değeri) çarpılarak 2 × 1000 = 2000 şeklinde bulunur. Peano Belitleri tanımı Peano belitleri tarihsel olarak doğal sayıların en genel (ve sezgisel) tanımıdır. Modern tanımlar bu tanımı sağlar. Sıfır bir doğal sayıdır. Her doğal sayının, yine bir doğal sayı olan bir ardılı vardır. Ardılı sıfır olan hiçbir doğal sayı yoktur. Ardılları eşit olan doğal sayılar da birbirine eşittir. Doğal sayılardan oluşan bir küme, sıfırı ve her doğal sayının ardılını içeriyorsa o küme doğal sayılar kümesine eşittir. Sıfırı doğal sayı olarak kabul etmeyen grup, buradaki belitlerin "Bir, bir doğal sayıdır." olarak kabul eder. ZFC tanımı Zermelo-Freankel küme kuramı doğal sayılar, von Neumann sıral sayılarıyla inşa edilebilir. Buna göre her sayı temelde bir kümedir. Eğer sıfır boşküme olarak tanımlanırsa ve her n sayının ardılı, , n{n} olarak verilirse, doğal sayılar inşa edilmiş olur. Bu tanım doğal sayıların yinelgen bir yapıda olduğunu da belirtmiş olur. Bu yinelgen tanımla sayılar, 0={} 1={0} 2={0,1} 3={0,1,2} ... n+1={0,1,...,n} Bu tanımda iki doğal sayının eşitliği sayıların öğe sayısına dayanır. Russell'ın farklı bir tanımı daha genel görünebilir: 0 DOĞAL SAYIDIR (sıfır, hiç öğesi olmayan tüm kümelerin kümesi) (n'nin ardılı, öğe sayısı n olan tüm kümelerin kümesi) Ne var ki bu tanım belitsel küme kuramlarında geçerli değildir, çünkü bir sayı, küme olamayacak kadar büyük topluluklar olmak zorunda kalıyor. Ancak tipler kuramı gibi kuramlarda geçerlidir. Büyüklük ve küçüklük ilişkileri Doğal sayıların sıralanmasına en büyük basamaktan başlanır. Aynı basamakta büyük rakam bulunan sayı diğerinden büyüktür. İki sayının yüz milyonlar basamaklarında eşit rakamlar bulunuyor. Bu nedenle karşılaştırma bir sonraki basamak olan on milyonlar basamaklarında yapılır. Bu basamaklarda 9 > 8 olduğundan 894.125.067 > 887.954.700 yazılır. “ 894.125.067 büyüktür 887.954.700 şeklinde okunur.” Doğal Sayılar Kümesinde; iki doğal sayının toplamı yine bir doğal sayı olur. Doğal sayılarda işlemler Doğal sayılar toplama ve çarpma işlemine göre kapalıdırlar. İki doğal sayının çarpımı veya toplamı yine bir doğal sayıdır. Örneğin: 3.5=15, 7.9=63 İki doğal sayının farkı veya bölümü bir doğal sayı olmayabilir bu nedenle doğal sayılar çıkarma ve bölme işlemine göre kapalı değildir. Örn: 9-12 = -3, 2/4 = 1/2 gibi. Toplama işlemi Toplama işlemi ileri doğru sayma işlemidir. Toplama işlemine katılan sayılara terim, işlemin sonucuna toplam denir. Toplama işlemi sayıların aynı basamakları arasında yapılır. Bu nedenle toplama işleminde sayılar aynı basamaklar alt alta gelecek şekilde yapılır. Doğal sayılarda toplama aşağıdaki cebirsel kurallara uyar: Toplamsal birim öğe:a + 0 = a Toplamanın değişme özelliği:a + b = b + a Toplamanın birleşme özelliği:(a + b) + c = a + (b + c) Toplamanın çarpma üzerine dağılma özelliği (sağdan dağılma):(a + b)c = ac + bcBir a sayısını bir b sayısıyla toplamak, a sayısının b kere ardılını almak olarak tanımlanır. Daha matematiksel bir tanım verilmek istenirse gösterimi n sayısının ardılını ifâde etmek üzere, toplama aşağıdaki belitlerle tanımlanır: Bu belitlerden yola çıkarak ardıllık işlemini toplama cinsinden göstermek mümkündür: 2. belitte b=0 seçilirse sıfırın ardılı birdir, o halde, olduğu kolaylıkla görülür. Çarpma işlemi Çarpma işlemi art arda toplama işlemidir. Çarpma işlemine katılan sayılara çarpan, işlemin sonucuna çarpım denir. Doğal sayılarda çarpma aşağıdaki cebirsel kurallara uyar: Çarpımsal birim öge:a1 = a Çarpmanın değişme özelliği:ab = ba Çarpmanın birleşme özelliği(ab)c = a(bc) Çarpmanın toplama üzerine dağılma özelliği (soldan dağılma):c(a + b) = ca + cbBir a sayısını bir b sayısıyla çarpmak, a sayısının b kere toplamını almak olarak tanımlanır. Daha matematiksel bir tanım verilmek istenirse gösterimi n'' sayısının ardılını ifade etmek üzere, çarpma aşağıdaki belitlerle tanımlanır: Kaynakça Ayrıca bakınız Oranlı sayılar
1502
https://tr.wikipedia.org/wiki/28%20Mart
28 Mart
Olaylar 1854 - Kırım Savaşı: Fransa, Rusya'ya savaş açtı. 1918 - Olur'un düşman işgalinden kurtuluşu. 1930 - Türkiye Hükûmeti, yabancı ülkelerden Türkiye'deki şehirleri için Türkçe adlarını kullanmalarını resmen talep etti. Bu tarihten sonra Posta İdaresi, Angora veya Constatinople olarak adreslenmiş mektupları, Ankara ve İstanbul'a ulaştırmadı. (bkz. Ankara (isim)) 1933 - Hitler, Yahudileri ve Yahudilere ait mağazaları boykot için emir verdi. 1939 - Madrid, General Francisco Franco'nun güçleri tarafından ele geçirildi. İspanya İç Savaşı sona erdi. 1944 - Adapazarı ve civarında 2831 kişinin öldüğü bir deprem oldu. Mısır Kralı Faruk, deprem felaketzedelerine 1000 Mısır Lirası yardımda bulundu. 1947 - Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu kuruldu. 1950 - Türkiye, İsrail'i resmen tanıdı. 1961 - Türkiye'de Anayasa'nın halkoyuna sunulması hakkındaki kanun kabul edildi. 1962 - Türkiye'de Ekim 1960'ta Askeri Yönetimce görevlerinden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesinin görevlerine dönmelerine olanak sağlayan kanun, TBMM'de kabul edildi. 1963 - 22 Mart'ta sağlık nedenleriyle tahliye edilen eski Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın serbest bırakılması tepkilere yol açınca, cezasının ertelenmesine ilişkin karar kaldırıldı. 1965 - Amerika Birleşik Devletleri'nin Alabama Eyaletinde, Martin Luther King'in önderliğinde 25 bin kişi sivil haklar için yürüdü. 1966 - Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı süresi bitti, yerine Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı seçildi. 1970 - Gediz depremi: Ege Bölgesi'nde şiddetli bir deprem oldu. Kütahya'nın Gediz ilçesinde evlerin yüzde 80'i yıkıldı ve 1086 kişi öldü. 1973 - Cevdet Sunay'ın Cumhurbaşkanlığı süresi bitti. 1980 - Türkiye'de 12 Eylül 1980 Darbesi'ne Giden Süreç (1979- 12 Eylül 1980): Mardin'in Derik ilçesinde çıkan çatışmada bir yüzbaşı, bir astsubay ve bir er öldü. İstanbul'da bir MİT görevlisi öldürüldü. 1981 - Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Manisa'da halka seslendi: "Atatürk daha o devirde kadınlarımızın bütün haklarını vermiş ve onları ikinci sınıf insan durumundan çıkartmıştır. Bugün yine kadınları ikinci sınıf insan durumuna geçirmeye çalışanlar var. Bunlarla amansız şekilde mücadele edeceğiz." 1980 - Kayseri'nin Develi ilçesine bağlı Ayvazhacı köyünde, sel nedeniyle meydana gelen toprak kayması sonucunda 60 kişi öldü. 2004 - Yerel seçimler yapıldı. Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 41,67 oy oranıyla birinci parti oldu. Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 18,23, Milliyetçi Hareket Partisi ise yüzde 10,45 oranında oy aldı. 2006 - Mart 2006 Diyarbakır olayları: Diyarbakır'da gerçekleştirilen HPG mensuplarının cenaze törenine, Polis'in müdahalesi sonucu başlayan ve 4 gün süren olaylar sonucunda 14 kişi yaşamını yitirdi. 2015 - İdlib Muharebesi sona erdi. Fetih Ordusu, 2012 yılından beri Suriye Ordusu denetimindeki İdlib şehir merkezini ele geçirdi. Doğumlar 1515 - Avilalı Teresa, İspanyol Katolik rahibe ve mistik (ö. 1582) 1592 - Jan Amos Comenius, Çek yazar (ö. 1670) 1818 - Wade Hampton III, Amerikan İç Savaşı askeri subayı ve Güney Karolina'dan bir politikacı (ö. 1902) 1819 - Joseph Bazalgette, İngiliz başmühendis (ö. 1891) 1840 - Mehmed Emin Paşa, Alman Yahudisi Osmanlı Devleti hizmetine girmiş olan fizikçi, doğabilimci ve Afrika kâşifi (ö. 1892) 1851 - Bernardino Machado, 1915-16 ve 1925-26 dönemlerinde Portekiz cumhurbaşkanı (ö. 1944) 1862 - Aristide Briand, Fransız politikacı ve Nobel Barış Ödülü sahibi (ö. 1932) 1868 - Maksim Gorki, Rus sosyalist yazar (ö. 1936) 1884 - Angelos Sikelianos, Yunan lirik şair ve oyun yazarıdır (ö. 1951) 1887 - Dimcho Debelyanov, Bulgar şair (ö. 1916) 1892 - Corneille Heymans, Belçikalı fizyolog. 1938 yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi (ö. 1968) 1894 - Ernst Lindemann, Alman albay (ö. 1941) 1897 - Sepp Herberger, Alman futbolcu ve antrenör (ö. 1977) 1899 - Harold B. Lee, İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'nin 11. başkanı (ö. 1973) 1902 - Flora Robson, İngiliz aktris (ö. 1984) 1907 - Lucia dos Santos, Portekizli karmelit rahibe (ö. 2005) 1910 - Jimmie Dodd, Amerikalı oyuncu, şarkıcı ve söz yazarıdır (ö. 1964) 1910 - Ingrid, Kral IX. Frederik'in eşi olarak Danimarka kraliçesiydi (ö. 2000) 1914 - Bohumil Hrabal, Çek yazar (ö. 1997) 1914 - Everett Ruess, bir Amerikalı sanatçı, şair ve yazardı (ö. 1934) 1921 - Dirk Bogarde, İngiliz oyuncu (ö. 1999) 1928 - Zbigniew Brzezinski, Amerikalı politikacı (ö. 2017) 1928 - Alexander Grothendieck, Fransız matematikçi (ö. 2014) 1930 - Mustafa Eremektar, Türk karikatürist (ö. 2000) 1930 - Jerome Friedman, Amerikan fizikçidir 1934 - Sixto Valencia Burgos, Meksikalı karikatürist (ö. 2015) 1935 - Józef Szmidt, Polonyalı üç adım ve uzun atlamacı 1936 - Amancio Ortega Gaona, İspanyol iş insanı 1936 - Belkıs Özener, Türk şarkıcı 1936 - Mario Vargas Llosa, Perulu yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi 1936 - Veronika Fitz, Alman oyuncu (ö. 2020) 1938 - Genco Erkal, Türk tiyatrocu 1940 - Luis Cubilla, Uruguaylı futbolcu ve teknik direktör (ö. 2013) 1941 - Alf Clausen, Amerikalı orkestra şefi 1942 - Daniel Dennett, Amerikalı felsefeci 1942 - Mike Newell, İngiliz yönetmen ve yapımcı 1942 - Jerry Sloan, Amerikalı profesyonel eski basketbolcu ve basketbol baş antrenörü (ö. 2020) 1943 - Conchata Ferrell, Amerikalı aktris (ö. 2020) 1944 - Rick Barry, Amerikalı basketbolcu 1944 - Ken Howard, Amerikalı eski basketbolcu ve oyuncu (ö. 2016) 1945 - Rodrigo Duterte, Filipinli avukat ve Filipinler'in 16. Devlet başkanı 1948 - Dianne Wiest, Amerikalı oyuncu 1953 - Melchior Ndadaye, Burundili entelektüel ve siyasetçi (ö. 1993) 1955 - Reba McEntire, Amerikalı country müzik şarkıcısı ve oyuncu 1958 - Elisabeth Andreassen, İsveçli-Norveçli şarkıcı 1958 - Curt Hennig, Amerikalı profesyonel güreşçi (ö. 2003) 1959 - Laura Chinchilla, Kosta Rikalı politikacı 1960 - José Maria Neves, Yeşil Burunlu siyasetçi 1960 - Éric-Emmanuel Schmitt, Fransız asıllı Belçikalı yazar 1962 - Ayşe Tunaboylu, Türk tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu 1968 - Yekta Kopan, Türk yazar, seslendirme sanatçısı ve televizyon sunucusu 1969 - Nazan Kesal, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu 1969 - Raşit Çelikezer, Türk yönetmen, oyuncu, senarist, yapımcı ve yazar 1969 - Brett Ratner, Amerikalı film yapımcısı, yönetmen ve iş insanı 1970 - Laura Badea-Cârlescu, Rumen eskrimci 1970 - Vince Vaughn, Amerikalı oyuncu 1972 - Nick Frost, İngiliz oyuncu, komedyen ve senarist 1973 - Eddie Fatu, Samoa asıllı Amerikalı profesyonel güreşçi (ö. 2009) 1975 - Alper Yılmaz, Türk basketbolcu 1975 - Katie Gosselin, Amerikalı televizyon yıldızı 1975 - Iván Helguera, İspanyol futbolcu 1977 - Annie Wersching, Amerikalı oyuncu (ö. 2023) 1977 - Devin Stiker, Amerikalı porno yıldızı 1981 - Julia Stiles, Amerikalı oyuncu 1984 - Christopher Samba, Fransa doğumlu Kongolu futbolcu 1985 - Steve Mandanda, Kongo asıllı Fransız futbolcu 1985 - Stan Wawrinka, İsviçreli profesyonel tenis oyuncusu 1986 - Barbora Strýcová, Çek tenis oyuncusu 1986 - Lady Gaga, Amerikalı söz yazarı, şarkıcı ve müzisyen 1987 - Yohan Benalouane, Fransız asıllı Tunuslu millî futbolcu 1989 - Uğur Uğur, Türk futbolcu 1990 - Ekaterina Bobrova, Rus buz patenci 1991 - Amy Bruckner, Amerikalı oyuncu 1992 - Sergi Gómez, İspanyol futbolcu 1993 - Matija Nastasić, Türk profesyonel futbolcu 1996 - Benjamin Pavard, Fransız futbolcu 1997 - Yaw Yeboah, Ganalı futbolcu 2000 - Aleyna Tilki, Türk şarkıcı 2004 - Anna Şerbakova, Rus buz patenci Ölümler 193 - Pertinax, Roma İmparatoru (d. 126) 1239 - Go-Toba, Japonya'nın geleneksel veraset düzenine göre 82. imparatoru (d. 1180) 1285 - IV. Martinus, 22 Şubat 1281 tarihinden ölümüne kadar Roma Katolik Kilisesi'nde papalık yapmıştır (d. 1210) 1584 - IV. İvan, son Moskova Knezi ve ilk Rusya çarı (d. 1530) 1757 - Robert-François Damiens, Fransız suikastçı (Fransa Kralı XV. Louis'ye başarısız suikast girişiminde bulunan) (d. 1715) 1794 - Marquis de Condorcet, Fransız matematikçi ve filozof (d. 1743) 1850 - Bernt Michael Holmboe, Norveçli matematikçi (d. 1795) 1881 - Modest Mussorgsky, Rus besteci (d. 1839) 1920 - Şahin Bey, Türk Kuvayı Milliyeci (d. 1877) 1936 - Archibal Garrod, İngiliz hekim (d. 1857) 1938 - Mehmed Džemaludin Čaušević, Bosnalı din adamı (d. 1870) 1941 - Virginia Woolf, İngiliz yazar (d. 1882) 1942 - Miguel Hernández, İspanyol şair ve drama yazarı (d. 1910) 1943 - Sergey Rahmaninov, Tatar-Türk asıllı Rus besteci (d. 1873) 1953 - Jim Thorpe, Amerikalı sporcu (d. 1888) 1967 - Ethem İzzet Benice, Türk gazeteci ve yazar (d. 1903) 1969 - Dwight D. Eisenhower, Amerikalı asker ve politikacı (d. 1890) 1969 - Ömer Faruk Efendi, son Osmanlı İmparatorluğu Halifesi Abdülmecid Efendi'nin oğlu ve bir dönem Fenerbahçe Başkanı (d. 1898) 1983 - Suzanne Belperron, Fransız mücevher tasarımcısı (d. 1900) 1985 - Marc Chagall, Rus asıllı Fransız ressam (d. 1887) 1992 - Yılmaz Önge, Türk akademisyen ve mimar (d. 1935) 1994 - Eugène Ionesco, Rumen asıllı Fransız oyun yazarı (d. 1909) 2004 - Peter Ustinov, İngiliz oyuncu, yönetmen, yazar ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Akademi Ödülü sahibi (d. 1921) 2005 - Fritz Moen, Norveçli mahkum (d. 1941) 2006 - Caspar Weinberger, ABD'nin 15. Savunma Bakanı (d. 1917) 2009 - Janet Jagan, Guyanalı yazar ve siyasetçi (d. 1920) 2010 - June Havoc, Kanada doğumlu Amerikalı oyuncu, dansçı, tiyatro yönetmeni ve yazar (d. 1912) 2011 - Cüneyt Çalışkur, Türk sanatçı ve oyun yazarı (d. 1954) 2012 - Aleksandr Harutyunyan, Sovyet ve Ermeni besteci ve piyanist (d. 1920) 2013 - Richard Griffiths, İngiliz sinema, televizyon ve sahne oyuncusu (d. 1947) 2016 Daan Myngheer, Belçikalı bisikletçi (d. 1993) James Noble, Amerikalı oyuncu (d. 1922) 2017 Alicia, Avusturya doğumlu İspanyol soylu ve prenses (d. 1917) Ahmed Kathrada, Güney Afrikalı politikacı (d. 1929) Christine Kaufmann, Alman-Avusturyalı oyuncu, yazar ve iş insanı (d. 1945) Janine Sutto, Kanada-Québecli oyuncu ve komedyen (d. 1921) 2018 Oleg Anofriev, Sovyet-Rus oyuncu, şarkıcı, söz yazarı, film yönetmeni ve şair (d. 1930) Peter Munk, Kanadalı iş insanı, yatırımcı ve hayırsever (d. 1927) 2019 Domenico Giannace, İtalyan siyasetçi ve sendikacı (d. 1924) Damir Salimov, Özbek film yönetmeni (d. 1937) 2020 Fevzi Aksoy, Türk spor yazarı, tıp profesörü, nörolog ve akademisyen (d. 1930) Kerstin Behrendtz, İsveçli radyo sunucusu ve genel yayın yönetmeni (d. 1950) John Callahan, Amerikalı aktör (d. 1953) Matthew Faber, Amerikalı aktör (d. 1973) Chato Galante, İspanyol siyasi hükümlü, politik aktivist ve siyasetçi (d. 1948) Rodolfo González Rissotto, Uruguaylı profesör, tarihçi ve politikacı (d. 1949) William B. Helmreich, Amerikalı sosyoloji profesörü ve yazar (d. 1945) Jan Howard, Amerikalı country şarkıcısı, söz yazarı ve müzisyen (d. 1929) Pearson Jordan, Barbadoslu sporcu (d. 1950) Azam Khan, Pakistanlı squash oyuncusu (d. 1924) Barbara Rütting, Alman aktris, siyasetçi ve yazar (d. 1927) David Schramm, Amerikalı aktör (d. 1946) Michel Tibon-Cornillot, Fransız filozof ve antropolog (d. 1936) Salvador Vives, İspanyol oyuncu ve seslendirme sanatçısı (d. 1943) William Wolf, Amerikalı film ve tiyatro eleştirmeni, yazar (d. 1925) 2021 Halyna Hai, Ukraynalı şair ve yazar (d. 1956) Didier Ratsiraka, Madagaskarlı siyasetçi (d. 1936) 2022 Naci Erdem, Türk eski milli futbolcudur (d. 1931) Serhiy Kot, Ukraynalı bir tarihçiydi (d. 1958) 2023 Maria Rosa Antognazza, İtalyan-İngiliz filozof (d. 1964) Blas Durán, Dominikli şarkıcı ve müzisyen (d. 1941) Mardye McDole, Amerikan futbolu oyuncusu (d. 1959) Derek Meyers, Kanadalı siyasetçi (d. 1977) Paul O'Grady, İngiliz komedyen, oyuncu, gösteri sanatçısı, sunucu, yapımcı ve yazar (d. 1955) Ryuichi Sakamoto, Japon besteci, plak yapımcısı ve aktördü (d. 1952) Tatiller ve özel günler Erzurum'un Olur ilçesinden Rus ve Ermeni birliklerinin geri çekilişi (1918) 0328 28
1507
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pierre%20van%20Hooijdonk
Pierre van Hooijdonk
Petrus Ferdinandus Johannes (Pierre) van Hooijdonk (d. 29 Kasım 1969), Fas asıllı Hollandalı futbolcudur. 2007 yılında Hollanda'nın Feyenoord takımında aktif futbola veda etmiştir. Profesyonel futbol yaşamına Roosendaal'da başladı. NAC Breda'da oynadıktan sonra Celtic'e transfer oldu. İskoç liginde 69 maçta 44 gol attı. Sezon sonunda Vitesse'ye transfer oldu. 2003 yılında Hollanda'nın Feyenoord takımından ayrılarak Fenerbahçe'ye gelen oyuncu, ilk şampiyonluğunu 2003-2004 futbol sezonu sonunda bu takımda yaşadı. Pierre Paulus Wielaartus van Hooijdonk aynı sezon 24 gol atarken, 10 gol pasına da imzasını koydu ve 5 topu çizgiden çıkardı. Fenerbahçe'nin en sevilen oyuncusu olmuştur. Fenerbahçe'den ayrılarak NAC Breda takımına transfer olmuş ve burada da teknik heyet ile yaşadığı problemler nedeniyle devre arasında takımdan ayrılıp eski takımı Feyenoord'a dönmüştür. 2007'de futbolu bıraktı. Futboldan kopamamış ve 2009 yılında doğduğu yerin amatör takımı olan Steenbergen 4 takımında forma giymeye başlamıştır.Muhteşem bir dönüş yaptığı söylentiler arasındadır.Antrenörü Jean-Paul De Groot kendisinin takıma çok büyük katkıları olduğunu ve seyircilerin Hooijdonk için geldiğini belirtmiş bu yüzden de onu asla yedek bırakamayacağını söylemiştir. Ayrıca bu futbolcu Hollanda millî futbol takımında oynadığı 46 maçta 14 gol attı. 2008 yılında van Hooijdonk, dolandırıcıların kurbanı oldu ve kendisinin var olmayan bir Çin tekstil şirketine yatırım yaptığı için 2.000.000 £ kaybettiğini bildirdi. Hollanda polisi, daha sonra aldatmacanın 'milyonlarca avro' değerinde olduğunu açıkladı. Başarıları 2003-2004 Türkiye - Süper Lig Şampiyonluğu 2003-2004 Türkiye - Süper Lig Gol Krallığı ikincisi 2004-2005 Türkiye - Süper Lig Şampiyonluğu 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası, Hollanda 2002 Avrupa UEFA Şampiyonu, Feyenoord 2000 Avrupa Kupası Hollanda Yarı Final 1998 FIFA Dünya Kupası Dördüncüsü - Hollanda Kaynakça 1969 doğumlular Hollandalı futbolcular Hollanda millî futbol takımı futbolcuları RBC Roosendaal futbolcuları NAC Breda futbolcuları Celtic FC futbolcuları Nottingham Forest FC futbolcuları SBV Vitesse futbolcuları SL Benfica futbolcuları Feyenoord futbolcuları Fenerbahçe SK yabancı futbolcuları İngiltere'deki gurbetçi futbolcular Türkiye'deki gurbetçi futbolcular 1998 FIFA Dünya Kupası futbolcuları 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası futbolcuları 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası futbolcuları Fas asıllı Hollandalılar Yaşayan insanlar Forvet futbolcular Hollandalı gurbetçi futbolcular İskoçya'daki gurbetçi futbolcular Portekiz'deki gurbetçi futbolcular İskoçya'daki Hollandalı gurbetçiler İngiltere'deki Hollandalı gurbetçiler Portekiz'deki Hollandalı gurbetçiler Türkiye'deki Hollandalı gurbetçiler Eerste Divisie futbolcuları English Football League futbolcuları Eredivisie futbolcuları Premier League futbolcuları Primeira Liga futbolcuları Scottish Football League futbolcuları Süper Lig futbolcuları Hollandalı futbol yorumcuları Türkiye'deki Hollandalı gurbetçi sporcular Fenerbahçe SK futbolcuları UEFA Kupası'nı kazanan futbolcular
1508
https://tr.wikipedia.org/wiki/Elektronik%20ticaret
Elektronik ticaret
Elektronik ticaret ya da kısaca e-ticaret, 1995 yılından sonra İnternet kullanımının artmasıyla ortaya çıkan, ticaretin elektronik ortamda yapılması kavramıdır. Mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış, sigorta, dağıtım ve ödeme işlemlerinin bilgisayar ağları üzerinden yapılmasıdır. Elektronik ticaret, ticari işlemlerden biri veya tamamının elektronik ortamda gerçekleştirilmesi yoluyla reklam ve pazar araştırması, sipariş ve ödeme, teslimat olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Elektronik ticaret, tüm dünyada ticaretin serbestleştirilmesi eğilimi ile birlikte, 2000'li yıllardan sonra yaşanan ve bilgi iletişimini kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Geleneksel pazarlama yöntemlerine, İnternet olanaklarını da ekleyen kuruluşlar, sadece belirli bir kitleye satış yapabilmenin ötesine geçip, üretkenliği ve yaratıcılığı arttıran küresel e-ticaret bağlantıları kurma şansını elde edebilmeye başlamıştır. Eskiden birçok şirket televizyon, gazete, radyo gibi araçları kullanarak potansiyel müşterilerine ulaşmaya uğraşırken, bugün bunlara İnternet üzerinden reklamcılık da eklenmiştir. Elektronik ticaretin araçları, birbirleriyle ticaret yapanların ticari işlemlerini kolaylaştıran telefon, faks, bilgisayar, elektronik ödeme ve para transfer sistemleri, elektronik veri değişimi sistemleri (Electronic Data Interchange-EDI), İnternet gibi her türlü teknolojik ürünlerdir. EDI, ticaret yapan iki kuruluş arasında, insan faktörü olmaksızın bilgisayar ağları aracılığı ile belge ve bilgi değişimini sağlayan bir sistem olarak elektronik ticaretin önemli bir aracıdır. Elektronik ticaret açısından en etkin araç olarak kabul edilen yeni İnternet teknolojileri ise ses, görüntü ve yazılı metni aynı anda, daha hızlı ve güvenli bir şekilde ilettiğinden, İnternet üzerinden yapılan bu işlemlerin maliyeti diğer araçlara oranla hayli düşüktür. Geçmişte bir ölçüye kadar kapalı bilgisayar ağları üzerinden gerçekleştirilen elektronik ticaret uygulamaları, güvenli olmakla birlikte maliyeti yüksek sistemlerdir. Günümüzde, açık bilgisayar ağı olan internet, elektronik ticaret için çok daha uygun bir altyapıdır. İnternet aracılığıyla, artık kapalı yapıdan açık yapıya geçerek küreselleşen ağların getireceği avantajlardan yararlanılmaktadır. Bu da özellikle KOBİ'lerin (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin) dünya ticaretinde daha fazla yer almalarına olanak sağlamaktadır. Elektronik ticaret, özellikle KOBİ'ler için çok uygun bir ticaret şeklidir. Elektronik ticaret, ürün seçeneklerinin artmasını, ürünlerin kalitesinin yükselmesini ve daha hızlı bir şekilde ödenerek teslim alınmasını sağlamaktadır. Potansiyel tüketicilerin dünyanın her yanında pazara arz edilen ürünler hakkında bilgi sahibi olmalarına ve yeni üreticilerin dünya pazarlarına girmelerine imkân vermektedir. Daha düşük fiyatlı ve kaliteli ürünlerin pazara girmesi üreticiler arasında rekabetin artmasına ve tüm ticari işlemlerin maliyetinin düşmesine neden olmaktadır. Elektronik ticaret, üretici ve tüketicileri, özellikle KOBİ'leri geleneksel ticaret engelleri olan pazara uzaklık, bilgi eksikliği ve talebe uygun üretim yapılamayışı gibi dezavantajlardan kurtarabildiği ölçüde yararlı olacaktır. Ancak, elektronik ticaret ülkelerin tüm ticari sorunlarını (örneğin ulusal tedarik zincirindeki halkaları) çözemez. Elektronik ticaret konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan ülkeler ilk aşamada interneti sadece reklam veya pazar araştırması amacıyla kullanabilirler. E-ticareti bu kadar gözde kılan unsurlar arasında; e-ticaretin, şirket ile hedef kitlesi arasındaki doğrudan ilişki sağlaması, pazarlamacılara istedikleri bilgileri sunması, hızlı ve düşük maliyetli olması ve tüm bunların elektronik ortamda yapılıyor olması sayılabilir. Diğer olumlu unsurlar arasında ise dağıtımda kolaylık ve ucuzluk, tüketici ile daha rahat etkileşim, anında geri dönüş, dikkat çekicilik, küresel pazarla tanışma, 24 saat hizmet ve anında satış yer alır. Normal koşullarda ortalama 10 yıl alan markalaşma süreci, elektronik ticaret sayesinde 2 yıla inmiş durumdadır. Bugün "Dünyanın en büyük 500" şirketi listesinde bundan birkaç yıl önce kurulmuş olan onlarca e-şirket yer alıyor. Etkisi küresel olan İnternet ekonomisi, hem ticaret hem de siyaseti etkiler. Tüm dünya çapında, iş dünyasının önderleri, kendi şirketlerinin ayakta kalma ve rekabet edebilme yetilerinde internetin oynadığı rolü kabul etmektedir. Şirketlerin, bu yeni ekonomide rekabet edebilmek için internetin gücünden yararlanma gereksinimi ortaya çıkmıştır. 2017 yılında, iki milyar insan mobil bir e-ticaret işlemi gerçekleştirdi. E-ticaret hacmi ve Türkiye'deki durum Dünyada 2001 yılında yapılan e-ticaretin hacmi 65 milyar dolar iken, 2007 yıl sonu beklentisi bu rakamın 233 milyar dolara ulaşması yönünde. Türkiye'deki altyapı yetersizlikleri, bilgisayar ve internet kullanımındaki düşük düzey, internete olan güvensizlik ve yüksek fiyatlardan dolayı e-ticaret beklenildiği kadar gelişmiş değil. 2007 yılı BKM verilerine bakıldığında Türkiye'de e-ticaret cirosu 5.537,17 YTL'dir. Bu rakam 2008 yılı Ağustos ayı ile birlikte 6.208,5; 2009 yılı Ağustos ayı itibarıyla 10.541,6 seviyesine ulaşmıştır. BKM tarafından açıklanan verilere göre, 2009 yılında Türkiye’deki e-ticaret hacmi 10 milyar TL seviyesini geçti. Başka herhangi bir kurum resmi olarak sektör verilerini açıklamadığı için bu rakam baz alınarak Türkiye’deki Online perakende sektörü hakkında bir değerlendirme yapılması yanlış olacaktır çünkü BKM'nin açıkladığı veriler sanal POS cihazları üzerinden geçen toplam ticareti ölçüyor. Türkiye genelinde satış veya bayilik ağı bulunan birçok firma, merkeze geçilen siparişleri sanal POS'lar üzerinden işleme alıyor. Örneğin mağazada kontör satışı yapan bir mobil operatör bayisinin talebi veya bir seyahat acentesından alınan uçak biletleri veya tatil paketleri sanal POS üzerinden sisteme giriliyor. Bu nedenle online ticarete ait olmasa da ciddi bir ticaret hacmi, BKM rakamları içerisinde yer alıyor. Kısaca Türkiye'de resmi olarak açıklanan tek e-ticaret verisi kabul edilen BKM sanal POS işlem ve hacimleri aslında büyük oranda elektronik olmayan ticareti içeriyor. Bankalararası Kart Merkezi'nin (BKM) resmi verilerine göre 2012 yılı Temmuz ayında Türkiye e-ticaret sektöründe yaratılan hacim 3 milyar 186 milyon TL'ye ulaştı. Söz konusu dönemde gerçekleşen işlem adediyse 14 milyon 393 bin olarak kayıtlardaki yerini aldı. 2016 yılında Türk e-ticaret sektörünün aylık hacmi 5 milyon TL'nin üzerindedir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de e-ticaret sektörünün gelişimini destekleyen başlıca unsurlar genç ve dinamik nüfus ile artan internet, mobil cihaz ve kredi kartı kullanımıdır. İnternetten alışverişin demografik yapısı incelendiğinde, çoğunlukta genç nüfus ve kadın kullanıcı sayısının kayda değer ölçüde arttığı görülmektedir. Türkiye’de internet kullanıcı sayısı ve buna bağlı olarak e-ticarete olan ilgi giderek artmaktadır. BKM verilerine göre Türkiye’de e-ticaret hacmi 2015 yılında %35 büyüyerek 54 milyar TL seviyesine ulaşmıştır ve tahminlere göre 2016 yılını 72 milyar TL seviyesinde kapatması beklenmektedir. Ayrıca e-ticaretin büyümesinde bir gösterge olarak kabul edilen internetten yapılan kartlı ödemelerde, Avrupa ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke Türkiye olmuştur. [13]. Çok kanallı uygulamalar ile de online perakendenin, toplam perakende pazarı içerisinde %2’lik bir dilimi elde edeceği hesaplanıyor. Ayrıca Positive firmasının “Digital Approach” raporunda Türkiye’deki süpermarketlerin 4’te 3’ünün henüz e-ticarete geçmediği tespiti yapılmıştır. B2C,B2B ve B2E B2B: Business to Business kelimesinden türemiş olan bu yöntemde Türkçe karşılığı firmadan firmaya anlamına denk gelmektedir. Diğer bir deyişle 2 firma arasında gerçekleşen alışveriş türüdür. B2C: Business to Customer kelimesinin kısaltılmış halidir. Türkçe karşılığı firmadan perakende müşterisine ya da firmadan tüketiciye şeklinde çevrilebilir. En popüler e-ticaret yöntemi olmasından dolayı örnek olarak neredeyse tüm e-ticaret şirketleri verilebilir. B2E: Business to Employee kelimesinin kısaltılmış halidir. Türkçede bilinen tabiri ile, firmadan firma çalışanlarına özel sunulan indirimli yahut kampanyalı ürünlerin satıldığı şirket içi bir e-ticaret modelidir. Türkiye'de çok fazla kullanılmasa da bir takım örnekleri mevcuttur. C2C: Customer to Customer kelimesinin kısaltılmış hali olan C2C ticaret modeli tüketicilerin tüketicilere satış yapabildiği e-ticaret modelidir. GittiGidiyor gibi e-ticaret siteleri bu modele örnekler gösterilebilir. Perakende sektöründe E-Ticaret Perakende sektörü değişen tüketici taleplerine zamanında ve doğru bir şekilde cevap verebilmek için hızlı olmak ve farklı satış kanallarını koordineli bir şekilde yürütmek zorundadır. Bu nedenle bilgi teknolojileri ve gerekli alt yapı yatırımları hayati önem taşımaktadır. Elektronik ortamda yapılan alışverişlerin artması ilk bakışta fiziksel mağaza satışlarına bir tehdit olarak görülse de fiziksel mağazaların tamamen ortadan kalkması gibi bir sonuç doğurmayacaktır. Aksine yaşatılacak benzersiz müşteri deneyimi ile markaya olan sadakati güçlendirecek ve fiziksel mağazalardan yapılan alışverişlere de olumlu katkı yapacaktır. İnternetten yapılan ticaret işlemleri arasında özellikle perakende e-ticaret, dünyada sahip olduğu potansiyel ile önemli bir büyüme hızı yakalamıştır [Şekil-2]. E-ticaret'in hızlı gelişmesinin yanı sıra dezavantajları mevcuttur. Dezavantajların başında iade oranları ve müşterinin ürünü fiziksel inceleme yapmadan satın alması gelir. Müşteri temelli elektronik ortamda alışveriş modelleri Kredi kartı ile alışveriş modeli; bu iş için mal ve hizmet verenlerin ticari kuruluş olma şartları aranmaktadır. EFT ticari boyutta işletme olmayan daha çok bireysel alış veriş karşılıklı değiş tokuş maksadıyla işlemlerde kullanılmaktadır. Kapıda ödeme ile taşıma firmasına ürün teslimat adresinde ödeme yapılabilir. EFT uygulamasında hukuki açıdan elektronik ticaret olarak tam dikkate alınmaz çünkü tek taraflı para gönderimi sonrası karşı taraf bana olan borcunu yolladı diyerekten kendini savunabilir. Bu durumun alternatifi olarak EFT'yi aracı bir hesaba aktarılması yani havuzda onay bekletme modeli bazı sitelerde kullanılır. Aracı tarafsız bir ticari kuruluş tarafından bu yöntem sıkça kullanılmaktadır. Kaynakça Dış bağlantılar T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı e-Ticaret Genel Koordinatörlüğü Elektronik Ticaretin İşletme Avantajları E Ticaret İncelemesi E Girişimci Devlet Programı Dönüşürken büyüyen Türkiye perakende sektörü raporu Bilişim teknolojileri yönetimi Pazarlama Web uygulamaları
1516
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk%20alfabesi
Türk alfabesi
Türk alfabesi, Türkçenin yazımında kullanılan Latin alfabesi temelli alfabedir. 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasayla tespit ve kabul edilmiştir. Tarihi Türk alfabesi, Latin harfleri temel alınarak, 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasayla tespit ve kabul edildi. Bu kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunur. 8 ünlü, 21 ünsüz harf vardır. Alfabeyi oluşturan büyük ve küçük harfler, sırasıyla aşağıdaki biçimde yazılır. Ayrıca ünlü “a, u, ı” harflerinin üzerinde yabancı kökenli sözlerde, ince okunuşu ve (bazı durumlarda) uzunluğu göstermek için im (^) kullanılmaktadır. “E” ve “O” harflerinde bu im kullanılmaz. (Bakınız: Düzeltme işareti kısmı) Erken reform teklifleri ve alternatif senaryolar Bilinen en eski Türk alfabesi, eski Türk alfabesi olarak da bilinen Orhun alfabesidir ve tarihi 7. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Türk dilleri tarih boyunca Uygur, Kiril, Arap, Yunan, Latin ve diğer bazı Asya yazı sistemleri de dahil olmak üzere pek çok alfabe kullanmışlardır. Türkçe, 1000 yılı aşkın bir süre Arap alfabesinin Türkçe formu kullanılarak yazılmıştır. Arapça ve Farsça kelimeler içeren Osmanlı Türkçesi için en uygun alfabedir. Ancak, kelime dağarcığının Türkçe kısmı için uygun değildi. Arapça ünsüzler bakımından zengin, ünlüler bakımından ise zayıfken, Türkçe tam tersidir. Dolayısıyla Arap alfabesi, Türk sesbirimlerini temsil etmekte yetersiz kalmıştır. 19. yüzyılda telgraf ve matbaanın tanıtılması ile Arap alfabesi kullanılan Osmanlı Türkçesinde çeşitli zorluklar ortaya çıkardı. Ayrıca, Osmanlı döneminde okuryazarlığın zayıf kalmasının nedeni Arap alfabesinin zor ve yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır şeklinde eleştiriler bulunmaktadır. Kıpçaklar tarafından yazılmış Codex Cumanicus da Latin alfabesi ile yazılmıştır. Bazı Türk reformcular, Atatürk'ün reformlarından daha önce Latin alfabesine geçilmesi konusunda çeşitli çalışmalar yaptılar. 1862'de, devlet adamı Mehmed Tahir Münif Paşa alfabe reformunu savundu. 20. yüzyılın başında, Hüseyin Cahit Yalçın, Abdullah Cevdet ve Celal Nuri İleri de dahil olmak üzere Jön Türk Devrimi ile ilişkili birçok yazar tarafından benzer önerilerde bulunuldu. Enver Paşa ise Osmanlıca harflerin ıslah edilmiş halini ordu içinde denemişti. Konu, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Ekonomik Kongresi sırasında 1923 yılında tekrar gündeme geldi ve birkaç yıl sürecek olan bir kamuoyu tartışmasına yol açtı. Arap alfabesinin kaldırılmasına muhafazakâr ve dini kesimler şiddetle karşıydı. Bu değişikliğin Türkiye'yi, İslam dünyasından ayıracağı ileri sürüldü. Diğerleri ise pratik gerekçelerle bu değişikliğe karşı çıktılar; o zaman Latin alfabesinin Türk fonemleri için kullanılabilecek uygun bir uyarlaması bulunmuyordu. Ancak 1926'da Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Türk cumhuriyetleri Latin alfabesini benimseyerek Türkiye'deki reformculara büyük bir destek verdi. Türkçe konuşan Ermeniler, Mesrobian alfabesini yüzyıllarca Türkçe kutsal kitaplar ve diğer kitapları yazmak için kullandılar. Karamanlıca da benzer şekilde Yunan alfabesi ile yazılmıştır. Modern Türk alfabesinin tanıtımı Günümüzdeki 29 harfli Türk alfabesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından tanıtılmıştır. Ayrıca Atatürk devrimlerinin önemli bir adımıdır. Planlarını Temmuz 1928'de açıkladı ve aşağıdaki üyelerden oluşan bir Dil Komisyonu (Dil Encümeni) kurdu: Ragıp Hulusi Özden İbrahim Grantay Ahmet Cevat Emre Mehmet Emin Erişirgil İhsan Sungu Hüseyin Avni Başman Falih Rıfkı Atay Ruşen Eşref Ünaydın Yakup Kadri Karaosmanoğlu Komisyon, Latin alfabesini Türk dilinin fonetik gereksinimlerini karşılayacak şekilde uyarlamaktan sorumluydu. Ortaya çıkan Latin alfabesi, eski Osmanlı alfabesini yeni bir forma dönüştürmek yerine, konuşulan Türkçenin gerçek seslerini yansıtacak şekilde tasarlanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk bizzat komisyonla ilgilendi ve değişiklikleri tanıtmak için bir "alfabe seferberliği" ilan etti. Yeni yazı sistemini açıklayan ve yeni alfabenin hızlı bir şekilde benimsenmesini teşvik etmek amacıyla tüm ülkeyi gezdi. Dil Komisyonu beş yıllık bir geçiş dönemi önerdi; Atatürk bunu çok uzun gördü ve üç aya indirdi. Ardından 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı kanunla birlikte yeni alfabe kanunlaştı. 1 Aralık 1928'den itibaren gazete, dergi, filmlerde alt yazı, reklam ve işaretler yeni alfabenin harfleri ile yazılmak zorundaydı. 1 Ocak 1929'dan itibaren, yeni alfabenin kullanımı tüm kamu iletişiminde olduğu kadar bankaların ve siyasi veya sosyal kuruluşların iç iletişiminde de zorunluydu. Kitapların da 1 Ocak 1929'dan itibaren yeni alfabe ile basılması gerekiyordu. Halkın ise 1 Haziran 1929'a kadar kurumlarla olan işlemlerinde eski alfabeyi kullanmalarına izin verildi. O zamanlar Fransız kontrolü altında olan ve daha sonra Türkiye'ye katılacak olan Hatay Devleti de, yerel Türkçe gazetelerin Latin alfabesi ile yayınlanmasını 1934'te kabul etti. Reformlar ayrıca, 1934 yılında çıkarılan ve özel yayıncılık sektörünü teşvik eden ve güçlendiren Telif Hakları Yasası ile desteklenmiştir. 1939 yılında, 186 milletvekilinin katılımıyla, telif hakkı, basım, okuryazarlık oranının iyileştirilmesine ilişkin ilerleme ve bilimsel yayınlar gibi konuları tartışmak üzere Ankara'da Birinci Türk Yayınları Kongresi düzenlendi. Politik ve kültürel yönleri Reformcuların belirttiği gibi, eski Arap alfabesini öğrenmek yeni Latin alfabesinden çok daha zordu. Ancak 1932'de Türk Dil Kurumu'nun kurulması, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen kampanyalar, ülke çapında Halk eğitim merkezlerinin açılması ve Atatürk'ün okuma yazma kampanyalarına kişisel katılımı gibi pek çok başka etken de bu sürece katkıda bulundu. Alfabe Türk alfabesinde 29 adet harf bulunmaktadır. Bunlardan sekizi ünlü, (A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü), geri kalanı ise ünsüzdür. Kanun'da önce "i" sonra "ı" belirtilmişse de yaygın ve yerleşmiş olan sıraya göre önce "ı" sonra "i" gelmektedir. Vurgu, genellikle son hecededir: gelmek (ɡæɫˈmec) gibi. Bu, emirlerde ilk hecede olup ve özel isimlerde farklı olabilir. Türk Kodlama Sistemi, ilgili kurum ve kuruluşlarla bilim adamlarının görüşleri alınarak TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından 8 Ocak 2004 günü belirlenmiş ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile ölçünlü (standart) hâle getirilmiştir. Düzeltme işareti (^) Düzeltme işareti, ünlü “a, u, i” harflerinin üzerinde yabancı kökenli sözlerde, ince okunuşu ve (bazı durumlarda) uzunluğu göstermek için (şapka) (^) biçimiyle kullanılmaktadır. İ harfi şapkayla beraber kullanıldığında üst kısmında bulunan nokta gösterilmez (nispet i'si). “E” ve “O” harflerinde bu im kullanılmaz. Türkiye Türkçesinde bazı kaynaklarda yanlış olarak belirtildiği gibi, (^) işareti kaldırılmamıştır. Eş yazılılık Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilen), âlim (bilgin); aşık (eklem kemiği), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hal (pazar yeri), hâl (durum, vaziyet); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu). Katil (< katl = öldürme) ve kadir (< kadr = değer) kelimeleriyle karışma olasılığı olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) ve kadir (< ka:dir = güçlü) kelimelerinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu imin kullanım sebebi temelde farklı anlamı belirten ve kökeni farklı olan sözlerdeki eş yazılılığı önlemektir: Kar “Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı”/Kâr “Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı”; Hal “Sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer.”/Hâl “a. (ha:li) 1. Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet: “Herkes hâline göre bir hediye verdi.” -H. R. Gürpınar. 2. Davranış, tutum, tavır: “Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan olduğunuz bellidir.” -O. Rifat. 3. Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman: “Bugün yazılan her kitap hâlden istikbale bir habercidir. Hâl dediğimiz şey yarından sonra mazi olacaktır.” -Y. K. Beyatlı. 4. Güç, kuvvet, takat: Şimdi gezmeye çıkacak hâlim yok. 5. mec. Kötü durum, sıkıntı, dert: Zavallının başına ne hâller geldi. 6. db. Durum.” gibi... İnceltme Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçmiş olan birtakım kelime ve ekler ile özel adlarda bulunan ince “g, k” ünsüzlerinden sonra gelen “a” ve “u” ünlüleri üzerine konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr, Nigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût. Kişi ve yer adlarında “ince l” ünsüzünden sonra gelen “a” ve “u” ünlüleri de düzeltme işareti ile yazılır: Hâlûk, Lâle, Nâlan; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki. Türk alfabesinde k, g ve l harflerinin her biri, biri ince diğeri kalın iki farklı sese sahiptir. Bizim kalın ve ince diye adlandırdığımız bu seslerden k harfininkiler Uluslararası Fonetik Alfabede sırasıyla // ve //, g harfininkiler // ve // ve l harfininkiler de // ve // şeklinde yazılır. Eskiden kullanılan Arap alfabesi esaslı Osmanlı Türkçesi alfabesinde bu seslerden ince ve kalın olanlar ayrı ayrı harflerle gösterilmekteydi. Örneğin kalın olan // sesi ق harfiyle ve ince olan // sesi de ك harfiyle gösteriliyordu. Bu durum Arapça kelimelerin okunması gerektiği gibi yazılmasına olanak sağlasa da Türkçe kökenli kelimelerin yazımı için gereksiz bir ayrımdı. Çünkü Türkçe kökenli sözcüklerde bu harfler kalın ünlülerden önce kalın olan sesle, ince ünlülerden önce de ince olan sesle okunduğundan tek harfle gösterilmeleri Türkçe söyleyiş kuralları açısından sorun çıkarmamaktadır. Ancak bazı yabancı kökenli kelimelerde bu kurala uymayarak bu ünsüzlerin kalın ünlülerden önce ince okunduğu (kâğıt, kâr) veya ince ünlülerden önce kalın okunduğu (mevki, tatbik) görülmektedir. Türk alfabesi belirlenirken Dil Encümeni'nin beklentisi bu kelimelerin söylenişlerinin zamanla Türkçenin söyleniş kurallarına uyacak şekilde değişmesi yönündeydi. Ancak elbette bu uzun vadede gerçekleşebilecek bir durum olduğundan Dil Encümeni bu kelimelerin doğru okunabilmesi için gerekli görüldüğünde düzeltme işaretinin kullanımını önermiştir. Günümüzde kalın ünlülerden önce ince okunan k, g ve l ünsüzlerinin hâlâ korunduğunu ancak ince ünlülerden önce kalın okunan bu ünsüzlerin söylenişlerinin Türkçe kurallarına uyarak inceleştiği gözlenmektedir (örneğin mevki ve tatbik kelimeleri günümüzde ince k harfiyle okunmaktadır). Nispet-iyelik karışıklığı Nispet i'sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur. Nispet i'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik. Ê (şapkalı E) ve Ô (şapkalı O) harfleri Türkçede resmî olarak kullanılmayan harflerdir. Ê: Uzatılarak okunan ince bir e sesidir. Kürtçe ve Zazaca kelimeler de yine yoğun olarak rastlanır. Türkçede sadece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı öngörülmemiştir. Ancak yine de Türkçedeki bir iki kelimenin okunuşu ile bir fikir edinmemiz mümkündür. Örneğin: Mêmur, Poêtika, Nêyzen, Têlif... Ô: Uzatılarak okunan ince bir o sesidir. Normal O sesinden farklıdır. Türkçede sadece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı öngörülmemiştir. Örneğin: Bôlero, Lôkman, Âlô, Rôl, Gôl... İnceltme işareti, sesli harfleri incelttiği gibi aslında kalın sessiz harfleri de gizli olarak inceltir. Özellikle L harflerinde bu durum çok belirgindir. Örneğin: Ļânet, Ļâℓe, Hâℓ̗â, Hâℓ̗ ... İnceltme İmi ile yazılan bazı sözcüklerin okunuşunda aslında K harfinin de incelmesi söz konusudur. Örneğin: Ⱪar ve Kâr. Harflerin kullanım sıklığı Harflerin sınıflandırılması a, e, ı, i, o, ö, u ve ü harfleri ünlü harfler, diğer Türk harfleri ise ünsüz harfler olarak adlandırılır. Yanlış kullanım Dil bilgisi eğitiminde ünlü harfler için “sesli harfler” tabiri de kullanıma sahip olmakla beraber bu kullanım yanlıştır. Bu kullanım sadece Türkiye Türkçesi için değil, bütün diller için yanlışlık belirten bir kullanımdır. Çünkü dillerde bulunan ve harf karşılığı olan (veya olmayan) en küçük dil bilgisi birliği sestir. Yani “u” da bir sestir, “g” de bir sestir. Oysa “u” sesi ünlü; “g” sesi ünsüzdür. En küçük gramer birliklerinden en büyük birlik olan cümleye kadar dili meydana getiren bütün şekillerin bünyesinde ses adını verdiğimiz en küçük ve en basit dil unsurları bulunur. Sesten daha küçük bir gramer birliği yoktur. Ses parçalanamayan en küçük gramer birliğidir. O hâlde ses dilin en küçük parçasıdır. a, d, l, y gibi. Ses, bir kelimenin en küçük dil ögesidir. Ünlü harflerin sınıflandırılması Ünlü harfler, çıkış yeri ve dilin durumuna, dudakların durumuna, ağzın açıklığına göre şu şekilde sınıflandırılır: Çıkış yeri ve dilin durumuna göre Kalın ünlüler: a, ı, o, u İnce ünlüler: e, i, ö, ü Dudakların durumuna göre Düz ünlüler: a, e, ı, i Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü Ağzın açıklığına göre Geniş ünlüler: a, e, o, ö Dar ünlüler: ı, i, u, üünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir:Bu konuyla ilgili olarak, ayrıca bakınız: büyük ünlü uyumu, küçük ünlü uyumu. Ünsüz harflerin sınıflandırılması B, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z harfleri ünsüz harflerdir. Ünsüz harfler seda bakımından, teşekkül noktası bakımından ve temas derecesi bakımından sınıflandırılırlar. Seda bakımından: Sedalı ünsüzler: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z. Sedasız ünsüzler: ç, f, h, k, p, s, ş, t. Teşekkül noktası bakımından: Dudak ünsüzleri: b, p, m. Diş-dudak ünsüzleri: f, v. Diş ünsüzleri: d, t, n, s, z. Damak-diş ünsüzleri: c, ç, j, ş. Ön damak ünsüzleri: g, k, l, r, y. Arka damak ünsüzü: ğ Gırtlak ünsüzü: h Temas derecesi bakımından: Temas derecesi tam olanlar: b, c, ç, d, g, k, p, t. Teşekkülünde hava için dar bir geçit bulunan ünsüzler: f, ğ, h, j, s, ş, v, z. Teşekkülünde hava için geniş bir geçit bulunan ünsüzler: l, m, n, r, y. Bu konuyla ilgili olarak, ayrıca bakınız: sert ünsüzlerin yumuşaması Latin kaynaklı diğer alfabelerle farklar Türk alfabesi, Latin harflerini kullanmasına rağmen, bu harfleri kullanan diğer batı dillerinin alfabelerindeki birtakım harfleri içermemekte, bunun yanı sıra bu alfabelerde kullanılmayan başka harfler içermektedir. Bunlar: Ş/ş, ğ, ı, İ Türk alfabesinde bulunmayan harfler Q/q, W/w ve X/x harfleri pek çok batı dilinde vardır. Azerice gibi Latin harflerine geçilen Türk şivesinde Q/q (Kalın k; g için) ve X/x (Hırıltılı h için) kullanılmasına rağmen mevcut Türkiye Türkçesi alfabesinde yer almamaktadır. Örneğin Azerice ve Tatarcada bu harflere karşılık gelen sesler sırasıyla g, v, h ile ifade edilir. Buna karşın batı dillerinde X (iks) harfi taxi, fix gibi sözlerin yazımında kullanılır ve Türkiye Türkçesindeki imlası taksi ve fiks olur. Sözcüğün yapısına göre iks ya da ksi olarak da söylenir. Bu harflere Türk Cumhuriyetleri Alfabeleri içerisinde sıklıkla rastlanır. W: Tatarcada ve Türkmencede kullanılır. Açık bir V harfidir. Klasik V sesinden kesinlikle farklıdır. V harfinde dudaklar birbirine değerken, bu seste (W harfinde) tıpkı U sesinde olduğu gibi dudakların birbirine değmesi söz konusu değildir. Arapçadaki Vav (و) ve batı dillerindeki w sesi başlıca örneklerdir. Örneğin: Dawul (Davul), Hawlu (Havlu),Yawaş (Yavaş). W harfi çift ve olarak okunur. Batı dillerinde, daha doğrusu Hint-Avrupa dillerinin çoğunda vardır. Çift dudak v’si de denir. Bu ses Türkçenin bazı şive ve lehçelerinde de bu ses eskiden beri kullanılagelmiştir. Eskiden Arap kaynaklı Türk alfabesi metinlerinde, mesela Kıpçak Türkçesi metinlerinde bu ses “üç noktalı vav veya fe” (ۋ) harfiyle belirtilmiştir. Q: Tatarcada ve Azericede kullanılır. Anadolu Türkçesindeki gırtlağa yakın olarak çıkarılan kalın K harfini gösterir. Örneğin: Qonşu (Komşu)... Bazı Türkî dillerde ise yine kalın K sesine yakın olarak gırtlaktan çıkarılan kalın bir G sesini karşılar. İç Anadolu ve Doğu Anadolu ağızlarında yaygın olarak kullanılır. Azericenin resmî harflerinden birisidir. Arapçadaki Kaf (ق) harfini karşılar. Örneğin: Qadın (Kadın) sözcüğünün okunuşu "Gadın" şeklindedir. Baştaki G sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. (Kimi lehçelerde ise ve bu sese oldukça yakın olan kalın gırtlaksı bir K sesi olarak okunur ve söylenir.) Başkurtçadaki Ҡалын (Kalın) sözcüğünün çevirisi Qalın olarak yapılır ve okunuşu (Kalın/Galın) biçimindedir. Baştaki K sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. X: Tatarcada ve Azericede kullanılır. Boğazdan gelen gırtlaksı, hafif boğumlu bir H sesidir. Türkçedeki Xalı (Halı), Xala (Hala), Xoroz (Horoz) sözcüklerinin bu harfle yazılması doğru ses değerlerine örnek teşkil eder. Bazı dillerde normal H sesinden biraz daha sert ve hırıltılıdır. H sesi hiçbir engele takılmadan çıkarken, bu ses boğazın üst kısmında titreşir. Arapçadaki Hı (خ) harfidir. Azericenin resmî harflerinden birisidir. İç ve Doğu Anadolu ağızlarında sıklıkla rastlanır. Örneğin: Baxmax (Bakmak) fiilinin okunuşu Baḥmaḥ şeklindedir ancak kelimenin içindeki h harfleri gırtlaktan ve hırıltılı olarak çıkartılır. Çaxmax (Çaḥmaḥ; Çakmak), Yanmax (Yanmaḥ; Yanmak)… Bu sesin Türkçedeki kullanımında çoğu zaman birbirlerine çok yakın kaynaklardan çıkan Arapçadaki Ha (ح) harfi ile olan farkı ortadan kalkmıştır (Ⱨ, Ḩ). Azeri alfabesinde X/x (hı) “yox” “burax-” gibi isim ve fiillerde kullanılır. Bu sözler Türkiye Türkçesinde yok ve bırak- şekillerindedir. Türkiye Türkçesi yazı dilinin kaynaklandığı İstanbul ağzında hırıltılı h sesi yoktur. K’dan gelişen bu ses Türkiye Türkçesinde k’lı şekilleriyle aynen korunmuştur: Yok, çok, bırak-… Ancak Türkiye Türkçesi ağızlarında hırıltılı h sesi vardır. Ä veya Ə: Azericede, Tatarcada, Gagavuzcada ve Türkmencede kullanılır. Kısa, açık, gırtlaktan gelen ve sert bir E harfidir. Normal E harfine göre daha kısa ve serttir. Ayrıca A ve E arası bir ses olarak öngörülür (Æ). Ses ve harf karşılığı olarak Arapçada ve Almancada da bulunur. Türkçede normal e sesinden tam olarak ayırt edilebilmesi günümüzde çok zordur. Azericede yoğun olarak kullanılır. İnce bir harf olduğu halde kalın uyumludur. Bu harfi içeren sözcüklerin aslında Büyük Ünlü Uyumuna uymadığı hâlde kulağı tırmalamıyor olması bu nedenledir. Örneğin: İncä/İncə. Türkçede Selçuk ismi diğer Türk dillerinde “Sälçuk / Səlcuk” olarak, Akçe sözcüğü ise “Akçä / Akçə” olarak yazılır. Türkçede her ikisi de "Ben" olarak yazılan Bän (Azerice: Mən, 1. Tekil Şahıs Zamiri) ve Ben (Azerice: Ben, Deri Kabartısı) sözcükleri birbirinden farklı anlamlar içerir ve ses değerleri de farklıdır. Ə harfi kimi latin alfabelerinde, özellikle el yazılarında Эə biçiminde de kullanılır. Genizsel N harfi Bu “ŋ” harfi Türkiye Türkçesi alfabesinde bulunmaz. Dilin arka tarafının yumuşak damağa teması ile ve genizden söylenen bu ses genizsel n, genizcil n, nazal n, nazal g şekillerinde adlandırılan ses olup “ŋ” sesi verir. Eskiden beri bütün Türkçede bulunan bu ses de İstanbul Türkçesinde atılmış ve yerini n’ye bırakmıştır. Ağızlarda ise bugün de yaşamaktadır. Bu sesi gösteren Ň veya Ñ harfleri Tatarcada ve Türkmencede kullanılır. Genizden çıkarılan N ve G karışımı bir sestir. Bazen de NĞ/NY olarak öngörülür (Ņ). Pek çok ağızda N veya Ğ sesine dönüşmüştür. Osmanlı Türkçesindeki üç noktalı Kaf-ı Nûni (ڭ) harfinin karşılığıdır. Örneğin: İç Anadolu’da, özellikle Sivas yöresinde Saňa, Baňa, Deňiz sözcükleri. Pek çok kaynakta Tengri veya Tengiz olarak yazılan sözcükler aslında Teñri ve Teñiz şeklinde okunur. Benzer biçimde İspanyol alfabesinde yer alan Ñ/ñ (Bu ses İtalyanca ve Fransızcada gn, Portekizcede nh harf bileşimleri ile elde edilir) harfine karşılık gelen ses ny ile ifade edilir. Örneğin, İspanyolcada İspanya anlamına gelen España sözcüğü Türkçe harflerle Espanya olarak yazılır. İnce L harfi Bu harfin yer aldığı kelimelerin tamamındaki L harfleri dilin ucunun damağa doğru çekilmesiyle çıkarılan ve normal L sesine göre biraz daha ince olan bir sesi gösterir: Ḽâℓ̗ , Rôℓ̗ ... Örneğin bu ses Kiril Latinizasyonunda Ḽ harfi ile gösterilir (Küçük harf: ḽ veya ℓ̗). Türkçede a, ı, o ve u kalın ünlülerinden önce kalın l sesi olan // ve e, i, ö, ü ince ünlülerinden önce de ince l sesi olan // sesi gelmektedir. Dolayısıyla Türkçe kökenli kelimelerin söyleniş kurallarına göre hazırlanan Türk alfabesinde bu iki sesin aynı harfle temsil edilmesi olanaklıdır. Ancak Türkçeye Arapça, Farsça veya Fransızca gibi dillerden geçen kelimelerde bu kurala uymayarak kalın ünlülerden önce ince olarak okunan l sesi bulunabilmektedir (lale, latin veya hal kelimelerinde olduğu gibi). Bu kelimelerin okunuşundaki farklılık da l harfinden sonra veya l harfi kelimenin sonundaysa önce gelen ünlünün üzerine düzeltme işareti koyularak çözülmüştür. Ancak günümüzde bu kelimeler genelde düzeltme işareti kullanılmadan yazılmakta ve okunurken düzeltme işareti varmış gibi okunmaktadır. Diğer bazı dillerde bu iki l sesi için iki farklı harf kullanılmıştır. Üzerinde işaret bulunan ڵ veya noktalı ڶ harfi Arap kaynaklı Boşnak alfabesinde ve Sorani-Kürt alfabesinde ince L sesini göstermek için kullanılır. Ayrıca Ļ (Küçük harf: ļ veya ℓ̗) şeklindeki bir harf Leton alfabesinde Љ sesini karşılamak için üretilmiştir. Batı dillerinde bulunmayan Türk harfleri Türkçedeki Ç/ç, Ü/ü ve Ö/ö harfleri İngiliz alfabesinde bulunmamaları nedeniyle ASCII standardına dâhil değildir. Ancak bu harfler diğer batı dillerinde yaygın olarak kullanılmakta ve ISO-8859-1 (Latin-1) standardının içinde yer almaktadır. Küçük ı, büyük İ, Ğ/ğ, Ş/ş harfleri ise ISO-8859-9 (Latin-5) standardının içinde yer almaktadır. Türkçede noktalı i harfi büyük harfle yazılıyorken de noktası koyulur: İ. Benzer biçimde noktasız büyük I harfi, küçük harfle yazılıyorken noktası koyulmaz: ı. Ancak yabancı dildeki sözcükler büyük harfle yazılıyorken I harfi noktasız yazılır. Türkiye Türkçesinin dışında Azerice ve Tatarcada da ı ve i harflerinin kullanımı, Türkiye Türkçesindeki gibidir. Ş/ş harfinin sesi, İtalyancada sc(i), Fransızcada ch, İngilizcede sh, Almancada sch ve Galiçyacada x harfleriyle elde edilir. Bu harf kimi zaman Rumencedeki Ș/ș (virgüllü s) harfinin yerine kullanılmasına rağmen farklı bir harftir. Türkiye Türkçesinin dışında Türk şive ve lehçelerinde (Azerice, Tatarca, Türkmence vb.) ve Kürtçe, Zazaca, Lazca dillerinde kullanılmaktadır. Balkanlar’da kullanılan Boşnakça, Sırpça, Hırvatça, Slovence dillerinde de “ş” sesi vardır ancak ilgili dillerin Latin kaynaklı alfabelerinde bu ses için kullanılan harf “š”dir. Ğ/ğ (yumuşak ge) harfi Türkçede g sesinden kaynaklanmıştır. Eskiden g’li olan bazı sözler Türkçenin uzun tarihi sonucunda bazı Türk şive ve lehçelerinde “ğ”li olmuşlardır: aga > ağa, bag > bağ, yogurt > yoğurt; yag- > yağ-, bagır- > bağır-… Ğ harfi ile de bugün iki ünsüz işaret edilmektedir. Bunlardan biri bağ, doğum, yığın, ağlamak gibi kelimelerde bulunan arka damak ünsüzü ğ, diğeri de geldiği, görmeğe, direğin gibi kelimelerde bulunan ve g ile k’nin iki vokal arasında yumuşamasından meydana gelip y sesi veren ğ harfi ile gösterilen ünsüzdür. ASCII standardında yer almayan Türkçe harfler ve evrensel kod değerleri yandaki çizelgede verilmiştir. Yazılımlarda yerelleştirme Yazılım geliştirmede, Türk alfabesi, özellikle içerdiği küçük ve büyük harf versiyonları nedeniyle özel mantık gerektirdiği bilinmektedir. Buna Türk-I sorunu denir. Kaynakça Ayrıca bakınız Türk Cumhuriyetleri Alfabeleri F Klavye Dış bağlantılar Türk Dil Kurumu Sözlüğü Altun, Mustafa (2004), "Alfabe Değişiminin Tarihsel Gelişimi Üzerine Bir Değerlendirme", Cumhuriyetin 81. Yılına Armağan, Sakarya Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Adapazarı, s.57-63 TDK Yazım Kılavuzu Latin kaynaklı alfabeler Latin alfabesinden türeyen alfabeler
1519
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori%20teorisi
Kategori teorisi
Kategori teorisi ya da Ulam kuramı, matematiksel yapılar ve bunlar arasındaki ilişkilerle soyut olarak ilgilenen bir matematik kuramıdır. Yarı mizahi "soyut anlamsızlık" olarak da bilinir. Tarihi Bir kategori birbirileriyle ilişkili matematiksel nesneler sınıfının (örneğin grupların) özünü yakalamaya çalışır. Geleneksel olarak yapıldığı gibi tekil nesneler (gruplar) üzerine yoğunlaşmak yerine, bu nesneler arasındaki yapı muhafaza edici gönderimler (yani morfizmler) üzerine yoğunlaşır. Gruplar örneğinde bu gönderimler grup homomorfizmleridir. Bu şekilde farklı kategorileri funktorlar aracılığıyla ilişkilendirmek mümkündür. Funktorlar, bir kategorinin her nesnesini diğer kategorinin bir nesnesiyle ve bir kategorideki morfizmi diğerindeki bir morfizme ilişkilendiren fonksiyonların bir genelleştirmesidir. Sıkça topolojik uzayın temel grubu gibi "doğal yapılar" funktorlar şeklinde ifade edilebilir. Bunun ötesinde, bu tip yapılar "doğal bir bağıntıya" sahiptir ve bir funktoru diğerine ilişkilendirme yolu olan doğal transformasyon konseptine olanak tanır. Kategoriler, funktorlar ve doğal transformasyonlar Samuel Eilenberg ve Saunders MacLane tarafından 1945 yılında ortaya atılmıştır. Başlangıçta bu nosyonlar, topolojide, özellikle cebirsel topolojide, geometrik ve sezgisel bir kavram olan homolojiden aksiyomatik bir yaklaşım olan homoloji teorisine geçişte önemli bir bölümdür. Başkalarının yanı sıra Ulam tarafından (ya da kendisine atfen), benzer düşüncelerin 1930'ların sonunda Polonya okulunda ortaya çıktığı iddia edilmiştir. Eilenberg/MacLane, kendi ifadelerine göre, bu kuramı geliştirirken doğal transformasyonları anlama çabasındaydılar. Bunu yapabilmek için funktorlar tanımlamak, funktorları tanımlamak için ise kategoriler tanımlamak gerekiyordu. Günümüzde bu kuram, matematiğin tüm alanlarında uygulanmaktadır. Kategoriler, nesneler, ve morfizmler Kategoriler Bir kategori C aşağıdaki üç matematiksel durumu oluşturur: Bir sınıf ob(C), böyle ögelere nesneler denir; Bir sınıf hom(C), böyle ögelere biçimler veya göndermeler veya oklar denir. Her biçim f bir kaynak nesne a ve hedef nesne b var. ifadesi, sözlü olarak ifadesi "f a'dan b'ye bir biçimdir". ifadesi — alternatif ifade olarak , , veya — a dan bye tüm biçimlerin hom-sınıf ifadesidir. Bir ikili işlem ∘, biçimlerin kompozisyonu denir, böylece a, b ve c herhangi üç nesne için, elimizde var. nin kompozisyonu ve veya gf olarak yazılır, aksiyom ile yönetilir: Birleşimlilik: Eğer , ve ise , ve Özdeşlik: x nesnesi için, burada bir morfizm var. x için özdeş morfizm denir, böylece her morfizm için, elimizde var. aksiyomlardan,buna burada her nesne için tam bir özdeş morfizm sağlanabilir. Bazı yazarlar sadece kendi özdeş morfizmalarını tanımlayarak verilen tanımından sapabilir. Morfizmler morfizmler boyunca ilişkiler ( gibi) değişmeli diyagramlar, ile "noktalar" (köşeler) gösterimsel nesneler ve "oklar" gösterimsel biçimler sık sık kullanılarak gösterilmiştir. Morfizmler için aşağıdaki özelliklerin herhangisi olabilir. Bir morfizm bir: monomorfizm (veya monik) eğer vurgusu tüm morfizmler için. epimorfizm (veya epik) eğer vurgusu tüm morfizmler için. bimorfizm eğer f hem epik ve hem de moniktir. izomorfizm eğer burada bir morfizm var böylece . endomorfizm eğer . ise end(a) anın endomorfizminin sınıfını ifade eder. otomorfizm eğer f hem bir endomorfizm ve hem de bir izomorfizmdir. aut(a) anın otomorfizmlerinin sınıfını ifade eder. çekilme eğer fnin bir sağ tersi var, yani eğer burada bir morfizm ile varsa. kesit eğer f in bir sol tersi var, yani eğer burada bir morfizm ile varsa . Her çekilme bir epimorfizmdir ve her kesit bir monomorfizmdir.Dahası, aşağıdaki üç durumun eşdeğeridir: f bir monomorfizm ve bir çekilmedir; f bir epimorfizm ve bir kesittir; f bir izomorfizmdir. Kaynakça William Lawvere and Steve Schanuel: Conceptual Mathematics: A First Introduction to Categories, Cambridge University Press, Cambridge, 1997. Saunders Mac Lane: Categories for the Working Mathematician, 2nd edition. Graduate Texts in Mathematics 5, Springer 1998 Francis Borceux: Handbook of Categorical Algebra, volumes 50-52 of Encyclopedia of Mathematics and its Applications. Cambridge University Press, 1994. Dış bağlantılar Alexandre Stefanov'un serbest çevrimiçi matematik kaynakları listesinin Kategori Teorisi bölümü. Kaynakça
1520
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tersine%20matematik
Tersine matematik
Tersine matematik, belirli bir teoremi ispatlamak için gerekli olan en az sayıdaki aksiyomların belirlenmesiyle ilgili matematik dalıdır. Çoğunlukla taban (kurucu) aksiyomları zayıf olan matematiksel kuramlarda ortaya atılan birçok teoremin teoremi kanıtlamak için gerekli olan (ve taban aksiyomlara eklenen) ek aksiyoma denk olduğu ortaya çıkmaktadır. Tersine matematik teoremleri, modern matematiğin mantıksal yapısının dayandığı ikinci dereceden aritmetiğin (Z2) alt dallarına göre sınıflandırarak hangi teoremin hangi Z2 alt dalında tanıtlanabileceğini inceler. Konusu nedeniyle tersine matematik matematiğin temelleri ve matematiğin felsefesi dallarıyla yakından ilgilidir. Bu dalın başlıca kurucuları arasında Harvey Friedman ve Stephen G. Simpson sayılır. Dış bağlantılar Tersine matematiğe ilişkin ayrıntılı bilgi (İngilizce) Matematiksel mantık Hesaplanabilirlik teorisi
1521
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sezgici%20matematik
Sezgici matematik
Matematik felsefesinde, sezgicilik ya da (eski sezgiciliğinin karşıtı olarak) yeni sezgicilik akımı, matematiğe insanların oluşturucu etkinliği olarak bakan bir yaklaşımdır. Sezgici matematikte her türlü matematiksel nesne bir aklın ürünüdür dolayısıyla nesnenin var olma olanağı da nesnenin oluşturulabilme olanağına denktir. Bu görüş, bir nesnenin varlığının, nesnenin var olmamasının bir çelişki teşkil etmesine dayanarak ıspatlanabileceğini savunan klasik yaklaşıma karşıttır ve sezgicilere göre bu klasik yaklaşım geçersizdir. Nesnenin var olmamasının bir çelişki yaratması nesnenin var olduğuna ilişkin oluşturmacı bir kanıtın var olabileceği anlamına gelmez. Bu yaklaşımıyla sezgicilik oluşturmacı matematiğin bir türüdür. Sezgici matematik, matematiksel önermelerin geçerliliğini, önerme için bir ispatın var olmasına bağlar. Sezgici matematikçiye göre matematiksel nesneler salt ussal yapılar ise geçerli olabilmeleri için ıspatlanabilir olmalarından başka herhangi bir ölçüt olamaz. Bunun sonucu olarak sezgici matematikçi bir matematiksel önermeyi klasik bir matematikçinin aldığı anlamda kabul etmez. Örneğin bir sezgici matematikçiye A ya da B demek ya A ya da B önermesinin ıspatlanabileceğini savunmaktır. Özel olarak Üçüncü olanağın dışlanması kanunu, A ya da değil A, geçersizdir çünkü her zaman için A ya da değil A önermesini ıspatlamanın mümkün olduğunu varsaymak mümkün değildir. (Ayrıca bkz. Sezgici Mantık.) Sezgicilik soyut sonsuzluk kavramını da reddeder. Örneğin tüm doğal sayıların kümesi ya da rasyonel sayıların herhangi bir dizisi gibi sonsuz nesneleri meşru olarak kabul etmez. Bu yaklaşım kümeler kuramı ve kalkülüsün büyük bir bölümünün yeniden oluşturulmasını gerekli kılar ve klasik kuramlardan çok farklı olan kuramlara yol açar. Sezgici matematiğe katkıda bulunan matematikçiler L. E. J. Brouwer Arend Heyting Stephen Kleene Sezgici matematiğin dalları Sezgici mantık Sezgici aritmetik Sezgici tip teorisi Sezgici küme teorisi Sezgici kalkülüs İlgili konular Sezgicilik Ultra sezgicilik Anti gerçekçilik Oyun anlam bilgisi Hesaplanabilirlik mantığı Sezgici Matematik
1523
https://tr.wikipedia.org/wiki/Jean-Jacques%20Annaud
Jean-Jacques Annaud
Jean-Jacques Annaud (d. 1 Ekim 1943, Essonne, Île-de-France), Fransız sinemacı ve film yapımcısı. Biyografisi Paris Vaugirard School okulunda edebiyat eğitimi aldı. Sinemaya başlamadan önce reklam yönetmenliği yapan ve yüzden fazla reklam filmini yöneten Jean-Jacques Annaud, 1976 yılında Noirs et Blancs en Couleur (Black and White in Colour - 1976) filmini çekerek sinemaya geçmiş oldu. Kamerun'da askeri görevini yaparken yaşadığı olaylardan yola çıkarak yazdığı ve yönettiği bu filmi, Fransa seyircisi tarafından fazla ilgi görmedi ancak o yıl En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülüne aday gösterildi ve ödülü kazandı. Bir sonraki filmi Coup de Tête (Hothead - 1979) ile ülkesinde sesini duyuran Annaud, 1981 yılında sinema tarihinin en ilginç yapıtlarından birine imza atarak daha geniş kitlelere ulaşma imkânı buldu. La Guerre du Feu (Ateşi arayış - 1981) adlı filminde ateşi bulan ilk insanların, ateşin sönmesi üzerine yeni bir ateş kaynağı bulmak için aralarından birkaç kişiyi uzaklara yollaması anlatılıyor. Bu ağır görevi üstlenen insanları başka kabileler ve doğa ile yaşadıkları mücadele içinde perdeye aktaran Annaud, bu filmi ile Fransız Cesar Ödülleride, En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini aldı. 1986 yılında Sean Connery ile çalıştığı ve Umberto Eco'nun aynı adlı romanından uyarlanan Der Name der Rose (Gülün adı - 1986) filmini çekti. Uyarlama yapımlar arasında önemli bir yere sahip olan bu filmi, 1989 yılında çektiği L'Ours (Ayı - 1989) takip etti. La Guerre du Feu ile elde ettiği Sınıflandırılamayan Filmlerin Yönetmeni unvanını bu filmi ile perçinleyen Annaud, iki ayı arasındaki sevgi bağını ve insanlara karşı bu bağı korumalarını anlatan filminde belgesel doğallığındaki tarzının zirvesine çıktı. 1920'li yıllarda Fransız Hindiçini'nde geçen, Fransız bir kadın ile Çinli bir erkeğin arasındaki sıra dışı ilişkiyi perdeye taşıyan L'Amant (The Lover - 1992) filmini, 1995 yılında çektiği Guillaumet, les ailes du courage (Wings of Courage) izledi. And dağlarına düşen posta uçağının pilotu medeniyete geri dönüşü sırasında yaşadıklarını anlatan bu filmin ardından Seven Years in Tibet (Tibet'te Yedi Yıl - 1997) çekildi. Filmi sebebiyle Çin'de büyük tepki toplayan Annaud'u Çin'e girmesi yasaklandı ancak bu filmi hem sadık izleyicilerinin beğenisini topladı hem de yeni kitlelere ulaşabilmesini sağladı. 2001 yılında Avrupa'da yapılan en büyük bütçeli bağımsız film olan Enemy At The Gates (Kapıdaki Düşman - 2001) çekildi. Stalingrad kuşatması sırasında yaşanan gerçek bir olaydan esinlenilerek yazılan hikâye, çok büyük boyutlarda hazırlanan setlerde çekildi ve bilgisayarlı çekim, kurgu ve efekt tekniklerinin kullanımı nedeniyle Annaud'un sinemasında bir yenilik olarak görüldü. 2004 yılında tekrar hayvanlarla çalışan Annaud, bu kez küçükken birbirlerinden ayrılan iki kaplan yavrusunun yıllar sonra birbirleriyle dövüştürülmek için bir araya getirilişini anlatmaktadır. Filmografi Noirs et blancs en couleur (1976) Coup de tête (1979) Guerre du feu, La (Ateşi arayış) (1981) Gülün Adı (1986) Ours, L' (Ayı) (1988) Amant, L' (1992) Wings of Courage (1995) Tibet'te Yedi Yıl (film, 1997) - Seven Years in Tibet (1997) Enemy at the Gates (Kapıdaki Düşman) (2001) Two Brothers (2004) Kara Altın (2011) Kaynakça Dış bağlantılar IMDb Sayfası 1943 doğumlular Fransız film yönetmenleri Académie des Beaux-Arts üyeleri Fransız senaristler Personae non gratae Yaşayan insanlar En İyi Yönetmen César Ödülü sahipleri Kanadalı film yönetmenleri Fransız film yapımcıları César Ödülü sahipleri En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü sahibi yönetmenler
1525
https://tr.wikipedia.org/wiki/Turgut%20%C3%96zal
Turgut Özal
Halil Turgut Özal (13 Ekim 1927, Malatya - 17 Nisan 1993, Ankara), Türk mühendis, bürokrat, siyasetçi, devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. cumhurbaşkanı. Anavatan Partisi genel başkanı olarak 1983-1989 yılları arasında başbakanlık görevinde de bulunan Özal, 1989 seçimini kazanarak cumhuriyet döneminde doğan ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün ardından, görevi başında ölen ikinci cumhurbaşkanıdır. 43. Türkiye Hükûmeti döneminde başbakanlık müsteşarlığı ile DPT müsteşar vekilliği görevlerinde bulunmuştur. 12 Eylül Darbesi'nden sonra Bülend Ulusu tarafından kurulan hükûmette ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. 1982 yılında bu görevinden istifa etmiştir ve dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in onayı ve bilgisi dâhilinde 1983 yılında Anavatan Partisi'ni kurmuştur. Partisi 1983 Türkiye genel seçimlerinde %45,14 oy almıştır ve 45. Türkiye Hükûmeti'ni kurarak başbakan olmuştur. 1985 yılında yapılan kongrede tekrar ANAP genel başkanı seçilmiştir. Partisinin oy oranı 1987 Türkiye genel seçimlerinde %8,83 düşerek %36,31'e gerilemiştir. 46. Türkiye Hükûmeti'ni kurarak tekrar başbakan olmuştur. Özal, 1989 Türkiye cumhurbaşkanlığı seçiminde cumhurbaşkanı seçilmiştir. Başbakanlıktan ayrılmasına rağmen, siyasi olayların gelişmesinde belirleyici rolünü sürdürmüştür. Saddam Hüseyin'in Türkiye için büyük bir tehlike teşkil ettiğini ve Saddam'ın bölgeyi hakimiyeti altında tutmasına izin verilemeyeceğini savunmuştur. Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra cumhurbaşkanlığı döneminde ölmüştür. İlk yılları Babası Malatya'nın Çırmıktılı yani şimdiki adıyla Yeşilyurt ilçesinin Ünlüoğulları ailesinden banka memuru Mehmet Sıddık Özal, annesi ise Tunceli Çemişgezekli, ilkokul öğretmeni, Kürt kökenli Hafize Hanım'dır (d. 1906 - ö. 1988). Çocukluğunun bir döneminde pilot olmak isteyen Özal, Silifke'ye taşındıktan sonra, eşeğin üzerinden düşerek kolundan sakatlandı ve kollarından biri diğerine göre daha kısa kaldı. Bu durum pilot olma isteğinden zorunlu olarak vazgeçmesine neden oldu. 4 yaşındayken ailesi Bilecik'in Söğüt ilçesine taşındı ve ilköğrenim hayatına burada başladı. Babasının görevi nedeniyle sık sık il değiştirdi. Ortaokulu Mardin'de bitirdi. Mardin'de lise olmaması nedeniyle, Konya Lisesi'nde eğitimine devam etti. Bu dönem içerisinde kardeşi Korkut Özal da eşlik etti. Son olarak Kayseri Lisesi'nde lise eğitimini bitirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi'nde Elektrik Mühendisliği bölümünü burslu olarak okudu ve 1950 yılında mezun oldu. Mühendislik yapmaya başladı ve kısa bir süre sonra ailesinin isteğiyle evlendiği Ayhan İnal ile 1952 yılında kısa süreli bir birliktelik yaşadı. Bu evlilikten sonra çalıştığı kurum Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünde sekreter olarak görev yapan Semra Yeğinmen ile evlendi. Evlendikten sonra Amerika'da Teksas Teknoloji Üniversitesi'ne ihtisas yapmaya giderek burada ekonomi branşında eğitim aldı. Yine bu evlilikten sonra Ahmet (d. 1955), Zeynep (d. 1956) ve Efe (d. 1967) adında üç çocuk sahibi oldu. Bürokratlık dönemi Geri döndüğünde EİEİ Genel Müdür Yardımcısı (ya da Genel Direktör Teknik Müşaviri; kayıtlar arasında ikilem mevcut) oldu ve Türkiye'de elektrifikasyon üzerine projelerde çalıştı. 1958 yılında Planlama Komisyonu'nda sekretarya görevini yaptıktan sonra 1959 yılında Ankara Ordonat Okulunda yedek subay oldu. Dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdürü Süleyman Demirel de, 27 Mayıs Darbesi'nden hemen sonra askere alındı. Askerliği sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda çalıştı. 1965 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel'in danışmanı olarak görev yaptı. 1967 yılında DPT Müsteşarı oldu. 1971 yılından 1973 yılında kadar Dünya Bankası Sanayi Dairesinde danışman olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok sektördeki, birçok şirket için yönetici olarak çalıştı. Sabancı Holding'deki görevinin genel koordinatörlük olduğu belirtilmektedir. Siyasi yaşamı 1977 genel seçimlerinde Millî Selamet Partisi'nden İzmir milletvekili adayı oldu; ancak seçilemedi. 43. Hükûmet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ile DPT Müsteşar Vekilliği görevlerine getirildi. 24 Ocak Kararları'nı hazırladı. 24 Ocak kararları 1980'li ve 1990'lı yıllara egemen olacak bir politikacıyı tanıtıyordu. Bu politikacı Turgut Özal'dır. 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nden sonra, bu politikaları devam ettirmek amacıyla Bülend Ulusu Hükûmeti'nde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevine getirildi. Bu göreve getirildikten 22 ay sonra, 14 Temmuz 1982 yılında istifa etti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hem DPT Müsteşarlığı hem de başbakanlık müsteşarlığı yapmış tek Başbakanı ve Cumhurbaşkanıdır. Başbakanlığı (1983-1989) 20 Mayıs 1983 tarihinde Anavatan Partisini kurdu. 1983 Türkiye genel seçimlerinde tarihindeki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak tek başına iktidar ve 45. Hükûmet'in Başbakanı oldu. 1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıktı. 13 Nisan 1985 tarihinde yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi. 1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükûmet'in Başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyüdü. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nu değiştirerek Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nı kurdu. Suikast girişimi 18 Haziran 1988 Cumartesi günü Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Anavatan Partisi'nin 2. Olağan Kongresi'nin düzenlendiği sırada Kartal Demirağ isimli saldırgan tarafından düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu. Foto muhabirleri ve televizyon kameraları için hazırlanmış olan platformun önünden ve Özal'a 12 metre öteden saat 12.15'te iki el ateş eden Demirağ, Turgut Özal'ı sağ elinden yaraladı. Saldırı sonrası etrafa rastgele ateş açan korumalar ise 18 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Yaralananlar arasında bakan İmren Aykut da vardır. Önce ölüm cezasına çarptırılan, ardından cezası 20 yıla indirilen Kartal Demirağ'ı cumhurbaşkanlığı döneminde affetti. Ekonomi Ekonomide serbest piyasa düzenini esas alan yapısal değişim programı Turgut Özal hükûmeti döneminde uygulamaya kondu. 1983-1987 yılları arasındaki Başbakanlığı dönemini de içine alan, Türkiye'de kişi başına düşen millî gelir 1980 yılında 1.539 dolar iken 1987 yılında 1.636 dolara yükseldi. Türkiye'yi ithal ikamesi modelinden ihracat önderliğinde büyüme modeline dönüştürmeyi başarmış ve Türk ekonomisi rekabete açılmıştır. Döneminde pek çok Anadolu il ve ilçesinde organize sanayi bölgesi kurulmuş, Anadolu üretim yapıp doğrudan ihracata yönelmiştir. İnsan hakları Türkiye'de yaşayan Kürt toplumunun hakları için çözüm sürecinin ilk aşaması katedildi. Celal Talabani ve Kuzey Irak lideri Mesud Barzani'ye uluslararası alanda rahat seyahat edebilmesi amacıyla kırmızı Türk pasaportu verdi. Ancak Talabani bu pasaportu 2003 yılında Türkiye'ye iade etti. Cumhurbaşkanlığı (1989-1993) Seçimi 1989'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi meclise girmeyerek seçimi boykot etti. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde yine muhalefetin katılmadığı 3. tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başladı. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir. Körfez Savaşı ve Özal Cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı I. Körfez Savaşı'dır. Bu olayda çok aktif rol aldı. Petrol kaynaklarının kontrolünü elinde tutan Saddam Hüseyin'in Türkiye için büyük bir tehlike teşkil ettiğini ve Saddam'ın bölgeyi hakimiyeti altında tutmasına izin verilemeyeceğini savundu. Saddam'ın uzaklaştırılması için mümkün olan her şeyin yapılması konusunda fikren ve siyasi açıdan son derece istekliydi. Bu nedenle ABD'ye bu konuda açık destek verdi. Harekâta Türk Ordusu'nun da katılıp, Mîsâk-ı Millî sınırları içinde olan Musul ve Kerkük'e girilmesini isteyince, zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay görev süresi sona ermeden 3 Aralık 1990 tarihinde kendi isteği ile Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliye ayrıldı; görevden ayrılmasına sebep olarak da I. Körfez Savaşı'nda hükûmetin tutumuna tepki olduğu öne sürüldü. Dönemin Irak Başbakanı Taha Yasin Ramazan Türkiye ziyareti sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Özal'ı makamında ziyareti sırasında Saddam Hüseyin hükûmetine karşı Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık uçaklarına İncirlik Hava Üssü'nü açarsanız "sizi düşman biliriz" sözlerine karşı Turgut Özal "O Saddam'a selam söyle. Eğer Türkiye topraklarına bir top mermisi düşerse, seni de Saddam'ı da Bağdat'ın ortasında asarım." demiştir. Sivil cumhurbaşkanı Özal, her zaman sivil yönetimi savunmuş olup genellikle de resmi kıyafetler yerine sivil kıyafetler giymekten hoşlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarını resmi kıyafetiyle ziyaret eden diğer cumhurbaşkanlarından farklı olarak çoğu defa kravatsız, keten pantolon, keten ayakkabı ve tişörtle resmi programlara katıldı. Üst rütbeli askerlerin devir teslim törenine katılmazken, küçük bir ilçede kaymakamın göreve başlama törenine katıldı. Askeri birlikleri şortla denetlemesi medya tarafından şiddetle eleştirildi. Özal diğer cumhurbaşkanları gibi konuklarını köşkte ağırlamak yerine, Marmaris Okluk koyundaki resmi yazlıkta ağırladı. Ölümünde sivil cumhurbaşkanı, demokrat cumhurbaşkanı, dindar cumhurbaşkanı pankartlarıyla da bu tutumu desteklendi. Ölümü Turgut Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra öldü. Cenazesine Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi akın etti. Tören televizyonlardan canlı yayınlanırken, Türkiye'nin yanı sıra Mısır ve Pakistan'da üç günlük ulusal yas ilan edildi. Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Turgut Özal ile de yakın dost olan George H. W. Bush beklentilerin aksine cenaze törenine katılmadı. "Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed'in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum." şeklindeki vasiyetine uyularak kendisi tarafından yaptırılan eski Başbakan Adnan Menderes Anıt Mezarı'nın bulunduğu Topkapı Mezarlığı'nda, Vatan Caddesi üzerinde kendi adına hazırlanan anıt mezara defnedildi. Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği de yıllardır tartışılmaktadır. Turgut Özal'ın limonatasına katılan arsenikle zehirlendiği iddiasını ortaya atan eşi Semra Özal, delil olarak da saç örneğini ABD'de tahlil ettirdiğini belirtmektedir. 2 Ekim 2012 tarihinde mezarı 19 yıl aradan sonra açılmış; Adli Tıp Kurumu, Özal'ın ölümünün bir suikast olup olmadığının belirlenmesi için yapılan otopsi sonucunda zehir bulunduğunu ancak zehirden mi yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemediklerini açıklamıştır. Özel hayatı Korkut Özal ve Yusuf Bozkurt Özal'ın ağabeyi olan Turgut Özal elektrik mühendisi olarak çalıştığı 1952 yılında Ayhan İnal ile evlenmiş ancak aynı yıl ikili boşanmıştır. Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde çalışırken daire çalışanlarından Semra Özal ile tanışmış, 31 Mayıs 1954 tarihinde evlenmiştir. Bu evliliğinden Zeynep, Efe ve Ahmet Özal doğmuştur. Popüler kültürde Turgut Özal 2007: Zincirbozan filminde İsmail İncekara tarafından canlandırıldı 2009: Kurtlar Vadisi Gladio filminde Sezai Aydın tarafından canlandırıldı 2013: Seksenler dizisinde Deniz Oral tarafından canlandırıldı 2014: Tanıklar dizisinde Sezai Aydın tarafından canlandırıldı 2015: Ertuğrul 1890 filminde Deniz Oral tarafından canlandırıldı 2019: Cep Herkülü filminde Barış Kıralioğlu tarafından canlandırıldı Ayrıca bakınız Özalizm Kaynakça Dış bağlantılar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı-Turgut Özal Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği Turgut Özal Üniversitesi Özal ailesi 1927 doğumlular Malatya doğumlu siyasetçiler 1993 yılında ölenler Ankara'da kalp krizinden ölenler Topkapı Mezarlığı'na defnedilenler Anavatan Partisi genel başkanları Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarları İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesinde öğrenim görenler Kayseri Lisesinde öğrenim görenler Kürt asıllı Türk siyasetçiler Süleyman Demirel TBMM 17. dönem İstanbul milletvekilleri TBMM 18. dönem İstanbul milletvekilleri Türk antikomünistler Türk elektrik mühendisleri Türk liberaller Türk muhafazakârlar Türk Sünniler Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcıları Türkiye'de merkez sağ
1529
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk%20bayra%C4%9F%C4%B1
Türk bayrağı
Türk bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal ve resmî bayrağı. Al renkli zemin üzerinde beyaz hilâl ve yıldız ile oluşmuş bayrak ilk olarak 1844 yılında Abdülmecit dönemindeki Tanzimat sürecinde kabul edilmiş, Cumhuriyet döneminde 29 Mayıs 1936'da 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayrağı olarak kanunlaşmıştır. 22 Eylül 1983'te 2893 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile bayrak ölçütleri belirlenmiş ve bayrak son hâlini almıştır. Efsaneye göre bayraktaki al, kan kırmızısıdır ve şehitlerin dökülen kanlarını temsil eder. Gece yarısı bu kanların üzerine yansıyan hilâl biçimindeki ay ve bir yıldızla beraber Türk bayrağının görüntüsü oluşur. Bu efsanenin 1389 yılında meydana gelen I. Kosova Muharebesi'nde gerçekleştiği söylenmektedir. Ayrıca İstiklâl Marşı'nın birinci, ikinci ve onuncu kıtalarında Türk bayrağından bahsedilir. Tarihçe Osmanlı İmparatorluğu'ndan önceki Anadolu Türk devletlerinde kullanılan bayrak renk ve sembolleri hakkında yeterli bir bilgi yoktur. Türk bayrağı ilk olarak Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Mesud tarafından Osman Bey'e gönderilen beyaz renkli sancak olarak görülür. 15. yüzyıldan sonra al bayrak I. Selim dönemindeki Çaldıran Muharebesi'nde ise yeşil bayrak kullanılmaya başlanmıştır. Türk bayrağına en yakın şekle ise III. Selim döneminde rastlanır. Bu bayrakta hilal ile birlikte sekiz köşeli yıldız kullanılmıştır. Sekiz köşeli yıldız şekil bilimine göre zafer anlamı taşımaktadır. 1844 yılında Abdülmecid dönemindeki Tanzimat sürecinde bayraktaki yıldız beş köşeli şeklini almıştır. Beş köşeli yıldız insanı sembolize etmektedir. Saltanatın kaldırılması üzerine 29 Mayıs 1936 tarihinde bayrağın şekli kesin bir şekilde tayin edilmiştir. 28 Temmuz 1937 tarihli, 27175 sayılı "Türk Bayrağı Nizamnamesi Kararnamesi" ile de Türk bayrağının kullanılışı düzenlenmiştir. Yapısı Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunun, 25 Ocak 1985 tarih ve 85/9034 numaralı "Türk Bayrağı Tüzüğü" kararının 4. maddesinde, bayrağın boyutları belirlenmiştir. Kanuna göre, Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmî yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara, kürsülere örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez. Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz. Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Renk kodları Türk bayrağının kırmızı rengi, RGB renk modelinde %89 kırmızı, %3.9 yeşil ve %9 mavi (onaltılık renk kodu #E30A17) ile oluşur. CMYK renk modelinde ise %0 siyan, %95.6 magenta, %89.9 sarı ve %11 siyah olarak oluşur. Bu renk, 356.4 derece hue açısı, %91.6 doygunluk ve %46.5 açıklık değerlerine sahiptir. Türk bayrağındaki kırmızı renk (Al olarak da tanımlanır.) canlı tonlarda bir kırmızıdır ve bu renk, #FF142E ile #C70000 renklerinin karıştırılmasıyla elde edilebilir. En yakın web rengi #d11919 koduyla yer alır. Kullanımı Kamu kurumları Türk bayrağı, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında sürekli göklerde ve makamların masalarında yer almaktadır. Üniformalar Askeri üniformalarda bayrak, ya sağ omuz üzerinde ya da üniformanın ön tarafında bir yamada görüntülenir. Kasklar da ön veya yan taraflarında arma taşıyabilir. Uçuş kıyafetleri, deniz kuvvetleri üniformaları, Jandarma üniformaları ve diğerleri, bayrağı omuz yamalarında veya kasklarda taşırlar. Üniformaların yanı sıra birçok amblem ve yama, bayrağı belirgin bir şekilde veya küçük değişikliklerle sergiler. Sosyal hayatta kullanımı Millî bayramlar, anma günleri vb. etkinliklerde bayrak halk tarafından bayrakçılar tarafından temin edip kullanılmaktadır. Millî bayramlarda evlere, işletmelere, gökdelenlere vb. yerlere Türk bayrağı asılır. Ayrıca millî bayramlarda Türkiye'deki televizyon kanalları da ekranın sağ veya sol üst köşesine Türk bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk portresi koyarlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kaybettiği 10 Kasım günü ulusal yas sebebiyle ülke genelinde bayraklar yarıya çekilir. Yas ilan edilmesi sebebiyle bayrakların yarıya çekileceği diğer günler Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenir. Ayrıca Türk bayrağının milli ve manevî değerini korumak için çeşitli yasalar uygulamaya koyulmuştur. Cenazeler Bayrak devlet törenlerinde ve askeri cenazelerde önemli bir yer tutar. Bir cenaze bayrağı her zaman hayatını kaybeden kişinin tabutunun üzerine serilir ve askeri polis veya ölünün yakınları tarafından taşınır. Askerler ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı da zaman zaman tabutu taşırlar. Birçok katılımcı da bayrağı, hayatını kaybeden kişinin resmiyle birlikte, yaka düğmelerinde taşır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kullanımı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası Bayrak Yasası'nın 5. maddesine göre "Türk Bayrağı, Kıbrıs Türk Halkı'nın milli bayrağı olarak kullanılır." Aynı maddenin hükmüne göre, Türk bayrağı, Güvenlik Kuvvetleri'nin binalarından, Hükümet binalarından, kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerinden Kuzey Kıbrıs bayrağıyla birlikte göndere çekilebilir. Aynı yasanın 10. maddesi, Türk bayrağına hakaretleri yasaklarken, 11. madde bu hakaretlerin kasıtlı olarak gerçekleştirilmesi durumunda cezalandırılmasını öngörmektedir. Galeri Benzer ve ilişkili bayraklar Benzer ay-yıldız içeren bayrak ve forslar; Ayrıca bakınız Türkiye arması Türk bayrakları listesi Türkiye'nin ulusal sembolleri Kaynakça Dış bağlantılar 22 Eylül 1983 tarih, 2893 sayılı Türk bayrağı Kanunu Bayrak Ulusal bayraklar Ay ve yıldızlı bayraklar Avrupa bayrakları Asya bayrakları Türk bayrakları
1533
https://tr.wikipedia.org/wiki/Matemati%C4%9Fin%20temelleri
Matematiğin temelleri
Matematiğin temelleri olarak bilinen matematik dalı matematiğin tümü için geçerli olan en temel kavramları ve mantıksal yapıları inceler. Sayı, küme, fonksiyon, matematiksel tanıt, matematiksel tanım, matematiksel aksiyom, algoritma gibi kavramlar Matematiksel mantık, Aksiyomatik Küme Teorisi, Tanıtlama Teorisi, Model Teorisi, Hesaplama teorisi, Kategori Teorisi gibi yine matematiğim temelleri olarak anılan alanlarda incelenir. Bununla birlikte matematiğin temellerinin araştırılması matematik felsefesinin ana konularından biridir. Bu daldaki can alıcı soru matematiksel önermelerin hangi nihai esaslara göre "doğru" ya da "gerçek" kabul edilebileceğidir. Geçerli baskın matematiksel paradigma aksiyomatik küme kuramı ve formel mantık üzerine kurulmuştur. Günümüzde neredeyse bütün matematik teoremleri küme kuramının teoremleri şeklinde ifade edilebilmektedir. Bu bakış açısına göre matematiksel bir önermenin doğruluğu (gerçekliği) önermenin formel mantık yoluyla küme kuramının aksiyomlarından türetilebildiği iddiasından başka bir şey değildir. Bununla birlikte bu formel yaklaşım bazı konuları aydınlatmakta yeterisz kalır: Neden kullandığımız aksiyomlar yerine başka aksiyomlar kullanmayalım? Neden kullandığımız mantık kuralları yerine başka mantık kuralları kullanmayalım? Neden "doğru" matematiksel önermeler (örneğin aritmetik yasaları) fiziksel dünyada doğruymuş gibi görünür? Bu sorunsal Eugene Wigner tarafından (1960) ":en:The unreasonable effectiveness of mathematics in the physical sciences" (Matematiğin doğa bilimlerindeki anlaşılmaz etkililiği) adlı çalışmasında ayrıntılı olarak işlenmiştir. Yukarıda belirtilen formel gerçeklik nosyonunun hiçbir manası da olmayabilir. Başka bir deyişle tüm önermelerin, hatta paradoksların, küme kuramı aksiyomlarından türetilmesi olanaklı olabilir. Bunun ötesinde Gödel'in ikinci teoreminin sonucu olarak bunun böyle olmadığından hiçbir zaman emin olamayız. Matematiksel gerçekçilikte (Platonizm olarak da bilinir), insanlardan bağımsız olan bir matematiksel nesneler dünyasının var olduğu öne sürülür. Matematiksel nesnelere ilişkin doğrular insanlar tarafından keşfedilir. Bu görüşe göre doğanın yasaları ve matematiğin yasaları benzer bir statüdedir ve matematik yasaların doğadaki etkililiğinin mantıksız olduğu savı geçerliliğini yitirir. Aksiyomlarımız değil, matematiksel nesnelerin elle tutulabilir gerçek dünyası matematiğin temellerini oluşturur. Bu noktada doğal olarak beliren soru, (Bu matematiksel dünyaya nasıl erişlebilir?) sorusudur. Matematik felsefesinde bazı modern kuramlar, özgün anlamıyla, temellerin var olduğunu reddeder. Bazıları matematiksel uygulama üzerinde yoğunlaşır ve matematikçilerin bir sosyal grup olarak somut çalışmalarını betimlemeyi ve çözümlemeyi amaçlar. Yine başkaları, matematiğin 'gerçek dünyaya' uygulandığında güvenilirliği konusunda insanın bilişseliğine yoğunlaşarak matematiği bilişsel bilim olarak oluşturmaya çalışır. Bu kuramlarda temeller yalnızca insan düşüncesinde bulunur ve 'nesnel' dış yapıda yoktur. Bu konu hâlâ çözüme kavuşturulamamıştır. İlgili konular Matematik Felsefesi Tersine Matematik Kaynakça ":en:The Unreasonable Effectiveness of Mathematics in the Natural Sciences", Eugene Wigner, 1960 ":en:What is mathematical truth?" (Matematiksel gerçek nedir?) , Hilary Putnam, 1975 ":en:Mathematics as an objective science" (Nesnel bilim olarak matematik) , Nicholas D. Goodman, 1979 ":en:Some proposals for reviving the philosophy of mathematics" (Matematik felsefesini yeniden canlandırmak için bazı öneriler), Reuben Hersh, 1979 ":en:Challenging foundations", Thomas Tymoczko, 1986, preface to first section of "New Directions in the Philosophy of Mathematics", 1986 ve (değişikliklerle) 1998; ayrıca Putnam, Goodman, Hersh çalışmalarını da içerir.33 Dış bağlantılar Prof. Benno Kuryel'in konuyla ilgili makalesi Stephen G. Simpson'in konuyla ilgili sitesi (İngilizce) FOM -- Foundations of Mathematics mailing list (Matematiğin temelleri e-posta listesi - İngilizce) Chaitin'in "Matematiğin Temelleri Üzerine Uyuşmazlık Yüzyılı" adlı yazısı Matematiksel mantık Matematik tarihi Matematik felsefesi
1536
https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCmeler%20teorisi%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
Kümeler teorisi (anlam ayrımı)
Kümeler teorisi ile şunlar kastedilmiş olabilir: Kümeler kuramı; Alman matematikçi Georg Cantor'un 1874-1895 yılları arasında geliştirdiği, 20. yüzyıl matematiğinin temelini oluşturan teori. Zermelo-Freankel küme kuramı (ZFC); basit kümeler kuramındaki Russel paradoksu gibi zaafiyetlere yanıt olarak geliştirilen, aksiyoma (belit) dayalı bir kuram.
1538
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C5%9Fkent
Başkent
Başkent, bir devletin yönetim merkezi olan şehir. Bir ülkedeki hükûmet merkezidir. Bazı monarşilerde, başkent hükümdarın sürekli ikamet ettiği şehri temsil eder. Demokrasilerde genellikle meclis ve diğer hükûmet organları başkentte bulunur. Diplomatik ilişki içerisinde bulunulan ülkelerin büyükelçilikleri de genellikle başkentte yer alır. Bir ülke, politik nedenlerden dolayı birden fazla başkent tayin edebilir. Örnek olarak, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin idari başkenti Pretoria, yasama başkenti Cape Town, yargı başkenti Bloemfontein'dir. Tarihçe Başkentlerin ortaya çıkabilmesi için kentlerin ortaya çıkması yeterli değildi. Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Mezopotamya'da ilk kentler MÖ 6000 yıllarına kadar geri gitse de başkentin ortaya çıkması ancak bir devlet örgütlenmesi gerekiyordu. MÖ 2350 dolaylarında Agade kralı Büyük Sargon'un Sümer kent devletlerini zor kullanarak ele geçirip bölgesel bir devlet kurması ile ilk başkent ortaya çıktı. Sargon ve sonraki Akad kralları fethettikleri yerlerden elde ettikleri büyük ganimetleri başkentte topladılar, burayı tapınaklar ve benzeri kamusal binalarla süslediler. Mezopotamya'da daha önce var olan kent devletleri ile karşılaştırıldığında başkent hem kralın oturduğu yer hem de zenginliklerin yığıldığı yer olarak diğer kentlerden ayrışır. MÖ 1750 dolaylarında Babil kralı Hammurabi Sümer ve Akad kentlerini tek bir yönetim altında birleştirerek bölgesel devletten imparatorluğa geçişi sağladı. Bu sefer tüm kaynaklar başkent Babil'de toplandı. Antik dönem imparatorluklarında başkent değiştirmeler de sık olarak görülüyordu. Örneğin Antik dönem Mısır'da bir düzineden fazla başkent değiştirme oldu. İlke olarak her firavun kendi başkentini seçip anıt mezarını oraya yakın bir yere yaptırıyordu. Dolayısıyla ardından gelen firavun yeni bir yeri başkent olarak seçebilirdi. Aşağı ve Yukarı Mısır'ı birleştiren Menes MÖ 3100'de Memfis'i başkent yapmıştı. Ancak MÖ 2000'lerde Teb kenti gerçek anlamda bir başkent niteliğini kazandı. Başkent değiştirme Mezopotamya'da da sık görülen bir olaydı. Sümer'ler döneminden beri kralların kendi adlarına bir kent kurmaları çok onurlu bir iş sayılmaktaydı. Örneğin Asur kralı I.Tukulti Ninurta başkent Asur'dan 3 kilometre uzakta kendi adını taşıyan yeni bir başkent yaptırmaya girişti. Kralı temel amacı bu kentin Susa kralı Untaş Napirişa'nın eski başkent Susa'dan 60 km. ileride kendi adına kurduğu başkentten daha görkemli olması idi. Görüldüğü gibi bu kentlerin kurulmalarının nedeni ekonomik veya stratejik değildi. Nitekim kralın ölümünden bir süre sonra ihtişamlı görünümü olan kent terkedildi. Tarihsel olarak Mezopotamya, Mısır ve Anadolu'da kurulmuş olan büyük kentler ve başkentler hükümdarın oturduğu karargahlar görünümündeydi. Burada yaşayan yönetici seçkinler ve çevreleri için zanaatkarlar, köleler ve kentin savunmasını yapan askerler bu merkezlere toplanmıştı. Elde edilen zenginlikler de bu kentteki saraylara, anıt mezarlara ya da büyük kamu binalarına yatırılmaktaydı. Gerçekleştirilen bayındırlık işlerinden dolayı başkent çok görkemli görülse de, bu kentin dışında başka büyük kentin bulunmaması, toplumsal yaşamın kentsel bir dizgeye dayanmadığını gösteriyordu. Avrupa tarihinde başkentler Avrupa tarihinde ilk devletler Yunan kent devletleri idi ve dolayısıyla başkent henüz oluşmamıştı. Yunan kent devletlerinin ardından İskender'in kurduğu imparatorluğun bir başkenti oldu. İskender Mısır'ı ele geçirdikten sonra MÖ 332'de başkent Memfis'in doğusundaki küçük bir balıkçı köyüne bir kent kurdurttu ve burayı başkent ilan etti. Doğu toplumlarındakine benzer şekilde başkent kurmanın burada da devam ettiğini görüyoruz. İskender'in adını taşıyacak pek çok kentten biri olan İskenderiye antik dünyanın en büyük iki kütüphanesinden birine sahip idi. Roma devleti ise önce bölgesel bir devlet, sonra imparatorluk haline geldi ve döneminin benzeri olmayan bir merkezine dönüştü. MÖ 390'da Roma'nın Galya'lılar tarafından yağmalanmasından sonra kısa bir süre kentten ayrı kalan Romalılar, tehlike geçip Galyalılar gittikten sonra yeniden başkenti imara giriştiler. Bu dönemde başkentin Roma'dan Veii'ye taşınması önerisi kabul edilmedi. Bu öneriye karşı çıkanlar kutsal yerlerinin çoğunun kentin içinde olduğunu gerekçe gösteriyorlardı. Batı Roma imparatorluğunun çöktüğü 5. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar olan sürede Avrupa tarihinde kentler de neredeyse tarihten silindi. İtalya ve Güney Fransa'da bazı kentler ayakta kalsalar da kente dayalı ekonomik düzen çöktü. Bir zamanlar bir milyon insanı barındıran Roma'nın nüfusu Karolenjler döneminde 20 bin kişiye kadar düştü, Viyana gibi bazı kentler tamamen tarih kayıtlarından silindi. Charlemagne'nın ne bir başkenti ne de bir oturma yeri vardı. 11. yüzyıldan itibaren kentler oluşmaya başlasa da ulus devletlerin ortaya çıkışına kadar yarı özerk derebeylikler ya da erk alanları şeklindeki kent devletleri varlıklarını sürdürdü. Kent devletleri farklı özellikler gösterse de ortak özelliği iktidarın bir kişide değil senato, konsey, meclis vb. bir kolektif siyasal kurumda toplanmış olması idi. Güçlü bir kişinin iktidarı tek başına ele geçirdiği de görülürdü ama kısa süreli olurdu. Bu kent devletçikleri fetihe dayalı askeri bir siyaset izler, bazen diğer kentleri kendi iktidarları altına alırlardır. Bu şekilde Kuzey ve Orta İtalya'da, İsviçre'de, Flanders'de ve Kuzey Almanya'daki Hansa kentlerinden bahsedilebilir. Bu kent örgütlenmelerin hiçbirinde gerçek anlamda bir başkentten söz edilemez. 15. ve 16. yüzyıllarda Batı ve Kuzey Avrupa'da feodalizmin çöküşüyle birlikte kent devletleri güçlerini kaybetti, merkantilizm düşüncesi ve monarşiler güçlerini artırmaya başladı.1648'de yapılan Westfalya barışı ulus devletlerin ortaya çıkmasına doğru önemli bir adım oldu. Ancek merkezi monarşiler ile kent devletleri arasındaki ekonomik ve siyasi erk savaşı birdenbire son bulmadı, 19. yüzyıla kadar devam etti. Hansa kentlerinin birçoğu Polonya ve Danimarka krallarının egemenliği altına girdi, Flanders'deki kentler Burgund dükünün dolayısıyla Habsburg'ların kontrolüne girdi. Krallar kimi kent devletlerine ayrıcalıklar vermek zorunda kaldılar. Lizbon, Sevilla, Frankfurt, Hamburg gibi kentler merkantilist krallık yönetimleri altında zenginleştiler. 17. yüzyılın sonlarında nüfusu hızla artan en önemli başkent Londra oldu. Ticari kapitalizmden endüstri kapitalizmine geçiş Manchester, Liverpool gibi endüstri kentlerinin nüfus ve üretim güçleriyle Londra seviyesine ulaşmasını sağladı. Zenginliğin toplandığı haraççı ekonomilerdekinden farklı şekilde sermaye ve emek piyasalarının sistemli bir biçimde ilişki içinde olduğu günümüz başkentlerin ortaya çıkmasının ilk örneği Londra olmuştur. Ulus devletlerde başkent Endüstri devrimi tek tek kentlere ya da kentsel birliğe dayalı kent devletleri düzenini çökertti. Avrupa'daki son kent devletleri de ya ulus devlet haline geldiler ya da ulus devletlerin egemenliğine girdiler. Ulus devletlerin yönetim merkezi olarak başkentlerin planlanması, mimarisi, klasik mimari ve planlamanın ötesinde simgesel bir işlev ve değer taşımaya başladı. Buralar ulusal kimliğin simgelendiği ve diğer kentlere örnek gösterildiği mekanlar haline geldi. Kısaca çağdaş başkentin ortaya çıkması büyük ölçüde ulusal devletlerin gelişmesine denk düşer. Bu simgesel içeriklerinin yanı sıra mal üretimi ve hizmet sunumunun da merkezidir. Amos Rapoport başkentlerin özelliklerini şöyle sıralar güçlü bir merkezcilik ulusal kimlik, statü ve iktidarın simgeleşmesi diğer kentler üzerinde liderlik ve denetim siyasal ve ekonomik karar alma süreçlerinde öncelikli olma Siyasal toplum ve mekan ilişkisi başkentlerde daha çok önem kazanır. Başkentler iktidarın kendisini meşrulaştırdığı ve sağlamlaştırdığı kentler olmuştur. Avrupa'nın önde gelen başkentlerinde 1850-1880 yılları bu anlamda kökten dönüşümlerin olduğu yıllar oldu. Bu dönemde başkentler yeni değerlere ve ekonomik ilişkilere uygun olarak yeniden imar edildiler. Başkent türleri Lawrence J. Vale çağdaş başkentleri yaşadıkları evrime göre üç tipe ayırarak incelemiştir. Evrimlerini kendi içsel dinamikleriyle gerçekleştiren başkentler: Bu başkentler uzun bir geçmişe sahiptir ve başkentlik niteliklerini kesintisiz sürdürmüşlerdir. Londra, Paris, Viyana gibi başkentler bu gruba girer. Roma İmparatorluğu döneminde Viyana ve Londra küçük bir garnizon, Paris de mütevazı bir kentti. Bato Roma'nın yıkılmasından sonra hepsi kent niteliğini yitirdi. Roma ve Paris sadece piskoposluk kenti olarak varlıklarını sürdürdüler. 10. ve 11. yüzyılda kentler yeniden canlanmaya başladı. Viyana 1200 yıllarında Roma'nun dört katı büyüklüğünde bir kent oldu. 13. yüzyıldan sonra ise Habsburg'ların merkezi oldu. Evrimlerini kendi içsel dinamikleriyle gerçekleştirmiş ancak başkentlik niteliği kesintili olan başkentler: Bunlar tarihin bir döneminde başkent olmuş ancak bu niteliğini bir dönem kaybedip sonra yeniden kazanmıştır. Roma, Moskova, Atina gibi başkentler bu gruba girer. Daha önce başkentlik niteliğine sahip olmayan ancak siyasal bir kararla yeni yönetim merkezi yapılan başkentler: Bu tip başkentlere daha çok kıta Avrupa'sı dışındaki bölgelerde rastlanır. Wolman başkentleri sahip oldukları işlevler ve niteliklere göre sınıflandırmıştır. Çok işlevli başkentler: Ekonomik, politik, sosyal ve kültürel alanda her yönüyle işlevsel olan Londra, Paris, Tokyo, Moskova, Berlin örnek verilebilir. Uluslararası başkentler: Diğer işlevlerinin yanı sıra uluslararası alandaki etkin rolleriyle önce çıkan Londra, Tokyo gibi başkentler Politik başkentler: Diğer fonksiyonları daha zayıf olup politik yönleriyle öne çıkan başkentler: Örneğin Ankara, Canberra, Washington D.C. Federal sistemdeki başkentler: Washinton D.C., Brasilia, Canberra, Berlin Üniter devletlerdeki başkentler: Ankara, Atina Kaynakça
1539
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cel%C3%A2l%20Bayar
Celâl Bayar
Mahmut Celalettin Bayar (16 Mayıs 1883; Umurbey, Gemlik, Bursa - 22 Ağustos 1986, İstanbul), Türk ekonomist, siyasetçi ve eski cumhurbaşkanı. Çağdaş Türkiye'nin siyasi yaşamının çeşitli dönemlerinde önemli roller oynamış olan Bayar, Meclis-i Mebusan üyesi, cumhuriyet döneminde iktisat vekili, Mustafa Kemal Atatürk'ün son başbakanı ve 1950-1960 arasında Türkiye'nin üçüncü ve asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Yaşamı Gençliği 16 Mayıs 1883 tarihinde Bursa'nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir fıkıh bilgini olan babası Abdullah Fehmi Efendi, 93 Harbi'nden sonra, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Plevne şehrinden, Gemlik yakınlarındaki Umurbey köyüne göç etmişti. Bu köydeki rüştiyede müdürlük ve bir ara da Gemlik'te müftülük yapmıştı. Bayar, Abdullah Fehmi Efendi'nin; Behzat ve Asım’dan sonraki üçüncü oğludur. İlk ve ortaöğrenimini babasının yanında gören Bayar'ın çocukluğu ve ilk gençlik dönemi ailesinin yerleştiği Bursa'da geçti. Gemlik Mahkeme Kalemi ve Reji İdaresinde stajyer memur olarak çalıştı. Bursa'da açılan Ziraat Bankası veznedarlığı sınavını kazandı. Bankada veznedar olarak çalışırken Fransız papazlar yönetimindeki Collège Français de l'Assomption'da Fransızca okuluna devam etti. İpekböcekçiliği eğitimi veren Darüllâlim-i Harir (İpek Meslek Okulu)'de eğitim gördü. 1905 yılında Deutsche Orient Bank'ın imtihanını kazanarak burada kısa zamanda imza sahibi oldu. 1903'te, İnegöl'ün yerlilerinden ve eşrafından Refet Bey'in kızı Reşide Bayar ile evlendi, bu evlilikten Refii (1904-1940), Turgut (1911-1983), Nilüfer Gürsoy (1921-) adlarında üç çocuğu olmuştur. Siyasi kariyeri Bu yıllarda özellikle dayısının etkisiyle siyasetle ilgilenmeye başladı. 1907'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Bursa'daki gizli kolu olan Küme adlı örgüte girdi. II. Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra İttihat ve Terakki'yi Anadolu'da örgütlendirme politikası çerçevesinde Bursa’da bir şube açıldı. Bu cemiyetin Bursa şubesinin önce rehber muavini, sonra da rehberi oldu. 31 Mart Olayı (1909) başlayınca Hareket Ordusu'na katılmak üzere Bursalı İttihatçılardan bir gönüllü birliği oluşturdu. Mudanya'ya kadar gittiyse de ayaklanma bastırıldığından İstanbul'a gitmesine gerek kalmadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin fırka (parti) konumunu alması üzerine Bursa sorumlu yazmanlığına (kâtib-i mesul) atandı. Ardından aynı görevle 1911'de İzmir'e gönderildi. Orada İttihat ve Terakki politikalarının başlıca uygulayıcılarından oldu. Partinin propaganda ve örgütlenme çalışmalarını yürüttü. Halka Doğru cemiyetini kuran ve parti görüşlerini yansıtan yine aynı adlı bir dergi çıkaran Bayar, bu dergide Turgut Alp takma adıyla yazılar yazdı. Millî İktisat politikasının uygulamaya geçirilmesi için çalıştı. Yörenin ekonomisine egemen olan gayrimüslim azınlıkların yanı sıra Türk halkının da ekonomik etkinliğinin artırılması çabalarına girişti. Partisinin öncülüğünde İzmir Kız Lisesinin açılmasına önayak oldu (1912). Basmahane'de Şimendifer Meslek Okulunun açılmasına yardım etti. Kooperatifçiliği yaygınlaştırmaya çalıştı. İzmir'de bir millî kütüphane kurdurdu. Celal Bayar'ın, spor yapan Altaylı gençleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katmak için gösterdiği çabanın sonucunda 1914 yılının 16 Ocak tarihinde Altay fiilen kuruldu. O dönem Şark İdadisinde faaliyet gösteren Altay'ın kuruluşu için para yardımında da bulunarak Altay’ın güçlenmesini sağladı. Kurtuluş Savaşı I. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisiyle son bulup İttihat ve Terakki iktidardan uzaklaştırılarak bu partinin yöneticilerine karşı soruşturma ve suçlamalar başlayınca savaş suçlusu olarak İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandı ve aklandı. Mütareke döneminde İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti ve İzmir Müdâfaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti'nin kuruluşuna katıldı (1918). İstanbul'da İtilafçı hükûmetler iş başına geçtiğinde adı bir kez daha tutuklanacaklar listesine girince ve İzmir'in işgali tehlikesi belirince, arkadaşı Jandarma Yüzbaşısı Sarı Efe Edip ile birlikte İzmir'den kaçıp dağlara çekilerek Gökçen Efe'ye sığındı. Galip Hoca takma adıyla, zeybek ve köy hocası kılığında köy köy dolaşarak işgale karşı propaganda yaptı. İzmir'in işgalinden sonra Söke yöresindeki ulusal direnişçilerle iş birliği yaptı. Direnişçilerin safında Yunan işgaline karşı Aydın'ın geri alınması mücadelesine katıldı. Denizli cephesinde Demirci Mehmet Efe'ye danışman oldu. Balıkesir Kongresi kararıyla Akhisar cephesi alay komutanlığına getirildi. Köylü kıyafetinde, eşeklerle odun kömürü satın almak için köy köy dolaşan Celal Bayar, Akhisarlılara önderlik yapabilecek kabiliyette olan kişilerle irtibat kurmuştur. Özellikle kendi bölgelerinde nüfuz sahibi olan Kömürcü köyünden Uşşaki Şeyhi Sadık (Erenbaş) Efendi, Arabacıbozköy’den Kadiri şeyhi İbrahim (Yılmaz) Efendi ve Beyoba köyünden Ziya Bey ile çok sıkı bir diyalog kurmuştur. Hemen hemen Akhisar’ın bütün köylerini dolaşan Celal Bayar, halkı örgütlemiş ve millî bilincin oluşmasında gereken her şeyi yapmıştır. 1920'de Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Saruhan Sancağı (Manisa) mebusu seçildi. Meclis'te Kuvâ-yi Milliye'yi öven ve Saray'ın Kurtuluş Savaşı konusundaki ilgisizliğini yeren konuşmalar yaptı. İstanbul işgal edilince (16 Mart 1920) gizlice Bursa'ya geçti. Ankara'ya geçmeyi planlarken isyancı Anzavur kuvvetleri Bursa'ya doğru harekete geçince, Mustafa Kemal Paşa Celal Bayar'dan bir süre Bursa'da kalarak buradaki Kuvâ-yi Milliye örgütüyle iş birliği yapmasını istedi. Bu görevi nedeniyle, Ankara'da 23 Nisan 1920'de toplanan TBMM'nin açılış toplantısında hazır bulunamadı. 8 Mayıs 1920'de Ankara'ya geçerek I. dönem TBMM'ye Bursa mebusu olarak katıldı. Meclis'te eski İttihatçılarla iş birliği yapmayarak Mustafa Kemal Paşa'nın yakın çevresine girdi. İktisat encümeni raportörlüğü yaptı. 1920'de bir ara iktisat vekilliğine vekâlet etti. Çerkez Ethem ile TBMM arasında arabuluculuk yapmakla görevlendirilen kurula üye seçildi, Ethem ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa'nın direktifleriyle Yeşil Ordu Cemiyeti ve resmî Türkiye Komünist Fırkası'nın yöneticileri arasında yer aldı. 1921-1922 yılları arasında iktisat vekili olarak görev yaptı. 1922'de Lozan Konferansı'na gönderilen ilk kurula danışman olarak katıldı. Aynı yıl bir süre hariciye vekilliğine vekâlet etti. 1923 seçimlerinde, Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Grubu adayı olarak 2. TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girdi. Türk Kurtuluş Savaşı'nda göstermiş olduğu üstün hizmetler dolayısıyla Kırmızı-Yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi. Tek parti dönemi Cumhuriyet'in ilanından sonra, Mart 1924'te Mübadele, İmar ve İskân vekilliğine atandı. Temmuz 1924'te bu görevden istifa etti. Aynı yıl Mustafa Kemal tarafından yeni bir ulusal banka kurmakla görevlendirildi. 26 Ağustos 1924'te ulusal ekonomi politikasının temel taşlarından olan ve Türkiye'nin ekonomik yaşamında belirleyici bir rol oynayan Türkiye İş Bankası'nı kurdu ve 1932'ye değin genel müdürlüğüne yaptı. Hükûmetin etkin desteğinden yararlanan İş Bankası hızlı bir gelişme gösterdi. Bayar bu dönemde Mustafa Kemal'in yakın çevresinde bulunmasının sonucu olarak rejimin ekonomi politikasının belirlenmesinde etkili oldu. Aşarın kaldırıldığı, toprak dağıtımına gidildiği, Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun çıkarıldığı, demiryolu yapımının hızlandırıldığı ve T.C. Merkez Bankası'nın kurulduğu bu dönemde, ekonomi politikasının temel özelliği devlet desteğiyle bir tür kapitalizm yaratma kaygısıydı. 1929 Büyük Bunalımı'nın etkileri, "liberal" denen bu politikanın yerini devletçiliğe bırakmasına yol açtı. 1932'de iktisat vekilliğine getirilen ve 1937'ye değin bu görevde kalan Bayar, devletçiliğin de önde gelen uygulayıcılarından oldu. Ama "İş Bankası Çevresi"nin baş temsilcisi olarak, daha katı bir devletçilikten yana olan İsmet Paşa çevresiyle tam olarak anlaşamadı. Bayar'ın devletçilik anlayışı, devletçiliği bir sistem olarak değil, ulusal kapitalist bir ekonominin yaratılmasında etkin bir yöntem olarak görmede odaklaşıyordu. Bayar'ın iktisat vekilliği döneminin ayırıcı özelliği, devletin ekonomiye düzenleyici müdahalelerinin artmasının yanı sıra, bizzat devlet eliyle sanayileşme girişiminin büyük boyutlara ulaşmasıydı. Bu amaçla 1. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı. Sanayileşmenin yürütülmesi ve finansmanıyla görevli Sümerbank, Etibank gibi kuruluşlar oluşturuldu. Birçok alanda devlet tekeli getirildi. Sanayileşmeyi desteklemek amacıyla dış ilişkilerde korumacı bir siyaset izlendi, iç ticaret hadleri tarım aleyhine bozuldu. Birçok alanda millileştirmeye gidildi. Haziran 1936'da Celal Bayar millî iktisat anlayışını özetlerken şu sözleri kullandı:Liberalizmi -dilim dahi dönmüyor, bu kelime bana o kadar yabancı geliyor- yıkaraktan memleketimizde güdümlü bir ekonominin esaslarını kurmak istiyoruz. Bu istihale (değişme) devresinde bizim samiamıza (duyma alışkanlığımıza) işitmemize hoş gelmeyecek birtakım şeyler olacaktır. Fakat bu tecrübe mutlak surette müsbet (olumlu) bir netice verecektir. İsmet İnönü, bazı konularda Atatürk'le anlaşmazlığa düşerek başbakanlıktan istifa edince, 1 Kasım 1937'de Bayar bu göreve getirildi. Ama yeni hükûmet genel politikada köklü bir dönüşüm gerçekleştiremedi. Hükûmetin bileşiminde de önemli bir değişiklik yapılmadı, ekonomi politikası değiştirilmedi. Bayar hükûmeti döneminde devletçi yaklaşımı sürdüren Denizbank Kanunu çıkarıldı, birkaç devletleştirme yapıldıysa da bu alanda önemli bir girişim olmadı. Atatürk'ün ölümünden (10 Kasım 1938) sonra cumhurbaşkanı seçilen İnönü'nün yeniden başbakanlığa atadığı Bayar'ın bu görevi kısa sürdü, Ocak 1939'da istifa ederek başbakanlıktan ayrıldı. Demokrat Parti II. Dünya Savaşı yıllarında Bayar'ın siyasal etkinliği sınırlı kaldı, yeniden milletvekili seçildiyse de önemli bir göreve getirilmedi. 1943'ten sonra hükûmete karşı ılımlı muhalif bir tutum takındı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetimine karşı muhalefet, 1945 yılı Bütçe Kanunu'nun oylanması sırasında su yüzüne çıktı; 29 Mayıs 1945 günü, Şükrü Saraçoğlu Hükümetinin 1945 yılının yedi aylık bütçesi için yapılan oylamada Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Emin Sazak'la birlikte bütçeye red oyu verdi, ardından, aynı gün içinde yapılan güven oylamasında hükûmete güvensizlik oyu verenler arasında yer aldı. Parti içi muhalefet 7 Haziran 1945'te Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü'nün CHP Meclis Grubu başkanlığına "Dörtlü Takrir" diye bilinen "Parti tüzüğü ve bazı kanunlarda tadilat" isteyen bir önerge vermesiyle iyice belirginleşti. Ülkede ve partide siyasal liberalleşme isteyen bu önerge, CHP grubunda, imza sahiplerinin dışındaki üyelerce oybirliğiyle reddedildi. Ardından, önce 21 Eylül 1945 günü CHP Divanı oybirliğiyle Dörtlü Takrir'i verenlerden Köprülü ve Menderes'i, kısa süre sonra da Koraltan'ı partiden ihraç etti. Bayar, Eylül 1945'te milletvekilliğinden, Aralık 1945'te de CHP'den istifa etti. 7 Ocak 1946'da bu üç arkadaşıyla birlikte Demokrat Parti'yi (DP) kurdu ve partinin genel başkanlığına seçildi. Tek parti dönemindeki, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarındaki sıkıntıların halkta yarattığı hoşnutsuzluk ve savaş ertesinde dünya çapındaki demokratik gelişme bağlamında kurulan, aynı zamanda tek parti üst kademesindeki (özellikle İnönü-Bayar çekişmesinde odaklaşan) iktidar mücadelesini ve (İnönü'nün saf devletçiliği ile Bayar'ın özel girişime yönelik devletçiliği gibi) farklı ekonomi politikası yaklaşımlarını yansıtan Demokrat Parti'nin programında siyasal demokratikleşme, bürokrasinin gücünün kırılması, devletçilik ilkesi korunmakla birlikte, özel girişimin özendirilmesi gibi temalar işleniyordu. Bayar partiyi tanıtmak için çıktığı gezilerde artık halkın iktidara gelmesi gerektiğinden, halk iradesinden söz ediyordu. DP 1946 seçimlerinde CHP'ye karşı görece bir başarı elde ederek 62 milletvekili çıkardı. Bayar da İstanbul'dan milletvekili seçildi. 1946-1950 yılları arasında, ana muhalefet partisi lideri olarak eski partisi CHP'ye karşı zaman zaman sertleşen bir muhalefet yürüttü. DP'nin Ocak 1947'deki ilk kongresinde Bayar, Seçim Kanunu'nun değiştirilmesini, aynı kişinin hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olamamasını, antidemokratik yasaların kaldırılmasını istedi. Ama CHP'ye karşı muhalefetin dozu konusunda, DP içindeki ılımlılar arasında yer aldı. "Aşırılar" daha sonra partiden ayrılarak, Millet Partisi'ni kurdular. DP tek parti döneminin etkin laiklik politikasından hoşnutsuzluk duyan dinci çevrelerce desteklenmekle birlikte, Bayar'ın "Atatürkçü" kişiliği bu partinin laikliğe bağlılığı konusunda güvence olarak görülüyordu. Cumhurbaşkanlığı (1950-1960) 1950 seçimlerinde oyların yüzde 53'ünü alan DP büyük bir seçim başarısı elde ederek tek başına iktidara geldi ve Cumhuriyet döneminde iktidar ilk kez el değiştirdi. Muhalefet günlerinde Celal Bayar cumhurbaşkanı olmak yerine, kabine başında olmayı tercih ettiğini kesin surette söylemişti. Parti liderinin cumhurbaşkanı olmaması ve bu makamın politika dışında kalması hakkında muhalefet devrinde yapılan ısrarlarında samimi olduğu, Bayar'ın cumhurbaşkanlığını reddetmesi suretiyle belirtilmiş olacaktı. Fakat seçimlerin ardından kararı değişince, Celal Bayar, 22 Mayıs 1950'de cumhurbaşkanı seçildi ve DP genel başkanlığından çekildi. 1954 ve 1957 seçimleri sonunda da yeniden cumhurbaşkanı oldu ve 27 Mayıs Darbesi'ne (1960) kadar bu görevde kaldı. Türkiye'nin üçüncü cumhurbaşkanı olan Bayar, Cumhuriyet'in asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanıdır (Bayar görevden uzaklaştırıldıktan sonra da 29 yıl boyunca cumhurbaşkanlığı makamında asker kökenliler yer aldı.). DP genel başkanlığından ayrılmasına karşın, DP iktidarı döneminde DP politikalarının belirlenmesinde Adnan Menderes'le birlikte birinci derecede söz sahibi oldu. Partiler üstü bir görev anlayışı izlemedi, taşıdığı DP amblemli bastonda simgeleşen davranışlarıyla sürekli olarak DP'nin önderi olduğu görünümünü verdi. Seçimlerde etkin biçimde propaganda gezilerine katıldı. Bu nedenle muhalefet tarafından sık sık eleştirildi. DP döneminde Batı blokuyla ilişkiler sıklaştırıldı, Türkiye Kore Savaşı'na ve NATO'ya katıldı. Bu temelde birçok dış gezi de yapan Bayar, 1954'te, ABD'ye resmî bir ziyarette bulunan ilk Türkiye Cumhurbaşkanı oldu. 1957 seçimleri öncesi, 20 Ekim 1957'de DP'nin İstanbul'daki mitingindeki konuşmasında "Türkiye'nin 30 yıl içinde bir "Küçük Amerika" olacağını" açıkladı. On yıllık DP iktidarı döneminde Türk toplumu derin dönüşümler yaşadı. Özel girişimi özendiren enflasyonist bir ekonomi politikası izlendi, ama devletin ekonomik ağırlığı azaltılmadı. Halkın siyasal katılımı arttı, siyasal üst kademenin yapısı değişti. Laiklik yönelimi terk edilmemekle birlikte, tek bir partinin etkin laiklik politikasından vazgeçildi. Ama 1950'lerin ikinci yarısında, ekonomik bunalımın da etkisiyle, DP gittikçe artan otoriter bir politika izledi, muhalefete karşı baskı uyguladı. Bu otoriter yönetimde Bayar'ın da belirleyici bir etkisi oldu. Etem Menderes, 14 Kasım 1957 günü not defterine, Bayar'ın, "İcap ederse İsmet Paşa'yı da sehpaya götürmekte tereddüt etmem!" dediğini yazdı ve bunu "korkunç ihtiras" olarak tanımladı. 27 Mayıs Darbesi DP'nin artan baskısına karşı artan hoşnutsuzluktan yararlanan 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesi DP iktidarını devirdi. Bayar, darbe sabahı Çankaya Köşkü'nde kendisini teslim almaya gelen subaylara karşı önce direnmeye çalıştı, sonra da ceketinin cebindeki tabancayı şakağına dayayarak intihar girişiminde bulundu. Ancak 77 yaşındaki Bayar'dan daha atik davranan askerler tabancayı elinden almayı başardılar. Bayar öbür DP yöneticileriyle birlikte tutuklandı, "vatana ihanet" ve "anayasayı ihlal" suçlamasıyla Yassıada'da, Yüksek Adalet Divanı'nda yargılandı. Yassıada'da tutuklu olduğu sırada, 25 Eylül 1960'ta, Düşükler Yassıada'da filmine tepki göstererek bel kemeriyle intihara teşebbüs etti ancak kurtarıldı. 15 Eylül 1961'de idama mahkûm edildi. Hüküm verildiği zaman 78 yaşında olan Bayar'ın cezası Millî Birlik Komitesi tarafından yaşam boyu hapse çevrildi ve Yassıada'dan Kayseri Cezaevi'ne nakledildi. Hastalığının ilerlemesi üzerine, 14 Şubat 1962'de tedavi için Ankara'ya getirildi ve 5 gün sonra yeniden Kayseri'ye götürüldü. 1963 yılının ilk aylarında Celal Bayar’ın sağlık nedenleriyle Cumhurbaşkanı tarafından affı gündeme geldi. Bayar'ın cezası, sağlık nedenleriyle hükûmet tarafından 6 aylık bir süre için ertelendi ve 22 Mart 1963'te tahliye edildi. 23 Mart’ta Kayseri’den Ankara’ya gelen Bayar’ı, büyük bir konvoy ve kalabalık karşıladı. Bu coşkulu karşılama tepkilere neden oldu, aleyhte gösteriler Adalet Partisi (AP) Binasının, Bayar’ın yerleştiği evin ve Yeni İstanbul gazetesinin taşlanmasına kadar gitti. AP’nin kapatılacağı endişesi ortaya çıktı. Bu gelişmelerden sonra 28 Mart’ta Bayar’ın cezasının ertelenmesi ile ilgili karar kaldırıldı. Bu tarihten itibaren 6 ay Ankara Hastanesinde gözetim altında kaldıktan sonra, sağlık durumunda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen tekrar Kayseri Cezaevi’ne gönderildi (5 Ekim 1963). Sağlık nedeniyle serbest bırakıldığı 8 Kasım 1964'e değin Kayseri Cezaevi'nde kaldı. 8 Temmuz 1966'da da hakkında verilen adli tıp raporuyla dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından, Anayasa'nın 97. maddesinde yazılı sebeplere dayanılarak affedildi. Adalet Partisi hükûmetinin 8 Ağustos 1966'da çıkardığı yeni bir af yasasıyla, ömür boyu hapis cezasına çarptırılanlar da dahil olmak üzere eski DP'lilerin tümü özgürlüklerine kavuştular. Sonraki yıllar ve ölümü Bundan sonra, eski DP'lilerin siyasal haklarının geri verilmesi için çalıştı. 1968'de, kendisi gibi siyasal haklarını yitirmiş eski DP'lileri haklarını geri alabilmeleri için bir araya getirmeyi amaçlayan "Bizim Ev" adlı bir kulüp kurdu. 14 Mayıs 1969'da siyasal hasmı İsmet İnönü ile tarihi buluşma gerçekleştirerek eski DP'lilerin siyasi haklarının geri almaları için gereken anayasa değişikliği konusunda CHP'nin desteğini sağladı. İnönü'nün yardımlarıyla Anayasa değişikliği TBMM'de onaylandı. Ancak değişikliğin Cumhuriyet Senatosu'nda oylanmasından önce Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın tavır alması nedeniyle, iktidardaki Adalet Partisi'nin lideri Süleyman Demirel yaklaşan 1969 seçimleri öncesinde TSK ile gerginlik çıkmaması için Senato'daki oylamanın seçimlerden sonraya bırakılmasını istedi. AP’nin af konusundaki tutumu ile parlamentonun itibarını zedelediğini ileri süren Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ve eski DP’li bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun eşi AP Manisa Milletvekili Neriman Ağaoğlu, 31 Temmuz 1969 günü partilerinden ve milletvekilliklerinden istifa ettiler. Bu gelişme eski DP’lilerin AP’lilerle ihtilaflarının su yüzüne çıkması şeklinde yorumlandı. Bununla birlikte seçimlerin ardından anayasa değişikliği Cumhuriyet Senatosu’nda görüşüldü ve 6 Kasım 1969’da kabul edildi. Ancak 14 Kasım 1969 günü Türkiye İşçi Partisi, kanun değişikliğinin usul yönünden iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme başvuruyu haklı bularak, 16 Haziran 1970'te anayasa değişikliğini iptal etti. Bu iptal, kanunun Millet Meclisi’nde kabulü sırasında AP'li Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin yaptığı hatanın sonucu olarak nitelendirildi, Bozbeyli’nin itirazına rağmen, bilerek usul hatası yaptığına dair iddialar sürdü. Siyasi affın bu şekilde Anayasa Mahkemesi’nce iptali, AP’nde parti içi bölünmelerin artmasına neden oldu. Bu süreçte AP'den istifa ve ihraç edilenler Aralık 1970'te Demokratik Parti'yi kurdular. Bayar, kurucuları arasında kızının da yer aldığı Demokratik Parti'yi destekledi. Bu partinin seçim kampanyalarına katıldı. 1973 seçimlerinden sonra oluşan CHP-MSP Koalisyonu zamanında 2 Nisan 1974’te Meclis, eski DP’lilerin siyasi haklarının iadesini öngören kanun teklifini kabul etti. Ancak eski DP'lilerin siyasi partilere üye olabilmesi ve milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partiler ve seçim kanunlarında da yapılması gereken değişiklikler vardı, bu değişiklikler aynı yılın aralık ayında gerçekleştirilebildi. Cezaları bağışlanan Bayar, 1961 Anayasası'na göre, eski cumhurbaşkanı olarak, Cumhuriyet Senatosu'nun doğal üyesi sayılıyordu. AP'li senato başkanı Tekin Arıburun'un, Senato'ya katılması yolundaki çağrısını, doğal üyeliğe karşı olduğu savıyla geri çevirdi (28 Nisan 1974). Affın gerçekleşmesinden sonra Demokratik Partililerden büyükçe bir grubun AP'ye dönmesi üzerine, Bayar da 1975 Senato kısmi seçimlerinde yeniden Adalet Partisi'ni destekledi; Bursa'da yapılan AP mitinginde, Süleyman Demirel ile birlikte kürsüye çıkarak konuştu. Bu dönemde sağ siyasal güçler açısından birleştirici bir simge sayıldı. 12 Eylül Darbe yönetimini ve 1982 Anayasası'nı destekledi. Ölümü Uzunca süre yaşadığı konjestif kalp yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı İstanbul Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezinde (günümüzde Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi) 22 Ağustos 1986'da 103 yaşında hayatını kaybetti. Öldüğünde, dünyanın en yaşlı politikacısıydı. Ölümünün ardından Anıtkabir'e defnedilmesi gündeme geldi. Bazı basın organları ve siyasi partiler konuyu gündeme getirdi. Başbakan Turgut Özal ve SHP lideri Erdal İnönü de Anıtkabir'e gömülmesine destek verdiler. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ise buna karşı çıktı, teklifi reddetti. Cenazesi, 28 Ağustos 1986'da Ankara'da Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in de katılımıyla gerçekleşen devlet töreninin ertesi günü doğum yeri olan Umurbey'de toprağa verildi. Anısı 1965 ile 1972 arasında Ben de Yazdım başlığıyla 8 cilt halinde anılarını yayımladı. 1969'da Başvekilim Adnan Menderes (derleyen İsmet Bozdağ) adlı bir kitabı yayımlandı. 1961 ile 1964 arasında yaklaşık üç yıl kaldığı Kayseri Cezaevi'ndeki anıları Kayseri Cezaevi Günlüğü (hazırlayan Yücel A. Demirel) adıyla 1999 yılında kitaplaştırıldı. Doğduğu ev, Yapı Kredi Bankası'nın sahibi Kazım Taşkent'in katkılarıyla restore edilmiştir. 1992 yılında kurulan Manisa'daki Celal Bayar Üniversitesi'ne adı verildi. Kaynakça Dış bağlantılar Celal Bayar , T.C. Cumhurbaşkanlığı BBC Türkçe ile 1982 yılında yapılan röportaj 100 yaş üstü Türkler 1883 doğumlular 1948 Türkiye İktisat Kongresi'ne katılanlar 1986 yılında ölenler 27 Mayıs Darbesi Askerî darbe ile devrilen liderler Bursa'da defnedilenler Cumhuriyet Halk Partisi mensubu siyasetçiler Demokrat Parti (1946) genel başkanları Dersim İsyanı'nda kişiler Gemlik doğumlular İstanbul'da ölenler İttihat ve Terakki üyeleri Kırmızı-yeşil şeritli İstiklâl Madalyası sahipleri Kurtuluş Savaşı'na katılan siviller Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı sahipleri Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) Manisa üyeleri TBMM 1. dönem Manisa milletvekilleri TBMM 10. dönem İstanbul milletvekilleri TBMM 11. dönem İstanbul milletvekilleri TBMM 2. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 3. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 4. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 5. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 6. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 7. dönem İzmir milletvekilleri TBMM 8. dönem İstanbul milletvekilleri TBMM 9. dönem İstanbul milletvekilleri Teşkilât-ı Mahsusa Türk Sünniler Türk tutuklular ve hükümlüler Türkiye başbakanları Türkiye'deki ana muhalefet partisi genel başkanları Türkiye'deki siyasi parti genel başkanları Bursa doğumlu siyasetçiler Bulgaristan Türkleri İmar ve İskan Bakanları Türkiye tarafından tutuklanan kişiler Celâl Bayar Türk muhafazakârlar
1547
https://tr.wikipedia.org/wiki/Model%20teorisi
Model teorisi
Modeller kuramı, matematiksel konseptleri küme kuramı temelinde inceleyen ya da başka bir deyişle matematiksel sistemlerin dayandığı modelleri araştıran matematik dalıdır. Modeller kuramı, 'dış dünyada' matematiksel nesnelerin var olduğunu varsayar ve nesneler, nesneler arasında bazı işlemler ya da bağıntılar ve bir aksiyomlar kümesi verildiğinde, nelerin nasıl tanıtlanabileceğine ilişkin sorular sorar. Seçim aksiyomu ve süreklilik hipotezinin küme kuramının diğer aksiyomlarından bağımsız olduğu tespiti modeller kuramından doğan en ünlü sonuçlardır (Paul Cohen ve Kurt Gödel tarafından tanıtlanmıştır). Hem seçim aksiyomunun hem de seçim aksiyomu negasyonunun küme kuramının Zermelo-Fraenkel aksiyomlarıyla uyumlu olduğu tanıtlanmıştır. Bu sonuçlar model teorisinin özel bir uygulaması olan Aksiyomatik küme kuramı dalının bölümleridir. Modeller kuramının pratik bir uygulama örneği reel sayılar kuramıyla verilebilir. Her nesnenin bir reel sayı olduğu bir nesneler kümesi ve {×,+,-,.,0,1} gibi bir bağıntılar ve/ya da fonksiyonlar kümesini ele alalım. Bu dilde kuracağımız örneğin "∃ x (x × x = 1 + 1)" önermesinin reel sayılar için doğru olduğu yani belirtilen koşulu sağlan bir x olduğu bellidir; fakat aynı önerme rasyonel sayılar için yanlıştır. Buna karşın "∃ x (x × x = 0 - 1)" önermesi reel sayılar için yanlıştır. Önermeyi doğru yapmak için sabit bir simge i ve yeni bir aksiyom "i × i = 0 - 1" ekleyerek kompleks sayıları tanımlayabiliriz. Buna göre modeller kuramı matematiksel sistemler içinde nelerin tanıtlanabilir olduğu ve bu sistemlerin kendi aralarındaki ilişkilerle ilgilenir. Özel olarak modeller kuramı bir sisteme yeni aksiyomlar ya da yeni dil yapıları eklendiğinde ne gibi sonuçlar ortaya çıktığını araştırır. İlgili konular Tersine Matematik Tanıtlama kuramı
1549
https://tr.wikipedia.org/wiki/Soyut%20yap%C4%B1
Soyut yapı
Soyut yapı, fiziksel nesnelerden bağımsız olarak tanımlanan kurallar, özellikler ve ilişkiler kümesidir. Soyut yapılar felsefe, bilişim bilimi ve matematikte incelenir. Hatta modern matematik çok genel anlamıyla soyut yapıları inceleyen bilim olarak tanımlanmıştır. Soyut bir yapı (belirli bir yaklaşıklık derecesinde) bir ya da birden çok fiziksel nesneyle temsil edilebilir ve buna soyut yapının uygulaması denir. Bununla birlikte soyut yapının kendisi herhangi özel bir uygulamaya bağlı olmayacak şekilde tanımlıdır. Örnek olarak satranç kuralları Satranç kuralları, kuralların tanımı herhangi bir satranç takımı, tahtası ya da notasyonundan bağımsız olduğu için, soyut bir yapıdır. Bu soyut yapı içerisinde örneğin şah, Rakip taşların tehdidi altında bulunmayan bitişik bir kareye ilerleyebilen bir taştır şeklinde tanımlanır. Şah burada "tepesinde kavuk bulanan uzun bir taş" olarak tanımlanmamıştır; çünkü Ş harfiyle, bir bilgisayar simgesiyle ya da Büyük İskender şeklinde bir heykelcikle temsil edilebilir. Satranç soyut bir yapı olduğundan bir satranç oyununu tamamıyla akılda oynamak olanaklıdır. Dama ve go gibi oyunlar da soyut yapılar arasında sayılır. Diğer yandan çoğu spor dalı soyut yapı değildir çünkü kuralları sahanın, topun ya da spor aletlerinin fiziksel özelliğine bağlıdır. Soyut bir yapı bir kavram ya da fikirden daha zengin bir yapıya sahiptir. Soyut bir yapı belirli bir uygulama adayının söz konusu soyut yapıya tam olarak uyup uymadığını belirlemek için kullanılabilen kesin kurallar içermelidir. Örneğin belirli bir hükûmet şeklinin demokrasi kavramına uyup uymadığı tartışılabilir ancak belirli bir hamleler dizisinin geçerli bir satranç oyununu temsil edip etmediği tartışmaya açık olamaz. Başka örnekler Bir sıralama algoritması soyut bir yapıdır fakat bir yemek tarifi soyut bir yapı değildir, çünkü malzemelerin özelliklerine ve niceliklerine bağlıdır. Basit bir melodi soyut bir yapıdır, fakat bir orkestrasyon soyut bir yapı değildir, çünkü tekil çalgıların özelliklerine bağlıdır. Öklid geometrisi soyut bir yapıdır, fakat kıtasal hareket kuramı soyut bir yapı değildir, çünkü dünyanın fiziksel özelliklerini esas alır. Bir formel dil soyut bir yapıdır, fakat bir doğal dil soyut bir yapı değildir, çünkü dilbilgisi kuralları ve sözdizimi tartışmaya ve yoruma açıktır. Ayrıca bakınız Matematikte soyutlama Felsefede soyutlama Matematik terimleri Soyut yapı
1552
https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematiksel%20ispat
Matematiksel ispat
Matematiksel ispat, matematiksel bir ifade için türerilmiş varsayımların mantıksal olarak doğru olduğu sonucunu garantileyen, çıkarımsal bir argümandır. Argüman, teoremler gibi önceden oluşturulmuş diğer ifadeleri kullanabilir; lakin prensipte her delil, kabul edilen çıkarım kurallarıyla birlikte yalnızca aksiyom olarak bilinen belirli temel veya orijinal varsayımlar kullanılarak oluşturulabilir. Matematiksel tanıtta mantık kullanılır ancak genellikle bir ölçüde doğal dilden de yararlanılır ve dolayısıyla bir parça belirsizlik içerir. Gerçekten de matematikte yazılan tanıtların büyük çoğunluğu informel mantığın uygulaması olarak kabul edilebilir. Tamamıyla formel tanıtların ele alındığı tanıtlama teorisi bağlamında, bu tip tamamıyle formel olmayan tanıtlamalara "sosyal tanıtlama" denir. Bu ayrım, günümüz ve geçmiş matematiksel uygulamaların, matematikte yarı görgücülüğün ve matematik folklorünün yoğun olarak incelenmesine yol açmıştır. Matematik felsefesi ise dilin ve mantığın tanıtlardaki rolü ve "dil olarak matematik" ile ilgilidir. Kişinin formalizme olan yaklaşımından bağımsız olarak, doğru olduğu tanıtlanan sonuca teorem denir. Bu teorem, tamamıyla formel olan bir tanıtta son satırda yer alır ve tanıtın tümü, bu teoremin aksiyomlardan nasıl türetildiğini gösterir. Bir teorem tanıtlandıktan sonra başka önermeleri tanıtlamada kullanılabilir. Matematiğin temelleri adı verilen önermeler tanıtlanamayan ya da tanıtlanması gerekmeyen önermelerdir. Bunlar bir zamanlar matematik felsefecilerinin başlıca uğraşı alanıydı. Günümüzde ilgi odağı daha çok matematiksel uygulamalara, yani kabul edilebilir matematiksel tekniklere kaymıştır. Bazı kabul görmüş tanıtlama teknikleri: Doğrudan tanıtlama: Sonucun, aksiyomlar, tanımlar ve daha önceki savların mantıksal olarak birleştirilmesiyle elde edildiği yöntem. Tümevarımla tanıtlama: Temel bir durumun tanıtlandığı ve bir tümevarım kuralı kulanılarak çok sayıda (sıkça sonsuz olan) başka durumların tanıtlandığı yöntem. Olmayana ergi tanıtı (Reductio ad absurdum olarak da bilinir): Bir özelliğin doğru olması durumunda mantıksal bir çelişkinin doğacağı dolayısıyla özelliğin yanlış olduğunun gösterildiği yöntem. Oluşturarak tanıtlama: İstenen özelliğe sahip somut bir örnek oluşturularak istenen özellikte bir nesnenin var olduğunun gösterildiği yöntem. Tüketerek tanıtlama: Tanıtlanacak önermenin sonlu sayıda duruma bölünerek her birinin ayrı ayrı tanıtlandığı yöntem. Köşegen yöntemiyle tanıtlama: Köşegen yöntemiyle tanıtlama Georg Cantor tarafından özel önermeleri tanıtlamak için geliştirilmiştir. İlk olarak, rasyonel sayıların sayılabilir ve gerçel sayıların sayılamaz olduğunu göstermek için kullanmıştır. Çekmece ilkesi: İlk olarak Alman matematikçi Peter Gustav Lejeune Dirichlet tarafından ortaya konulan genel bir eşleştirme ilkesidir. Sayısı belli olan bir nesneler topluluğu nesne sayısından daha az sayıda çekmeceye yerleştirildiğinde, çekmecelerden en az birinde birden fazla nesnenin var olmak zorunda olduğunu ifade eder. Olasılıkçı tanıtlama, olasılık teorisi yardımıyla istenen özellikte bir örneğin var olduğunun gösterildiği bir tanıtlama olarak anlaşılmalıdır, yani bir teoremin doğru "olabileceği" şeklinde değil. Bu ikinci türdeki uslamlamalara 'usayatkınlık tanıtı' denebilir; Collatz sanısı örneğinde bunun gerçek bir tanıtlamadan ne kadar uzak olduğu aşikardır. Olasılıkçı tanıtlama -oluşturarak tanıtlama dışında- varlık teoremlerini tanıtlamanın birçok yönteminden biridir. Örneğin "f(X)'i sağlayan en az bir X var" önermesini tanıtlamaya çalışıyorsanız, bir varlık ya da oluşturmacı olmayan tanıt f(X)'i sağlayan bir X olduğunu tanıtlar fakat bu X'in nasıl elde edileceğini göstermez. Buna karşın oluşturmacı bir kanıt X'in nasıl elde edildiğini de gösterir. Doğru olduğu düşünülen fakat henüz tanıtlanmayan bir önerme sanı (konjektür) olarak bilinir. Bazı durumlarda, belirli bir önermenin verili bir aksiyomlar kümesinden tanıtlanamayacağı tanıtlanabilir; bkz. örneğin süreklilik hipotezi. Aksiyom sistemlerinin çoğunda, ne tanıtlanabilen ne de tanıtlanamayan önermeler bulunur (bkz. Gödel'in eksiklik kuramı). Tanıtlama teorisi Modeller kuramı Otomatik teorem tanıtlama Geçersiz tanıt Oluşturmacı olmayan tanıt Matematiksel tanıtlar listesi Mantık
1558
https://tr.wikipedia.org/wiki/David%20Cronenberg
David Cronenberg
David Paul Cronenberg (d. 15 Mart 1943), Kanadalı sinemacı. Hayatı David Cronenberg 1943 yılında Toronto, Ontario, Kanada'da gazeteci bir baba ve piyanist bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda edebiyat ve müzik alanlarındaki yeteneğiyle dikkat çekti. Üniversite eğitimine başlamadan önce yazdığı pek çok karanlık hikâye çeşitli yerlerde yayınlandı. Toronto Üniversitesi Fen bilimleri bölümünde yüksek tahsiline başladı. Daha sonra bu bölümden ayrılıp aynı okulun edebiyat bölümüne geçti. Bu yıllarda yaptığı Transfer (1966), From the Drain (1967), Stereo (1969) ve Crimes of the Future (1970) adlı kısa filmler ile sinemaya başladı. Televizyon dizileri için teklifler aldı. İlk uzun metrajlı filmi olan They Came From Within (1975) kurbanlarının cinsel arzularını kontrol edemez hale getiren bir parazit türünün anlatıldığı, dönem için normal sayılamayacak bir filmdi. Bu sebeple Cronenberg film için ödenek sıkıntısı çekti. Masrafların yarısını ödemesi için bazı yapımcıları ikna etti. Benzer bir konuyu ele aldığı filmi Rabid (Kuduz - 1977) ve değişime uğramış çocukları temel alan, ancak değişimin esas sebebinin nefret olduğunun anlatıldığı The Brood (1979) filmleri ile adını duyurdu. 1983 yılında çektiği Videodrome ile televizyon izleyicilerinin aslında televizyon dalgaları aracılığıyla yayılan elektrik sinyalleriyle, kurgusal ve yapay bir dünyaya çekildiği tezini aktarırken, önemli toplumsal sorunlara ve histerilere de değindi. Bu başarılı bağımsız yapımları ile Hollywood yapımcılarının dikkatini çekti ve daha popüler görünen The Dead Zone (Kör Nokta - 1983, Stephen King'in romanından uyarlama) ve The Fly (Sinek - 1986, 1956 yapımı aynı adlı filmin yeniden çekimi) filmleri ile adını duyurmaya ve sıradan bir yönetmenden daha fazlası olduğunu göstermeye başladı. Daha geniş bir kitleye hitap etme fırsatını bulduğu bu dönemde, kendi tarzının en başarılı filmlerinden biri olan Dead Ringers (Ölü İkizler - 1988) adlı yapıma imza attı. 1991 yılında ise filme çekilemez denilen, William Burroughs romanı Naked Lunch'ı (Muhteşem Yemek - 1991) kendi özgün tarzında perdeye aktardı. Bunu diğer filmlerine göre daha az ilgi çeken ve ünlü bir Broadway müzikalinden uyarlanan M. Butterfly takip etti. 1996 yılında Crash (Çarpışma) ve 1999 yılında eXistenZ (vAroluŞ) filmleri ile Videodrome ile değindiği konulara benzer hikâyeleri perdeye taşıdı. Crash ile trafik kazaları ile cinsel hazlarının doruğa çıktığına inanan bir grup insanı, eXistenZ ile de hayatımıza bir daha çıkmamak üzere giren bilgisayarlar ve sanal dünyalarda geçen bilgisayar oyunlarının geleceğini anlatan Cronenberg, her filminde olduğu gibi bu filmlerinde de üzerinde düşünülmesi gereken sahneler ile mesajlar taşıyan öyküleri ile tarzının doruğuna çıktı. 2002 yılında kendi imkânlarıyla, düşük bir bütçe ile çektiği Spider (Örümcek) filminde daha kişisel ve karanlık bir öyküyü, etkileyici bir biçimde izleyicisine sundu. David Cronenberg, filmlerinde sürekli anlatmaya çalıştığı, her zaman savunduğu ve çok da ütopik olmayan fikirleri, karanlık ve ürkütücü mizansenleriyle ve kostüm, müzik gibi öğeleri ustaca kullanmasıyla çoğu bilimkurgu, korku yönetmeninden farklı bir yerdedir. Bedensel Korku diyebileceğimiz bir türün öncüsü olarak, makineler, yapay biyolojik etkenler, değişime uğratılmış parazitler gibi insan kaynaklı tehlikelerin, yine insanı zihinsel ve en önemlisi bedensel olarak bambaşka bir varlığa dönüştürmesini anlatırken, yarattığı her sahnenin arkasına bir anlam gizleyerek filmlerinin üzerinde düşünülmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda her zaman sözünü ettiği ve savunduğu New Flesh (Yeni Beden) kavramını geniş kitlelere ulaştırmaktadır. Bilimin insan tarafından doğal işleyişi saptırmak için bir araç olarak kullanımını ne kadar büyük sorunlara yol açabileceğini Cronenberg filmlerinde görebiliriz. Sonraki dönemlerinde ise bu kavramların beden, kan gibi organik yapılarla gösteriminden çok felsefi ve psikolojik anlatımlar ile sunulduğunu ve her iki yöntem ile de başarılı olduğu söylenebilir. Filmografisi Transfer (1966) From the Drain (1967) Stereo (1969) Crimes of the Future (1970) The Victim (1974) Shivers (1975) Rabid (Kuduz) (1977) Fast Company (1979) The Brood (1979) Scanners (1981) The Dead Zone (Kör Nokta) (1983) Videodrome (1983) The Fly (Sinek) (1986) Dead Ringers (Ölü İkizler) (1988) Naked Lunch (Çıplak Şölen) (1991) M.Butterfly (film) (1993) Crash (Çarpışma) (1996) eXistenZ (VaroluŞ) (1999) Spider (Örümcek) (2002) A History Of Violence (2005) To Each His Own Cinema (2007) Eastern Promises (2007) William S. Burroughs: A Man Within (2010) A Dangerous Method (2011) Cosmopolis (2012) Maps to the Stars (2014) Kaynakça Yeres, Artun (derleyen) (2004). "Göstermenin Sorumluluğu". İstanbul: Donkişot Yayınları. s. 111. ISBN 975-6511-25-7 Dış bağlantılar IMDb Sayfası Resmi olmayan web sayfası Cronenberg, David 1943 doğumlular Yaşayan insanlar Kanadalı ateistler Litvanya Yahudisi asıllı Kanadalılar Kanadalı erkek sinema oyuncuları Yahudi oyuncular Çevrimiçi Sinema Eleştirmenleri Topluluğu En İyi Yönetmen Ödülü sahipleri Toronto Sinema Eleştirmenleri Derneği En İyi Yönetmen Ödülü sahipleri En İyi Yönetmen Los Angeles Sinema Eleştirmenleri Derneği Ödülü sahipleri En İyi Yönetmen Chicago Sinema Eleştirmenleri Derneği Ödülü sahipleri New York Film Eleştirmenleri Birliği Ödülü sahipleri New York Film Eleştirmenleri Birliği En İyi Senaryo Ödülü sahipleri Yaşam Boyu Başarı Altın Aslan Ödülü sahipleri
1571
https://tr.wikipedia.org/wiki/I%C5%9F%C4%B1n%20izleme
Işın izleme
Işın izleme (İngilizce: Ray tracing), gerçek dünyada ışığın ne şekilde hareket ettiğini göz önünde bulundurarak bir sahnenin görüntüsünü çizen bir grafik oluşturma yöntemidir. Ancak bu yöntemde işlemler gerçek yeryüzündeki yolun tersini izler. Gerçek dünyada ışık ışınları bir ışık kaynağından çıkar ve nesneleri aydınlatırlar. Işık, nesnelerden yansır ya da şeffaf nesnelerin içinden geçer. Yansıyan ışık gözümüze ya da kamera merceğine çarpar. Yansıyan ışık ışınlarının çoğu bir gözlemciye erişmediği için bir sahnedeki ışınları izlemek sonsuza dek sürebilir. Giriş Günümüzde pek çok alanda bilgisayar kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır. İlk zamanlarda sadece bazı hesaplamalar yapmak için kullanılan bilgisayarlar, kullanım alanları genişledikçe insan hayatında daha çok yer edinmiş, iletişim yetenekleri geliştikçe de insanla daha çok ortamı paylaşır hale gelmişlerdir. Bu bağlamda görüntünün güzel olması pek çok uygulama için gerekli olmakla beraber, güncel uygulamaların büyük kısmında gerçekçilik de büyük önem taşır. Örneğin oyunlar ve animasyonlar bilgisayar dünyasında oldukça popülerdir. Görüntünün gerçekçi ve güzel arasında, uygulanabilir, yakın olması, metodun gerçek dünyada ışığın çevreyle olan etkileşimini modellemeye çalışmasıdır. Elbette hiçbir algoritma mükemmel değildir. uygulanması da hızın artmasını sağlayabilir. Phong aydınlatma modeline göre herhangi bir pikselin renk değeri belirlenirken üç bileşen kullanılır. Bunlar ortam (ambient), yaygın (diffuse) ve aynasal (specular) bileşenlerdir. Bu üç bileşen, toplamları 1’e eşit olan üç katsayı ile toplanarak, ilgili pikselin renk değeri hesaplanır. Klasik ışın izleme yöntemi, ambient değerini gerçekçi olarak modelleyememektedir. Örneğin tavanında bir lambanın bulunduğu bir odanın simülasyonu yapılmak istendiğinde, odanın tavanı neredeyse tamamen karanlık kalmaktadır. Ayrıca aynı odada bir masa olduğunu farz edersek, masanın altının da tamamen siyah olduğu görülür. Gerçek dünyada bazı yüzeylerin tamamen karanlık olmamasına rağmen, ışın izlemenin sonucunda tamamen karanlık olmasının nedeni, ışık kaynağından çıkan ışınlar tarafından doğrudan aydınlatılmayan yüzeylerin gerçekte aydınlık olmasıdır. Yani sahnede aydınlık görünmesine rağmen, ışık kaynağından çıkan ışınların direkt olarak çarpmadıkları yüzeyler bulunmaktadır. Bu yüzeyler kırılmalar veya yansımalar neticesinde aydınlanmaktadır. Bu işleme Dolaylı aydınlatma (Indirect Illumination) denir. Doğrudan aydınlatılmayan bu yüzeylerin renk değerlerinin hesaplanması, derinliği önceden belirlenmiş özyinelemeli bir algoritmayı gerekli kılar. Aksi takdirde görüntünün tamamen gerçekçi olması beklenemez. Elbette ki bu algoritmanın koşması, görüntünün daha da geç hesaplanmasına neden olacaktır. Bu nedenle algoritmanın optimum olması çok önemlidir. Işın İzleme Yöntemi Işın İzleme Yöntemine Giriş Işın izleme yöntemi, ışık kaynağından çıkan ışınların fiziksel davranışlarını modellemek üzere kurulmuştur. Gerçek yeryüzündeki cisimleri görebilmemiz için ışık kaynağından çıkan ışınların, cisimlere çarparak yansıması ya da cisimlerin içinden geçerek kırılması ve sonuçta da gözümüze ulaşması gerekir. Bilgisayar ortamında ise, gerçekçi 3B görüntüler üretebilmek için boyama ve görünmeyen yüzeylerin kaldırılması işlemleri gerçekleştirilmelidir. Boyama, 3B nesnelerin herhangi bir noktasındaki renk değerinin belirlenmesine denir. Bu renk belirleme işlemi ışıklandırma, gölgelendirme, geçirgenlik, yansıma ve kırılmaya bağlı olarak belirlenir. Görünmeyen yüzeylerin kaldırılması ise, gözlemci tarafından 3B nesnelere bakıldığında, manzaradaki cisimleri oluşturan yüzeylerden görünmeyenlerin kaldırılması, dolayısı ile görünenlerin belirlenmesi işlemine verilen addır. Işın izleme yöntemi hem görünmeyen yüzeylerin kaldırılması, hem de renk değerlerinin belirlenmesine ilişkin çözümler sunar. İleri Yönlü Işın İzleme (Forward Ray Tracing) Yöntemi Işık kaynağından doğrusal olarak saçılan ışınların cisimlerden yansıması ya da kırılması sonucu göze ulaştığı kabul edilerek yapılan modellemeye İleri Yönde Işın İzleme (Forward Ray Tracing) yöntemi denir. Gerçek yeryüzündeki görme, bu modele uygun olarak gerçekleşmektedir. Gerçek dünyada ışık kaynağından saçılan milyarlarca fotonun çok az bir kısmı göze ulaşır. Bu model bilgisayar ortamında gerçeklenirken, göze ulaşamayan fotonlar için çok sayıda gereksiz hesaplama yapılacaktır. Bu nedenle ileri yönde ışın izleme yönteminin bilgisayar ortamında gerçeklenmesi oldukça zordur. Geri Yönlü Işın İzleme (Backward Ray Tracing) Yöntemi Göze ulaşmayan ışınların sisteme getireceği yükten kurtulmak için, sadece göze ulaşan ışınlar için hesaplama yapılması istenir. Bu nedenle ışın izleme yönteminin bilgisayar ortamında gerçeklenmesi için Geri Yönde Işın İzleme (Backward Ray Tracing) modeli kullanılır. Bu modelde ileri yönde ışın izleme yönteminin tersine, ışınların gözden çıkarak cisimlere çarpıp yansıması ya da kırılması sonucu ışık kaynağına ulaştığı kabul edilir. Bu yaklaşım sayesinde ileri yönde ışın izleme yöntemindeki gibi ışık kaynağından çıkan tüm ışınlar için değil, sadece göze ulaşabilen ışınlar için hesaplama yapılmış olur. Geri yönde ışın izleme yönteminde, gözlemcinin belli bir noktadan, görüntü düzlemine dik olarak baktığı varsayılır. Bakış noktasından çıkıp görüntü düzleminden geçen ışınlar, cisimlere çarptıktan sonra kırılarak veya yansıyarak ışık kaynağına ulaşıyorsa, ilgili pikselin rengi ışık kaynağının konumuna, cisimlerin rengine, yansıtma ve geçirgenlik özelliklerine göre belirlenir. Eğer tüm yansımalar ve kırılmalar sonucunda, gönderilen ışın ışık kaynağına ulaşmazsa, ilgili piksel siyaha boyanır. Burada yapılan yansıma ve kırılma işlemleri için bir derinlik değeri belirtilmelidir. Aksi takdirde işlemler çok uzun zaman alabilir. Işının Tanımı Işının matematiksel olarak ne ifade ettiğini belirtmek faydalı olacaktır. Işın, başlangıç noktası ve doğrultusu olan vektörel bir büyüklüktür. Başlangıç noktası R0 olan, Rd doğrultusu boyunca ilerleyen R vektörü aşağıdaki gibi tanımlanabilir: ''R = R0 + t Rd, t > 0 (2.1) Burada t, Rd doğrultusu boyunca giden R ışınının R0 başlangıç noktasına uzaklığıdır. t değerinin R0 ile Rd arasındaki uzaklığa tam olarak eşit olması için Rd’nin boyu 1 olmalı, yani Rd normalize edilmelidir. Birincil Işınların Üretilmesi Bakış noktasından yollanan ve görüntü düzlemindeki her pikselin merkezinden geçen ışınlara, Birincil Işınlar (Primary Rays) denir. Işın izleme yönteminin ilk adımı birincil ışınların oluşturulmasıdır. Birincil ışınlar cisimlere çarpıp yansıyarak ya da kırılarak ışık kaynağına ulaşırsa görüntü düzlemindeki ilgili pikselin rengi, bu birincil ışının çarpıp yansıdığı ya da kırıldığı cisimlerin fiziksel özelliklerine göre belirlenecektir. Birincil ışınların üretilebilmesi için, ilk olarak doğrultunun hesaplanması gerekir. Bunun için 2.1 ifadesi yeniden düzenlenir : Rd = (R - R0) / t (2.2) Anlaşılacağı gibi, birincil ışının doğrultusunun hesaplanması için iki noktaya ve bir uzaklık bilgisine ihtiyaç vardır. İki noktadan birincisi genellikle R0 = [ 0 0 0 ] olarak seçilen bakış noktasıdır. İkinci nokta ise, renk değeri hesaplanmak istenen pikselin koordinatlarıdır. t değeri hipotenüs teoreminden hesaplanabileceği gibi iki nokta arası uzaklık formülünden de bulunabilir. Ancak biz t değerini, kesişim testi neticesinde bulacağız. Bununla beraber, Rd’nin normalize edilmiş halini bulmak için X, Y ve Z koordinatlarını ayrı ayrı t’ye bölmek yeterlidir. Rd’nin bulunması ile birincil ışın üretimi bitmiş olur. Böylece başlangıç noktası ve doğrultusu bilinen bir vektör elde edilmiştir. Bu birincil ışın ile manzaradaki bir yüzeyin kesişip kesişmediğini tespit etmek için, başlangıç noktası R0’ın ve doğrultu vektörü olan Rd’nin bilinmesi yeterlidir. Kesişim testlerinde, ışın ile yüzeyin kesişimi araştırılır. Eğer kesişim varsa 0’dan büyük bir t değeri geri döndürülür. Aksi takdirde t değeri 0 olur. Hesaplanan bu t değeri sayesinde yüzey üzerindeki kesişim noktasının koordinatları belirlenir. Eğer ışın bu kesişim noktasından kırılarak veya yansıyarak yoluna devam edecekse, kesişim noktası yeni başlangıç noktası yani R0 olur. Yansıma veya kırılma doğrultusu belirlenerek yeniden kesişim testleri yapılır. Bu ışınlara İkincil Işın (Secondary Rays) denir. İkincil ışınlar istenen derinlik değerindeki bir özyinelemeli bir algoritma ile ışık kaynağına ulaşıncaya kadar yeniden hesaplanır. Gerçek Piksel Koordinatlarının Hesaplanması Görüntü düzleminin her bir pikseline karşılık, manzarada birden çok piksel karşılık düşer. Örneğin 10 x 10 boyutunda ve bakış noktasından z doğrultusunda 5 birim uzakta bir görüntü düzleminin bulunduğunu varsayalım. Eğer manzaramızın çözünürlüğü 1024 x 768 olarak seçilirse, 10 x 10 birimlik görüntü düzleminin herhangi bir (X, Y, 5) noktasından geçen ışının gerçek piksel koordinatları : (10 * X / 1024 – X0, Y0 – 10 * Y / 768, 5 ) olur. (2.3) Bu ifadedeki (X0, Y0, 5 ) noktası, 10 x 10 birimlik görüntü düzleminin en üst sol köşesinin koordinatlarıdır. Görünmeyen Yüzeylerin Kaldırılması Görünmeyen yüzeylerin kaldırılmasının, gözlemci tarafından 3B nesnelere bakıldığında, manzaradaki cisimleri oluşturan yüzeylerden görünmeyenlerin kaldırılması, dolayısı ile görünenlerin belirlenmesi işlemine verilen ad olduğunu belirtmiştik. Görünmeyen yüzeylerin kaldırılmasında kullanılan başlıca yöntemler Derinlik Tamponu (Z-Buffer) ve Işın İzleme (Ray Tracing) ’dir. Derinlik tamponu yönteminde üç boyutlu cisimlerin iki boyutlu görüntü düzlemine izdüşümü alınırken, ilgili pikselin renk değerinin yanı sıra cisimle kesişim noktasının Z değeri de saklanır. Aynı piksel için yeni bir cisim kesişimi algılandığında Z değerleri karşılaştırılır. Yeni Z değeri eskisinden küçükse bu pikselin rengi yeni cismin rengi ile değiştirilir ve Z değeri yenisiyle güncellenir. Işın izleme yöntemi ile görünmeyen yüzeyler kaldırılırken, bakış noktasına göre aynı doğrultuda bulunan yüzeylerden, t uzaklığı en küçük olanı seçilmelidir. İlgili pikselin renk değeri hesaplanırken, seçilen bu yüzey esas alınır, diğerleri göz ardı edilir. Dikkat edilirse, Z Buffer yöntemi ve benzeri tüm diğer yöntemlerde kullanılan çokgen türü üçgen olmasına rağmen, ışın izlemede işlemler yönteminde piksel mertebesinde gerçekleştirilir. Bu sayede eğrisel yüzeylerde bile iyi sonuçlar elde edilir. Diğer yöntemlerde bu derece gerçekçi sonuçlar elde etmek için çokgenlerin son derece küçük seçilerek bir piksel boyutuna indirilmesi gerekir ki oldukça zor, hatta imkânsız denilebilir. Arka Yüzeylerin Kaldırılması (Backface Culling) Görünmeyen yüzeylerle ilgili diğer bir konu da arka yüzeylerin kaldırılmasıdır. Arka yüzeyler, bakış noktasından bakıldığında asla görülemeyecek olan yüzeylerdir. Örneğin dik olarak bakılan bir küpün arka yüzeyi asla görülemez. Bu yüzeylerin kaldırılması ışın izleme yönteminin hızlanmasını sağlar. Bununla birlikte arka yüzeylerin kaldırılması ışın izleme yöntemi ile çok kolay gerçekleştirilebilir. Işın - Nesne Kesişim Testleri Işın izleme yönteminin en temel özelliği, bakış noktasından gönderilen ışınların cisimlerle kesişip kesişmediğini anlamak üzere yapılan kesişim testleridir. Bu testlerde, kesişimi araştırılacak cismin matematiksel denklemi ile ışının başlangıç noktası ve doğrultusunun koordinatları kullanılır. Sonuçta, varsa, kesişim noktası ve bu nokta ile bakış noktası arasındaki t uzaklığı hesaplanır. Aynı doğrultuda birden fazla kesişim noktası bulunabilir. Bu durumda en küçük t değeri esas alınır. Böylece görünmeyen yüzeyler kaldırılmış olur. Bu kısımda ışın izleme yönteminde kullanılacak temel matematiksel işlemler için gerekli vektörel ifadeler ve işlemler anlatılacaktır. Işın İzlemede Kullanılan Temel Matematiksel İfadeler Üç Boyutlu Uzayda Noktanın Tanımı Üç boyutlu uzayda bir P noktası, kendine ait X, Y, Z koordinatları ile aşağıdaki gibi ifade edilebilir: P = [ x y z ] (2.4) Skaler Çarpım İki vektörün skaler çarpım değeri karşılıklı olarak x, y ve z değerlerinin çarpımlarının toplamına eşittir. Skaler çarpımı * sembolü ile temsil edilirse V1 ve V2 vektörlerinin skaler çarpımı aşağıdaki gibi hesaplanır: V1 * V2 = (V1X * V2X) + (V1Y * V2Y ) + (V1Z * V2Z) (2.5) V1 ve V2 vektörlerinin boyunun 1 birim olduğu, yani her iki vektörün de normalize olduğu durumda, bu iki vektörün skaler çarpımı iki vektörün arasındaki açının kosinüs değerini verir. İki vektör arasındaki açının kosinüsü difüz aydınlatmada kullanılır. Vektörel Çarpım Vektörel çarpım işlemini x sembolüyle temsil edersek V1 ve V2 vektörlerinin vektörel çarpımı aşağıdaki gibi hesaplanır: V1 x V2 = [ V1Y* V2Z - V1Z* V2Y V1Z* V2X - V1X* V2Z V1X* V2Y - V1Y* V2X ] (2.6) Vektörel çarpım, ışın izleme yönteminde üçgenlerin normalini bulmak için kullanılır. Yansıyan veya kırılan ışınların yeni doğrultularının hesaplanması için yüzeye dik olan vektörün, yani yüzey normalinin, bilinmesi gerekir. Difüz ve speküler aydınlatma yapılırken de yüzey normali kullanılır. Ayrıca arka yüzey kaldırmada da hangi yüzün arka yüzey olduğunu belirlerlerken yüzey normali esas alınır. Bakış noktası ile arasında 90°’den daha büyük açı bulunan yüzeyler, arka yüzey kabul edilir. Tüm bu işlemlerde kullanılacak olan yüzey normalinin birim vektör olması, yeni normalize olması, gerekir. Barisentrik Koordinatlar Üçgenin bir köşesinden başlanıp, kenarları belli katsayılarla çarparak başlangıçta alınan köşeye eklenirse, üçgen içinde istenen bir noktaya ulaşmak mümkündür. Kenarların çarpıldığı katsayılara Barisentrik Koordinatlar denir. Üçgen içindeki herhangi bir noktanın barisentrik koordinatlar cinsinden gösterimi aşağıdaki gibidir : t (u, v ) = V0 + u (V1 – V0 ) + v (V2 – V0) (2.7) Bu ifadedeki u ve v değerleri barisentrik koordinatlardır ve aşağıdaki şartları sağlamalıdır: u ≥ 0 ve v ≥ 0 için u + v ≤ 1 Barisentrik koordinatlar bu çalışmada hızlı kesişim testleri gerçekleştirilirken kullanılmıştır. Tomas – Möller kesişim testinde Barisentrik koordinatlardan faydalanılarak daha kısa sürede kesişim testi yapılabilmektedir. Işın – Yüzey Kesişim Testi Orijine olan uzaklığı D olan, Pn = [ A B C ] normaline sahip olan P yüzeyini denklemi aşağıdaki gibidir : Ax + By + Cz + D = 0 (2.8) Köşe koordinatları Vi (X, Y, Z ) olan üçgenin oturduğu yüzeyin denklemi aşağıdaki gibi hesaplanabilir : A * Vo,x + B * Vo,y + C * Vo,z + D = 0 (2.9) 2.9 ifadesinden D değeri bulunur. Eğer P yüzeyi ile R ışını kesişiyorsa, R’nin o noktaya karşılık gelen t değeri için yüzey denklemi sağlanmalıdır. A * (X0 + tXd) + B * (Y0 + tYd) + C * (Z0 + tZd) + D = 0 (2.10) 2.10 ifadesi t’ye göre yeniden düzenlenirse, başlangıç noktası ile yüzey arasındaki uzaklık belirlenmiş olur : t = - (A * X0 + B * Y0 + C * Z0 ) / (A * Xd + B * Yd + C * Zd ) (2.11) Eğer t < 0 ise kesişim yoktur. Eğer t > 0 ise kesişim vardır ve kesişim noktası I aşağıdaki gibi hesaplanabilir : I (X, Y, Z) = (X0 + tXd, Y0 + tYd, Z0 + tZd ) (2.12) Işın-Üçgen Kesişim Testleri 3B nesneler genellikle üçgenlerden oluşacak şekilde modellenir. Bu sebeple kesişim testi algoritmalarının çoğu üçgenler üzerine yoğunlaşmıştır. Alan Hesabı İle Işın – Üçgen Kesişim Testi Bu yöntem, ışın – üçgen kesişim testleri arasından en basit olanıdır. Öncelikle ışın – yüzey kesişim testi yapılmalıdır. Daha sonra ışın ve yüzeyi oluşturan üçgenin köşe noktaları görüntü düzlemine perspektif olarak izdüşürülür. Kesişim noktası ile üçgenin ikişer noktası sıra ile alınarak üç tane alt üçgen elde edilir. Bu üçgenlerin alanları hesaplanarak toplanır. Elde edilen toplam alan, kesişim testi yapılan üçgenin alanına bir ε kadar yakınsa ışın üçgenin içindedir yani ışın ile üçgen kesişmektedir denir. Açı Hesabı ile Işın -Üçgen Kesişim Testi Işın düzlem kesişim testinden elde edilen kesişim noktasının üçgenin içerisinde olup olmadığının kontrolü için kullanılan diğer bir yöntem de açı testidir. Yine ilk olarak ışın – yüzey kesişim testi yapılmalıdır. Daha sonra ışın ve yüzeyi oluşturan üçgenini köşe noktaları görüntü düzlemine perspektif olarak izdüşürülür. Kesişim noktası ile üçgenin ikişer noktası sıra ile alınarak üç tane üçgen elde edilir. Bu üçgenlerin I noktasını merkez nokta kabul eden açıları hesaplanarak toplanır. Elde edilen toplam açı 360° ise ışın üçgenin içindedir yani ışın ile üçgen kesişmektedir denir. Tomas Möller Işın – Üçgen Kesişim Testi Yukarıda anlatılan tekniklerin her ikisi de kesişim testi yapmadan önce ışın – yüzey kesişim testi yapılmakta, daha sonra perspektif izdüşümü yapılmaktadır. Böylece problem 3B’dan 2B’a indirgenmekte ve test esnasında 2B noktanın 2B üçgenin içinde olup olmadığı araştırılmaktadır. Ancak tüm bu işlemler için öncelikle yüzey denkleminin belirlenmesi, dolayısı ile normalin hesaplanması gerekmektedir. Elbette ki kesişim testine geçilmeden önce yapılan bu işlemler algoritmanın yavaş çalışmasına neden olmaktadır. Bunun yerine kullanılan Tomas – Möller kesişim testinde yüzey normalinin hesaplanması gerekmemektedir. Kesişim Testi Algoritması Başlangıç noktası R0 olan ve Rd doğrultusu boyunca ilerleyen R vektörünü aşağıdaki gibi tanımlamıştık R = R0 + t Rd, t > 0 (2.1) Kesişim testi yapılacak olan üçgenin köşeleri Vi ise, üçgen üzerindeki herhangi bir t (u, v ) noktasının barisentrik koordinatlarını aşağıdaki gibi ifade etmiştik: t (u, v ) = V0 + u (V1 – V0 ) + v (V2 – V0) (2.7) R ışını, verilen üçgeni bir t (u, v ) noktasında kesiyorsa, aşağıdaki ifade sağlanmalıdır : R0 + t Rd = V0 + u (V1 – V0 ) + v (V2 – V0) (2.13) 2.13 ifadesi düzenlenirse, u, v ve t’ye bağlı bir lineer denklem sistemi elde edilir. Bu sistemin çözülmesi halinde u, v ve t bulunur. Görüldüğü gibi bu yöntemde yüzey normali ve perspektif izdüşüme gerek yoktur. Algoritmanın Uygulanması Tomas – Möller yöntemine ilişkin yalancı dil kodu (pseudocode) aşağıda verilmiştir: IşınÜçgenKesişimi (o, d, vo, v1, v2 ) e1 = v1 - v2 e2 = v2 – v0 p = d x e2 α = e1 * p if (α > -ε and α < ε ) return (REJECT, 0, 0, 0 ); f = 1 / α s = o - vo u = f (s * p ) if (u < 0.0 or u > 1.0 ) return (REJECT, 0, 0, 0 ); q = s x e1 v = f (d * q ) if (v < 0.0 or u + v > 1.0 ) return (REJECT, 0, 0, 0 ); t = f (e2 * q ) return (INTERSECT, u, v, t ); Gölgeler Bir yüzeye ışığın gelmesini engelleyen başka bir yüzey varsa, ışığın ulaşamadığı yüzey gölgede kalmış olur. Gölge testi için, kesişim noktasından ışık kaynağına yollanan ışınlar ile diğer nesnelerin kesişimleri araştırılır. Eğer kesişim tespit edilirse yüzey gölgelenir. Gölgelemenin gerçekleşmesi için, test için gönderilen ışından elde edilen kesişim noktası ile testi yapılan yüzey arasındaki uzaklığın, yüzeyin ışık kaynağına olan uzaklığından daha küçük olması gerekir. Aynasal Yansıma Diğer yöntemlerde çok zor tanımlanmasına rağmen, ışın izleme yönteminde yansıyan ve kırılan ışınlar mükemmel şekilde modellenebilir. Böylece son derece gerçekçi görüntüler elde edilebilir. Eğer bir yüzeyin yansıtıcılık özelliği varsa, bu yüzeye çarparak yansıyan ışın diğer bir yüzeye çarptığında, bu yüzeyin rengi yansıtıcılık özelliği bulunan yüzey üzerinde görülür. Elbette bu işlem için de derinliği belirlenmiş özyinelemeli bir algoritma koşulmalıdır. Yansıma değerinin belirlenmesi oldukça kolay bir işlemdir. Gerekli olan bir nokta ve bir doğrultudur. Nokta, ışın ile yansıtıcı yüzeyin kesişim noktasıdır ki artık yeni bir başlangıç noktası olmuştur. Bu noktadan yansıyacak olan ışının doğrultusu, gelen ışının doğrultusuna ve normale bağlıdır. Zira gelen ışın ile normal arasındaki açı, yansıyan ışın ile normal arasındaki açıya eşit olmalıdır. N ilgili yüzeyin normali, I gelen ışının olmak üzere Rref yansıma doğrultusu aşağıdaki gibi hesaplanır : Rref = I – 2 (I * N ) * N (2.14) POV-Ray gibi ışın izleme programları ise simüle edilen bir kamera ile başlarlar ve ışık ışınlarını sahneye yollarlar. Kullanıcı kameranın, ışık kaynaklarının, nesnelerin yerini ve bunların yüzey özelliklerini belirler, eğer isterse sahneye sis, duman, ateş gibi atmosferik etkiler de ekleyebilir. Sonuç görüntüdeki her piksel için bir ya da daha çok ışın kameradan sahneye yöneltilir ve sahnedeki bir nesne ile kesişip kesişmediğine bakılır. Kameradan çıkan bu ışının bir nesneyi kestiği her noktadaki yüzey rengi hesaplanır. Bunun için ışınlar sahnedeki her ışık kaynağına da yönlendirilir ve böylece kaynaklardan gelen ışık miktarı da hesaplanır. Benzer şekilde her yüzey noktasının gölgede kalıp kalmadığı hesaplanır. Yüzeyin şeffaf olup olmamasına göre de ne kadar ışığı geçirdiği ve ne kadar ışık kırılmasına yol açtığı da hesaplanarak nihai renk belirlenir. İç bağlantılar POV-Ray Dış bağlantılar The Ray Tracing News - (İngilizce)- Kısa bir araştırma ve diğer kaynaklara linkler] (İngilizce bir tez) - Interactive Ray Tracing: The replacement of rasterization? - A thesis about real time ray tracing and it's state in december 2006 (İngilizce) - Gerçek zamanlı ışın izlemeyi kullanan oyunlar (İngilizce) - C++ dili ile ışın izleme uygulamaları üzerine bir takım kılavuzlar Internet Işın izleme yarışması - sabit ve anime kategoriler Işın izleme yazılımları Blender BRL-CAD Bryce (software) Indigo - an unbiased render engine jawray - A portable raytracer written in C++ Kray - global illumination renderer OpenRT - realtime raytracing library Optis - Straylight and illumination software with full CAD integration (Solidworks and Catia V5) OSLO - Lens design and optimization software; OSLO-EDU is a free download PBRT - a Physically Based Raytracer Pixie POV-Ray Radiance Raster3D Rayshade RayTrace - open source C++ software RealStorm Engine - a realtime raytracing engine RPS Ray Tace - AccuRender Ray Trace for SketchUp SSRT - C++ source code for a Monte-carlo pathtracer - written with ease of understanding in mind. Sunflow - Written in Java (platform independent) Tachyon TracePro - Straylight and illumination software with a CAD-like interface TropLux - Daylighting simulation Yafray Zemax - Well Known Commercial Software for Optics design More ray tracing source code links Geometrik optik Üç boyutlu bilgisayar grafikleri Sanal gerçeklik Bilgisayar grafiği algoritmaları
1575
https://tr.wikipedia.org/wiki/Almanya%27daki%20T%C3%BCrk%20G%C3%BCn%C3%BC
Almanya'daki Türk Günü
Türkgünü; 22 Mayıs 2004 tarihinde, Almanya’nın en önemli tarihi mekanlarından biri ve Berlin’in simgesi olan Brandenburger Tor önündeki alanda gerçekleşmiş, bir şenlik havasında kutlanan özel bir gün. Yarım yüzyıla yaklaşan bir süredir, toplumun genel dokusuna uyumlu olarak Almanya’da yaşamakta olan Türkler, günümüzde sanattan spora, edebiyattan medyaya, Alman ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal yaşamına önemli katkılarda bulunan, dinamizm getiren bir unsur haline gelmişlerdir. Türkiye’nin AB üyeliği bakımından belirleyici önemi haiz 2004 yılı içinde, bu olumlu yönlerin daha fazla gündeme getirilmesi, sadece Türkiye'nin etkin tanıtımı olmayacak, aynı zamanda Almanya’da yaşayan 2.5 milyonu aşkın Türk yurttaşına da moral ve özgüven vermştir. Bu anlayışla, geçtiğimiz yıllarda yürüyüş şeklinde gerçekleşen Türkgünü, edinilen tecrübeler ışığında 2004 yılında yeni bir anlayışla, genç ve profesyonel bir ekip tarafından tasarlanmıştır. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’in himayesinde ve çok sayıda dernek ve kuruluşun etkin olarak yürüttüğü hazırlıklar çerçevesinde düzenlenmiştir. “Biz Avrupalıyız” temasının işlendiği şenliğin Alman ve Türk medyasında layıkıyla yer bulması için basın ve reklam çalışmaları iki aydan fazla sürmüştür. Sponsorlar Dünyanın en büyük şirketlerinden T-Com ve Ford büyük maddi desteğin yanı sıra alan faaliyetlerine de promosyon ekipleriyle katkı sağlayarak ziyaretçilere renkli bir program sunmuştur. Ayrıca Öger Tours başta olmak üzere Almanya’da faaliyet gösteren pek çok Türk şirketi Türkgünü’ne destek vermiştir. Örneğin: Akbank, Denizbank, Türkiye İş Bankası, Oyak Anker Bank, Vakıfbank, Ziraat Bankası İnternational, ADA Immobilien, AS Steuerbüro, CABA İmmobilien, Concept Verlag, Gargi GmbH. Dış bağlantılar https://web.archive.org/web/20170526112524/http://turkgunu.org/ Özel günler Almanya-Türkiye ilişkileri
1576
https://tr.wikipedia.org/wiki/Re%C5%9Fadiye
Reşadiye
Reşadiye, Karadeniz'in orta kesiminde Kızılırmak yayı içinde kalan Kapadokya arazisi içerisinde yer alan bir Tokat ilçesidir. Kelkit Çayı'nın kenarında, kara yolu üzerindedir. Reşadiye; kuzeyinde Ordu, güneyinde Almus, batısında Niksar ve Başçiftlik, güneydoğusunda ise Sivas ile çevrilmişir. 2022 TÜİK verilerine göre toplam nüfusu 32.600’dür. Tarihi Eski Kapadokya arazisi elden ele geçmiş, değişik milletler bu arazide medeniyetler kurmuşlardır. Sırasıyla Hititliler, Persler, Makedonyalılar, Pontus Krallığı, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Danişmendliler, Kadı Burhâneddin ve Akkoyunlular bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Sonraları da bu arazi Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiş Reşadiye'nin eski ismi olarak bilinen İskefserin tarihi 15. yüzyıla kadar gitmektedir. Bu bölgeden geçerek Erzurum’a giden yine aynı güzergâhtan İstanbul’a dönen meşhur Türk gezgini Evliya Çelebi Seyahatname'sinde bu bölgeden bahsetmektedir. O yüzyıllarda Doğu ile Batı arasında kara ulaşımının yapıldığı Şark Yolu diye adlandırılan yolun Reşadiye’den geçtiği Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde belirtilmektedir. Bu yol üzerinde eskiden kalma büyük mezarlıklar hâlen mevcuttur. Reşadiye'nin coğrafi özellikler bakımından çam ormanlarıyla kaplı olması, kışın sert geçen iklim koşullarından fazla etkilenmemesi, köylerin konumuna göre merkezi bir yerde olması, sağlığa yararlı kaplıcalarının bulunması, Kelkit Vadisi üzerindeki Şark Yolunun buradan geçmesi ilçe merkezi olarak seçilmesini etkileyen nedenlerdir. 1939 yılında 26 Aralık' 27 Aralık'a bağlayan gece sabaha karşı tarihte 1939 Erzincan Depremi olarak da bilinen deprem Reşadiye ve köylerinde etkili olmuş ve bu depremde Reşadiye’de ayakta tek bir bina kalmamıştır. Bu haliyle ilçe merkezi ve köyleri uzun bir süre kendi kaderine terk edilmiştir. Köylerle birlikte toplam 2100 kişinin öldüğü resmî kayıtlarda mevcuttur.Zamanın Tokat valisi İzzeddin Çağpar, ilçe Kaymakamı Necati Gökmoğol ve oluşturulan kurulun uzun tartışmaları sonucu yeni Reşadiye’nin yerleşim yeri eski yerleşim yerinin kuzeyine dağ eteğine kaydırılmıştır. 1966 yılından sonra zamanın idarecilerinin yoğun çalışmaları ve Reşadiye halkının da katkılarıyla yeni bir atılım ve yapılanma ortaya çıkmış, önce maddi sorunlar aşılıp, günün şartları içinde son derece önemli yatırımlar gerçekleşmiş, 1970'li yıllarda ise tüm Türkiye'de olduğu gibi Reşadiye de yurt dışına çok sayıda işçi göndermiştir. Bu işçiler kazançlarını ilçelerine aktarmışlar böylece ilçe merkezi hızlı bir kentleşme sürecine girmiştir. ayrıca altıparmak köyü yakınında köyün güneyinde kalecik adlı bir mezranın bulundugu ama kalenin gün ışıgına çıkmamış kalıntıları ve yüksekligi gözler önündedir. Bugüne kadar Reşadiye'de Romalılara, Bizanslılara ve Türklere ait çeşitli seramik eşya, sikke, yayla ve köylere yayılmış tarihi mezarlar bulunmuştur. Köylerde yer yer bozulmuş kale kalıntılarına rastlanır. Çoğunun temel harabeleri kalmıştır. Göllüköy, Çamlıkaya, Saraydüzü, Kalecik, Mengen Kalesi, Kaledüzü, Kızılcaören, Turaç Köyü yaylasında Bizans dönemine ait olan ve sonraları Müslümanların da defnedildiği tarihi bir mezar alanı vardır. Danişmendliler Dönemi Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun kapıları Türkler'e açılmış, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın komutanlarından Dânişmend Gazi de Anadolunun fethinde görev almıştır. Melikşah, Dânişmend Gaziyi Sivas dolaylarına göndererek alacağı yerleri kendisine vereceğini vadetmiştir. Gazi Ahmet Dânişmend, Sivas ve yöresini alarak Anadolu'da ilk Türk Danişmendiye hükûmetini kurmuştur. 1080 yılında da Sivas'ı devlet merkezi yapmıştır. Gazi Ahmed Dânişmend, Türklerin Salur Boyundandır, Harizm'den gelmiştir. Dânişmend Gazi Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan'la birlikte Haçlılara karşı başarılı savaşlar çıkartmıştır. İstatistiki bilgiler Kuruluş yılı: 1906 Toplam nüfus: 43.870 İlçe nüfusu: 11.504 Yüzölçümü: 1.162 km² Belediye sayısı: 6 (İlçe merkezi dahil) Köy sayısı: 75 (2019 itibarı ile son sayı) Coğrafi bilgiler Reşadiye, Orta Karadeniz Bölgesi'nde yer alır. Doğusunda Koyulhisar ve Mesudiye; batısında Niksar ve Başçiftlik; kuzeyinde Aybastı ve Gölköy; güneyinde Almus ve Doğanşar ilçeleri bulunmaktadır. Coğrafi olarak 400 31' kuzey enlemleri ile 370 06' doğu boylamları arasında bulunmakta ve Kelkit Irmağı kıyısında kurulmuş bulunan Reşadiye'nin en yüksek tepesi 2.183 metre ile Erdem Baba Tepesi'dir. Bunu, Küçük Erdem Tepesi (2.113 metre), Kabaktepe (2.037 metre), Çal Tepesi (2.022 metre), Mektep Tepesi, Tömbül Tepesi ve Lalelik Tepesi izler. Bu yüksekliklerin tümü Günüş Dağı'nda bulunmaktadır. Zinav Gölü ilçe sınırlarında yer alır. İlçenin arazi yapısının dağlık olması nedeniyle geniş ovası bulunmamaktadır. Ancak ovacık, meydanlar, yazı ve düzlükleri ekim ve dikime müsaittir. Reşadiye ilçesi yaylalar yönünden oldukça zengindir. 44 yaylanın içerisinde en çok bilinen yaylaları Cimban, Selemen, Gedik, Batmış'tır. Yer şekilleri Reşadiye, yer şekilleri bakımından çeşitlilik gösteren bir yerleşim merkezidir. İlçe, Tokat'ın diğer ilçeleriyle karşılaştırılırsa eğim ve engebenin burada oldukça fazla olduğu görülür. Arazi kırık; eğimi fazla ve yer yer platolarla çevrilidir. Ortalama yükseltisi 1.500 metrenin üzerindedir, ilçe merkezinin rakımı ise 450 metredir. Dağlar Reşadiye Orta Karadeniz Bölgesiyle, İç Anadolu Bölgesi arasında bir geçiş alanı oluşturur. Karadeniz'in tamamının oluşumu gibi burası da üçüncü ve dördüncü jeolojik zamanda oluşmuş, yer yer oturmasını tamamlamamış bir bölümdür. Bu bölümdeki dağların büyük çoğunluğunu sıradağlar oluşturmaktadır. İlçe Konale Fay Hattı üzerinde yer alır. 1.Derece deprem kuşağı üzerindedir ve bu faylar hâlen diridir. Reşadiye'de yükseltinin en fazla olduğu yöre, Çamlıkaya sınırıları içerisinde yer alan Erdem Baba Tepesidir (2.183 m). Bunu; Küçük Erdem Tepesi (2.113 m), Kabak Tepe (2.037 m), Çal Tepesi (2.022 m), Mektep Tepesi (2.002 m), Tömbül Tepesi (2.000 m), Lalelik Tepesi (1.922 m) izlemektedir. Mağaralar Reşadiye'nin köylerinde gerek doğal oluşum, gerekse insan eliyle yapılmış mağaralara rastlanır. Başlıcaları şunlardır: Çamlıkaya Köyü sınırları içerisinde Kokurdan Mağarası, Baydarlı Kasabası sınırları içerisinde; Güngerit ve Tilkidibi Mağarası, Demircili Kasabası sınırları içerisinde Kızıl Mağara, Cimitekke-Kavaklıdere arasında; Deliklikaya Mağarası, Yolüstü Beldesi sınırları içerisinde; İnkaya Mağarası, Nebişeyh Beldesı-Kapaklı Köyü arasında; Kayadibi Mağarası, Büşürüm Beldesi sınırları içerisinde; Abudeliği Mağarası bulunmaktadır. İlçenin başlıca boğaz ve gedikleri şunlardır Döğüş Gediği Abdurrahmanlı-Esenköy arasında bulunur. Konak Boğazı Demircili Köyü yöresindedir. Gedik Boğazı Yolüstü-Bereketli arasındadır. Kaya Boğazı Kapaklı köyünü Taşlıca köyüne bağlar. İklim İklim bakımından İç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinin geçiş noktasında bulunan Reşadiye'de, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçmektedir. İlçe merkezinin kış aylarında fazla kar tutmamasına karşın yüksek rakımdan oluşan ilçe genelinde kış şiddetli geçmektedir. İlçede hava durumunun uzun yıllar içindeki seyri incelendiğinde şu genel özelliklerin ortaya çıktığı görülür: Yazlar sıcak ve kurak. Kışlar soğuk ve sert geçer. En fazla yağış ilkbaharda görülür. En düşük yağış yaz aylarındadır. Nüfus Turizm Kaplıca turizmi Reşadiye Belediyesi bünyesinde hizmete sunulan, şifa kaynağı olan kaplıca suyunun faydalı olduğu rahatsızlıkların başında romatizma, nevralji (sinir ağrıları), nefrit (böbrek iltihabı hastalıkları), kireçlenme, kırık-çıkık sekalleri ve cilt-kadın hastalıkları gelir. Bu sularda radon gazı bulunmamakta ve Türkiye'de radon gazının olmadığı tek su olup, debisi kaynağında 30 lt/sn dir. Ulaşım Eğitim İlçe Merkezi'nde 1 Fen Lisesi 1 Anadolu Lisesi 1 Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi 1 Kız Meslek Lisesi 1 Ticaret Meslek Lisesi 1 Anadolu İmam Hatip Lisesi Bozçalı Kasabasında 1 Çok Programlı Lise Bereketli Kasabasında 1 Çok Programlı Lise olmak üzere toplam 8 adet ortaöğretim kurumu, ilçe merkezi'nde 5 adet ve köylerde 19 adet İlköğretim okulu olmak üzere toplam 24 adet ilköğretim okulu ve 1 Ana Okulu ile eğitim öğretim faaliyetleri sürdürülmektedir. Kaynakça Dış bağlantılar Reşadiye Belediyesi Reşadiye Kaymakamlığı
1577
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tokat%20%28il%29
Tokat (il)
Tokat, Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan ildir. Kuzeyde Samsun, kuzeydoğuda Ordu, doğu ve güneyde Sivas, güneybatıda Yozgat ve batıda Amasya illeriyle komşudur. İlçelerinden Yeşilyurt ve Sulusaray İç Anadolu Bölgesi'nde kalır. 1943 yılında Erbaa, 1944'te Artova ve Turhal, 1954 yılında Almus, 1987 yılında Pazar ve Yeşilyurt, 1990 yılında ise Sulusaray ve Başçiftlik ilçeleri kurulmuştur. Şubat 2021 TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 12 ilçe, 37 belediye ile bu belediyelerde 315 mahalle ve ayrıca 613 köy vardır. İl merkezinin denizden yüksekliği 630 m.'dir. Etimoloji Yerleşim; Bizans dönemi adıyla Komana, Yunanca Τοκάτη, Ahameniş İmparatorluğu dönemi adıyla Kah-Cun, Selçuklu Devleti döneminde Dar Ün-Nusret, Moğollar döneminde Sobaru adlarıyla yer almıştır. Bizanslı coğrafyacı İeroklis Sinekdimos MS 6. yüzyılda Kapadokya'da Eudokia adlı bir kent yer aldığını bildirmiştir. Evliya Çelebi kentin adını Türkçe etimolojiyle arpası bol olduğu için atların doymasına karşılık Tok-at, Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı "surlu şehir" manasına gelen Toh-kat olarak açıklamış, Özhan Öztürk ise Pontus adlı çalışmasında Avesta'da "ülke, şatraplık" anlamına gelen ve ilk olarak MÖ 6. yüzyılda Ahameniş İmparatorluğu döneminde Kapadokya için kullanılan "Dahyu" kelimesinin Rum ağzında bozulmuş formu "Dokeia" kelimesinin zamanla Tokat'a dönüştüğünü iddia etmiştir. Tarih İlk çağlarda Togayıtlar'ca kurulduğuna inanılan Tokat, Hititlerin, Asurluların, Hurriler ve Kimmerlerin egemenliğinde kaldıktan sonra sırasıyla Perslerin, Büyük İskender dönemi Makedonyalıların, Kapodokya Krallığının ve buraya "Comana Pontica" adını veren Pontus Krallığı'nın yönetimine geçti. MÖ 65'te Romalıların ve sonrasında Bizans Devletinin egemenliğine girmiştir. Bizans-Sasani ve Bizans-Arap savaşlarında kritik öneme sahip olan Tokat Kalesi, Malazgirt Zaferi'nden sonra Danişmentlilerin yönetimine (1071) daha sonra ise Anadolu Selçuklularının (1150) eline geçmiş kentin güneybatısında, 750 metre yüksekliğindeki Hisartepe üzerinde bulunmaktadır. Tokat Kalesi'ne ait en eski izler 5 ya da 6. yüzyıla ait olup kalenin bu yıllarda var olduğu bilinmektedir. İoannis Hrisostomos (Altın ağızlı Yuhanna, Aziz ve erken dönem Hristiyan Kilise babası), Konstantinopolis'ten sürgüne Aladağlar'da bulunan Cocysus şehrine giderken burada ölmüştür. Coğrafya Deveci dağlarının orta kesiminin kuzey yamaçlarından doğarak soldan Yeşilırmak'a kavuşan bir akarsu vadisinin yamaçlarında kurulmuş olan kent, çok engebeli bir bölgede Orta Karadeniz kıyılarını ve İç ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne bağlayan önemli yolların kavşağında eski bir yerleşme Tokat; kuzeyinde Samsun, kuzeydoğusunda Ordu, güneyinde Sivas, güneybatısında Yozgat, batısında: Amasya ili ile çevrilidir. İlin toplam yüzölçümü: 10.071 km²'dır. Kapladığı alan açısından Türkiye topraklarının % 1.3'ünü kapsar. Denizden yükseltisi 623 metredir. Coğrafi Koordinatları: 39° 51' – 40° 55' kuzey enlemleri ile 35° 27'- 37° 39' Doğu boylamları arasındadır. Tokat'a bağlı Taşova ilçesi, 1953 senesinde Amasya'ya bağlanmıştır. Merkez ilçe dahil 12 ilçenin yanında 77 belde ve 632 köy mevcuttur. Merkeze bağlı 41 mahalle, 103 köy ve 9 belde bulunmaktadır. Yüzölçümü bakımından Tokat'ın en büyük ilçesi Zile'dir. En yüksek nüfusa sahip ilçe ise Erbaa'dır. Belli başlı akarsular Yeşilırmak, Tozanlı Kolu, Kelkit Kolu, Çekerek Kolu, Tokat Kolu, Kuruçay Kolu, Güllin Kolu, Darı Deresi Kolu, Cırcır kolu olup bilinen dağlar arasında Erdem Kırı (2183), Mamu (1770 m), Yaylacık (1620 m), Deveci (1892 m), Bugalı (1945 m), Dumanlı (2200 m), Çamlıbel (2020 m) ve Akdağ (1900 m) bulunur. Yine bilinen ovalar Kazova, Omala Ovası (Gözova), Turhal Ovası, Niksar Ovası, Erbaa Ovası, Artova Ovası, Zile Ovası, Tokat Ovası, Pazar Ovası ve Yazıbaşı Ovası'dır. İklim Tokat İli; İç Anadolu Bölgesi İklimi, İç-Doğu Anadolu İklimi, Karadeniz iklimi ve Orta Karadeniz iklimi arasında bir geçit özelliği gösterir. Uzun yıllar ortalamasına göre yıllık ortalama sıcaklık; en düşük 8,1 °C en fazla 14,2 °C’dir. Uzun yıllar ortalamasına göre ortalama yağış; 381,7 mm ile 586,2 mm arasındadır. Ortalama nispi nem; % 56 ile % 73 arasında değişmektedir. Yağışlar aylara göre farklılıklar göstermektedir. Yönetim Tokat'ın İlçeleri 04 Şubat 2020 TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 12 İlçe, 37 belediye, bu belediyelerde 315 mahalle ve ayrıca 613 köy vardır.) İllerde protokolde ilk sırada yer alan Vali, merkezi yönetimi temsil eder ve Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Büyükşehir dışındaki illerde yerel yönetim, şehirler düzeyindedir. Belediye Başkanı, belediye sınırları içinde kalan seçmenin oy çokluğu ile seçilir. Ayni seçmen İlçe Belediye Meclisi için de oy kullanarak ilçelerin belediye meclislerini oluşturur. İldeki bütün seçmenler ayrıca il genel meclisi için de oy kullanarak, İl Genel Meclisinin oluşumunu sağlarlar. İl genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde, onda birlik baraj uygulamalı nispi temsil sistemi, belediye başkanlığı seçiminde ise çoğunluk sistemi uygulanır İl genel meclisi ve belediye meclisi üye sayıları ilçe nüfusuna göre, kontenjandan kalan sayıların partilere dağılımı ise D'Hondt Sistemine göre belirlenir (Kanun:2972-Madde:23) İl Genel Meclisi, İl Özel İdaresinin karar organıdır, başkanını üyeleri arasından gizli oyla seçer. Ayrıca, İl Genel Meclisi kendi içinden gizli oyla bir yıl görev yapacak 5 kişilik İl Encümenini seçer. Merkezi yönetim, Vali ve İl Müdürlerinden oluşur. İl Özel İdaresi (İl Genel Meclisi ve İl Encümeni) seçilmişlerden oluşur, ancak Vali başkanlığında görev yapar. Yerel yönetim ise belediye başkanları ve belediye meclislerinden oluşur. Tokat Valisi, 1969-Korgan doğumlu Numan HATİPOĞLU’dur. 12.5.2022/209 sayılı kararla Gaziosmanpaşa Kaymakamı iken atanmıştır. Tokat Belediye Başkanı, 1977-Tokat doğumlu Eyüp Eroğlu (AK Parti), 31 Mart 2019 seçimlerinde %48,80 oy oranıyla seçilmiştir. 2019 Türkiye yerel seçimleri sonuçlarına göre Tokat İl Genel Meclisi üye sayısı, 20 AK PARTİ, 12 MHP, 7 CHP ve 1 BBP olmak üzere 40’dır. Tokat Belediye Meclisi ise 18 AK Parti, 8 MHP ve 5 İYİ Parti olmak üzere 31 üyeden oluşur. 2018 Genel seçimleri sonucu, Tokat'ı temsilen TBMM'e AKP'den 3 milletvekili (Yusuf Beyazıt, Mustafa Arslan, Özlem Zengin), CHP'den 1 milletvekili (Kadim Durmaz) ve MHP'den 1 milletvekili (Yücel Bulut)seçilmiştir. Nüfus Güncel Nüfus Değerleri (TÜİK 6 Şubat 2023 verileri ) Tokat ili nüfusu: 596.454'dır. Bu nüfusun % 80, 09'u şehirlerde yaşamaktadır (2022 sonu). İlin yüzölçümü 10.044  km2'dir. İlde  km2'ye 59 kişi düşmektedir. (Bu sayı merkezde  103’dir.) İlde yıllık nüfus % 1,01 oranında azalmıştır. Nüfus artış oranı en yüksek ve en düşük ilçeler: Merkez ilçe(% 0,83)- Başçiftlik(-% 20,43) 06 Şubat 2023 TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 12 İlçe, 37 belediye, bu belediyelerde 316 mahalle ve ayrıca 614 köy vardır. İlin yıllara göre nüfusları Ekonomi Tokat halkı geçimini tarım, hayvancılık ve ticaretle sağlar. Büyük şehirlerin kalabalık nüfusu, yüksek binaları ve boğucu havalarının aksine Tokat insanı kendine bağlayan düzenli şehir yapısı, sayısız doğa güzellikleri, ekonomik alışveriş koşulları ile huzurlu bir yaşam için ideal bir şehirdir. Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olup şehirde Sünni ve Alevilerde yoğunluktadır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan Tokat'ın ticaret ve sanayi ise il merkezinde yoğunlaşmıştır. Tokat Organize Sanayi Bölgesi şehrin tek sanayi faaliyetinin sürdürüldüğü alandır. Yine bulunduğu coğrafi konum ile tarıma yatkın bir şehirdir. Tarım üretiminde domates, biber, vişne, kiraz, patates, üzüm ve şekerpancarı bölge üretiminde en fazla payı alan ürünlerdir. Küçükbaş, büyükbaş hayvan varlığı ve arı kovanı sayısı bakımından önemli bir paya sahiptir. Tokat'ta nüfusun %5'i endüstri alanında çalışmaktadır. Yem, kereste, lastik ayakkabı, alüminyum fabrikalarının yanı sıra, bakır işleme atölyesi, ziraat aletleri imalathanesi ve sanayi kuruluşlarının faaliyet gösterdiği Tokattaki en bilinen fabrikalar Dimes Meyve Suyu Fabrikası, Olca Salça Fabrikası, Eser Salça Fabrikası, Samaş Bentonit Fabrikası ve Turhal Şeker Fabrikası'dır. Sağlık Tokat'ta toplam biri merkezi olmak üzere 15 hastane bulunmakta, Almus Devlet Hastanesi, Tokat Devlet Hastanesi, Tokat Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Tokat Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Reşadiye Devlet Hastanesi, Erbaa Devlet Hastanesi, Niksar Devlet Hastanesi, Zile Devlet Hastanesi, Turhal Devlet Hastanesi, Artova Entegre İlçe Hastanesi, Tokat Özel Medical Park Hastanesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma Hastanesi, Başçiftlik Entegre İlçe Hastanesi, Pazar Entegre İlçe Hastanesi, Yeşilyurt Entegre İlçe Hastanesi ve Sulusaray Entegre İlçe Hastanesi bulunmaktadır. Ulaşım Tokat'a ulaşım, tren ve karayolu ile sağlanabileceği gibi, eski Tokat valilerinden Recep Yazıcıoğlu'nun girişimleriyle 1988-1990 tarihlerinde 1700 metrelik piste kavuşan Tokat Havalimanından da yapılabilmektedir. Tokat'a en önemli ulaşım biçimi Erbaa ile Reşadiye ilçe merkezleri içinden geçen, Tokat şehir merkezine bağlantısı olan yoludur. Tren yolu ulaşımının da önemli bir yere sahip olduğu ilde Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nın (TCCD) düzenlediği Samsun-Kalın demiryolu tren seferleri kuzeyde Samsun, güneyde Sivas'a uzanır. Konum Kültür Turistik yerler Köklü tarihi, üzerinde birçok medeniyetin hüküm sürmesi ve insanlığın ilk yerleşim yerlerinden olmasından dolayı birçok turistik yerin yer aldığı kentin merkezinde yer alan Tokat Kalesi ile ilçesinde yer alan Zile, Niksar ve Turhal kaleleri yerli ve yabancı turistin uğrak yeri olup, Mustafa Kemal Atatürk'ün geçici olarak ulusal mücadele yıllarında konakladığı Latifoğlu Konağı müze evi, II. Abdulhamid'in tahta çıkışının 25. yılı şerefine yaptırılan tarihi Tokat Saat Kulesi, tarihi Gök Medrese kent merkezinde bulunur. Tokat il Merkezinde bulunan Anadolu'da yapılan ilk medrese olarak bilinen Yağıbasan Medresesi, ilk onarımı 1678 yılında yapılan Tokat Ulu Camii aynı adla Niksar ilçesinde bulunan diğer camii, Pazar ilçesinde bulunan tarihi Pazar Kervansarayı ve Ballıca Mağarası bulunur. Turhal ve Pazar ilçe sınırları dahilinde bulunan Kaz Gölü, yerli ve göçmen kuşların yuvalanma, kuluçkalaşma alanıdır. 108 çeşit kuş türü yaşam kaynağıdır. Sulusokak tokat ili eski kent merkezini ve ticaret merkezini oluşturan içerisinde tarihi eserleri barındıran önemli bir sokaktır. Sulusaray ileçesinde bulunan Sulusaray kaplıcalarında doğal termal su kaynağı bulunmaktadır. Suluhan tokat il merkezinde yer almaktadır. Günümüzde aşevi olarak kullanılıyor. Sunguriye Türbesi Tokat ili Niksar ilçesi Halil Efendi Sokağında bulunmaktadır. Sık Dişini Helası İl merkezinde yer almaktadır. Ayrıca Seyir Tepe Tesisleri de Tokat merkez de bulunmaktadır. Sen Timur Türbesi de 14.yy'a ait tarihi bir türbedir. Maşathöyük Çivi Yazıları Hıdırlık Köprüsü Sümbülbaba Zaviyesi Taşhan Çarşısı Komana Pontika Antik Kenti Koza Han Reşadiye Zınav Gölü mesire yeri Reşadiye Yolüstü kasabası Delik kaya mağarası Tokat Müzesi Kelkit Çayı Halaçlı Köyü Yazlıkları Sulusaray Sebastopolis Antik Kenti Zile Elbaşıoğlu Camii Zile Boyacı Hasanağa Camii Zile Bedesten Camii Sultan hamamı Eski Zile Osmanlı Evleri ve Konakları Zile Yeni Hamam duvarındaki Osmanlı minyatür mimarisi Serçe Sarayı Zile Tacettin İbrahim Paşa (Şehir) Hamamı Zile Esvap Çayı Zile Uzun Çarşı Pazar Ballıca mağarası Niksar Çamiçi Yaylası Almus Barajı ve yaylaları Reşadiye Kaplıcaları Başçiftlik Yaylaları Zile Kalesi Kaz Gölü Selemen Yaylası Yazmacılar Hanı Sefer Paşa Mescit ve Türbesi Mutfak Tokat kebabı Tokat çemeni Tokat gözlemesi Tokat keşkeği Zile batı Tokat yaprağı Tokat salçası Tokat kuşburnusu Tokat pağacı Zile pekmezi Niksar cevizi ve cevizli çöreği Madımak Halk Oyunları ve Türküler Yandım Tokat Yandım Spor 2018-2019 Sezonu sonunda, futbolda Tokatspor, 3.lige düşmüştür. Erbaaspor 3. Ligde, Turhalspor BAL'da kalmışlardır. Kadın futbol 3. Liginde 3 takımı vardır. Erkek voleybol süper Liginde Tokat Belediye Plevnespor lig 6.sı olmuştur. Niksar Belediyespor 1. Ligde yer alırken, kadın ve erkek voleybol 2. Liginde birer takımı daha vardır. Hentbol erkekler 1. Ligindeki takımı Tokat Gençlikspor’dur. 2.ligde bir takım daha vardır. Ziraat Türkiye Kupası'nda 3.turda Nazilli Belediyespor'a, Erbaaspor 4.turda MKE Ankaragücü'ne elenmiştir. Kupa Voley Erkekler'de Tokat Bld. Plevne, çeyrek finalde Galatasaray'a elenmiştir. Önemli spor tesisleri: Gaziosmanpaşa Stadyumu (5.762), Hüseyin Akbaş Spor Salonu (2.500), Ali Şevki Erek Yüzme Havuzu 750) ve IAAF Sertifikalı Atletizm Pisti. Medya kuruluşları Tokat ilinin Türksat üzerinden yayınları gerçekleştirilen televizyon kanalları İlke TV (Türksat yayını şu anda vardır.), Kanal 60, SRT, Tokat Radyo TV'nin (Türksat yayınları şu anda yoktur.) yanı sıra ilçelerinde de yerel yayın yapan kanallar var olup kentte günlük yayınlanan belli başlı gazetelerin başında Anadolu'nun Sesi, Tokat Gazetesi, Bakış Gazetesi, Hürsöz Gazetesi, Memleketim Tokat Gazetesi ve Tokat Haberci Gazetesi gelir. Ayrıca, son dönemde internet üzerinden yayın yapan Tokatguneshaber.com,Hursoz.com.tr, Tokattan.com,Tokatsehirgazetesi.com ve Tokattan.net gibi sanal basın kuruluşları yer almaktadır. Kaynakça Dış bağlantılar Tokat valiliği Tokat İl Özel İdare Yol Haritaları Tokatlılar Derneği
1578
https://tr.wikipedia.org/wiki/Fad%C4%B1l%20Akg%C3%BCnd%C3%BCz
Fadıl Akgündüz
Memet Fadıl Akgündüz (22 Ocak 1956) Türk mühendis, iş insanı ve siyasetçidir. Şirketinin adı sebebiyle Jet Fadıl diye de bilinir. Hayatı 22 Ocak 1956'da Siirt'te doğdu. Arap asıllıdır. İlk ve orta öğrenimiyle liseyi Siirt'te bitirdi. 1980'de Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Devlet Yem Sanayi'inde 7 yıl Kontrol Mühendisi olarak çalıştı. 1987'de Jet Sürücü Kursu'nu açarak iş hayatına girdi. 1989'da kendisine ait olan Jetpa Holding'in ilk şirketini kurdu. Holding bünyesindeki pazarlama şirketi 700.000 aileye konut, otomobil, elektrikli ev ve ofis cihazları sattı. Özel sektör olarak Türkiye'nin ilk toplu konut projesi JETKONUT'u 1998'de hayata geçirdi. 300 milyon euroya mal olan "Türkiye'nin İlk Dünya Otomobili İmza Projesi"ni 1999'da uluslararası pazara sundu ve dünyanın birçok ülkesinden 300'den fazla distribütörlük talebi aldı. İmza projesi kapsamında Siirt, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şanlıurfa'da kurulacak beş otomobil fabrikasında yılda 1.250.000 otomobil üretilmesi ve bu fabrika yatırımlarıyla Güneydoğu Bölgesi'nde 264.000 kişiye iş imkânı sağlanarak yılda 12 milyar dolar tutarında ihracat yapılması planlandı. 1995'te Dünya'nın ilk İslami Otel konsepti ile Caprice Hotel'i dünya turizm pazarına sundu ve bununla ilgili olarak 2012 yılında Malezya'da düzenlenen 1. Uluslararası Dünya İslami Turizm Konferansı'nda dünyadaki ilk 5 Hilal ödülünü aldı. Avrupa'nın en büyük ve Dünya'nın tek 7 Hilalli oteli olan Caprice Gold Bayrampaşa İstanbul projesi % 87 seviyesine gelmiş olup binanın üzerine Kudüs'ten getirilen Kubbetü's-Sahre taç olarak giydirilmiştir. Jetpa Holding, pazarlama, inşaat, elektronik, medya, bankacılık gibi sektörlerde faaliyet gösterdi. Bu yaptıklarına ek olarak görünenin aksine arka planda sürekli hissedarları ve halk ile mali sorunlar da yaşamaktadır. Bir dönem hakkındaki Avrupa'da kurduğu İslami Titan oluşumuyla gurbetçilerin dini duygularını sömürerek zamanında yaklaşık 650 milyon mark toplayıp ortadan kaybolduğu iddiasıyla açılan davalar ve 600 milyonluk JetPa'nin mal varlığını 3 milyon liraya ablasına ve eniştesine devretmek suretiyle holdingin içini boşaltıp insanları mağdur ettiği ve son olarak günümüzde yaptırdığı Caprice Oteli'nde yarattığı hisse problemleriyle yine ülkesindeki insanların açtığı davalarla başı oldukça derde girmiştir. Kimi davaları devam etmekte ve alacaklılarının çok büyük bir kısmı hâla alacaklarını tahsil edememiştir. Ayrıca son günlerde cezaevinden bile devremülk satışı yaptığı ortaya çıkmıştır.*"170 Milyon dolarlık vurgun" *"Tanju Çolak CAprice için alacaklarına karşılık dava açtı!" "Almanya'daki bazı Türk vatandaşlarını yüksek kar payı vaadiyle kandırarak dolandırıcılık yaptığı" iddiasıyla 2003 yılında tutuklu olarak yargılanan Akgündüz, 15 ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere kefaletle serbest bırakıldı. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Fadıl Akgündüz Kasım 2006'da "Nitelikli dolandırıcılık" suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 10 bin 400 TL adli para cezasına çarptırıldı.. Yargıtay'a gönderilen cezası 2 yıl sonra usulden bozulan Akgündüz, hakkındaki suçlamaların zaman aşımına girmesiyle yeniden yargılanmadı. 24 Mayıs 2009'da ikinci defa Siirtspor başkanı seçildi. Bu görevi 2 yıl kadar sürdüren Akgündüz başkanlığı bırakarak yerine Tanju Çolak'ı getirdi. "Capricegold Bayrampaşa Projesi" ve "Capricegold Maldivler Projesi"nde yatırımcılara verdiği sözü yerine getirmediği gerekçesiyle yapılan suç duyuruları üzerine hakkında soruşturma başlatılan Akgündüz, "Nitelikli dolandırıcılık" suçlamasıyla çıkarıldığı mahkemece 22 Aralık 2015 tarihinde tutuklandı. Akgündüz, 28 Mart 2017 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. 28 Nisan 2023 tarihinde, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Fadıl Akgündüz'ü, tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerin dolandırıcılığı suçundan 2 bin 504 yıl 2 ay hapis ve 12 milyon 20 bin lira adli para cezasına çarptırdı. Siyasi yaşamı Mehmet Fadıl Akgündüz, 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 22. Dönem Siirt Milletvekili olarak seçildi. Siirt ilindeki seçimlerinin itiraz üzerine Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptal edilmesi nedeniyle 9 Mart 2003 tarihinde yapılan ara seçiminde yeniden vekil seçilemedi ve milletvekilliği düştü. 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde Siirt'ten bağımsız aday olan Akgündüz, aldığı oy sayısına göre milletvekili seçilemedi. Notlar Kaynakça Dış bağlantılar NTVMSNBC: Akgündüz artık ‘dokunulmaz’ değil HURRIYET: Fadıl Akgündüz 150 milyara serbest 1959 doğumlular Arap asıllı Türkler 20. yüzyıl Türk iş insanları 21. yüzyıl Türk iş insanları Siirt doğumlu siyasetçiler Resim aranan siyasetçiler Yaşayan insanlar Türk spor yöneticileri Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesinde öğrenim görenler Türkiye Arapları TBMM 22. dönem Siirt milletvekilleri Türk dolandırıcılar
1592
https://tr.wikipedia.org/wiki/13%20Ekim
13 Ekim
Olaylar 54 - Neron, Roma tahtına oturdu. 1492 - Kristof Kolomb, Bahamalar'da Yerlilerce Guanahani olarak adlandırılan, San Salvador ismini verdiği adaya ayak bastı. 1773 - Fransız astronom Charles Messier, Girdap gökadası'nı keşfetti. 1775 - ABD Deniz Kuvvetleri kuruldu. 1792 - Amerika Birleşik Devletleri'nde Beyaz Saray olarak bilinen binanın temeli atıldı. 1827 - 658 yılından beri Müslüman egemenliğinde olan Erivan, Ruslar tarafından ele geçirildi. 1843 - Bilinen en eski Yahudi yardımlaşma örgütü B'nai B'rith (İttifak Evlatları) New York'ta kuruldu. 1845 - Teksas'ta yapılan referandumda ABD'ye katılma kararı alındı. 1884 - Greenwich Gözlemevi'nden geçen meridyen, 0 derece ve uluslararası zaman kuşakları için başlangıç noktası olarak kabul edildi. 1886 - Amerikalı eczacı Pemberton, Coca Cola'nın formülünü buldu. 1900 - Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, ünlü kitabı Düşlerin Yorumu'nu yayınladı. 1911 - İtalya Krallığı, Derne'yi işgal etti. 1914 - Garrett Morgan, gaz maskesini icat etti ve patentini aldı. 1918 - Talat Paşa liderliğindeki İttihat ve Terakki Hükûmeti istifa etti. 1921 - TBMM Hükûmeti, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile Kars Antlaşması'nı imzaladı ve Doğu Cephesi'nde Türk Kurtuluş Savaşı sona erdi. 1923 - TBMM'de, Ankara'nın Hükûmet merkezi ve başkent olması kararlaştırıldı. 1935 - Türkiye'de faaliyet gösteren Mason Locaları Atatürk tarafından kapatıldı. 1943 - II. Dünya Savaşı: İtalya'da Mussolini'yi devirip başa geçen yeni Hükûmet taraf değiştirdi ve Müttefik Devletler'le ittifak oluşturarak Almanya'ya savaş ilan etti. 1944 - Letonya'nın günümüzdeki başkenti Riga, Sovyetler Birliği kontrolüne geçti. 1946 - Fransa'da Dördüncü Cumhuriyet'in Anayasası kabul edildi. 1951 - Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği güzellik yarışmasında, Günseli Başar Türkiye Güzellik Kraliçesi seçildi. 1955 - Suna Kan, "Viotti Keman Yarışması"nda birinci oldu. Yarışma, ünlü İtalyan kemancı Giovanni Battista Viotti adına düzenlenmişti. 1968 - Avustralya'ya ilk Türk işçi kafilesi hareket etti. 1970 - Fiji Birleşmiş Milletler'e üye oldu. 1972 - Bir Uruguay askeri uçağı And dağlarında (Arjantin ve Şili sınırında) düştü. Sağ kalan 16 kişiye 23 Aralık'ta ulaşılarak kurtarıldı. Bkn: Uruguay Hava Kuvvetleri Uçuş 571 1972 - Sovyetler Birliği Hava Yolları Aeroflot'a ait İlyuşin Il-62 tipi bir yolcu uçağı, Moskova yakınlarında Şeremetyevo Uluslararası Havalimanı'na yaklaşırken düştü; 164 yolcu ve 10 kişilik mürettebatın tümü öldü. 1976 - Bolivya Hava Yolları'na ait bir kargo uçağı, Santa Cruz'da (Bolivya) düştü; 97'si yerde ve çoğunluğu çocuk olmak üzere 100 kişi öldü. 1977 - Dört Filistinli, bir yolcu uçağını Somali'ye kaçırdı ve Kızıl Ordu Fraksiyonu mensubu 11 tutuklunun salıverilmesini istedi. 1980 - 16 Nisan 1980'de İstanbul'da Amerikalı bir astsubay ile bir Türk arkadaşını öldüren sol görüşlü militanlar Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan, ölüm cezasına çarptırıldı. 1986 - Büyük Vatan Partisi kendini feshetti. 1990 - 1975'ten beri devam etmekte olan Lübnan İç Savaşı sona erdi. 1991 - Bulgaristan'da reel sosyalizm sonrası ilk parlamento seçimleri yapıldı. 1991 - Eski Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emekli Orgeneral Adnan Ersöz öldürüldü. Ersöz'ü Dev-Sol örgütü militanlarının öldürdüğü açıklandı. 1994 - Mali polis, Halil Bezmen'e ait trilyonlarca lira değerindeki antika, tarihî eser ve tabloyu, Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçırılmak üzereyken ele geçirdi. 1995 - İngiliz fizikçi Joseph Rotblat ve içinde bulunduğu antinükleer grup, Nobel Barış Ödülü'nü aldı. 1995 - Prag'daki Dünya Güreş Şampiyonası'nda, 82 kiloda Hamza Yerlikaya Dünya şampiyonu oldu. 1996 - Radikal gazetesi yayın hayatına başladı. 1997 - Altın Koza Film Festivali sonuçlandı. Zeki Demirkubuz'un yönettiği Masumiyet filmi birinciliği aldı. 2002 - Sırbistan'da, Slobodan Milošević'in devrilmesinden sonra düzenlenen ilk Devlet Başkanlığı seçimi katılımın düşük olması nedeniyle geçersiz sayıldı. 2002 - Yeniçağ gazetesi yayın hayatına başladı. 2006 - Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Güney Kore Dış İşleri Bakanı Ban Ki-moon'u yeni BM Genel Sekreteri olarak resmen atadı. Moon görevi Kofi Annan'dan 1 Ocak 2007'de devraldı. 2006 - Nobel Barış Ödülü, Bangladeşli Muhammed Yunus ve Grameen Bank arasında paylaştırıldı. 2010 - Şili'deki maden kazasında yer altında mahsur kalan 33 madenci 69 gün sonra sağ olarak kurtarıldı. 2020 - Microsoft Office 2010 için genişletilmiş desteğe son verildi. Doğumlar 467 - Xiaowen, Çin'de Kuzey Vey Hanedanı'nın altıncı imparatorudur (ö. 499) 1474 - Mariotto Albertinelli, İtalyan ressam (ö. 1515) 1820 - John William Dawson, Kanadalı jeolog ve üniversite yöneticisi (ö. 1899) 1853 - Lillie Langtry, Amerikalı (İngiliz) sosyetik, oyuncu ve yapımcı (ö. 1929) 1887 - Jozef Tiso, Slovak Katolik rahip ve Slovakya Halk Partisi'nin önde gelen siyasetçilerinden biri (ö. 1947) 1890 - Conrad Richter, Amerikalı romancı (ö. 1968) 1903 - Takiji Kobayashi, Japon proleter edebiyatı yazarı (ö. 1933) 1909 - Art Tatum, Amerikalı caz piyanisti (ö. 1956) 1920 - Laraine Day, Amerikalı oyuncu (ö. 2007) 1921 - Yves Montand, Fransız şarkıcı ve sinema oyuncusu (ö. 1991) 1923 - Süha Özgermi, Türk iş insanı ve organizatör (ö. 2013) 1924 - Roberto Eduardo Viola, Arjantinli asker ve diktatör (ö. 1994) 1925 - Lenny Bruce, Amerikalı komedyen (ö. 1966) 1925 - Margaret Hilda Thatcher, Britanyalı kimyager, siyasetçi ve Birleşik Krallık Başbakanı (ö. 2013) 1925 - Gustav Winckler, Danimarkalı şarkıcı (ö. 1979) 1927 - Lee Konitz, Amerikalı caz müziği sanatçısı, besteci ve alto saksofoncu (ö. 2020) 1927 - Nur Ali Tabende, İranlı insan hakları aktivisti (ö. 2019) 1927 - Turgut Özal, Türk elektrik mühendisi, siyasetçi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı (ö. 1993) 1931 - Raymond Kopa, Fransız eski futbolcu (ö. 2017) 1932 - Liliane Montevecchi, Fransız-İtalyan şarkıcı, dansçı ve oyuncu (ö. 2018) 1934 - Nana Mouskouri, Yunan şarkıcı 1936 - Christine Nöstlinger, Avusturyalı yazar (ö. 2018) 1936 - Shirley Bunnie Foy, Amerikalı şarkıcı (ö. 2016) 1937 - Aytaç Yürükaslan, Türk Tiyatro ve Sinema Oyuncusu, Mimar 1939 - Melinda Dillon, Amerikalı aktris 1941 - Neil Aspinall, İngiliz müzik şirketi yöneticisi (ö. 2008) 1941 - Emre Kongar, Türk toplum bilimci ve akademisyen 1941 - Paul Simon, Amerikalı müzisyen 1942 - Rutanya Alda, Leton asıllı Amerikalı oyuncudur 1942 - Aykut Oray, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (ö. 2009) 1945 - Dési Bouterse, Surinamlı siyasetçi ve asker 1948 - Nusrat Fateh Ali Khan, Pakistanlı müzisyen (ö. 1997) 1949 - Tarık Akan, Türk sinema sanatçısı (ö. 2016) 1950 - Tamer Levent, Türk oyuncu, yönetmen ve yazar 1956 - Sinan Sakić, Sırp pop-halk müziği şarkıcısı (ö. 2018) 1958 - Cemal Kaşıkçı, Suudi gazeteci ve yazar (ö. 2018) 1959 - Melek Gençoğlu, Türk senarist 1961 - Doc Rivers, Eski NBA oyuncusu 1961 - Abderrahmane Sissako, Moritanyalı yönetmen ve yapımcı 1962 - Kelly Preston, Amerikalı oyuncu, manken ve şarkıcı (ö. 2020) 1964 - Allen Covert, Amerikalı sinema oyuncusu ve komedyen 1966 - Baja Mali Knindža, Sırp halk şarkıcısı ve söz yazarı 1967 - Aleksander Čeferin, Sloven futbol yöneticisi 1967 - Javier Sotomayor, Kübalı eski yüksek atlayıcı 1967 - Kate Walsh, Amerikalı aktris ve iş insanı 1969 - Lev Mayorov, Azeri futbolcu ve teknik direktör (ö. 2020) 1970 - Paul Potts, İngiliz tenor 1971 - Sacha Baron Cohen, İngiliz oyuncu 1977 - Antonio Di Natale, Eski İtalya millî futbol takımı futbolcusu 1977 - Paul Pierce, Amerikalı profesyonel basketbolcu 1978 - Jermaine O'Neal, Amerikalı profesyonel eski basketbolcu 1979 - Wes Brown, İngiliz futbolcu 1979 - Mamadou Niang, Eski Senegalli futbolcu 1980 - Ashanti, Amerikalı albüm yapımcısı, oyuncu, dansçı ve manken 1980 - David Haye, İngiliz boksör 1980 - Scott Parker, İngiliz eski millî futbolcu 1982 - Hans Cornelis, Belçikalı futbolcu 1982 - Ian Thorpe, Avustralyalı yüzücü 1984 - Leonel Núñez, Arjantinli futbolcu 1986 - Gabby Agbonlahor, İngiliz eski futbolcu 1986 - Sergio Pérez, Meksikalı futbolcu 1987 - Tochinoshin Tsuyoshi, Gürcistan asıllı profesyonel sumo güreşçisi 1989 - Enrique Pérez, Meksikalı futbolcu 1989 - Breno Borges, Brezilyalı futbolcu 1989 - Alexandria Ocasio-Cortez, Amerikalı politikacı, aktivist ve eğitimci 1992 - Arthur Maia, Brezilyalı eski futbolcu (ö. 2016) 1994 - Kübra Akman, Türk voleybolcu 1995 - Park Jimin, Güney Koreli şarkıcı, söz yazarı ve dansçı 1996 - Joshua Wong, Hong Konglu aktivist ve politikacı 2001 - Caleb McLaughlin, Amerikalı televizyon ve sinema oyuncusu Ölümler 54 - Claudius, Roma İmparatoru (d. MÖ 10) 1282 - Niçiren, Japon Budist keşiş ve Niçiren Budizmi'nin kurucusu (d. 1222) 1605 - Théodore de Bèze, Fransız Kalvinist Protestan ilahiyatçı, reformcu ve bilgin (d. 1519) 1687 - Geminiano Montanari, İtalyan gök bilimci (d. 1633) 1715 - Nicholas Malebranche, Fransız filozof ve Katolik teolog (d. 1638) 1815 - Joachim Murat, Fransız mareşal, Grandük ve Napoli Kralı (kurşuna dizilerek idam) (d. 1767) 1822 - Antonio Canova, İtalyan heykeltıraş (d. 1757) 1825 - I. Maximilian Joseph, Bavyera Krallığı'nın ilk Hükümdarı (d. 1756) 1863 - Philippe Antoine d'Ornano, Fransız asker ve politikacı (d. 1784) 1882 - Arthur de Gobineau, Fransız diplomat, yazar ve filozof (d. 1816) 1890 - Samuel Freeman Miller, Amerikalı tıp doktoru ve avukat (d. 1816) 1905 - Henry Irving, İngiliz oyuncu (d. 1838) 1919 - Karl Adolph Gjellerup, Danimarkalı şair ve yazar (d. 1857) 1928 - Maria Fyodorovna, Rusya İmparatoriçesi (d. 1847) 1937 - Kazimierz Nowak, Polonyalı seyyah, muhabir ve fotoğrafçı (d. 1897) 1938 - E. C. Segar, Amerikalı karikatürist ve Temel Reis'in (Popeye) yaratıcısı (d. 1894) 1945 - Milton S. Hershey, Amerikalı çikolata imalatçısı (d. 1857) 1946 - Helen Bannerman, İskoç yazar (d. 1862) 1955 - Manuel Ávila Camacho, Meksika Cumhurbaşkanı olarak görev yapmış siyasetçi ve askeri lider (d. 1897) 1961 - Augustus John, İngiliz ressam ve grafik sanatçısı (d. 1876) 1968 - Bea Benaderet, Amerikalı oyuncu ve komedyen (d. 1906) 1971 - Ömer Nasuhi Bilmen, Türk din âlimi ve 5. Diyanet İşleri Başkanı (d. 1882) 1973 - Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Türk yazar (d. 1890) 1974 - Ed Sullivan, Amerikalı eğlence programı sunucusu (d. 1901) 1978 - Ferih Egemen, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen, yazar ve seslendirme sanatçısı (d. 1917) 1981 - Antonio Berni, Arjantinli ressam (d. 1905) 1986 - Kâmuran Yüce, Türk tiyatro sanatçısı (trafik kazası) (d. 1926) 1987 - Nilgün Marmara, Türk şair (d. 1958) 1987 - Walter Houser Brattain, Amerikalı fizikçi (d. 1902) 1990 - Le Duc Tho, Vietnamlı devrimci, diplomat ve Vietnam Komünist Partisi kurucusu (d. 1911) 1991 - Adnan Ersöz, Türk asker (d. 1917) 1994 - Selim Turan, Türk ressam ve heykeltıraş (d. 1915) 1999 - Mahmut Tali Öngören, Türk sinema ve tiyatro yazarı (d. 1931) 2003 - Bertram Brockhouse, Kanadalı fizikçi (d. 1918) 2008 - Guillaume Depardieu, Fransız oyuncu (d. 1971) 2010 - Gérard Berliner, Fransız şarkıcı, söz yazarı, besteci ve oyuncu (d. 1958) 2011 - Hasan Güngör, Türk güreşçi (d. 1934) 2013 - Dottie Berger MacKinnon, Amerikalı hayırsever (d. 1942) 2013 - Lou Scheimer, Amerikalı dünyaca ünlü yapım şirketi Filmation Studiosun kurucusu, yapımcı ve animatör (d. 1928) 2014 - Elizabeth Norment, Amerikalı oyuncu (d. 1952) 2016 - Bhumibol Adulyadej, Tayland Kralı (d. 1927) 2016 - Dario Fo, İtalyan oyun yazarı, tiyatro yönetmeni, oyuncu ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1926) 2016 - Andrzej Kopiczyński, Polonyalı oyuncu (d. 1934) 2017 - Pierre Hanon, Belçikalı eski millî futbolcu ve teknik direktör (d. 1936) 2017 - Albert Zafy, Madagaskarlı siyasetçi ve Madakaskar'ın 6. Devlet Başkanı (d. 1927) 2018 - William Coors, Amerikalı iş insanı (d. 1916) 2018 - Patricia Lesley Hollis, İngiliz kadın siyasetçi ve eğitimci (d. 1941) 2018 - Nikolay Pankin, Rus yüzücü ve yüzme antrenörü (d. 1949) 2020 - Jean Cardot, Fransız heykeltıraş (d. 1930) 2020 - Marisa de Leza, İspanyol aktris (d. 1933) 2021 - Dale Kildee, Amerikalı siyasetçi ve eğitimci (d. 1929) 2021 - Conrado Miranda, El Salvadorlu futbolcu ve teknik direktördür (d. 1928) 2021 - Gary Paulsen, ABD'li bir yazar (d. 1939) 2021 - Agnes Jebet Tirop, Kenyalı uzun mesafe koşucusu (d. 1995) 2022 - James McDivitt,' Amerikalı eski bir test pilotu ve NASA Astronotuydu (d. 1929) 2022 - Jan Rabson, Amerikalı aktör ve seslendirme sanatçısı (d. 1954) 2022 - Stavros Sarafis, eski Yunan millî futbolcu ve antrenör (d. 1950) 2022 - Joyce Sims, Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı (d. 1959) 2023 - Louise Glück, Amerikalı şair, yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1943) Tatiller ve özel günler Ankara'nın başkent oluşu 1013 13
1607
https://tr.wikipedia.org/wiki/E%C4%9Fitim
Eğitim
Eğitim; okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesi. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavramdır. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir. Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir. Genellikle resmi, yani kurumsal, eğitimle bir kullanıldığından bağlama göre öğretim, öğrenim gibi kavramlarla sıkça karıştırılmaktadır. Bu söylemde düşünüldüğünde eğitim kavramı iki genel çatıda tartışılabilir: toplumsal ve kurumsal eğitim. Etimoloji Eğitim, Türkçede sözlük anlamı "Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmek" olan eğitmek kelimesinden türetilmiştir. İngilizce ve diğer Avrupa dillerinde education/educazione olarak adlandırılır ve semantik açıdan Latince educare fiilinden gelir; inşa etmek, ayağa kaldırmak, dikmek manasındadır. Yurt dışı eğitim Yurt dışı eğitim, genellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere yönelen bir öğrenci akımı olarak algılansa da, aslında kendi vatandaşı bulunulan topraklar dışında, dini, dili, kültürü farklı yabancı bir ülkede eğitim almaktır. Öğrencilerin eğitim hayatlarının belli bir kısmını yurt dışındaki ülkelerde yaşayarak sürdürmesidir. Yurt dışı eğitim, dil eğitimi, üniversite eğitimi, yükseklisans eğitimi, mesleki ve kariyer eğitimi gibi temel başlıklar altında gruplandırılabilir. Türkiye'deki öğrencilerin yurt dışı eğitim konusundaki genel eğilimi Amerika ya da Almanya'da eğitim almak olarak belirmiştir. Yurt dışında eğitim almak isteyen öğrencilere, gidilecek ülke konsololuklarında öğrenci vizesi verilerek, o ülkede belirli bir süre,ülkenin haklarından sınırlı olarak yararlanma hakkı tanınmaktadır. Ancak Türkiye'de öğrenim gören yabancı öğrenci de vardır. Bunların çoğu Türki cumhuriyetlerden, Ermenistan'dan, İran'dan ya da Gürcistan'dan gelmedir. Toplumsal eğitim Bireyin, toplumun bir parçası olarak ailede başlamak üzere çevresindeki sosyal yapıdan aldığı eğitimdir. Geleneklere, dine, sınıfa vb. bağlı olan bu eğitim bireyin değer yargılarının yapısını oluşturur ve bir şekilde toplumun devamını sağlar. Daha sonraki yaşamında da beşeri ilişkileri veya öğrenci kariyeri anlamında da aldığı eğitim çok önemlidir. Topluma yönelik eğitim faaliyetlerinin ortak noktası, okul dışı, bir başka ifadeyle örgün eğitimin dışında kalmasıdır. Dolayısıyla, sosyal pedagoji; mecburî eğitimini tamamlamış olan veya buna paralel olarak bazı sosyal sorunlu kişiler için, genelde kamu kurum ve kuruluşlarca düzenli, plânlı ve sistemli bir şekilde yürütülen yaygın eğitim faaliyetlerinin bütünüdür. Kurumsal eğitim Eğitimin okullaşmış halidir. Eğitimin profesyonel bir örgütlenme içinde bireye sağlanmasıdır. Platon'un Atina'da kurduğu Akademi tarihteki ilk okul örneklerinden biridir. Dünyada eğitimin tarihsel süreci ve yapısı Eğitimin başlangıcı genel olarak söz edilecek olursa insanlık kadar eski olsa da bir bilim olarak çok yenidir. Avrupa'daki modern eğitim sisteminin kökleri orta çağ dönemine kadar gider. Orta çağdaki okullar öncelikli olarak kiliselere bağlıydı ve din adamı yetiştiriyordu. İlk üniversitelerin çoğu Hristiyan kökenliydi. Bununla birlikte 1088'de kurulan Bolonya Üniversitesi gibi laik üniversiteler de vardı. Günümüzdeki eğitim anlayışı ise Amerikan filozof, psikolog ve eğitim reformcusu John Dewey'nin (1859 – 1952) fikirlerinden ilham almıştır. William James ile birlikte Pragmatizm'in de kurucuları arasında yer alan Dewey, Rousseau ve Platon'un eğitim anlayışlarını eleştirmiş ve eğitimin köhnemiş, eski olguları tekrarla belletmeye değil öğrencinin bir kişi ve vatandaş olarak yaşamına uygulayabileceği bilgi ve becerileri kazandırma amacı gütmesi gerektiğini öne sürmüştür. Eğitim felsefesi Eğitimin bugününü iyi anlamak için eğitimin tarihsel değişimini anlamakta yarar vardır. Tarih boyunca ortama ve uygulamalara göre değişik eğitim tanımları yapılmıştır. Günümüzde eğitimin insan faaliyetlerindeki etkisi bugüne kadar olan uygulumaların en karmaşık olanıdır. Genel bir bakışla eğitim bir takım becerilerin öğretim ve öğrenim şeması içerisinde; insan'ın bilgi, sezinleme ve akıl işlevlerini geliştiren faaliyetler ve kavramlar bütünü olarak ele alınmaktadır. Bu tanım çok soyut olup somut uygulamalar üzerinde anlayış geliştirmeye yardım etmemektedir. Eğitim felsefesi eğitimin amacı, doğası ve içeriğine ilişkin çalışmalarla ilgilenir. Bilginin kendisinin olduğu kadar bilen zihnin doğası ve otorite problemleri, eğitim ve toplum ilişkisi gibi konular eğitim felsefesinin konuları arasında yer alır. Rousseau'nun döneminden bu yana eğitim felsefesi gelişim psikolojisi ve gelişme teorileriyle bağlantılı olmaya devam etmiştir. Eğitimden beklenen temel amaçlar şunlardır: Sivil toplum sorumluluk, fikir ve girişimci eğitimli vatandaşlara dayalıdır. Her alandaki ilerleme okullaşmanın meydana getirdiği eğitimin kapasitesine bağlıdır. Bu durumda eğitim bireyin, toplumun ve gelecekteki insanlığın gelişim ve refahını güçlendirmeyi amaçlar. Uygulamalar Eğitimin tek tanımlı (monolitik) olmadığı gerçeğinden dolayı eğitim kavramına birçok değişik boyuttan yakaşılmaktadır. Birçok boyutun var olmasının temel nedenleri öğrencinin gelişimsel düzeyinin, öğrenim ortamının etkisinin, aktarılmak istenen bilgi yapısının, Öğrenim Teorilerinin etkisinin, Eğitim Teorilerinin etkisinin, göz önünde bulundurulmasıdır. Bu bağlamda eğitim üzerine konuşulurken okul öncesi eğitim, genel eğitim, meslek eğitimi, hayat boyu öğrenim bireysel eğitim, grup eğitimi, programli eğitim, bilgisayar destekli eğitim, uzaktan eğitim çocuk eğitimi, gelişkin eğitimi, engelli eğitimi, üstün yetenekli eğitimi kavram eğitimi, beceri eğitimi kavramlarını kullanarak hangi olgudan bahsettiğimizi belirtmeliyiz. Eğitim üzerine fikir oluştururken bu tanımlara dikkat edilmediğinde hatalar oluşmaktadır. Bir eğitim bakanının Türk eğitiminde ezberciliği kaldırıyoruz cümlesi Türk eğitim sisteminden kuran kursunu kaldırıyoruz diye yorumlanabilmektedir. Mesuliyet ve Ölçme-Değerlendirme Eğitim rastgele oluşan bir faaliyet değildir. Eğitsel faaliyetlerin belli bir amacı vardır ve bu bağlamda planlı bir olgudur. Eğitimin planlı yapısının bir uzantısı Eğitimde Mesuliyet (accountability) kavramını gerektirir. Bu sebepden dolayı bu iki konunun aynı boyutlarda ele alınması gerekir. Ayrıca eğitimin amaçları doğrultusunda gelişip gelişmediğini anlamak için Eğitsel Ölçme ve Eğitsel Değerlendirme faaliyetleri eğitim yapısının bir parçasını oluşturur. Plan - Mesuliyet - Ölçme*Değerlendirme birbirlerin tamayesinde belirler. Eğitim Mesuliyeti eğitimde yeniden yapılandırma taraftarlarının üstünde durduğu en önemli konu olarak geçerliliğini devam ettirmektedir. Eğitim Mesuliyeti eğitimin bütün faaliyetlerini kapsamaktadır. Eğitim faaliyetlerinde etkisi olan birimlerin hangi amaç doğrultusunda sorumlu ve etkili olduğu tam olarak belirlenmesini içerir. Buna en güzel örnek okul tuvaletlerinde yaşanmaktadır. Tuvalet temizliğinde ortaya çıkan bir aksama için sorumluluk şeması Sorun -> hizmetli -> müdür yardımcısı -> müdür -> il eğitim müdürlüğü (birden fazla imza) -> millî eğitim bakanlığı (onlarca imza) -> eğitim bütçesi planlama kordinasyonu (onlarca imza) -> meclis (550 dolayında imza) maliye bakanlığı <- il eğitim müdürlüğü <- müdür <- alım satım <- Çözüm <- hizmetli <- olarak gerçekleşmektedir. Ölçme ve değerlendirme birbiriyle ilişkili ve çok boyutlu kavramlardır. Eğitsel değerlendirme Türkiye'de dar anlamı olan öğrencinin öğrenme seviyesi olarak algılanmaktadır. Geniş anlamıyla eğitsel değerlendirme eğitimin bütününü kapsamaktadır. Eğitsel Değerlendirme diğer karar verme mekanızmalarında olduğu gibi kalite kontrolü geçerlidir. Eğitsel değerlendirmemin kalite kontrolü eğitsel geçerlilik ve eğitsel güvenirlik (soru analizi,..) yapıları için sunulan kanıtlarla sağlanmaktadır. Millî eğitim içinde en yaygın ölçme değerlendirme metodu olarak istatistiksel değerlendirme metotlar grubu kullanılmaktadır. Türk eğitim kurumlarında Klasik Ölçme Teorisi çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Öğrenci davranıslarını test kitapçığı bağlamında daha güvenilir olarak modelleyen Soru Cevap Teorisi üniversite seçme sınavında değerlendirmelerinde kullanılmaya çalışılmaktadır. Günümüzün en gelişmiş istatistiksel metodu olan Bireysel Test sistemi uygulamaları Türkiye de bulunmamaktadır. Müfredat Geniş anlamıyla Müfredat planlı eğitsel faaliyetlerin bir okul tarafından önceden belirlenmiş bir alan içinde (okul binası, atletizm sahası, hastane gibi) yürütülmesi olarak tanımlanmaktadır. [Todd, E. A.(1965) Curriculum Development and Instructional Planning] Tyler [1949] Müfredatı tanımlarken 4 ana soru içinde çalışılması gerektiğini önermektedir. Hangi eğitimsel amaçlar güdülmekte Hangi eğitsel metotlar ile belirlenen amaçlara ulaşılacak Belirlenen süre, amaç ve metotların nasıl organize edileceği Organize olmuş (planlanmış) süre, amaç ve metotların nasıl ölçüleceği Ayrıca bakınız Eğitim teknolojisi Eğitim bilimleri Türkiye'de eğitim Eğitim sosyolojisi Eğitim psikolojisi Meslekî eğitim Alternatif eğitim Kaynakça Sosyal haklar Ana madde konuları
1608
https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Frudan%20tan%C4%B1tlama
Doğrudan tanıtlama
Matematikte doğrudan tanıtlama, verilen bir önermenin var olan matematiksel teoremlerden yararlanarak doğru olduğunu gösterme işlemidir. Bize verilen bilgileri ve daha önceden kabul ettiğimiz aksiyomları ya da önceden ispat etmiş olduğumuz eşitlikleri kullanarak doğrudan sonuca gideriz. En çok kullanılan ispat yöntemidir diyebiliriz. Belirtilen şartlar "p" olsun, bu şartlar altında doğru olacağı iddia edilen teorem "q" olsun. p⇒q olduğunu ispatlamamız gerekir. Örnek verelim. İddia1: 4'e tam bölünebilen bir sayı ile 2'ye tam bölünemeyen iki sayının toplamı tektir. İspat1: 4 ile tam bölünebilen sayı "a" olsun. 2 ile tam bölünemeyen sayı "b" olsun. Öyle x ve y tam sayıları vardır ki a=4x b=2y+1 sağlanır. (2x+y) = p olsun. Matematiksel ispatlar
1609
https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematiksel%20t%C3%BCmevar%C4%B1m
Matematiksel tümevarım
Matematiksel tümevarım bir önermenin, genellikle tüm doğal sayılar için ya da bazen sonsuz bir sıranın tüm elemanları için, doğru olduğunu göstermek üzere kullanılan bir matematiksel tanıtlama yöntemidir. Matematiksel mantık ve bilgisayar bilimlerinde kullanılan daha genel bir tanıtlama biçimi değerlendirilebilen (hesaplanabilen) ifadelerin (dil için geçerli sözdizimlerinin) denk olduğunu gösterir. Buna yapısal tümevarım denir. Matematiksel tümevarımın en basit ve en sık kullanılan şekli bir önermenin tüm doğal sayılar n için doğru olduğunu gösterir ve iki adımda gerçekleştirilir: Önermenin n = 0 için doğru olduğunu göstermek Önerme n = m için doğru ise aynı önermenin n = m + 1 için de doğru olacağını göstermek Bu iki adımın neden yeterli olduğunu anlamak için domino etkisi örneğini göz önünde bulundurmak yeterli olacaktır. Baş başa dizilmiş olan bir domino taşları sırası var ve ilk domino taşını devirmek mümkün ise ve bir domino taşı devrildiğinde komşu taş da devriliyorsa, aynı şekilde dizilmiş olan ve sıranın devamı olan bütün domino taşlarının devrileceği sonucuna varılabilir. Matematiksel tümevarım, kümeler için öngörülen İyi-sıralılık ilkesine denktir. Tümevarım
1611
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0yi%20s%C4%B1ral%C4%B1l%C4%B1k%20ilkesi
İyi sıralılık ilkesi
İyi-sıralılık ilkesi, küme kuramının bir önermesidir. Her küme iyi sıralı bir küme yapılabilir. Bu teorem sonluötesi tümevarımın her kümede uygulanabilmesini sağlar. İyi sıralılık ilkesi seçim aksiyomuna denktir. Georg Cantor iyi-sıralılık ilkesini "temel bir akıl yürütme kuralı" olarak kabul ediyordu. Buna karşın çoğu matematikçi örneğin (Reel sayılar) kümesinin iyi-sıralı bir küme yapılabileceğinden kuşku duymaktaydı. Örneğin 1904 yılında Julius König bunu kanıtladığını düşünüyordu fakat Felix Hausdorff kısa bir süre sonra kanıtlamada bir hata buldu. Ernst Zermelo, iyi-sıralılık ilkesini tanıtlamak için seçim aksiyomunu "kuşku duyulmaz mantıksal bir ilke" olarak kabul etmiş ancak yine kısa bir süre sonra bu aksiyomun iyi-sıralılık ilkesine denk olduğu anlaşılmıştır. Seçim aksiyomu, dolayısıyla iyi-sıralılık ilkesi, Zermelo-Fraenkel-Küme-Kuramı'ndan bağımsızdır. Başka bir deyişle hem bu ilke hem de karşıtı, çelişki doğmadan doğru olarak kabul edilebilir. Doğal sayıların özelliği Bazen iyi-sıralılık ilkesi doğal sayıların iyi sıralı olma özelliğini belirtir. Doğal sayıların boş olmayan her altkümesinde en küçük bir sayı bulunur. Bu durumdan bazen sonsuz düşüş yöntemini kullanan kanıtlamalarda yararlanılır: Bir S kümesinin tüm doğal sayıları içerdiğini tanıtlamak için tümünü içermediği varsayılabilir ve iyi-sıralılık ilkesi nedeniyle kümenin içermediği en küçük bir doğal sayı bulunur (en küçük karşı örnek). Bu aşamada daha da küçük bir karşı örnek bulunduğu gösterilirse bir çelişki ortaya çıkar. (alternatif şekilde her karşı örnek için daha küçük bir örnek sayı olduğu dolayısıyla sonsuz şekilde düşülebileceği gösterilebilir; fakat bu durum doğal sayılarda olanaklı değildir.) Bu tanıtlama yöntemi matematiksel tümevarımın tersidir fakat yine de doğal sayıların iyi-sıralılık özelliğine dayanır. Matematik teoremleri
1612
https://tr.wikipedia.org/wiki/Gitar
Gitar
Gitar, çoğunluğu 6 telli, farklı türleri ile farklı tel sayısı, oktavı, çalma teknikleri içeren ses perdeli müzik aletidir. Çalanın vücuduna karşı düz tutulur ve baskın el ile telleri tıngırdatarak çalarken aynı anda seçilen telleri ses perdelerine karşı elin parmaklarıyla bastırarak çalınır. Tellere vurmak için pena veya parmak pick'leri kullanılabilir. Gitarın sesi ya enstrümandaki rezonans odası aracılığıyla akustik olarak yansıtılır ya da elektronik bir alıcı ve amplifikatörünce yükseltilir. Gitar telli çalgı olarak sınıflandırılır - yani ses, iki sabit nokta arasında gerilmiş titreşen bir tel tarafından üretilir. Telleri bağırsak kirişi'nden yapılan gitar tarihsel olarak ahşaptan yapılmıştır. Çelik gitar telleri on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Amerika Birleşik Devletleri'nde piyasaya çıktı; naylon teller 1940'larda geldi. Gitarın ataları arasında gittern, vihuela, dört-kurs Rönesans gitarı ve beş sıralı barok gitar bulunur. Bunların hepsi modern altı telli enstrümanın gelişimine katkıda bulundu. Modern gitarın üç ana türü vardır: klasik gitar (İspanyol gitar/naylon telli gitar); çelik telli akustik gitar veya elektrikli gitar; ve Hawaii gitarı (oyuncunun kucağında çalınır). Diğer popüler gitar türlerine archtop gitar, Flamenko gitarı, düz üst gitar, Meksika gitarı, Portekiz gitarı, salon gitarı, Requinto gitar, Rezonatör gitar, romantik gitar, yarı akustik gitar, solo gitar, ritim gitar aittir. Geleneksel akustik gitarlar arasında düz tepeli gitar (genellikle büyük bir ses deliği vardır) veya bazen "caz gitarı" olarak adlandırılan kemer üstü gitar bulunur. Akustik gitarın ses tonu, tellerin titreşimiyle üretilir ve gitarın içi boş gövdesi tarafından güçlendirilir ve rezonans odası görevi görür. Klasik İspanyol gitarı genellikle her teli tıngırdatmak yerine oyuncunun parmakları tarafından ayrı ayrı çekildiği kapsamlı bir parmak stili tekniği kullanılarak solo enstrüman olarak çalınır. "Parmak toplama" terimi, Amerika Birleşik Devletleri'nde belirli bir folk, blues, bluegrass ve country gitar çalma geleneğine de atıfta bulunabilir. İlk olarak 1937'de patenti alınan Elektrikli gitarlar, enstrümanı duyulacak kadar yüksek ses çıkaran, aynı zamanda etkinleştiren bir alıcı ve amplifikatör kullanır ama aynı zamanda rezonans odası gerektirmeyen sağlam ahşap bloklu gitar üretmeyi de mümkün kıldı. Yankı ve distortion (veya "overdrive") dahil olmak üzere geniş bir elektronik efekt birim yelpazesi mümkün hale geldi. Solid body gitarlar 1960'lar ve 1970'lerde gitar piyasasına hakim olmaya başladı; bunlar istenmeyen akustik geri bildirim'e daha az eğilimlidir. Akustik gitarlarda olduğu gibi, içi boş gövdeli gitarlar, kemer üstü gitar'lar (caz gitarı, blues, ve rockabilly'de kullanılan) ve Rock müzik'te yaygın olarak kullanılan solid-body gitar'lar dahil olmak üzere bir dizi elektro gitar türü vardır. Gitar amfisi aracılığıyla çalınan elektro gitarın yüksek, güçlendirilmiş sesi ve sonik gücü, hem eşlik enstrümanı olarak (riff'ler ve gitar akorları çalmada) hem de performans gitar solo'ları çalmada ve birçok rock alt türünde özellikle heavy metal müzik ve punk rock blues ve rock müziği'nin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Elektro gitarın popüler kültür üzerinde büyük etkisi oldu. Gitar, dünya çapında çok çeşitli müzik türlerinde kullanılır. Blues, bluegrass, country, flamenko, folk, caz, jota, mariachi, metal, punk, reggae, rock, soul ve pop gibi türlerde birincil enstrüman olarak tanınır. Gitarlar farklı çeşitlerdeki ağaç türlerinden yapılabilir. Gitar neredeyse her türlü müzik türünde kullanılan bir müzik aletidir. Gitar türleri Klasik gitar Klasik gitar, tüm gitar türlerinin atası olarak tanımlanabilir. Gitarın gövdesinin ortasında ses deliği denilen yuvarlak bir boşluk bulunur. Gitarın telleri titreştiğinde gövdenin içinde bulunan hava titreşir ve tek çıkış noktası olan bu yuvarlak boşluktan dışarı ses olarak geri çıkar. Klasik gitarda; kalın 3 tel, ipek üzerine sarılmış çelik, ince 3 tel ise naylondur. Genellikle parmak ile çalınır. Klasik gitarda sağ elin görevi daha fazladır. Sağ eli kullanarak gitarda çok farklı ritim ve harmonikler oluşturulabilir. Genelde klasik ve flamenko tarzı müziklerde kullanılır. Akustik gitar Görünüş itibarıyla klasik gitarı andıran akustik gitarın gövdesi, klasik gitardan biraz daha şişman ve basıktır. Daha dar bir sapa ve çelikten yapılmış tellere sahip olması, akustik gitarın klasik gitarla arasındaki en büyük farktır. Tellerin çelikten olması, akustik gitarın klasik gitardan daha basınçlı gergin bir sapa sahip olmasını ve sesinin klasik gitardan daha sert ve temiz çıkmasını sağlar. Genellikle akustik gitarların en kalın 4 teli sarımlı çelik, diğer 2 teli ise sarımsız çeliktir. Akustik gitarlar genellikle penayla çalınır. Rock, blues ve caz müzik türlerinde çok kullanılan bir gitar türüdür. Akustik-elektro gitar, çelik telli akustik gitar, dretnot gitar türleri bulunmaktadır. Elektro gitar Elektrogitar çok basit bir tanımla tellerin titreşimini gövdesinde bulunan manyetikler sayesinde elektrik akımına çeviren ve bir amfi yardımıyla akımı yüksek seviyede sese dönüştürebilen gitar türüdür. Diğer gitarlarla elektrogitarın kısımları aynıdır. Ek olarak elektrogitar için birkaç bölüm daha eklenebilir. Bunlar: Tremolo kolu, manyetikler, ses ve ton ayarı, switch... Bas gitar Çalışma prensibi elektrogitara benzer. Fakat sesi normal gitarlardan 1 oktav kalındır. Portede basgitar için Fa anahtarı kullanılır. Değişik çeşitlerde basgitarlar da bulunmaktadır: Genelde 4 telli, 12 telli, 6 telli, 7 telli, 5 telli, perdesiz, kafasız. Perdesiz gitar Ara sesleri verebilmek için yapılmıştır. Normal gitara çok benzese de oldukça farklı bir ses rengine sahiptir. Perdesiz gitarı 1976 yılında Erkan Oğur, Türk müziği seslerine olan ihtiyacı için üretmiştir. Daha sonraları perdesiz elektrik gitar, 8 telli perdesiz gitar, çift saplı elektrik ve klasik perdesiz/perdeli gibi farklı modelleri üretilmiştir. Lap steel gitar Hawaii yöresine ait bir gitardır. Gitar 6, 7 ve 9 telli olarak kullanılmaktadır. Gitar, çalınırken genellikle kucaktadır. Diğer gitarlardan farklı olarak, fretlere basılarak değil, gitaristin sol eline taktığı bir metal yardımıyla tellere dokunularak çalınır. 7 telli gitar 7 telli gitar; klasik gitarda bulunan 6 ana telin (yukarıdan aşağı; mi, la, re, sol, si, mi) haricinde bir kalın veya ince tel daha eklenmesiyle oluşan bir gitar çeşididir. 12 telli gitar 12 telli gitarlarda genellikle çelik teller kullanılır. Folk, blues ve rock and roll tarzlarında kullanılır. Weissenborn gitar Weissenborn ya da diğer deyişle H. Weissenborn bir tür lap slide gitardır ve Los Angeles'ta 1920'ler ve 1930'larda Hermann Weissenborn tarafından üretilmiştir. 5000'den daha az sayıda orijinal enstrüman üretilmiştir ve kaç tanesinin hâlen sağlam kaldığı bilinmemektedir. Marka şu anda reprodüksiyon ürünleri için kullanılmaktadır. Caz gitar Göbekli, boş veya yarı dolu gövdeli ve genellikle caz müzikte kullanılan geniş gövdeli gitar türü. Gitarın kısımları 175px Headstock Eşik Gitar kulakları Perdeler Truss rod Perde işaretleri Sap Topuk (Akustik) – Neckjoint (Elektro) Gövde Manyetikler Elektronikler Köprü Pickguard Arka kısım Sound board Body sides (ribs) Ses deliği Teller Saddle Klavye Sap Gitarın klavyesinin de bulunduğu kısımdır. Bu klavyede perdeler bulunur. Klasik gitardan hem kalınlık hem de genişlik açısından daha ince olan elektrogitar klavyesi ise genelde 18 ila 24 arasında perde sayısına sahiptir. Genellikle sapın içinden truss rod adı verilen bir metal ayar çubuğu geçer. Zamanla eğilebilen bu sap, bir vida yardımı ile eski hâline geri getirilebilir. Akort burguları en uçta bulunur ve genellikle metal bir aksama sahiptir. Köprü Gitarda telleri gövdeye bağlayan kısımdır. Zamanla değişim geçirmiş olmakla beraber, değişik çeşitleri de mevcuttur. Köprü, sabit ya da oynar olabilir. Oynar köprülü gitarlarda köprü bir kol (tremolo kolu) yardımı ile ileri-geri hareket ettirilebilir. Bu ileri veya geri harekette köprüye bağlı olan teller gerilir ya da gevşer. Tellerin gerilip gevşemesi telden çıkan sesi etkileyeceğinden gitardan farklı notalar elde edilebilir. Köprüler genelde metalden yapılır. Köprünün baz ayarlarına dikkat edilmelidir, tellerden birinin kopması hâlinde elektrogitar geri dönüşü olmayan hasar görebilir. Eşik Gitarın sapında, telleri akort burgularına gitmeden önce sonlandıran kısımdır. Genelde ucuz gitarlarda plastikten oluşur. Ayrıca kemikten veya farklı malzemelerden yapılanlar da mevcuttur. Manyetik Elektrogitarda veya manyetik takılmış klasik ya da akustik gitarda teldeki titreşimlerin algılandığı kısımdır. Manyetik alanda telin titreşiminin içerideki bir sargıda akım oluşturması prensibi ile çalışır. Çift hâlinde (Humbucker) ya da tek (Single) olabilir. Bazı manyetikler amplifikatöre çıkış sağlamadan sinyali yükseltebilirler. Pasif Manyetikler Ses titreşimlerinin, elektrik sinyaline herhangi bir elektronik değişime uğratmadan dönüşmesini sağlayan manyetik türüdür. En sık kullanılan manyetik türü olup, sesin tınısı (frekans cevabı) sadece manyetiğin bazı fiziksel özelliklerine (yüksekliğine, mıknatısına, sargısına) bağlıdır. Aktif Manyetiker Bu manyetikler ses titreşimlerini bazı elektronik devreler ile bozulmaya uğratan manyetiklerdir. Sinyali, içerisindeki güç kaynağını (genelde bu bir pildir) kullanarak pre-amp ile güçlendiren, aktif filtrelerle ve gömülü equalizer'lar ile sinyalin özgününden farklı olarak enstrümandan çıkmasını sağlayan manyetiklerdir. Çalışma prensibine göre 3 tip manyetik vardır: Manyetik Piezoelektrik Çoklu-Bölünmüş Manyetikler (Polifonik) Kafa (Headstock) Kafa kısmı (headstock) gitar sapının en ucundadır. Tellerin bitiminde akort burgularını içeren kısımdır. Kafa bölümü gitar için çok önemli bir işleve sahiptir. Gitara stabilite sağlar. Gitarın üst kısmındaki güçlü gerilime rağmen sağlam bir temel oluşturur. Farklı amaçlara hizmet eden 3 çeşit gitar kafası vardır. Tremolo kolu Tremolo kolu, gitarın eşik bölümünün bitiminde bulunur. Bu kolu öne veya arkaya gevşeterek tellerden farklı ses çıkartılması sağlanır. Klavye yönüne doğru gevşetilerek kalın, eşik yönüne gevşetilerek daha ince seslerle efekt elde edilebilir. Akort 6 telli bir gitarın standart akort dizisi: İnceden kalına doğru E(ince mi) B(Si) G(Sol) D(Re) A(La) ve E(Kalın Mi) dir. Gitarda standart akort dizisi dışında kullanılan bütün düzenlere drop-tone denir. Aşağıda, gitarda standart akort dizisi için üstteki sayılar perde numarası olmak üzere notaları verilmiştir. Daha düşük ayarlar (kalınlaştırma) Tellerin EADGBE akort dizisinden aynı derecede gevşetilmesiyle oluşan akort dizileri: D♯/E♭ tuning : D♯-G♯-C♯-F♯-A♯-D♯ / E♭-A♭-D♭-G♭-B♭-E♭ Bütün teller standart diziden yarım perde gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Guns N' Roses, Van Halen, Jimi Hendrix, Stevie Ray Vaughan, Yngwie Malmsteen ve Alice in Chains D tuning : D-G-C-F-A-D Bütün teller bir tam perde gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Pantera, Death, Dream Theater ve Kreator. Nirvana'nın "Come As You Are" şarkısında duyulabilir. C♯/D♭ tuning - C♯-F♯-B-E-G♯-C♯ / D♭-G♭-B-E-A♭-D♭ Teller 1 ve yarım adım gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Behemoth C tuning - C-F-B♭-E♭-G-C / C-F-A♯-D♯-G-C Teller 2 adım gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Queens of the Stone Age, Dethklok, In Flames, Kyuss B tuning - B-E-A-D-G♭-B / B-E-A-D-F♯-B / B-F#-B-E-G#-C# Teller 2 adım ve 1 yarım adım gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Entombed, Dismember, Five Finger Death Punch, Amon Amarth, Slipknot A♯/B♭ tuning - A♯-D♯-G♯-C♯-E♯-A♯ / B♭-E♭-A♭-D♭-F-B♭ Teller 3 adım gevşetilir. Kullanan müzisyenler: Dream Theater, Breaking Benjamin A tuning - A-D-G-C-E-A Teller 3 adım ve 1 yarım adım gevşetilir. G♯/A♭ tuning - G♯-C♯-F♯-B♯-D♯-G♯ / A♭-D♭-G♭-B-E♭-A♭ Teller 4 adım gevşetilir. G tuning - G-C-F-A♯-D-G / G-C-F-B♭-D-G Teller 4 adım ve 1 yarım adım gevşetilir. F♯/G♭ tuning - F♯-B-E-A-C♯-F♯ / G♭-B-E-A-D♭-G♭ Teller 5 adım gevşetilir. F tuning - F-A♯-D♯-G♯-C-F / F-B♭-E♭-A♭-C-F Teller 5 adım ve 1 yarım adım gevşetilir. Oktav Tuning - E-A-D-G-B-E Teller 6 adım (bir oktav) gevşetilir. Bir basgitar ile aynı oktavdır. Through The Looking Glass - E-B-G-D-A-E Kullanan müzisyenler: Kei Nakano Ayrıca bakınız Chapman Stick Pena Amplifikatör Tab Acciaccatura Tremolo Gitarist Kaynakça Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler Telli çalgılar C aletleri Ritim bölümü Blues enstrümanları Halk müziği aletleri Orkestra enstrümanları
1613
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar%20bilimi
Bilgisayar bilimi
Bilgisayar biliminin temel alanları bilgisayar programlama dillerini (sol üst), algoritmaların dizayn ve analizini (sağ üst), akıllı sistemlerin yapılmasını (sol alt) ve elektrik donanımları (sağ alt) kapsar. Bilgisayar bilimi, bilgisayarların tasarımı ve kullanımı için temel oluşturan teori, deney ve mühendislik çalışmasıdır. Hesaplamaya ve uygulamalarına bilimsel ve pratik bir yaklaşımdır. Bilgisayar bilimi; edinim, temsil, işleme, depolama, iletişim ve erişimin altında yatan yönteme dayalı prosedürlerin veya algoritmaların fizibilitesi, yapısı, ifadesi ve mekanizasyonunun sistematik çalışmasıdır. Bilgisayar biliminin alternatif, daha özlü tanımı "büyük, orta veya küçük ölçekli algoritmik işlemleri otomatikleştirme çalışması" olarak nitelendirilebilir. Bir bilgisayar bilimcisi, hesaplama teorisi ve hesaplama sistemlerinin tasarımı konusunda uzmanlaşmıştır. Alanları teorik ve pratik disiplinlere ayrılabilir. Bilgisayar grafikleri gibi alanlar, gerçek dünya görsel uygulamalarını vurgularken, hesaplamalı karmaşıklık teorisi (hesaplama ve zor olan sorunların temel özelliklerini araştıran) gibi bazı alanlar oldukça özeldir. Diğer alanlar sıklıkla hesaplamanın uygulanması konusunda karşılaşılan zorluklara odaklanmaktadır. Örneğin, programlama dili teorisi, hesaplamanın tanımlamasına yönelik çeşitli yaklaşımları ele alırken, bilgisayar programcılığının kendisi de programlama dili ve karmaşık sistemlerin kullanımının çeşitli yönlerini inceler. Bununla beraber insan-bilgisayar etkileşimi alanı; bilgisayarları ve hesaplamaları yararlı, kullanışlı ve evrensel olarak insanlara ulaştırmaya yönelik zorlukları tanımlamaya ve onları aşmaya çalışmaktadır. Tarihi Daha sonraları bilgisayar bilimi haline gelecek olgunun en eski temelleri, modern dijital bilgisayarın icadından önce gelmektedir. Abaküs gibi sabit sayısal işlemler için kullanılan hesap makineleri, antik çağlardan beri var olmuştur. Bunlar çarpma ve bölme gibi temel hesaplamalara yardımcı oluyordu. Ayrıca, hesaplamaları gerçekleştirmek için kullanılan algoritmalar, antik çağlardan beri, hatta gelişmiş bilgisayar ekipmanlarının geliştirilmesinden önce de var olmuştur. Blaise Pascal, 1642'de kendi ismini verdiği mekanik hesap makinesini tasarladı ve geliştirdi. 1673'te Gottfried Leibniz, "Stepped Reckoner" adında bir dijital mekanik hesap makinesi tasarladı. İlk bilgisayar bilimcisi ve bilgi teorisyeni olarak düşünebilir. Leibniz'i ilk bilgisayar bilimcisi olarak kabul etmemiz için diğer sebeplerin yanı sıra kendisinin, ikili sayı sisteminde belgeli ve sistemli biçimde çalışmış olması yeterlidir. Thomas de Colmar, 1820'de mekanik hesap makinesi endüstrisini başlattı ve basitleştirilmiş aritmometre'yi piyasaya sundu. Bu hesap makinesi, günlük olarak ofis ortamında kullanılabilecek kadar donanımlı ve güvenilir ilk hesap makinasıydı. Charles Babbage, 1822'de ilk "Otomatik çalışan mekanik hesap makinesi" olan Fark Makinesi'nin (İngilizce: Difference Engine) tasarımını başlattı ve bu çalışmalarının neticesinde ona ilk programlanabilir mekanik hesap makinesi fikri olan "Analitik Tabanlı Motor" ismini verdi. Bu makineyi 1834'te geliştirmeye başladı ve iki yıldan az bir sürede modern bilgisayarın göze çarpan özelliklerinin çoğunu çizmişti. 1843 yılında Ada Lovelace, "Analitik Motor" hakkındaki bir Fransız makalesinin çevirisi sırasında, içerdiği birçok nottan birinde, günümüzde ilk bilgisayar programı olarak düşünülen Bernoulli sayılarını hesaplamak için bir algoritma yazdı. 1885 civarında Herman Hollerith, istatistiksel bilgileri işlemek için delikli kartlar kullanan çizelgeleyiciyi (tabulator) icat etti; Sonunda çalışmaları kendi şirketi IBM'in bir parçası haline geldi. 1937'de, Babbage'ın imkânsız rüyasından yüz yıl sonra, Howard Aiken, her türden delikli kart ekipmanı üreten IBM'i ikna etti ve Babbage'ın Analitik Motor fikrinden yola çıkarak dev programlanabilir hesap makinesi geliştirmek için çalışmalar yaptı. Başarıyla yürüttüğü çalışmalarının sonucunda "ASCC / Harvard Mark I" hesap makinesini icat etti. Bu cihazda kartlar ve merkezi işlem birimi (CPU) kullanıldı. Makine çalışması bittiğinde, çevresindekiler "Babbage'nin hayali gerçeğe dönüştü!" diyerek Howard Aiken'i takdir ettiler. 1940'lı yıllarda, yeni ve daha güçlü bilgi işlem makineleri geliştirildiğinde, hesaplama terimi için insanlardan ziyade makinelere atıfta bulunulmaktaydı. Bilgisayarların sadece matematiksel hesaplamalardan daha fazlası için kullanılabileceği netleştikçe, bilgisayar bilimi alanı, genel olarak hesaplamayı incelemek üzere genişletildi. Bilgisayar bilimi, 1950'lerde ve 1960'ların başında ayrı bir akademik disiplin olarak kurulmaya başlandı. Dünyanın ilk bilgisayar bilimleri lisans programı olan Cambridge Bilgisayar Bilimleri diploması, 1953'te Cambridge Bilgisayar Laboratuvarı'nda verilmeye başladı. ABD'deki ilk bilgisayar bilimleri programı, 1962'de Purdue Üniversitesi'nde kuruldu. Pratik bilgisayarlar piyasaya çıktığından beri, birçok bilgisayar uygulaması, kendi sistemlerine sahip farklı birer çalışma alanları haline geldi. Başlangıçta pek çok insanın, bilgisayarın bilimsel bir çalışma alanı olmasının imkânsız olduğuna inanmasına rağmen, bilgisayarlar 1950'li yıllarda giderek daha fazla akademik nüfus arasında kabul gördü. Bu süre zarfında bilgisayar bilimleri devriminin bir parçasını oluşturan günümüzde geniş kitleler tarafından bilinen IBM markası sesini duyurmaya başladı. IBM (International Business Machines'in kısaltması), IBM 704 ve daha sonra bu tür cihazların arama periyodu boyunca yaygın olarak kullanılan IBM 709 bilgisayarlarını piyasaya sürdü. "Yine de bu ilkel IBM bilgisayarı ile çalışırken bir harfi yanlış yerleştirmiş olsaydınız sinir bozucu olurdu, çünkü program çökerdi ve bütün süreci yeniden baştan başlatmanız gerekirdi." 1950'lerin sonlarında bilgisayar bilimleri disiplini gelişim aşamasındaydı ve bu tür sorunlar sıradan olarak kabul görmekteydi. Zaman, bilgisayar teknolojisinin kullanışlılığında ve etkinliğinde önemli gelişmeler kaydetti. Modern toplumda, bilgisayar teknolojileri yalnızca uzmanlar ve profesyoneller tarafından değil, neredeyse her yerde bulunan kullanıcı tabanına ulaştı. Bilgisayar teknolojisi kullanıcılarında ciddi ve belirgin bir artış yaşandı. Başlangıçta, bilgisayarlar oldukça pahalıydı ve kısmen profesyonel bilgisayar operatörleri tarafından verimli bir şekilde kullanılmak için bir miktar insan yardımına yani teknik desteğe ihtiyaç vardı. Bilgisayarın geniş kitleler tarafından benimsenmesi ancak bilgisayarların daha geniş ve uygun fiyatlı hale gelmesiyle ve ortak kullanım için daha az insan faktörüne ve teknik desteğe ihtiyaç duyulduğunda mümkün hale geldi. Katkıları Bilgisayar bilimi, resmi bir akademik disiplin olarak kısa geçmişine rağmen, bilime ve topluma bir takım önemli katkılar sağlamıştır. -özellikle elektronikle birlikte- Bilgi Çağında kurulan bir bilimdir ve insanlığın ilerlemesinde adeta bir şoför haline gelmiştir. İnsanlığın teknolojik ilerlemesinde büyük sıçrayış olarak görülen bilimsel bilgiye dayalı karar verme ve günümüzün bilgi toplumu ideallerinin temel yapı taşlarından birisi haline gelmiştir. Bu katkılar şunları içerir: Mevcut bilgi çağını ve İnternet'i içeren dijital devrimin başlangıcıdır. Hesaplamanın ve hesaplanabilirliğin biçimselleştirilmiş bir tanımıdır. Bilgisayar bilimi; hesaplanamaz, çözülemez ve zor olarak kabul edilmiş problemlerin çözülebileceğinin bir nevi kanıtıdır. Çeşitli soyutlama seviyelerinde metodolojik bilgilerin tam olarak ifade edilmesi için araç olan programlama dili kavramı türemiştir. Kriptografi alanında örneğin Enigma kodunu kırmak, İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefiklerin zaferine katkıda bulunan önemli bir faktördü. Bilgisayar uygulamaları sayesinde bilimsel hesaplama yöntemleri gelişmiştir. Böylelikle süreçlerin ve durumların pratik olarak değerlendirilmesi ve kısmi de olsa süreçleri kontrol edilebilir bir karmaşıklığa indirgenmesi mümkün hale gelmiştir. Aynı zamanda insan zihni üzerinde ileri düzeyde çalışmayı mümkün kıldı ve "İnsan Genomu Projesi" ile insan genomunun haritalandırılması mümkün oldu. Örneğin Folding@home gibi dağıtık bilgi işlem projeleriyle protein katlanması keşfedildi. Algoritmaya dayalı ticaret alanında yapay zekâ, makine öğrenimi, istatistiksel ve sayısal teknikler vb. bilgisayar bilimleri konuları kullanılarak finansal piyasalardaki verimlilik ve likidite arttı. Ayrıca yüksek frekanslı algoritmik ticaret de volatiliteyi artırmıştır. Bilgisayar grafikleri ve bilgisayar tarafından oluşturulmuş görüntüler, özellikle televizyon, sinema, reklam, animasyon ve video oyunlarında kullanılmış ve özetle modern eğlence dünyasında her yerde kullanılır hale gelmiştir. Hatta kullanılan tekniğe göre değişmekle beraber yapaylık içermeyen CGI teknolojili filmler genellikle dijital kameralar üzerinde filme alınmakta, dijital video düzenleyicisi kullanılarak düzenlenip veya post-processing tekniğiyle işlenebilmektedir. Bu sayede günümüz filmlerindeki efektler başarılı şekilde uygulanmaktadır. Akışkanlar dinamiği hesaplamalarında, fiziksel, elektriksel ve elektronik sistemlerde, devre tasarımlarında, toplumların yaşantısı, sosyal durumlar (özellikle savaş oyunları) ve ortak yaşam alanları gibi çeşitli süreçlerde bilgisayar simülasyonları kullanılmaktadır. Modern bilgisayarlar, uçak gibi özel tasarımların optimizasyonunu mümkün kılmaktadır. Elektrikli ve elektronik devre tasarımında dikkat çeken unsurlar SPICE ve yeni (veya değiştirilmiş) tasarımların fiziksel olarak gerçekleştirilmesi için yazılımlardır. Ayrıca, entegre devreler için gerekli tasarım yazılımının kullanılması da mümkündür. Yapay zekâ daha verimli ve karmaşık bir hal aldığından giderek önem kazanmaktadır. Yapay zekânın birçoğu evde görülebilen formdadır, örneğin robotik elektrikli süpürgeler gibi birçok yapay zekâ uygulaması vardır. Video oyunları, modern savaş teknolojilerinde dronlar ve füze savar sistemleri kullanılmaktadır. Ve ayrıca takım destekli robotlar da yapay zekanın kullanım alanlarına örnek olarak gösterilebilir. Etimoloji İlk 1956'da önerilmiş olmasına rağmen "bilgisayar bilimi" terimi 1959'da ACM'nin İletişim Bildirisinde ortaya çıkar, çünkü Louis Fein 1921 yılında Harvard Business School'un yaratılışına benzer şekilde bilgisayar bilimleri için de bir enstitünün kurulmasını savunmaktadır. Yönetim bilimi (management science) gibi bir alanın akademik disipline özgü özelliklere sahip olarak tanınmasına rağmen pek çok konuda uygulanmış ve disiplinler arası bir nitelikte olan bilgisayar biliminin akademik yönlerini savunarak kendini haklı çıkarmıştır. Kendisinin bu yöndeki çabaları ve diğer pek çok sayısal analizci George Forsythe gibi isimlerin çabaları ödüllendirildi: Üniversiteler 1962'de Purdue'den başlayarak üniversitelerinin bünyesinde bu tür programlar açmaya başladı. Bu kabule rağmen kayda değer bir kitle de bilgisayar biliminin salt bilgisayardan ibaret olmadığını ve kelimenin yetersiz olduğunu savunmaktaydı. Bu nedenle birkaç alternatif isim önerildi. Büyük üniversitelerin bazı bölümleri, bu farkı tam olarak vurgulamak için bilgisayar bilimi terimini tercih etmektedir. Danimarkalı bilim insanı Peter Naur, bu bilimsel disiplinin yani bugün bilgisayar bilimleri olarak anılan alanın, veri ve veri işleme konuları etrafında şekillenmesi gerektiğini savunmaktaydı ve dataloji (datalogy) terimini önerdi; bu sayede bahsi geçen disiplinin uğraş alanına mutlaka bilgisayarların dahil olmadığı savunuluyordu. Bu terimi kullanan ilk bilimsel kurum, 1969'da kurulan Kopenhag Üniversitesi'nde Dataloji Bölümü'nden ve Peter Naur'un dataloji bölümünün ilk profesörü olmasından kaynaklanmaktadır. Terim ağırlıklı olarak İskandinav ülkelerinde kullanılmaktadır. Naur tarafından da önerilen alternatif bir terim veri bilimidir; ancak bu terim artık istatistik ve veritabanlarının dahil edildiği farklı bir veri analizi alanı disiplini için kullanılmaktadır. Ayrıca, bilgisayarlı hesaplamanın ilk dönemlerinde Communications of the ACM bünyesinde çalışan bazı pratisyenlerin birkaç kelimesi önerildi: turingineer, turologist, flow-charts-man, applied meta-mathematician, ve applied epistemologist. Üç ay sonra aynı dergide comptologist kavramı öne sürüldü ve ertesi sene bunu hypologist kelimesi takip etti. Sonraki çalışmalarda computics terimi de önerildi. Avrupa'da, "automatic information" ifadesinin (örneğin, İtalyanca'daki "informazione automatica") sözleşmeli çevirileri yapılmasından sonra "information and mathematics" gibi kavramlar türetilmiş, örneğin; informatique (Fransızca), Informatik (Almanca), informatica (İtalyanca, Hollanda dili), informática (İspanyolca, Portekizce), informatika (Slav dilleri ve Macarca) veya Yunanca olarak pliroforiki (πληροφορική: bilişim anlamına gelir). Benzer kelime, Birleşik Krallık'ta (as in the School of Informatics of the University of Edinburgh) kabul edilmiştir. "Bununla birlikte, ABD'de informatics, uygulamalı bilgisayar bilimleriyle ilişkilidir veya bilgisayarlı hesaplama alanında çalışılan başka bir uğraş ile birlikte anılmaktadır." İlk kez Edsger Dijkstra tarafından formüle edilmemiş olmasına rağmen sıklıkla Dijkstra'ya atfedilen bir alıntıda kendisi bilgisayar bilimi için "teleskop ile kozmoloji ne kadar ilintiliyse, bilgisayar ile bilgisayar bilimleri de aynı şekilde ilintilidir." sözlerini belirtmektedir. Bilgisayarların, bilgisayar sistemlerinin tasarımı ve yerleştirilmesi genel olarak bilgisayar bilimleri dışındaki disiplinler olarak düşünülür. Örneğin, ticari bilgisayar sistemlerinin incelenmesi ve konuşlandırılmasına genellikle bilgi teknolojisi veya bilgi sistemleri denirken, bilgisayar donanımının çalışması genellikle bilgisayar mühendisliğinin bir parçası olarak düşünülür. Bununla birlikte, bilgisayar bilimi ile çeşitli disiplinler arasında ciddi bir etkileşim söz konusudur ve akademik çevrelerce göz ardı edilmemesi gerektiği düşünülmektedir. Bu nedenle bilgisayar bilimi araştırmaları; felsefe, bilişsel bilim, dil bilimi, matematik, fizik, biyoloji, istatistik ve mantık gibi diğer disiplinleri de sıklıkla kesiştirir. Bilgisayar bilimleri ve etkileşimde bulunduğu disiplinler hakkında bazı gözlemciler, örneğin hesaplama alanının matematiksel bir bilim olduğunu savunarak, bilgisayar bilimlerinin birçok bilimsel disiplinden ziyade matematikle daha yakın bir ilişki kurduğunu düşünüyordu.Erken bilgisayar bilimi Kurt Gödel ve Alan Turing gibi matematikçilerin çalışmalarından büyük ölçüde etkilenmiştir ve matematiksel mantık, kategori teorisi, alan teorisi ve cebir gibi alanlar göz önünde bulundurulduğunda bilgisayar bilimi ve matematik arasında bilgilerin yararlı bir şekilde değişimi açıkça görülmektedir. Bilgisayar bilimi ve yazılım mühendisliği arasındaki ilişki ise tartışmalı bir konudur. "Yazılım mühendisliği" teriminin ne anlama geldiği ve bilgisayar biliminin nasıl tanımlandığına dair anlaşmazlıklar nedeniyle karışıklığa neden olur. Diğer mühendislik ve bilim disiplinleri arasındaki ilişkiden bir ipucu alarak David Parnas, yazılım mühendisliğinin temel odağının pratik nitelikli amaca ulaşmak için spesifik hesaplamalar dizayn etmek olduğunu, bilgisayar biliminin odak noktasının ise genel olarak hesaplama ve onun özelliklerini incelediğini iddia etti. Bu iki alanların ayrı ama birbirini tamamlayıcı disiplinler oldukları düşünülmekteydi. Bilgisayar biliminin akademik, politik ve finansman yönleri, bu bölümün matematiksel bir vurguyla veya bir mühendislik vurgusu ile oluşup oluşmadığına bağlıdır. Matematik ağırlıklı ve sayısal oryantasyona sahip bilgisayar bilimleri bölümleri, sayısal bilimlerle uyum sağlamayı yani entegrasyonu esas almaktadırlar. Mühendislik ya da matematik ağırlıklı bilgisayar bilimleri bölümlerinin her ikisi de kendi alanlarına eğitici nitelik kazandırmak için diğer bilimlerle bağlantı kurmak ve disiplinler arası bir eğitim modeli yaratmak için çaba harcamaktadırlar. Felsefe Birtakım bilgisayar bilimcisi, bilgisayar bilimlerini üç ayrı paradigmaya ayırmak için fikir beyan ettiler. Peter Wegner, bu paradigmaların bilim, teknoloji ve matematik olduğunu savundu. Peter Denning'in çalışma grubu ise, bu paradigmaların teori, soyutlama (modelleme) ve tasarım olduğunu savundu. Amnon H. Eden ise "rasyonalist paradigma" (bu yaklaşım teorik bilgisayar bilimlerinde yaygın olarak kullanılan tümdengelim gibi konuların matematik kökenli olmasından dolayı bilgisayar bilimini matematiğin bir branşı olarak kabul etmektedir.) "teknokratik paradigma" (mühendislik yaklaşımlarını, belirgin olarak yazılım mühendisliğini bilgi işlem teknolojilerinde esas alma ve toplumda statülendirme) ve "bilimsel paradigma" (yapay zekânın bazı dallarında tanımlanabilen bilgisayarlarla ilgili çalışmalara doğal bilimin ampirik bakış açısıyla yaklaşmaktadır) ayrımlarından bahsetmiştir. Bilgisayar biliminin alanları Bilgisayar bilimi, bir disiplin olarak, algoritmaların teorik çalışmalarından hesaplama ve hesaplama sınırları çalışmalarına, donanım ve yazılım alanlarında bilgisayar sistemlerinin uygulanmasına ilişkin pratik ve teorik olmak üzere bir dizi konuyu kapsar. Computing Sciences Accreditation Board (Computing Sciences Akreditasyon Kurulu) olarak adlandırılan ve Computing Machinery Association (ACM) ve IEEE Computer Society (IEEE CS) temsilcilerinden oluşan CSAB, bilgisayar disiplininde önemli olduğunu düşündüğü dört alanı şöyle tanımlamaktadır: Hesaplama teorisi Algoritmalar ve veri yapıları Programlama metodolojisi ve dilleri Bilgisayar elemanları ve mimarisi CSAB ayrıca, bilgisayar bilimlerinin önemli alanları olarak; yazılım mühendisliği, yapay zekâ, bilgisayar ağı ve iletişim, veritabanı sistemleri, paralel hesaplama, dağıtık hesaplama, insan-bilgisayar etkileşimi, bilgisayar grafikleri, işletim sistemleri ve sayısal ve sembolik hesaplama gibi alanları tanımlamaktadır. Teorik bilgisayar bilimleri Teorik bilgisayar bilimleri, matematiksel ve soyut olarak özetlenebilir, ancak motivasyonunu pratik ve günlük hesaplamalardan almaktadır. Amacı, hesaplamanın doğasını anlamak ve bu anlayışın bir sonucu olarak daha etkili metodolojiler geliştirmektir. Günümüzde matematiksel, mantıksal, standart kavram ve yöntemleri izah eden tüm makaleler, motivasyonlarının kaynağı olarak bilgisayar bilimi uygulamalarını net bir şekilde belirtip belirtmemesi ölçütünde kabul görmektedirler. Hesaplama teorisi Peter Denning'e göre, bilgisayar bilimi altında yatan temel soru "Ne, verimlilik sağlayacak biçimde otomatikleştirilebilir?" Hesaplama teorisi, nelerin hesaplanabileceği ve bunları gerçekleştirmek için ne kadar kaynak harcanacağı gibi temel sorulara cevap vermeye odaklanmıştır.Birinci soruyu cevaplamak için, hesaplanabilirlik teorisi hesaplamanın çeşitli teorik modellerinde hangi hesaplama problemlerinin çözülebileceğini inceler. İkinci soru, çok sayıdaki hesaplama problemlerini çözmeye yönelik farklı yaklaşımlarla ilişkili zaman ve mekan maliyetlerini inceleyen hesaplama karmaşıklığı teorisi tarafından ele alınmaktadır. "Millennium Prize Problems" problemlerinden biri olan Ünlü P = NP? problemi , hesaplama teorisinde hâlâ açık ve çözülememiş bir sorundur. Bilgi ve kodlama teorisi Bilgi teorisi, bilginin nicelleştirilmesi ile ilgilidir. Bu teori, veri sıkıştırması,verilerin depolanması ve iletilmesi gibi sinyal işleme operasyonlarının temel sınırlarını bulmak için Claude Shannon tarafından geliştirildi. Kodlama teorisi, kodların özelliklerinin incelenmesi (bilgileri bir formdan diğerine dönüştürmek için kullanılan sistemler) ve bunların belirli bir uygulama için uygunluğunu inceler. Kodlar veri sıkıştırma, şifreleme, hata algılama ve düzeltme ve daha yakın zamanda ağ kodlaması için de kullanılır. Kodlar, etkin ve güvenilir veri iletim yöntemleri tasarlamak amacıyla incelenir. Algoritmalar ve veri yapıları Algoritmalar ve veri yapıları, yaygın olarak kullanılan hesaplama yöntemlerinin ve bunların hesaplama verimliliğinin incelenmesidir. Programlama dili teorisi Programlama dili teorisi, programlama dillerinin tasarımı, uygulanması, analizi, karakterizasyonu ve sınıflandırılması ile tekil özellikleri ele alan bir bilgisayar bilimi dalıdır. Hem matematiğe, hem yazılım mühendisliğine hem de dil bilimine bağlı olan bu alan bilgisayar biliminin disiplini içine girmektedir. Çok sayıda akademik dergisi bulunan etkin bir araştırma alanıdır. Biçimsel yöntemler Biçimsel yöntemler, yazılım ve donanım sistemlerinin spesifikasyonu, geliştirilmesi ve doğrulanması için matematik temelli bir tekniktir. Yazılım ve donanım tasarımı için biçimsel yöntemlerin kullanılması, diğer mühendislik disiplinlerinde olduğu gibi, uygun matematiksel analizlerin yapılması sayesinde geliştirilmekte olan bir tasarımın sağlamlığına ve güvenilirliğine katkıda bulunabileceği beklentisinden kaynaklanmaktadır. Yazılım mühendisliği için, özellikle emniyet veya güvenlikle ilgili önemli teorik bir temel oluşturmaktadır. Biçimsel yöntemler, hataları önlemeye yardımcı olduklarından ve sınama için bir çerçeve oluşturabildiklerinden, yazılım testi için kullanışlı bir yardımcıdır. Endüstriyel kullanım için ise takım desteği gereklidir. Bununla birlikte, biçimsel yöntemleri endüstride kullanmanın yüksek bedelinden ötürü,kullanım alanı genellikle güvenlik veya güvenliğin çok önemli olduğu, yüksek bütünlük gerektiren kritik yaşam sistemleri vb. alanların geliştirilmesi gibi uygulamalarla sınırlıdır. Biçimsel yöntemler en temel teorik bilgisayar bilimi konularının, özellikle mantık hesapları, biçimsel diller, otomata teorisi ve program semantiği gibi oldukça geniş bir çeşitliliğin uygulanması olarak tanımlanır; aynı zamanda, yazılım ve donanım özelliklerinde sorunların üstesinden gelmek için programlama dillerindeki tip sistemleri,cebirsel veri türleri ve doğrulama vb. alanları kullanmaktadır. Uygulamalı bilgisayar bilimleri Uygulamalı bilgisayar bilimi, gerçek dünya problemlerini çözmede doğrudan kullanılabilecek bazı bilgisayar bilimi kavramlarını araştırmayı, tanımlamayı, modellemeyi ve geliştirmeyi amaçlamaktadır. Yapay zekâ Yapay zekâ (Artifical Intelligence), insanlarda ve hayvanlarda bulunan problem çözme, karar verme, çevresel uyarlama, öğrenme ve iletişim gibi hedef odaklı süreçleri sentezlemeyi amaçlamaktadır veya bunları sentezlemek zorundadır. Sibernetik ve Dartmouth Konferansı'ndan (1956) sonra,nitelikli bir yapay zekâ araştırması için; matematik, sembolik mantık, göstergebilim, elektrik mühendisliği, zihin felsefesi, nörofizyoloji ve sosyoloji gibi uzmanlık alanları üzerine muhakkak disiplinler arası bir araştırma yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yapay zekâ, popüler düşüncede robotik gelişme ile ilişkilidir, ancak pratik uygulamada genelleştirilmesi ya da tanımlanması "hesaplama anlayışı gerektiren yazılım geliştirme alanlarında kullanılan gömülü bir bileşen" olmuştur.Yapay zekânın başlangıç ​​noktası 1940'ların sonunda, Alan Turing'in "Bilgisayarlar düşünebilir mi?" sorusudur ve Turing testi hâlâ insan-istihbarat ölçeğindeki bilgisayar çıktılarını değerlendirmek için kullanılsa da, soru hâlâ etkili bir şekilde cevaplanmamıştır. Ancak, karmaşık formdaki gerçek dünya verilerini içeren bilgisayar uygulaması alanlarında; insan gözlemi ve müdahalesinin yerini alması nedeniyle değerlendirme, tahmini görevler ve otomasyon uygulamalarında gittikçe başarılı olmuştur. Bilgisayar mimarisi ve mühendisliği Bilgisayar mimarisi veya dijital bilgisayar organizasyonu, bir bilgisayar sisteminin kavramsal tasarımı ve temel operasyonel yapısıdır. Büyük ölçüde merkezi işlem birimini. (CPU) dahili olarak nasıl çalıştığına ve hafızadaki adreslere erişim sistemine odaklanmaktadır. Bu çalışma alanı; işlevsellik, performans ve maliyet hedeflerini karşılayan bilgisayarlar oluşturmak için donanım bileşenlerini seçip entegrasyon çalışmaları yürüten bilgisayar mühendisliği ve elektrik mühendisliği disiplinlerini sık sık içerir. Bilgisayar performans analizi Bilgisayar performans analizi; çıktıları iyileştirme, yanıt süresini kontrol etme, kaynakları verimli bir şekilde kullanma, tıkanıklığı ortadan kaldırma ve yoğun yüklenmelerde sistem performansı tahmin etme gibi genel hedefleri olan ve bunları iyileştirme çalışmaları yürütülen alandır. Bilgisayar grafikleri ve görselleştirme Bilgisayar grafikleri, dijital görsel içeriğin incelenmesi ve görüntü verisinin sentezi ve manipülasyonu ile ilgilidir. Bu çalışmalar, bilgisayar bilimi, görüntü işleme ve hesaplama geometrisi de dahil olmak üzere bilgisayar bilimlerindeki diğer alanlarla da bağlantılıdır ve özel efektler ile video oyunları alanlarında yoğun bir şekilde uygulanmaktadır. Bilgisayar güvenliği ve kriptografi Bilgisayar güvenliğinin amacı; sistemin, amaçlanan kullanıcılar için erişilebilirliğini ve kullanılabilirliğini korurken, yetkisiz erişim, bozulma veya harici modifikasyona karşı bilgilerin korunmasını içeren bir bilgisayar teknolojisi dalıdır. Kriptografi gizleme (şifreleme) ve dolayısıyla şifre kırma (ya da şifre çözme) bilgisinin uygulanması ve incelenmesidir. Modern şifreleme, büyük oranda bilgisayar bilimi ile ilgilidir, çünkü birçok şifreleme ve şifre çözme algoritmaları hesaplama karmaşıklığı alanına dayalıdır. Hesaplamalı bilim Hesaplamalı bilim (veya bilimsel hesaplama), matematiksel modellemeler ve niceliğe dayalı analiz teknikleri oluşturmak ve bilimsel problemleri analiz etmek ve çözümlemek için bilgisayarı araç olarak kullanan bir çalışma alanıdır. Pratikte, bilgisayar simülasyonunun ve diğer hesaplama biçimlerinin, çeşitli bilim dallarındaki sorunlara uygulanması anlamına gelmektedir. Bilgisayar ağları Bilgisayar bilimlerinin bu dalı, bilgisayarlar arasındaki ağları dünya çapında yönetmeyi ve problemleri aşmayı amaçlamaktadır. Eşzamanlı, paralel ve dağıtılmış sistemler Eşzamanlılık, birçok hesaplamanın aynı anda ve potansiyel olarak birbiriyle etkileşime girdiği sistemlerin bir özelliğidir. Petri ağları, süreç hesapları ve Paralel Rastgele Erişim Makinesi modeli de dahil olmak üzere genel eşzamanlı hesaplama için bir takım matematiksel modeller geliştirilmiştir. Dağıtılmış bir sistem eşzamanlılık fikrini bir ağ üzerinden bağlanan birden fazla bilgisayara genişletir. Aynı dağıtılan sistem içindeki bilgisayarlar kendi özel belleğine sahiptir ve ortak bir amaç edinmek için bilgi kendi aralarında sıklıkla değiştirilir. Veritabanları Veritabanı, büyük miktardaki veriyi kolayca organize etmek, depolamak ve transfer etmek için tasarlanmıştır. Sayısal veritabanları, veritabanı modelleri ve sorgu dilleri aracılığıyla veri saklamak, oluşturmak, korumak ve aramak için veritabanı yönetim sistemleri sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle finans, emniyet ve kamusal alanlarda kullanımı yaygındır. Yazılım mühendisliği Yazılım mühendisliği, yüksek kalitede, ekonomik, bakıma açık ve hızlı geliştirmeyi sağlamak için yazılım tasarlama, uygulama ve değiştirme çalışmasıdır. Yazılım tasarımına sistematik ve bilimsel yaklaşım, mühendislik çalışmalarının yazılıma uygulanmasıyla mümkün hale gelmektedir. Yazılım mühendisliği, yazılımın organizasyonu ve analizi ile ilgilenmektedir-sadece yeni yazılımların oluşturulması veya üretimi ile değil, dahili bakım ve düzenleme ile de ilgilenmektedir. Her iki bilgisayar uygulamaları yazılım mühendisi ve bilgisayar sistemleri yazılım mühendisi, 2008-2018 yılları arasında en hızlı büyüyen meslekler arasında yer alması bekleniyor. Bilgisayar bilimlerindeki bazı büyük yaklaşımlar Hesaplama filozofu Bill Rapaport "Great Insights of Computer Science" adlı eserinde bilgisayar bilimlerinde büyük yaklaşımların üçünü kaydetti: Gottfried Wilhelm Leibniz, George Boole, Alan Turing, Claude Shannon ve Samuel Morse'ın bilgisayar bilimlerine bakış açısı: Bilgisayarın "herhangi bir şeyi" temsil etmek için kullanması gereken iki nesne var. Hesaplanabilir bir problemle ilgili tüm bilgiler sadece 0 ve 1 (veya "açma / kapama", "mıknatıslanmış / mıknatıssız","yüksek gerilim / düşük gerilim" vb.) gibi kolayca ayırt edilebilir iki durum arasında geçiş yapabilen diğer dengeli çiftler kullanılarak temsil edilebilir. Ayrıca bkz: Dijital fizik Alan Turing'in anlayışı: Bir bilgisayarın "herhangi bir şey" yapmak için gerçekleştirmesi gereken yalnızca beş eylem var. Her algoritma, yalnızca beş temel talimattan oluşan bir bilgisayar için bir dilde ifade edilebilir: Bir yerden sola hareket et; Sağa herhangi bir yere git; Geçerli konumda sembolü oku; Geçerli konumda 0 yazdır; Geçerli konumda 1 yazdır. Ayrıca bkz: Turing makinesi Corrado Böhm ve Giuseppe Jacopini'nin yaklaşımı: Bir bilgisayarın "herhangi bir şey" yapabilmesi için gereken bu eylemleri (daha karmaşık olana doğru) birleştirmenin üç yolu vardır. Özetle herhangi bir temel talimat kümesini daha karmaşık olacak biçimde birleştirmek için yalnızca üç kural gereklidir: Sıralama: önce şunu yapın, sonra bunu yapın; Seçim: Böyle bir durumda bunu yapın, daha sonraki durumda bunu yapın, bu durumlardan birisi değilse bunu yapın; Tekrarlama: Şöyle bir durumda şu şartlar sağlanıyor iken durumu tekrarla ve bu esnada şu işlemleri sırasıyla gerçekleştir. Akademi Konferanslar bilgisayar bilimi araştırmaları için çok önemli olaylardır. Bu konferanslarda, kamu ve özel sektörde araştırmacılar yeni çalışmalarını sunmakta ve bir araya gelmektedirler. Diğer birçok akademik alanın aksine, bilgisayar bilimlerinde, konferans bildirilerinin prestijleri dergi yayınlarından daha yüksektir. Bunun için önerilen bir açıklamada; bilgisayar bilimleri dalının, diğer dallara nispeten hızlı bir şekilde geliştirilmesini, sonuçların hızlı bir şekilde incelenmesini ve dağılımını gerektirmesidir. Bu nitelikteki çalışmalar ise dergilerden ziyade konferanslar tarafından daha iyi ele alınmaktadır ve bu sayede verimlilik artmakta, kitlelere daha etkin ulaşılabilmekte ve yapılan işlerin performansı artmaktadır. Eğitim Bilgisayar bilimi nispeten yeni bir alan olduğundan, okullarda ve üniversitelerde diğer akademik alanlar kadar yaygın şekilde öğretilmemektedir. Örneğin, 2014 yılında Code.org, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki liselerin yalnızca yüzde 10'unun bilgisayar bilimi eğitimi verdiğini tahmin ediyordu. Computing Machinery (ACM) ve Bilgisayar Bilimi Öğretmenleri Derneği (CSTA) tarafından düzenlenen 2010 raporunda, 50 eyaletten sadece 14'ünün lise bilgisayar bilimi için önemli eğitim standartlarını benimsediği ortaya çıktı. Bununla birlikte, bilgisayar bilimleri eğitimi her yıl artan bir şekilde büyümektedir. İsrail, Yeni Zelanda ve Güney Kore gibi bazı ülkeler halihazırda ulusal orta öğretim müfredatlarında bilgisayar bilimine yer vermektedirler. Birçok ülke de bu gelişmeyi takip ederek müfredatlarını değiştirmektedir. Türkiye'de de bu yönde yapılan çalışmalar 2015 yılında bakanlık tarafından duyurulmuştur. Çoğu ülkede bilgisayar bilimleri eğitiminde önemli bir cinsiyet farkı vardır. Örneğin, ABD'de 2012'de bilgisayar bilimleri derecelerinin yaklaşık %20'si kadına verildi. Türkiye'de bu oranlar ise %10 ila %30 civarında değişmektedir. Bu cinsiyet arasındaki uçurum diğer Batı ülkelerinde de bulunmaktadır. Bununla birlikte, dünyanın bazı yerlerinde, bu cinsiyet dağılımı dengesizliği küçük veya yok denecek kadar azdır. 2011'de, Malezya'daki bilgisayar bilimleri derecelerinin yaklaşık yarısı kadına verildi. 2001 yılında kadınlar, Guyana'daki bilgisayar bilimleri mezunlarının %54.5'ini oluşturuyordu. Kaynakça
1614
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0yi%20s%C4%B1ral%C4%B1
İyi sıralı
Matematikte, bir S kümesinin boş olmayan her altkümesi için, en küçük bir eleman tanımlayan tam sıralara, S kümesi üzerinde tanımlı bir iyi-sıra denir. İyi-sıralılık özelliğine sahip bir S kümesi iyi sıralı bir kümedir. Örneğin doğal sayıların normal bir sırası iyi sıralıdır fakat ne tam sayıların ne de pozitif reel sayıların normal bir sırası iyi sıralı değildir. İyi sıralı bir S kümesinde sonsuz olarak azalan bir zincir bulunamaz, yani S kümesinde her i için olacak bir dizisi bulunamaz. Seçim aksiyomu kullanılarak bu özelliğin iyi sıralılık ilkesine denk olduğu gösterilebilir. Ayrıca bu özellik Zorn Lemma'sına da denktir. İyi sıralı bir kümede, mevcut olabilecek en büyük eleman dışındaki her a elemanının belirli bir ardılı bulunur: a elemanından daha büyük olan tüm elemanların altkümesinin en küçük elemanı. Bununla birlikte her elemanın bir öncel elemanı olmak zorunda değil. Örneğin doğal sayılar kümesinin iki kopyasını ele alalım ve bu kopyaların, ikinci kopyadaki her elemanın ilk kopyadaki her elemandan daha büyük olacak şekilde sıralı olduğunu varsayalım. Her kopyada normal sıralılık seçilirse her iki küme iyi sıralı bir kümedir ve şeklinde gösterilir. Burada her elemanın bir ardıl elemanı bulunmasına karşın (yani en büyük bir eleman olmamasına karşın) öncel elemanı olmayan iki eleman bulunur: Birinci kopyanın sıfır sayısı (bu kümenin en küçük elemanı) ve ikinci kopyanın sıfır sayısı (ilk kopyanın her elemanı bu sayıdan daha küçüktür fakat alt kümede en büyük eleman yoktur). Bir küme iyi sıralı ise verili bir önermenin bu kümenin tüm elemanları için doğru olduğunu göstermek için, sonluötesi tümevarım tekniği kullanılabilir. (Tam tümevarım bu tekniğin özel bir durumudur.) Seçim aksiyomuna denk olan iyi-sıralılık ilkesi her kümenin iyi sıralı bir küme yapılabileceğini ifade eder. Kaynakça Sıra teorisi Matematiksel tümevarım
1616
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bili%C5%9Fim
Bilişim
Bilişim, bilişim bilimi ya da bilgisayar bilimi, bilgi ve hesaplamanın kuramsal temellerini ve bunların bilgisayar sistemlerinde uygulanabilmeleri sağlayan pratik teknikleri araştıran bir yapısal bilim dalıdır. Bilişimciler ya da bilgisayar bilimcileri bilgi oluşturan, tanımlayan ve dönüştüren algoritmik süreçler icat edip, kompleks sistemleri tasarlamak ve modellemek için uygun soyutlamalar formüle ederler. Tanım Matematiğe benzer şekilde Bilişim Bilimi bilginin, özellikle elektronik makineler aracılığıyla, düzenli ve ussal biçimde işlenmesi bilimidir. Bunun yanı sıra bilişim bilimi bilgi işlemlerinde uygulanabilen (soyut) matematiksel yapıları da inceler. Amacı ve görevi bir yandan (saf matematiğin alt dalı olarak) temel aksiyomatik matematiksel kuramlar üretmek (Kuramsal Bilişim Bilimi), ikinci olarak -yardımcı bilim şeklinde- tüm diğer uzmanlık dallarının nesnelerini ve süreçlerini çözümleyip soyut matematiksel yapılara ve Algoritmalara dönüştürmek (Bilgisayar Bilimi) ve üçüncü olarak soyut matematiksel yapıların aktarılabileceği, saklanabileceği ve algoritmalarla otomatik olarak işlenebileceği matematiksel makineleri tasarlamaktır (Teknik Bilişim ya da Bilgisayar Mühendisliği). Köken Bilişim kelimesi bilmek fiilinin bir türevi olan bilişmek fiilinden türetilmiş bir kelimedir ve ilk kez Aydın Köksal tarafından kullanılmıştır. Bilişim kelimesinin karşılığı olan , ve bunlardan türetilmiş olan Türkçe enformatik kelimeleri, ve gibi alanları kapsar. İskandinav ülkelerinde bilişim biliminin karşılığı olarak datalogi terimi kullanılmaktadır. Bilişim biliminin kökleri matematik, fizik ve elektrotekniktedir. Bir mühendislik alanı olarak bilişim, verileri aktarabilen, depolayabilen ve algoritmalar yardımıyla verileri işleyebilen matematiksel makineler tasarlar. Böylelikle bilişim özellikle gerçek süreçlerin simülasyonunu mümkün kılar. Bir "yardımcı bilim" olarak düşünüldüğünde bilişim diğer bilimlerdeki olguları soyutlaştırır ve algoritmalar yardımıyla işler. Veri işleme ve bununla ilgili iş alanları için genel bir kavram olarak İngilizce "information technology" (IT) yerine Türkçede bilişim teknolojisi (BT) kavramı kullanılmaktadır. Bilişim kısaca "Thales" tarafından ortaya çıkmıştır. Bilişimin çağdaş yaşamdaki önemi Bilişim çağdaş yaşamın her alanında kendine yer edinmiş durumdadır. İnternetin yoğun kullanımı bu gelişmeyi güçlendirmiştir. Bilgisayarların dünya çapında ağlaşması firmaların iletişiminde, lojistikte, medyada, ev yaşamında ve daha birçok başka alanda devrim niteliğinde değişimler yaratmıştır. Bilişim, fark edilmese de çamaşır makinesi, fotoğraf makinesi, müzik sistemleri gibi pek çok aygıttaki gömülü sistemler () vasıtasıyla günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Elektroteknik cihazlarda çok gelişmiş yazılımlar görülebilmekte. Bilgisayarlar büyük veri yığınlarını kısa sürede yönetebilir, depolayabilir, paylaşabilir ya da işleyebilirler. Bunu sağlayabilmek için karmaşık donanım ve yazılım sistemleri gereklidir. Bu sistemlerin tasarımı ve geliştirilmesi de bilişim biliminin araştırma alanına girer. Vikipedi'nin kendisi bu tip karmaşık bir sisteme örnek verilebilir. Bilgisayar sistemlerinin sağladığı fayda algoritmik işlemleri büyük veri yığınlarına yüksek bir hızda uygulayabilmeleridir. İnsan zekâsı buna karşılık bilişsel () algılama (örneğin eksik bilgi ile karar alabilme, şekil, yüz vb. tanıma) bakımından bilgisayarlara göre çok daha üstündür. Buna benzer konular yapay zekâ alanında araştırılmaktadır. Bu araştırma alanlarının bazılarında önemli sonuçlar elde edilmiş olsa da henüz insan zekâsının tam bir simulasyonundan söz etmeye imkân yoktur. Bilişim bilimi ve bilgisayar mühendisliği kavramları Bilişim bilimi genel olarak her tür mekanik hesap ve bilgi işlevleri inceleyen bir bilimdir. Önemli olan kuramsal bölümlerinden bazıları bunlardır: Bilgisayar programcılığı Hesap kuramı Biçimsel dil kuramı ve Otomat kuramı Bilgisayar bilimine bazen bilgisayar mühendisliği denilir ki, bunlar aynı değildir. Bilgisayar bilimi, diğer dillerde kullanılan "computer science" ya da "Informatik" (Bilişim) sözcüklerin manasına daha yakındır ve bilim olarak, mühendislikten genelde daha soyut konuları inceler. Bilişim bilimi hesaplama, bilgi verme ve yazılım ve donanım üzerindeki işlemler üzerine çalışmaktadır. Pratikte bilgisayarlarla ilgili konuları kapsar. Algoritmalar, formül yapıları, bilgisayar dilleri, yazılım ve bilgisayar donanımları bu konulardan belli başlı olanlarıdır. Bilişimde kullanılan elemanlar Donanım elemanları Ağ elemanları Ağ kartı Ana kart Bilgisayar Çıkarılabilir diskler Ekran kartı Fare İşlemci Klavye Modem Dial-Up modem ADSL modem Kablolu modem RAM hafızası Sabit Disk Sayısallaştırıcı Tarayıcı Yazıcı Yönlendirici Yazılım elemanları Cihaz ilişkili yazılımlar İş (Sektörel) uygulamalar Ofis uygulamaları Ortam ilişkili yazılımlar Oyun yazılımları Öykünücüler (emülatörler) Programlama dilleri Sistem yazılımları Yardımcı yazılımlar ve birçok alanda geliştirilebilecek yazılımlar Bilgi Yönetim Yazılımları Bilişimin alanları Kuramsal bilişim/bilgisayar bilimi Hesaplama kuramı Bilgi ve kodlama kuramı Algoritmalar ve veri yapıları Programlama dili kuramı Biçimsel yöntemler Koşut zamanlı, paralel ve dağıtık sistemler Veri tabanları ve bilgi erişimi Uygulamalı bilişim/bilgisayar bilimi Yapay zekâ Bilgisayar mimarisi ve mühendisliği Bilgisayar grafikleri ve görselleştirme Bilgisayar güvenliği ve kriptografi Hesaplamalı bilim (bilimsel hesaplama) Bilgi bilimi Yazılım mühendisliği Kaynakça Dış bağlantılar Bilişim Teknolojileri Derneği Türkiye Bilişim Vakfı
1618
https://tr.wikipedia.org/wiki/Akor
Akor
Akor, en az üç ayrı perdenin bir arada tınladığı ses kümesidir. Hangi perdelerin üst üste konulacağı, yapılan müziğin stiline veya müzikte o anda yaratılmak istenen etkiye göre belirlenir. Klasik tonal armonide akorlar, bir temel notanın üzerine üçlü aralıkların üst üste konulması ilkesiyle kurulurlar. Bu üçlülerin büyük (majör) veya küçük (minör) olmalarından doğan kombinasyonlarla da akorların cinsi belirlenir. Üç notadan oluşan akorlarda, birbirinden farklı dört çeşit akor tipi kurulabilir. Do sesini kök (karar) ses (ks) kabul edecek olursak: do-mi-sol (ks+b3+k3) (majör - major) do-mib-sol (ks+k3+b3) (minör - minor) do-mi-sol# (ks+b3+b3) (artık - augmented) do-mib-solb (ks+k3+k3) (eksik - diminished) NOTALARI LATİN ALFABESİNE GÖRE SİMGELEYEN HARFLER: "DO" - C "RE" - D "Mİ" - E "FA" - F "SOL" - G "LA" - A "Sİ" - B 'dir. Buradan; C(Do Majör) GAMI; C - D - E- F - G - A - B - C(Oktav) şeklinde yazılır. C gamı ses aralıkları(dizi aralıkları), gitar baz alındığında her "bir perde yarım sestir" ve buna göre; [ C <Bir Tam> D <Bir Tam> E <Bir Yarım> F <Bir Tam> G <Bir Tam> A <Bir Tam> B <Bir Yarım> C(oktav) ] şeklinde, yani; 2 tam, 1 yarım, 3 Tam, 1 Yarım kalıbındadır. Standart majör dizi bu şekilde oluşur. C GAMI ÜZERİNDE; C - Dm - Em - F - G - Am - Bm-5 akorlar bu şekilde yerleştirilir, oluşturulur. Yani; 1. ses major akor, 2. ses minör akor, 3. ses minör akor, 4. ses majör akor, 5. ses majör akor, 6. ses minör akor ve 7. ses minör - 5 veya dimione olarak kurulur. C majör gamı, transpoze edilerek(başka tonlara kaydırılarak aynı şekilde uygulanabilir. ÖRNEK: D gamına kaydıralım. 2 tam, 1 yarım, 3 tam, 1 yarım kalıbına göre; D - Em - F#m - G - A - Bm - C#m-5 kalın harflerle ifade edilenler notalar ve kalın-ince tamamını belirten ibareler de aldığı akorlardır. Ton 1 tam ses transpoze edilmiş D tonuna kaydırılmıştır. Tekrar belirtildiği üzere; majör gam kalıpları ve aldıkları akorlar bu standartta oluşturulurlar. Kaynakça Armoni (müzik)
1619
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekonometri
Ekonometri
Ekonometri İki veya daha fazla verinin, birbirleri arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiden yola çıkarak, matematik, istatistik ve bilgisayar bilimi aracılığıyla ekonomik ilişkilerin ampirik bir biçimde değerlendirilerek, bu veriler arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır. Daha açık olmak gerekirse, "sonucu uygun metodlarla ilişkilendirilmiş, teori ve gözlemin eşzamanlı gelişimi tabanlı mevcut ekonomik olgunun nicel çözümlemesidir." Bir ekonomiye giriş ders kitabı ekonometriyi: "dağlarca verinin arasından basit ilişkileri çıkarmak için titizlikle araştırmak" olarak açıklamıştır. "Ekonometri" terimi ilk olarak Polonyalı ekonomist Pawel Ciompa tarafından 1910 yılında kullanılmıştır. Bugünkü kullanım şekline getiren ise Ragnar Frisch'dir. Günümüzde daha güçlü bilgisayar yazılımların varlığıyla ekonometrik analizlerin gücü artmıştır. Etimolojik olarak "ekonomik ölçüm" anlamına gelmektedir. Matematiksel İktisat, İstatistik ve Ekonomi Teorisi'nin bir birleşiminden oluşur. Ekonomik teorinin, ampirik analizle sınanmasını mümkün kılar. Örneğin, talep eğrisinin Ekonomi Teorisinin öngördüğü gibi aşağı doğru eğimli (negatif eğimli) olup olmadığı ekonometrik yöntemlerle test edilir. Ekonomi Teorisi eğim katsayısının kesin değeri hakkında bir yorumda bulunmazken, Ekonometri ile eğim katsayısının değeri kestirilmeye çalışılır. Talep eğrisi örneğinde bir malın fiyatında meydana gelen bir birimlik artışın, talep miktarında herhangi bir azalmaya yol açıp açmadığı, azalma oluyorsa belli bir aralıkta yaklaşık olarak ne kadar bir azalmayı beraberinde getirdiği ekonometri ile ölçülür. Ekonometrinin en çok kullanılan yöntemi Regresyon analizidir. Ekonometrik çözümlemeler iki ana dalda incelenebilir. Birincisi zaman serisi analizi, bir diğeri ise yatay kesit analizidir. Zaman serisi analizi değişkenlerin bir zaman aralığı üzerindeki değerlerini ve bu değerlerin farklı değişkenler için birbirleriyle karşılaştırılmasına dayanır. Yatay kesit analizi ise tek bir zaman noktasında farklı değişkenlerin incelenmesine dayanır. Örneğin 1990-2000 yılları arasında ekonomik büyüme ve istihdam arasındaki ilişki tek bir ülke için incelendiğinde zaman serisi analizi, 1990 yılı üzerinde farklı ülkelerin istihdam ve ekonomik büyüme rakamları incelendiğinde yatay kesit analizi yapılmış olur. Zaman serileri ve yatay kesit verileri bir arada kullanıldığında ise panel veri analizi denen yöntem uygulanır. Örneğe göre bu analiz 1990 ile 2000 yılları arasında 20 farklı ülkenin istihdam ve ekonomik büyüme rakamları analiz edildiğinde panel veri teknikleri kullanılır. Ekonometrik modeller İki değişkenli tek denklemli doğrusal ekonometrik model Yt = βo + β1Xt + ut Yt: Bağımlı (açıklanan) değişken Xt: Bağımsız (açıklayıcı) değişken Örneğin: Harcamalar ile gelir arasında doğrusal bir bağlantı olduğu kabul edilirse bu bağlantı için anakitle doğrusal model şöyle tanımlanabilir: Kişisel harcamalar = Sabit (otonom) harcama + Harcama eğilimi X Gelir + Tesadüfi bir hata değişkeni Y = β0 + β1t + ut Değişkenler: Yt: Kişisel harcamalar Xt: Gelir ut: Rassal (tesadüfî) bir hata değişkeni Regresyon katsayıları β0: sabit terim katsayı β1: eğilim katsayı Böyle bir modelin regresyon katsayılarının klasik regresyon analizi en küçük kareler yöntemiyle kestirimi yapılabilir yani Y = b0 + b1t Burada b0: sabit terim katsayı kestirimi; b1: eğilim katsayı kestirimi olur. Bu katsayı kestirimleri kullanılması ile her bir gelir miktarı için yaklaşık ne kadar harcama yapılacağı hakkında tahminler elde edilebilir. Bu iki değişkenli doğrusal modelin sağlıklı tahmin vermesi için bu doğrusal modelin özellikle hata teriminin istenen temel varsayımlara sahip olması gerekir. Aksi takdirde yanıltıcı sonuçlar elde edilebilir. Çok değişkenli tek denklemli doğrusal ekonometrik model Yt = βo + β1X1,t + β2X2,t + ... + βkXk,t + ut Simgelerin anlamı Yt: Bağımlı (açıklanan) değişken Xi,t: Bağımsız (açıklayıcı) değişken(ler), i = 1 ... n βk: Parametre(ler), k = 0 ... n ut: Hata terimi Ayrıca bakınız Granger Nedenselliği Birim kök Kaynakça Temurlenk, Sinan (2010) EKONOMETRİ 1-2 (3.Baskı) Erzurum Atatürk Ü. İİBF Kılıçbay, Ahmet (1965), Ekonometri, (Birinci baskı),İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi yayını No: 160. Kılıçbay, Ahmet (1975), Ekonometrik Metotlar ve Araştırma,,İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi yayını No: 52. Kılıçbay, Ahmet (1980), Ekonometrinin Temelleri,,,İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi yayını No: 454. Gujarati, Damodar (çev. Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen) (2008) Temel Ekonometri, Literatür Yayınları ISBN 975-7860-99-9. Güriş, Selahattin ve Ebru Çağlayan (2005), Ekonometri Temel Kavramları,,İstanbul: Der yayınları, Yayın No:282 ISBN 975-353-210-5. Formal bilimler Matematiksel ve kantitatif metodlar (ekonomi)
1622
https://tr.wikipedia.org/wiki/Scala%20%28programlama%20dili%29
Scala (programlama dili)
Scala, hem nesne yönelimli programlamayı hem de fonksiyonel programlamayı destekleyen, statik olarak yazılmış güçlü bir genel amaçlı programlama dilidir. Kısa ve öz olacak şekilde tasarlanan Scala'nın tasarım kararlarının çoğu Java eleştirilerini ele almayı amaçlıyor. Scala kaynak kodu Java bayt koduna derlenebilir ve bir Java sanal makinesinde (JVM) çalıştırılabilir. Scala ayrıca bir tarayıcıda veya doğrudan yerel bir yürütülebilir dosyada çalıştırılmak üzere JavaScript'e derlenebilir. JVM'de Scala, her iki dilde yazılmış kitaplıklara doğrudan Scala veya Java üzerinden ulaşılabilmesi için Java ile birlikte çalışabilirliği sağlar. Java gibi, Scala da nesne yönelimlidir ve C diline benzeyen küme ayracı olarak adlandırılan bir sözdizimi kullanır. Scala 3'ten beri, blokları yapılandırmak için girinti kullanma seçeneği de vardır ve kullanılması tavsiye edilir. Martin Odersky, bunun Scala 3'te sunulan en verimli değişiklik olduğunu söyledi. Java'dan farklı olarak Scala, körleme, değişmezlik, tembel değerlendirme ve kalıp eşleştirme dahil olmak üzere fonksiyonel programlama dillerinin (Scheme, Standard ML ve Haskell gibi) birçok özelliğine sahiptir. Ayrıca cebirsel veri türlerini, kovaryans ve kontravaryansı, higher-order types (ancak higher-rank types değil), anonim türleri, operatör aşırı yüklemesini, isteğe bağlı parametreleri, adlandırılmış parametreleri, ham dizeleri ve yalnızca deneysel bir istisnayı destekleyen gelişmiş bir tür sistemine sahiptir. Scala adı, ölçeklenebilirlik ve dilin bir portmanteau olup, kullanıcılarının talepleriyle büyümek üzere tasarlandığını ifade eder. Kaynakça Scala'nın sitesi .NET Framework Fonksiyonel programlama dilleri JSM programlama dilleri Koşutzamanlı programlama dilleri Nesne yönelimli programlama dilleri
1628
https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCsn-i%20hat
Hüsn-i hat
Hüsn-i hat, Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatıdır. "İnce, uzun, doğru yol, birçok noktannın birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi, çizgiye benzeyen şeyler ve yazı" anlamlarına gelen hat; İslam kültüründe "yazı" ve "güzel yazı" (hüsn-i hat, hüsnü'l hat, el-hattu'l hasen) manalarında kullanılmıştır. Hat sanatkarına verilen isim olan "hattat" tahminen 4. - 5. yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanmıştır. İlk hattat Hz. Ali, hat sanatını kullanarak Kur'an-ı Kerim'in güzel biçimde yazılmasını sağlamıştır. Hat türleri Hat sanatının doğduğu dönemde ortaya çıkan başlıca yazı çeşitlerin Makîlı ve Kûfi'dir. Bu yazıların köşelenmesi ve yuvarlanıp yumuşatılması halinde ortaya çıkmış diğer yazı çeşitleri Muhakkak, Nesih, Rika, Reyhânî, Sülüs ve Tevkî gibi çeşitlerdir. Bunların geneline Aklam-ı Sitte denir. bunlar dışında Tâlik, Tomar, Divâni, Sümbüli, İcaze ve Gubarî gibi hat çeşitleri de vardır. Bölgelere göre hatlar Mağribî (Kayrevânî, Endülüsî, Fâsî, Mağribî, Sudanî), Tâlik (Tâlik, Nestâlik, Divanî, Şîkeste, Divanî Celî), ve Uzakdoğu (Sinî, Cavî) olarak da adlandırılabilecek çeşitleri vardır. Galeri Çağdaş örnekler Kaynakça Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, 2nd ed. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004) Wolfgang Kosack: Islamische Schriftkunst des Kufischen. Geometrisches Kufi in 593 Schriftbeispielen. Deutsch – Kufi – Arabisch. Christoph Brunner, Basel 2014, ISBN 978-3-906206-10-3 Mühittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, 2nd ed. (İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı, 2003) Dış bağlantılar Kültür Bakanlığı İslam Hat Sanatı Örnekleri Library of Congress'deki Hat Koleksyonu Ottoman Calligraphers and Their Works
1631
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ockham%27%C4%B1n%20usturas%C4%B1
Ockham'ın usturası
Ockham'ın usturası, Occam'ın usturası, Ocham'ın usturası (), tutumluluk yasası veya basitlik yasası (), "olasılıkların zorunluluk olmadan çoğaltılmaması gerektiği" problem çözme ilkesi. Fikir, ilahi mucizeler fikrini savunmak için basitliği tercih eden skolastik filozof ve teolog, İngiliz Fransisken rahibi Ockhamlı William'a ( 1287-1347) atfedilir. "En basit açıklama büyük olasılıkla doğru olandır" gibi ifadelerle çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Bu felsefi ustura, aynı tahminle ilgili rakip hipotezler sunulduğunda, en az varsayıma sahip çözümün seçilmesi gerektiğini savunur. Dolayısıyla, farklı tahminler yapan hipotezler arasında seçim yapmanın bir yolu değildir. Ockham'ın usturası, bilimde de aday modeller arasında katı bir belirleyici olmaktan ziyade teorik modellerin geliştirilmesinde kaçınıcı bir buluşsal yöntem olarak kullanılır. Bilimsel yöntemde Ockham'ın usturası, reddedilemez bir mantık ilkesi veya bilimsel bir sonuç olarak görülmez. Bilimsel yöntemde basitlik tercihi yanlışlanabilirliğe dayanmaktadır. Bir olgunun kabul edilen her açıklaması için çok ve anlaşılmaz sayıda olası karmaşık seçenekler olabilir. Başarısız olan açıklamalar, yanlışlanmalarını önlemek için her zaman ad hoc hipotezlerle temellendirilebileceğinden, daha karmaşık olanlara göre daha basit teoriler tercih edilir çünkü daha test edilebilirdirler. Tarihçe "Ockham'ın usturası" kavramı, Ockhamlı William'ın 1347'de ölümünden birkaç yüzyıl sonrasına kadar ortaya çıkmadı. Ruhun Hristiyan Felsefesi eseriyle Libert Froidmont, kavramı kendisine mal etti. Ockham bu ilkenin kâşifi olmasa da kendi adıyla anılıyor oluşunun, onun bu kavramı sık ve etkili biçimde kullanmasından kaynaklanıyor olabileceği belirtilmektedir. Ockham, ilkeyi çeşitli şekillerde ifade etse de en popüler ifade olan "varlıklar zorunluluk olmadan çoğaltılamaz" (), İrlandalı Fransisken filozof John Punch tarafından, Duns Scotus'un eserleri üzerine yazdığı 1639 tarihli tefsirde belirtilmiştir. Ayrıca bakınız Bilim felsefesi Çehov'un silahı  Dilde tutumluluk yasası Kaynakça Konuyla ilgili yayınlar Dış bağlantılar Ockham's Razor , Sir Anthony Kenny, Marilyn Adams ve Richard Cross ile BBC Radio 4 tartışması (In Our Time, 31 Mayıs 2007) Teoriler Bilimsel yöntem Skolastik felsefe İndirgemecilik Muhakeme Usturalar (felsefe) Yasalar Bilim felsefesi Din felsefesi Eğitim felsefesi Felsefi teoriler Felsefe problemleri Felsefi mantık Felsefi kavramlar Ontoloji Metafizik Metafizik teorileri Mantık Bilgi Tümevarım Hipotezler Bilim tarihi Din tarihi Felsefe tarihi Mantık tarihi Düşünce tarihi Eğitim tarihi Buluşsal yöntemler Bilim epistemolojisi Epistemoloji Epistemoloji teorileri Tümdengelim Eleştirel düşünme Metafizik kavramları Etik kavramları Epistemoloji kavramları Kavramlar Tanrı'nın yokluğuna dair argümanlar
1632
https://tr.wikipedia.org/wiki/Makroekonomi
Makroekonomi
Makroekonomi, ekonomi biliminin; toplam tüketim, toplam üretim, toplam tasarruf, toplam yatırım, toplam gelir (millî gelir) ve istihdam gibi toplam büyüklüklerini inceleyen ve bunlar ile ilgili çözümleme ve çıkarımlar yapan alt dalı. Mikroekonomiden farklı olarak, ekonomiyi bir bütün olarak ele alarak, makro denge çözümlemeleri üzerinde çalışır. İşsizlik, enflasyon, toplam üretim ve tüketim, gelir dağılımı makroekonominin ana konuları olarak sayılabilir. Kurucusu John Maynard Keynes'dir. Keynes 1930 yılına kadar temel ekonomik karar birimleri (tüketici, firma ve endüstri) seviyesinden bakılan ekonomi bilimine yeni bir boyut kazandırmış, toplam talep kavramını gündeme getirerek işsizlik ve toplam üretim konularını bununla açıklamaya çalışmıştır. Modern makroekonomideki düşünce okullarından bazıları şunlardır: Keynesyen Ekonomi Monetarizm (Parasalcılık) Yeni Klasik Ekonomi Yeni Keynesçi Ekonomi Arz Yanlı Ekonomi Kökeni Klasik ve neoklasik iktisatçılar, piyasada otomatik olarak işleyen serbest rekabet ve fiyat mekanizmasının her şeyi görünmeyen bir el gibi kusursuz olarak düzenlediğine ve böylece ekonominin sürekli olarak, üretim faktörlerinin tümünün istihdam edildiği ve hiçbirinin atıl kalmadığı tam istihdam durumunda dengede bulunacağına kabul ederler. Bu denge durumunun kimi zaman küçük sarsıntılar geçirebileceğine ve dengenin, bu mekanizmaların işlemesiyle kendiliğinden kısa sürede yeniden kurulacağına kabul ettikleri için, ekonominin tümünü ilgilendiren konulara yani makro ekonomik analizler üzerinde durmamışlar ve daha çok ekonomiyi oluşturan karar birimleri ile ilgili mikro ekonomik analizlere yer vermişlerdir. Bununla beraber, ilk iktisatçılardan sayılan fizyokratlar ve daha sonraları bir kısım klasik iktisatçılar az da olsa makro analizler yapmışlardır. Klasik iktisatçıların iddia ettikleri gibi ekonominın her zaman kendiliğinden tam istihdamda dengeye gelmemesi ve yine klasiklerce önemsiz ve geçici olarak kabul edilen krizlerin hiç de sanıldığı gibi kolayca atlatılamaması, konunun önemini ortaya çıkarmıştır. Makro ekonomik çalışmalar, İngiliz iktisatçısı John Maynard Keynes'in 1936 yılında yayınladığı İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi (The General Theory of Employment, Interest and Money) adlı eseri ile kısa zamanda yaygınlaşmıştır. Makro Ekonomi kavramı ilk defa 1933 senesinde Ragnar Frisch tarafından kullanılmıştır. Frisch 1933 yılında yayınlanan çalışmasında ekonominin devrevi hareketlerini incelemiş ve makro ekonomi kavramını ilk kez kullanmıştır. Frisch'in bu ve bunu izleyen makaleleri ekonometrik model oluşturmak bakımından öncülük yapmıştır. Analitik değerlendirmeler Makroekonomide iki farklı temel teori vardır. Bunlardan birincisi Keynesçi Ekonomi, diğeri ise Yeni Klasik Ekonomidir. Keynesçi Ekonomi, ekonomideki hareketliliğin talepler doğrultusunda gerçekleştiğini savunurken, Yeni Klasik Ekonomiye göre ekonomiyi değerlendirebilmek için piyasadaki arz miktarını bilmek gerekmektedir. Makroekonomik politikalar Ekonomik krizlerden, istikrarsızlıktan, işsizlikten, yüksek enflasyondan kurtulmak için hükûmetler makroekonomide iki farklı politika izlerler: Maliye Politikası Para Politikası Kaynakça Dış bağlantılar İTÜ Ninova Açık Ders Malzemeleri, Makroiktisat
1633
https://tr.wikipedia.org/wiki/MP3
MP3
MP3 (okunuşu Türkçe: me-pe-üç veya İngilizce: em-pi-tri, açılımı MPEG-1 Audio Layer III) (Film Uzmanlar Grubu Ses Katmanı 3) olan sıkıştırılmış ses biçimi ve bu biçimde kaydedilen seslere verilen ad. Fraunhofer-Institute tarafından geliştirilmiştir. Sayısal hale getirilmiş sesler üzerinden insan kulağının duyamayacağı titreşimlerin silinmesi yöntemine dayanır. MP3 kelimesi, MPEG Layer 3'ün kısaltmasından oluşmuştur. (MPEG=Motion Pictures Experts Group). MP3 formatı disk alanından tasarruf sağlanması amacıyla ortaya çıkmıştır. Sıkıştırma algoritmaları geliştirilmeden önce bilgisayarlarda ses örnekleri .wav, .pcm, .voc, .au, .snd gibi biçimlerde saklanırdı ki bu formatlar sesi depolarken insan kulağının işitemeyeceği ses frekanslarını da depolayarak dosyanın şişmesine yol açarlar. Bu biçimlerde CD kalitesinde 3-5 dakikalık bir ses kaydının saklanabilmesi için 50 ila 70 megabayt arasında bir sabit disk alanı gerekmektedir. Sıkıştırma MP3, sıkıştırma türü olarak lossy yani "kayıplı" bir başlığı altındadır. Bit aralığına bağlı olarak ses kalitesi değişiklik gösterir. 128 kbit/s ayarındaki bir sıkıştırma ile alandan yaklaşık 1:11 oranında tasarruf edilebilir. oluştururken önemli bir konu da değişken bit aralığı kullanmaktır. Bir mp3 VBR (variable bit rate) adı verilen dinamik sıkıştırma yöntemi ile sıkıştırılırsa, kaybın önemli olmadığı bölümlerde düşük bit sıklığı, önemli olduğu bölümlerde ise yüksek bit sıklığı kullanılır. Bu sayede sıkıştırılmış olan mp3, standart bir sıkıştırma oranıyla işlenmiş parçadan daha az yer kaplar. Ayrıca bakınız Ogg Vorbis DivX Ses çözücüler Dosya sıkıştırma formatları Alman icatları
1634
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mikroekonomi
Mikroekonomi
Mikroekonomi, ekonomiyi tüketiciler, firmalar ve endüstriler düzeyinde inceleyen disiplindir. Yunanca mikros (μικρος) kelimesinden türetilen mikro iktisatta, iktisadi mesele ile etkinlik üzerinde durulur; ne üretilecek, nasıl üretilecek, kimler için üretilecek, dağılımda-üretimde-bölüşümde etkinlik var mı soruları incelenmeye çalışılır. Aslında gerek mikro iktisatta gerek makro iktisatta bir ekonomideki karar birimlerinin, tüketicilerin ve firmaların, nasıl karar aldıkları ve piyasada birbirlerini nasıl etkiledikleri analiz edilir. Fırsat maliyeti, arz ve talep, elastikiyet gibi konuları inceler. Genelde bireyin ve firmanın davranışlarıni incelemekle beraber aynı zamanda da (bazı iktisat düşünürlerine göre) sağlam bir Makro İktisadi analizin yapılmasının da temelini oluşturur. Birey ekonomik bir karar verirken nasıl davranır? Sorusuna cevapla başlar ama bu cevap sanıldığı kadar kolay değildir. Karar vericilerin rasyonel davrandıkları ve Rasyonel bireylerin en doğru kararı vereceğini söylese de bu karar verme sürecinin incelemesi olan mikroekonomi biliminin sanıldığı kadar kolay olmadığı bilinen bir gerçektir. Girişimci karar verirken kendi çıkarlarını göz önünde bulundurur. Bu yüzden genel olarak iktisat bilimi hep varsayımlar üzerine kuruludur. Mikro ekonomi aynı zamanda kaynakların rasyonel kullanımı ile de ilgilidir. Fiyat teorisiyle ilgilenir. Kaynakça
1635
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCzikoloji
Müzikoloji
Müzik bilimi ya da müzikoloji, müziği bilimsel açıdan ele alan ve inceleyen bilim dalı. Tarihi Müzikolojinin ilk olarak "müzik bilimi" anlamındaki kelimenin geçtiği Jahrbuch für musikalische Wissenschaft (1863) adlı eseriyle Friedrich Chrysander tarafından kurulduğu kabul edilir (Randel, The new Harvard Dictionary of Music, s. 521). Müzikolojinin o sıralarda henüz kendine özgü bir araştırma metodu yoktu. Eski yöntemlerle araştırmalarını yapıyordu. Üniversitelerde, konservatuvarlarda ve özel okullarda müzikoloji öğretimi başlayınca kendine özgü bilimsel metotlar geliştirdi. Büyük müzikbilimi okulları yöntemleriyle birbirinden ayrılırlar. Büyük Britanya Organoloji, Fransa arşiv çalışmalarına, tarihlemeye, Almanlar daha çok uslup karşılaştırması, biçimsel çözümleme (analiz), estetik ve yayınlar konusuna ağırlık vermişlerdir. Bu şekilde İtalya ve İngiltere gibi diğer Avrupa ülkelerinin de müzikolojik çalışmalara farklı eğilimleri vardır. Müzikolojinin kurulmasını sağlayan Germen ülkeleri müzik biliminde önemli eserler hazırladılar. A. W. Ambros (1816-1876) ve H. Riemann (1849-1919), "Guido Adler" (1855- 1941), F. Blume (1893-1975) önemli müzikbilimi eserleri,külliyatlar hazırladılar. Adler müzikolojinin metotları, amaçları, sistemleştirilmesi gibi konularda önemli fikirleri ileri sürmüştür. XIX. yy. bilginleri arasında August Wilhelm Ambros, Geschichte der Musik (5 cilt, Leipzig 1862-82) adlı geniş çaplı bir eser yazmış ayrıca Bach, Händel gibi bestekârların eserlerini de düzenlemiştir. F. Blume'nin yöneticiliğinde yapılan Die Musik in Geschichte und Gegenwart (geçmişte ve günümüzde müzik) adlı eseri Alman müzikolojisinin gurur kaynağıdır. Almanlar müzik estetiğinde Stutgart ekolünü oluşturmuşlardır. Fransa'da ilk büyük müzik biyograficisi, bibliyografici ve eleştirmen François J. Fetis'dir (1784-1871). Daha sonra Raphael Kiesewetter'in müzik tarihi, Albert Lavignac (1846-1942) ansiklopedik çalışmaları ile A. Pierro (1869-1943) modern Fransız müzikolojisinin kurucusu olarak bilinirler. İtalya’da G. M. Gatti (1892-1973) İtalyanca müzik sözlüğü, C. Sa (1904-1975), müzikoloji eseriyle D. Stevens (1922-), bir müzik tarihi ile birlikte müzik yazmaları üzerine çalışmalarıyla bilinen G. Reaney (1924-) burada çalışan büyük müzikologlardır. G. Grove'nin (1820-1900) müzik ve müzikçiler sözlüğü ölümünden sonra da yenilenerek birçok kez basılmıştır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'ye göçen Alman müzikologlar yeni teknik olanaklarla bilimsel müzikolojiyi ABD'ye taşımışlardır (Randel, The New Harvard Dictionary of Music, s. 522). ABD'de müzikolojinin kurucusu Kongre Kütüphanesi'in müzik bölümünü ve The Musical Quarterly dergisini yöneten Oscar G. T. Sonneck'tir (1873-1928). Amerikan müziği üzerine bibliyografya ve katalog çalışması yapmıştır. Harvard üniversitesi için bir müzik sözlüğü hazırlayan (Randel, The New Harvard Dictionary of Music, s.522) müzikolog Don Michael Randel'e göre ABD'de müzikoloji Cornell Üniversitesi'nde 1930'da Otto Kinkeldey tarafından kurulmuştur. Amerikalı müzikolog Baary S. Brook birçok müzikolojik çalışmanın yöneticiliğini yapmıştır. Bununla birlikte müzikoloji sahasında önemli adımlar atan başkaları da olmuştur. Babillilerin (Sümerlerin) müzik ve çalgılarını Galpin gün ışığına çıkarmıştır. Orta Çağ müzik anlayışını modern zamana göre açıklayan Cousmaker'dır. Müziğin simgeleri üzerinde önemli çalışmaları ve çözümlemeleri Max Schneider yapmıştır. Bütün bu müzikologlar geniş bir kültürle birlikte bilim araştırmalarını seven ve sebep-sonuç ilişkisini sentez yapabilen kişilerdir. Bugün gelinen noktada ise genel kabule göre Müzikoloji, bağımsız bir bilim dalıdır. Müzik tarihi, müzik teorisi gibi alt dallara müzik mitolojisine kadar varan araştırma alanına sahiptir. Bazıları "Etnomüzikoloji"yi "müzik tarihi"nin içinde bir araştırma alanı olarak kabul etmektedirler. Bununla birlikte Dünya müzikleri, "Karşılaştırmalı müzikoloji", "Kültürel müzikoloji" gibi adlandırılan alanlar da yine müzikolojinin alt dalı olan başlıklardır. Filiz Ali, A. Adnan Saygun, Ahmet Yürür, Rauf Yekta, Vural Yıldırım, Seyit Yöre, Yalçın Tura vd. bu alanda çalışan isimlerdir. Kültürel müzikoloji Kültürel müzikoloji, insan toplumunda müzik ve kültür ilişkisini inceler. Bu yaklaşımla kültürel müzikoloji tarih, edebiyat, sosyoloji, psikoloji, antropoloji ve müzikolojinin metotlarından yararlanır. Müzikoloji ana biliminin alt dallarından biridir. Disiplinlerarası bir bilim alanıdır. Müzikoloji ve Etnomüzikolojinin alanlarını incelemeyi temel alan Ayten Kaplan, eserini "kültürel müzikoloji" başlığı altında yayınlamıştır. Bu bilim, kapsadığı geniş inceleme alanıyla etnomüzikolojiyi gölgede bırakmaktadır. Müzikoloji ve Kaynakları kitabında da bu konuya yer verilir. Ayrıca bakınız Türkiye'de müzikoloji Sosyal bilimler Müzik tarihi Müzik felsefesi Beşeri bilimler meslekleri Müzik meslekleri
1636
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCzik%20teorisi
Müzik teorisi
Müzik kuramı terimi genel olarak iki farklı ama birbiriyle ilgili anlamda kullanılır: Müziğin temel yapıtaşları. Bu yapıtaşları ile müziğin incelenmesi, sınıflandırılması ve hatta bestelenmesini konu alan bilim dalı. İlk anlamdaki müzik kuramı, müziğin temel yapıtaşlarını tanımlar (porte, nota, artikülasyon, anahtarlar, ton, gam, ritim, melodi, armoni vb.) Diğer bir deyişle müzik dilinin kurallarını belirler ve bunların kullanılışlarını açıklar. İkinci anlamdaki müzik teorisi 1950'lerden sonra özellikle Kuzey Amerika kıtasında müzikolojiden özerkleşerek kendi başına müziği inceleyen bir bilim dalı haline gelmiştir. Müzikoloji (veya tarihsel müzik) ve etnomüzikolojiden farklı olarak pozitif bilimleri (matematik, fizik vb.) de kullanması gerekçe olarak gösterilmektedir. Kıta Avrupası'nda ise müzik teorisi, müzik tarihi gibi müzikolojinin bir alt dalı olarak kabul edilmektedir, dünyada yaygın olan kanaât de budur. Müziğin yapıtaşlarının tüm müzisyenler tarafından öğrenilmesi her durumda aranılan bir nitelik olsa da müziğin bilimsel olarak incelenmesi özel olarak müzik kuramcıları tarafından gerçekleştirilir. Doğu müziğinde genellikle Edvarlar müzik kuramı eserleridir. Tarih Müzik teorisinin Pisagor'dan başlayan çok eski ve uzun bir tarihi vardır. Doğu müziğinde ise teori tarihi Kindi ile başlar. Anadolu'da ilk müzik teorisi 15. yüzyıl başlarında Yusuf Kırşehri tarafından yazılmıştır. Ayrıca bakınız Akustik Martin Luther Dış bağlantılar Müzikolog Sosyal Paylaşım Platformu Society for Music Theory (İngilizce) Music Theory Online (İngilizce) RowyNet Almanca, İngilizce, Felemenkçe ve Fransızca müzik sözlüğü Müzik tarihi Müzikoloji
1641
https://tr.wikipedia.org/wiki/Levent%20Alt%C4%B1nda%C4%9F
Levent Altındağ
Levent Altındağ (d. 6 Mayıs 1954, İstanbul, ö. 9 Nisan 2021) Türk müzisyen. Küçük yaşlarda, müzisyen olan babası Erdoğan Altındağ'ın teşviki ile mandolin çalarak müziğe başladı. Onno Tunç, Şerif Yüzbaşıoğlu, İsmet Sıral, Emin Fındıkoğlu, Neşet Ruacan, Süheyl Denizci, Okay Temiz, Erkan Oğur, Arto Tunç, Nükhet Ruacan ile çalışmalar yaptı. Fahir Atakoğlu, Federico Ramos ve dünyanın en iyi davulcularından biri olan Horacio El Negro ile İzmir Caz Festivali'nde çaldı. Yine dünyaca ünlü vurmalı çalgılar ustası Nana Vasconcelos ile Brezilya ve Türkiye'de çalışmalar yaptı. 7. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde sahne alan Aşkın Arsunan Ethno Karma Project'e konuk müzisyen olarak katıldı. Yurt içi ve yurt dışında birçok festivale katılan Altındağ, ayrıca yüzlerce müzik albümünün stüdyo kayıtlarında yer alarak, sayısız sanatçıya eşlik etti. Stüdyo müzisyenliğinin yanında Türkiye'nin önemli müzisyenlerinden kurulu olan Habbecik ile CD ve konser çalışmaları yapan Levent Altındağ, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarında Sanatçı Öğretim Elemanı olarak görev yaptı ve İstanbul Superband, Habbecik ve Passiflora gruplarında tenor, soprano sax ve flüt çalmaktaydı. 1954 doğumlular Türk caz flütçüleri Yaşayan insanlar Türk caz saksofoncuları
1642
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ricky%20Ford
Ricky Ford
Ricky Ford (d. 4 Mart 1954 Boston, Massachusetts) Müziğe davul ile başlayan Ford daha sonra Rahsaan Roland Kirk'ten etkilenerek 15 yaşında saksofon çalmaya başladı. Müzisyeni Boston'daki bir kulüpte dinleyip etkilenen Ran Blake, Ford'u New England Konservatuvarı'nda eğitim alması için ikna etti. (Blake daha sonra Ford'u "Rapport", "Short Life Of Barbara Monk" ve "That Certain Feeling" gibi pek çok albümde çalması için de davet etti). 1974 yılında Ford, Mercer Ellington yönetimindeki Duke Ellington Orkestrası'na katıldı ve 1976 yılında da Charles Mingus'un grubunda George Adams'ın yerini aldı. Bu grupla birlikte "Three Or Four Shades of Blue" ve "Me Myself An Eye"ı kaydetti. 1970'lerin sonu 1980'lerin başında Dannie Richmond, Mingus Dynasty, George Russell, Beaver Harris, Lionel Hampton ve Adbullah Ibrahim'in Ekaya grubu ile çaldı. Ancak 1977'de çıkış yaptığı ilk albümünden sonra daha çok lider olarak çalıştı, Jimmy Cobb ve eski Ellington üyelerinden James Spaulding ile kayıtlar yaptı. Son kayıtlarında kendisine New England Konservatuvarı'nda hocası olan Jaki Byard da eşlik etmiştir. Güçlü ve otoriter bir tenor saksofoncu olan Ford'un modern cazın birçok yapısındaki yetkinliğinin kendine özgü bir duyum yaratmasını engellediği iddia edilebilir. Ricky Ford, 2001 - 2006 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nde de saksofon, kompozisyon, doğaçlama ve ansamble dersleri vermiştir. Halen Paris'te yaşamakta ve çalışmalarına devam etmektedir. Kaynakça http://www.cazci.com 1954 doğumlular Boston doğumlular Amerikalı bateristler Amerikalı caz müzisyenleri Yaşayan insanlar
1645
https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematiksel%20soyutlama
Matematiksel soyutlama
Matematikte soyutlama, matematiksel bir kavramın, başlangıçta ilişkili olabileceği herhangi bir gerçel dünya nesnesine olan bağımlılığı ortadan kaldırıp genelleştirerek daha geniş bir uygulama alanı sağlamak için, özünü çıkarma işlemidir. Matematikteki birçok araştırma alanı -alan için geçerli olan kurallar ve kavramlar soyut yapı olarak anlaşılmadan önce- gerçel dünya sorunlarının incelenmesi ile başlamıştır. Örneğin geometrinin kaynağı gerçel dünyadaki mesafelerin hesaplanmasına dayanmaktadır. İstatistik, şans oyunlarındaki olasılıkların hesaplanmasından doğmuştur ve cebir aritmetik problemlerinin çözme çabalarından ortaya çıkmıştır. Soyutlama matematik biliminde sürekli ilerleyen bir olgudur ve birçok matematiksel konunun gelişimi somuttan soyuta doğru bir ilerleme içerisindedir. Örneğin geometri dalının tarihsel gelişimini ele alacak olursak: Geometrinin soyutlaştırılması konusundaki ilk adım eski Yunanlar tarafından gerçekleştirilmiştir ve (bildiğimiz kadarıya) Öklid, düzlemsel geometrinin aksiyomlarını ortaya koyan ilk kişi olmuştur. 17. yüzyılda Descartes kartezyen koordinatlarını tanımlayarak analitik geometrinin kurulmasına olanak tanımıştır. Soyutlaştırma yolundaki diğer adımlar Lobachevsky, Bolyai ve Gauss tarafından geometrinin Öklitçi olmayan geometrilere genelleştirilmesiyle sağlanmıştır. Daha sonra 19. yüzyıl matematikçileri geometriyi daha da soyutlaştırarak 'n' boyutlu geometri, projektif geometri, afin geometri ve sonlu geometri gibi kavramlar ortaya koymuştur. Son olarak Klein'in "Erlangen programı" tüm bu geometrilerin ana temasını ortaya koyarak bu dalları, belirli bir simetriler grubu altında değişmeyen özelliklerin incelenmesi şeklinde tanımlamıştır. Bu düzeydeki soyutlama geometri ile soyut cebir arasındaki derin bağlantıları açığa çıkarmıştır. Modern matematiğin en yüksek derecede soyut alanları kategori teorisi ve model teorisidir. Soyutlama yapmanın yararları: Matematiğin farklı alanları arasında derin bağlantılar olduğunu ortaya çıkarır Bir alanda bilinen sonuçlar ilişkili bir alanda sanılar ortaya konmasına yardımcı olabilir Bir alandaki teknikler ve yöntemler ilişkili bir alanda sonuçları tanıtlamak için kullanılabilir Soyutlamanın ana zorluğu, yüksek derecede soyut kavramları öğrenmenin güçlüğü ve özümsenmeden önce belirli bir matematiksel olgunluk ve deneyime gereksinim duyulmasıdır. Soyutlama Felsefi kavramlar Soyutlama
1841
https://tr.wikipedia.org/wiki/Empati%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
Empati (anlam ayrımı)
Empati şu anlamlara gelebilir: Empati Empati (kitap) Empathy (yazılım)
1843
https://tr.wikipedia.org/wiki/Astral%20seyahat
Astral seyahat
Astral seyahat terimi okültizmde ve teozofide kullanılan bir terim olup kişinin uyku gibi hallerde parapsikolojiye inanan kişilerce esîrî beden ya da astral beden (spiritüalizmde duble) ya da süptil maddelerden oluştuğu söylenen "bedeniyle" fiziksel bedeni dışında, yine bu kişiler tarafından iddia edildiğine göre bilinci yerinde olarak başka mekânlarda dolaşmak üzere yaptığı yolculuğa ve bu bedeniyle geçirdiklerini söyledikleri deneyimlere denir. Astral seyahat, uyanık olarak LSD gibi saykodelik maddelerin etkisi altında yapılabildiği söylenmektedir. Parapsikolojide bu "beden-dışı deneyim" anlamındaki "" (OBE) olarak metapsişikte ise "şuur projeksiyonu" olarak adlandırılır. İrâdî olarak gerçekleştirilebildiği iddiası ve deneyim sırasında bilinçli olunması sebebiyle diğer bedendışı deneyimler arasında özel bir yeri vardır. Astral beden için duvar gibi fiziksel nesneler ve uzaklık bir engel oluşturmayacağı ileri sürülür. Yani, iddialara göre kişi bu bedeniyle bir anda kıtalararası yolculuk yapabilir ve maddî engellerin içinden geçebilir. Fiziksel bedenden çıkıldığında öte-âlem varlıklarının görülebileceği de ileri sürülmektedir. Uyku sırasında yapılan astral seyahatın fiziksel bedene dönüldüğünde bir rüya tarzında anımsandığı söylenmektedir. Astral seyahatin okült ve teozofik kaynaklarda ve birçok araştırmacının çalışmalarında "irâdî olarak fiziksel bedenden ayrılma" şeklinde tanımlanmasına karşın (Dr. Scott ROGO, , 1983), İngiliz parapsikolog Celia Gren bir ayrım yapmış ve “fiziksel bedendışı deneyimler”den kendiliğinden (iradedışı) oluşanları için ekzomatik deneyim () terimini ortaya atmıştır. Konu hakkında en fazla araştırma yapmış kişilerden biri araştırmalarını "" adlı kitabında aktaran Robert Monroe’dur. Halen Amerika Birleşik Devletleri'nde Monroe Enstitüsü adıyla bilinen bir kurum, bu konuda çalışmalarını sürdürmektedir. Astral seyahat hakkında ayrıntılı bilgi, Ege Meta Yayınları'ndan çıkan Astral Seyahat Teknikleri isimli kitapta bulunabilir. Astral seyahat yaptığını söyleyen kişiler yaşadıkları deneyimi dış dünyadan bağımsız öznel bir bilinç durumu olarak tanımlamanın ötesinde bu olgunun gözlemlenebilir maddî yaşamla etkileşime imkân tanıyan bir niteliğe sahip olduğunu savunurlar. (Örneğin ameliyat esnasında tıbben bilinçsiz bir durumdayken bedenden ayrılıp kendisine yapılan operasyonu yukarıdan gözlemlemek ya da iddia edilen fizikötesi varoluş içerisinde herhangi bir kişinin gerçek yaşamda bulunduğu konuma giderek gerçek durumuna şahit olabilmek.) Sözü edilen durumun hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi ispatlanması çok kolay olan bu iddianın gerçekliğine dair ortaya hiçbir kanıt sunulamamıştır. Kaynakça Ayrıca bakınız Aura (paranormal) Esîr Kirlian fotoğrafçılığı Sözdebilim Şamanizm Teozofi Okültizm Metapsişik Parapsikoloji
1845
https://tr.wikipedia.org/wiki/Commodore%2064
Commodore 64
Commodore 64, tüm zamanların en çok satan kişisel bilgisayar (Home Computer) modeli. Ocak 1982'de Commodore Business Machines tarafından ilk olarak tanıtıldı. İsmindeki 64, 64 kilobyte'lık RAM'inden gelmektedir. Genellikle C64 olarak ifade edilir ve bazen Commodore şirket logosuna benzetmek için C=64 olarak yazılır. CBM 64 (Commodore Business Machines Model number 64) ya da VIC-64 (bu isim bazı kullanıcılar, dergi yazarları, 3. parti reklamlar ve İsveç'teki Commodore tarafından kullanılır) olarak da bilinir. Ağustos 1982'de 595$ fiyat ile piyasaya sunuldu. Fiyatı 1983'ün sonlarında 200$'a kadar indirildi. 64 KB RAM belleğiyle, ses ve görüntü performansıyla o zamanların IBM uyumlu bilgisayarlarına göre daha üstün bir sistem sunuyordu. Commodore 64'ün yaşam süresi boyunca (1982'den 1994'e) toplamda yaklaşık olarak 17 milyon cihaz satıldı. Commodore 64 için geliştirme araçları, ofis uygulamaları ve oyunları dahil yaklaşık 10.000 tane ticari yazılım hazırlandı. Ayrıca demoscene'in popüler olmasında önemli rol oynamıştır. C64, bugün hâlâ bazı bilgisayar meraklıları tarafından kullanılıyor; ve emülatörler (fonksiyonelliği ve taklit başarı derecesi değişmekle beraber) sayesinde modern bilgisayarlarda (hatta akıllı telefonlarda) bu uygulamaların çalıştırılması sağlıyor. Genellikle C64, 1980'li yılların bir simgesi olarak görülür. Örneğin Grand Theft Auto: Vice City adlı oyunun tanıtım görüntüsünde C64 ekranı belirir. Tarihi Ocak 1981'de MOS Technology Inc. (C64'ün çip tasarımı yapan yan kuruluşu) yeni nesil video oyun konsollarında kullanılacak görüntü ve ses çipleri tasarlamak için bir proje başlattı. Görüntü için MOS Technology VIC-II isimli, ses için MOS Technology SID isimli çiplerin tasarım işlemleri Kasım 1981'de tamamlandı. Daha sonra Commodore, Yashi Terakura tarafından tasarlanan yeni çipleri (Ultimax, Commodore Max Machine) kullanan bir oyun konsolu projesi başlattı. Sonunda, Japon piyasası için üretilen birkaç makineden sonra bu proje iptal edildi. O sıralarda Robert Russell (VIC-20'nin sistem programcısı ve mimarı) ve Robert Yannes (SID'in tasarımcısı) bir ürün üzerinde çalışıyorlardı. VIC-20'nin devamı olan bu ürün, Al Charpentier'ın (VIC-II'nin tasarımcısı) ve Charles Winterble'ın (MOS Technology'nin yöneticisi) desteğiyle Commodore CEO'suna (Jack Tramiel) sunuldu. Tramiel, makinenin 64 KB RAM belleğinin olması gerektiği söyledi. Bu büyüklükteki DRAM'in o sıralar 100$ olmasına rağmen, O zamanla bu fiyatın kabul edilebilir bir seviyeye düşüceğini biliyordu. Kasım ayında Tramiel, 1982 elektronik fuarı (Consumer Electronics Show) ile aynı zamana rastlasın diye Ocak'ın ilk haftası için bir teslim tarihi koydu. VIC-40 kod adlı bu ürün VIC-20'nin varisiydi. Bu çipi yapan takımda Robert Russell, Robert Yannes and David A. Ziembicki vardı. Takım, Noel ve Şükran Günü'nde bile bıkmadan çalıştıktan sonra dizayn, prototipler ve örnek yazılımlar fuar için zamanında bitirilmişti. VIC-40 sunulacağı zaman ismi, o zamanki Commodore iş ürünleri ailesinde kullanılan isimlere (P128, B256) uyması için C64 olarak değiştirildi. C64 etkileyici bir başlangıç yaptı. Üretim mühendisi David A. Ziembicki şöyle diyor : " Atari'ciler standımızda ağızları açık vaziyette duruyorlardı ve bunu 595$'a nasıl yapabildiniz diyorlardı". Cevap, Commodore'un MOS Technology'nin çip üretim tesislerine sahip olmasında saklıydı. Her bir C64'ün tahmini üretim maliyeti 135$ idi. Fakat ucuz üretim teknikleri üretim sorunlarıyla sonuçlandı. İlk zamanlardaki ürünlerin çoğunda bulanıklığa sebep olan görüntü sorunları vardı. Bu, alfanümerik karakterlerin okunmasını zorlaştırıyordu. Pazar savaşını kazanması Ağustos 1982’de rakiplerinin karşısına çıktı. Düşük ücreti ve gelişmiş donanımıyla kısa sürede birçok rakibini geride bıraktı. ABD'deki en büyük rakipleri Atari 8bit 400/800, IBM PC ve Apple II idi. Atari 400 ve 800 donanım bakımından C64'e bayağı benziyordu ama üretimi pahalıydı. IBM PC ve Apple II ailesinin en yeni ürünleri C64'ten daha yüksek çözünürlük modlarına sahiptiler. Ama renk desteğinin zayıflığından dolayı nadiren kullanılıyorlardı. Sonuçta, uygulamada C64'ün 16 renkli grafik ve ses yetenekleri diğerlerini geride bıraktı. Ama IBM PC ve Apple II, C64'te olmayan dahili genişletme slotlarına sahiptiler. 1982/83 yıllarında 4 makine de benzer hafıza konfigürasyonuna sahiptiler. Apple II+ 48K, IBM PC 64K, Atari 800 48K hafızaya sahipti. IBM PC ve Apple II 1200$'ın üzerinde, Atari 800 ise 900$ civarındaydı. Commodore'un başarısının anahtarlarından biri de pazarlama taktikleridir. Commodore, C64'ü sadece yetkili satıcılar üzerinden değil, büyük mağazalarda, indirimli satış mağazalarında, oyuncakçı dükkânlarında da sattı. Kompozit video çıkışına sahip olduğu için özel bir monitöre gereksinim duymuyordu ve doğrudan televizyona bağlanabiliyordu. Bu özellik, Atari 2600 gibi oyun konsollarıyla da yarışabilmesine imkân sağlıyordu. 1984'te Commodore Commodore Plus/4 adlı modeli piyasaya sürdü. Plus/4 daha fazla rengi destekleyen bir görüntü ve BASIC'in daha yeni sürümünü (sürüm 3.5) sunuyordu. Ama Commodore, Plus/4'ü C64 ile uyumsuz yaparak büyük bir stratejik hata yapmıştı. Birleşik Krallık'ta (UK), C64'ün en büyük rakipleri Sinclair ZX Spectrum ve Amstrad CPC 464 idi. C64'ten birkaç ay önce üretilen Spectrum, düşük ücretiyle kısa sürede pazar lideri oldu. 1983'ün başlarında Spectrum 175£ iken C64 399£ idi. C64'ün Spectrum karşında işi zordu. Ama C64, 1980'lerin ikinci yarısında popülerlikte Spectrum ile rekabet edecekti ve Kasım 1990'da üretimine son verilen Spectrum'dan daha fazla yaşayacaktı. Commodore birkaç kere C64’ün üretimine son vermeyi düşündü. Ama talepler yüzünden sonlandıramadı. 1988’de dünya çapında 1,5 milyon C64 satıyordu. 1990’da ABD’de taleplerin düşmesine rağmen İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde popülerliğini korudu. Mart 1994 CeBIT (Hanover, Almanya) fuarında C64’ün üretiminin 1995'te durdurulacağı duyuruldu. Commodore, C64’ün disket sürücünü üretmenin C64’ün kendisini üretmekten daha pahalıya mal olduğunu söylüyordu. Tarihin 1995 olarak planlanmasına rağmen şirket 1 ay sonra Nisan 1994'te iflas etti. C64 ailesi 1982’de Commodore, Commodore MAX Machine’i Japonya’da üretti. ABD’de buna Ultimax, Almanya’da ise VC-10 dendi. Max, sınırlı hesaplama kapasiteli bir oyun konsolu olarak tasarlanmıştı. Tutulmadığı için piyasaya çıkışından birkaç ay sonra üretimine son verildi. 1984'te C64’ün taşınabilir sürümü SX-64 üretildi. SX-64, ilk tam renkli taşınabilir bilgisayardı. 5 inçlik (127 mm) bir CRT ekrana ve 1541 disket sürücüsüne sahipti. Kaset konnektörü yoktu. 1986 : Commodore 64C (C64C) üretildi. İşlevsellik bakımından C64’ün aynısıydı. Ama kasası yeniden tasarlanmıştı. SID, VIC ve I/O çiplerinin çekirdek voltajı 12’den 5’e düşürülmüş yeni sürümleri kullanılmıştı. Daha sonra daha ufak olan 1541-II ve 800KB 3,5” lik 1581 disket sürücüleri üretildi. 1990 : C64, C64 Games System (C64GS) denen oyun konsolu şeklinde üretildi. C64C’nin anakartına yapılan ufak bir modifikasyonla kartuşları yukarıdan takılabilecek hale getirildi. ROM’da da değişiklik yapılmıştı. Böylece cihaz açıldığında BASIC yorumlayıcısı yerine kullanıcının kartuş takmasını söyleyen uyarı geliyordu. C64GS, Commodore için diğer bir ticari başarısızlıktı. Avrupa’nın dışında hiç piyasa sürülmedi. C64’ün gelişmiş varisi Commodore 65 (C64DX) projesi başlatıldı. Ama 1991’de Commodore’un yönetici Irving Gould tarafından proje iptal edildi. C65’in teknik özellikleri 8 bitlik bir bilgisayara göre gayet iyiydi. Örneğin OCS tabanlı Amiga’lar sadece 64 renk gösterebilirken, C65 256 renk gösterebiliyordu. C64 klonları C64’ün piyasadan çekilmesinden 10 yıl sonra 2004’ün ortalarında PC üreticisi Tulip Computers BV, C64 Direct-to-TV (C64DTV) isimli cihazı duyurdu. ROM’unda 30 oyun bulunan joystick'li bir C64 idi. Jeri Ellsworth tarafından tasarlandı. ABD’de QVC’de 2004 tatil sezonu için tanıtıldı. Bazı kullanıcılar bu ürüne, 1541 disket sürücü, ikinci bir joystick ve klavye takarak C64’e benzettiler. C64 hayrnaları hâlâ Ethernet kartları, Flash kart arabirimleri gibi yeni donanımlar geliştiriyor. C64 ve demoscene C64 üretildiğinde onun grafik ve ses yetenekleriyle boy ölçüşebilecek tek bilgisayar 8 bitlik Atari ailesiydi. O zamanlar IBM bilgisayarlar sadece yazı tabanlı yeşil ekran monitörlere ve biplerden oluşan seslere sahipti. Dönemin ünlü oyun firmaları ardı arkasına Commodore 64 için oyunlar piyasaya sürmekteyken bazı yetenekli gençler bu büyük firmaların yayınladığı oyun ve programları "crack" edip piyasa sürmeyi başarıyordu. Bu gençler zamanla bir araya gelip gruplar oluşturdular. Oluşturdukları gruplar oyun ve programları kopyalamak dışında programcılık yeteneklerini ve yaratıcılıklarını "demo" denilen kendi yazdıkları görsel işitsel öğeler barındıran programlarla insanlarla paylaşmaya başladılar. Günümüzde Fairlight, Crest, TRSI, Triad gibi demo grupları hâlen aktif olarak C64 platformunda demo yapan gruplar arasındadır. Türkiye'de ise Bronx, Clique gibi gruplar Türkiye'de "demoscene" alt kültürünün oluşmasına yardımcı olmuşlardır. Gelişmiş grafik ve sesinden dolayı Demoscene isimli bilgisayar alt kültürünün yaratıcısı olarak görülür. 16 bitlik Atari ST ve Commodore Amiga 1985'te çıktığında, C64, demo programcıları arasında zirvedeki yerini kaybetti. Ama 1990’ların başına kadar popülerliğini sürdürdü. 2000'li yıllarda C64 hâlâ bir demo makinesi olarak kullanılıyor. Özellikle müzik için (ses çipi PC’ler için özel ses kartlarında bile kullanıldı). Ne yazık ki PAL ve NTSC modlu C64'ler arasındaki farklar uyumluluk problemi yarattı. Demo'ların büyük çoğunluğu yalnız PAL makinelerde çalışır. Donanım Grafik ve ses C64, 8 bitlik 6510 mikroişlemcisini kullanır. Bu işlemci 6502’den temel farkı 6 bitlik dahili I/O portu eklenmiş olmasıydı. 64KB RAM’e sahiptir. Bunun 38 KB’ını Commodore BASIC 2.0 kullanır. Ancak, istenildiğinde Commodore BASIC 2.0 'ın kullandığı RAM alanını da kullanmak mümkündür. Grafik çipi VIC-II 16 renk, 8 sprite desteği (yazılım teknikleriyle arttırmak mümkün) ve 2 bitmap grafik modu sunuyordu. Standart text modunda 40 kolon destekleniyordu. Ses çipi SID, her biri kendi ADSR envelope üreticisine ve çeşitli dalga formları, ring modülasyonu, filtre özelliklerine sahip 3 kanal içeriyordu. Zamanına göre oldukça gelişmiş bir model olan bu çip Bob Yannes tarafından tasarlanmıştı. Yannes diğer bilgisayar ses çiplerini “ilkel...belli ki müzik hakkında hiçbir şey bilmeyenler tarafından tasarlanmış” diyerek eleştiriyordu. SID çipinin 2 sürümü vardır. İlk sürüm tüm orijinal breadbox C64’lerde, C64C’nin ilk sürümlerinde ve Commodore 128’de bulunan 6581 çipidir. Daha sonra 1987’de 8580 çipiyle değiştirildi. 6581’deki ses daha temizdi. Bu yüzden birçok C64 fanı hâlâ onun sesini tercih ediyor. 6581 ve 8580 arasındaki ana fark voltaj beslemesiydi. 6581 12v kullanırken 8580 9v kullanıyordu. SID çipinin meraklıları tarafından unutulamayan kendine has bir sesi vardır. 1999’da İsveçli firma Elektron, 6581 çipini kullanan SidStation isimli synthesizer modülünü üretti. Birkaç grup bu cihazı müziklerinde kullanıyor. Donanımda değişiklikler Üretim maliyetinin düşürülmesi Commodore’un sıkı rekabet içinde hayatta kalabilmesi için çok önemliydi. C64’ün orijinal anakartında önemli değişiklikler yapıldı. VIC-II, SID ve PLA çiplerinin yerleri değişti. Diyot, direnç gibi devre elemanlarının sayısı azaltılarak maliyet düşürüldü. Böylece devrenin boyutları da ufaldı. C64 harici bir güç kaynağı kullanıyordu. Bu sayede kasanın ufak olmasını sağlayan güç kaynağı C64’ün güç gereksinimlerini ancak karşılıyordu. Aşırı ısınmadan zarar görebilen bu güç kaynağının yerine bazı kullanıcılar daha güçlü, daha iyi soğutmalı üçüncü parti güç kaynakları satın alıyorlardı. 1541-II ve 1581 disk sürücüleri kendi güç kaynaklarıyla geliyorlardı. Sonraki yıllarda ek RAM üniteleri eklendiğinde üçüncü parti güç kaynakları daha önemli hale geldi. Teknik özellikler Mikroişlemci : MOS Technology 6510/8500 Saat hızı : 1.023 MHz (NTSC), 0.985 MHz (PAL) Video : MOS Technology VIC-II 6567/8567 (NTSC), 6569/8569 (PAL) 16 renk Yazı modu : 40 sütun 25 satır. 256 kullanıcı tanımlı karakter (8×8 piksel ya da çoklu renk modunda 4×8 piksel) Bitmap modu : 320×200 ve 160×200 (Çok renkli modda yatay çözünürlük yarıya düşer) 8 tane 24×21 piksellik sprite desteği (çoklu renk modunda 12×21 piksellik) Ses : MOS Technology 6581/8580 SID Programlanabilir ADSR üreticili 3 kanal ses sentezleyici 8 oktav 4 dalga formu : üçgen, testere dişi, darbe, gürültü. Osilatör senkronizasyonu, ring modülasyonu Programlanabilir filtreler : Yüksek geçiren, alçak geçiren, ara geçiren, ara durduran Giriş/Çıkış : 2 tane 6526 Kompleks arabirim adaptörü 16 bit paralel giriş/çıkış 8 bit seri giriş/çıkış RAM : 38 KB’ı gömülü BASIC için kullanılan 64 KB bellek 1000 byte renk belleği Commodore 1764 256 KB RAM Expansion Unit (REU) ile 320 KB’a kadar genişleme özelliği ROM: 20 KB (8 KB BASIC 2.0; 8 KB KERNAL; 4 KB karakter üretici) Giriş/Çıkış portları : 8 pinli DIN konnektörü : Kompozit video çıkışı, ayrı Y/C çıkışları ve ses giriş/çıkışları içindir. (Bazı eski C64’lerde 5 pinlik DIN konnektörü bulunur. Bunlarda Y/C çıkışları yoktur) Tümleşik RF modülatör, RCA konnektörü üzerinden anten çıkışı 2 tane DE9M oyun kontrolcü portu. Atari 2600 kontrolcüleriyle uyumludur. Bu port için kullanılan diğer aygıtlar: dijital joystick, analog paddle, light pen, Commodore 1351 mouse. Kartuş slotu. Teyp ünitesi için PET-type Datassette arabirimi. Kullanıcı portu CBM yazıcılar ve disket sürücüleri için 6 pinli DIN konnektörü Güç Kaynağı : Makineye 7 pinlik DIN konnektörü ile bağlanan harici 5V DC ve 9V AC güç kaynağı C64 Yazılımıyla ilgili notlar C64’e gömülü olarak gelen BASIC V2 bazı durumlarda çökebiliyordu : PRINT””+-x (x herhangi bir tam sayı) komutunun çalıştırılması, başlangıç satır numarası 350720, 353279 sayıları arasında olan BASIC programlarını yaratma denemeleri. C64'te sürpriz yumurta (Easter Egg) ya da ekran koruyucu denebilecek bir durum vardı. RUN/STOP ve RESTORE tuşlarına birlikte bastıktan ve POKE781,96:SYS58251 satırını girdikten sonra aktif oluyor. VIC çipinin ekranın üst,alt ve yanlarında kenarlık göstermesini engellemek donanım register’larında yapılacak değişiklik ile mümkün. Ayrıca bakınız Commodore 64 oyunları listesi Dış bağlantılar C64.COM Commodore sitesi(Türkçe) C64 Music gamebase 64 Commodore 64 Scene Database Teleteknik Commodore Dergisi Arşivi
1848
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C4%B1zrap
Mızrap
Mızrap ya da tezene, telli çalgıları çalmaya yarayan, kemik, maden, plastik veya özellikle kiraz ağacından yapılan alettir. Mızrap genelde diğer bir telli enstrüman olan ud çalmada kullanılır. Uzun, elastik olan mızrabın, kartal tüyü gibi, plastikten daha kıymetli olan materyallerden yapılanları da mevcuttur. Ayrıca bakınız Pena Telli çalgılar
1852
https://tr.wikipedia.org/wiki/29%20May%C4%B1s
29 Mayıs
Olaylar 1453 - Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederek Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nu sona erdirdi. Birçok tarihçi için İstanbul'un Fethi, Orta Çağ'ın sonudur. 1807 - Kabakçı Mustafa ayaklanmasında, isyancılar Şehzade Mustafa ve Mahmut'un kendilerine teslimini istedi. Sultan III. Selim tahttan indirildi, IV. Mustafa tahta çıktı. 1848 - Wisconsin, 30. eyalet olarak ABD'ye katıldı. 1867 - Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kuruldu. 1913 - Igor Stravinsky'nin Le Sacre du Printemps (Bahar Ayini) adlı balesi ilk kez Paris'te sahnelendi. 1914 - Kanada yolcu gemisi "RMS Empress of Ireland", Saint Lawrence Körfezi'nde battı, 1024 yolcu boğularak öldü. 1927 - Ankara-Kayseri Demiryolu, İsmet Paşa tarafından açıldı. 1936 - Türk bayrağı hakkında kanun, TBMM'de kabul edildi. 1937 - Türkiye ile Fransa arasında "Sancak"ın (Hatay) "Tamamiyet-i Mülkiyesini Tekeffül eden Antlaşma" ile "Türkiye - Suriye Hududunun Teminine dair Antlaşma" ve "Müşterek Beyanname ve Beyannameye bağlı Protokol" Cenevre'de imzalandı. 1939 - CHP 5. Kurultayı Ankara'da toplandı. 1942 - Adolf Hitler, Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in tavsiyesiyle, işgal altındaki Paris'te yaşayan tüm Yahudilerin sol göğüslerine sarı bir yıldız takmalarını emretti. 1953 - Yeni Zelandalı dağcı Edmund Hillary ile Nepalli şerpa Tenzing Norgay, Everest'e çıkan ilk insanlar oldu. 1954 - Bilderberg Toplantıları'nın ilki yapıldı. 1958 - Sovyetler Birliği'nde Sınır Askeri Günü kutlanmaya başlandı. Günümüzde Rusya, Belarus, Ukrayna, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelerde hâlen kutlanmaktadır. 1963 - Pakistan'ın doğusunda çıkan kasırgada 10 bin kişi öldü. 1968 - Mayıs ayaklanması sürüyor. Genel Emek Konfederasyonu'nun (CGT) çağrısına uyan yüz binlerce işçi Paris sokaklarına döküldü. 1971 - Prof. Sadun Aren, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Genel Başkanı Fakir Baykurt ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behice Boran tutuklandı. 1974 - Deniz Kuvvetlerine ait Çandarlı harita gemisi, savaş gemileri eşliğinde Ege Denizi'nde petrol arama araştırması yapmak üzere Beykoz'dan hareket etti. 1977 - CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, İzmir Çiğli Havaalanı'nda bulunduğu sırada, bir silahtan çıkan mermi, CHP'li Mehmet İsvan'ın yaralanmasına yol açtı. Merminin, bir polis memurunun ateş alan gaz tüfeğinden çıktığı açıklandı. 1979 - Rodezya'nın ilk siyah Başbakanı Abel Muzorewa göreve başladı. 1980 - Çorum Olayları: MHP'liler, Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak'ın öldürülmesini Çorum'da protesto ettiler. Olaylar, 2 Temmuz'da sokağa çıkma yasağı konulmasına rağmen, aralıklarla 6 Temmuz'a kadar sürdü. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 8 Temmuz'da Çorum'a geldi. Olaylar yatıştıktan sonra kentin değişik yerlerinde 48 ceset bulundu. 1985 - İstanbul Boğazı'nda ikinci boğaz köprüsünün (Fatih Sultan Mehmet) temeli atıldı. 1985 - Heysel Faciası: Şampiyon Kulüpler Kupası finali için Liverpool - Juventus maçının yapıldığı Belçika'nın Heysel Stadı'nda çıkan olaylarda 39 kişi öldü, 350 kişi de yaralandı. 1988 - İstanbul Boğazı, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yapımı tamamlandı. 1990 - Sovyetler Birliği'nde, radikal reformcu Boris Yeltsin, Rusya Yüksek Sovyeti Başkanlığı'na seçildi. 1993 - Solingen Faciası: Almanya'nın Solingen şehrinde Türklerin yaşadığı bir evin kundaklanması sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi, 2 kişi de yaralandı. 2005 - Susurluk davası sırasında açığa alınan eski polis memurlarından Oğuz Yorulmaz, Bursa'da bir barda öldürüldü. 2010 - 55. Eurovision Şarkı Yarışması finali Norveç'in başkenti Oslo'da yapıldı. Kazanan, 246 puanla Lena Meyer-Landrut'un Satellite şarkısıyla katıldığı Almanya oldu. Doğumlar 1489 - Mimar Sinan, Türk mimar (ö. 1588) 1794 - Antoine Bussy, Fransız kimyager (ö. 1882) 1860 - Isaac Albéniz, İspanyol besteci ve piyanist (ö. 1909) 1868 - Abdülmecid Efendi, son Osmanlı halifesi (ö. 1944) 1887 - Müfit Ratip, Türk oyun yazarı ve çevirmen (ö. 1920) 1903 - Bob Hope, Amerikalı komedyen (ö. 2003) 1904 - Gregg Toland, Amerikalı görüntü yönetmeni (ö. 1948) 1917 - John F. Kennedy, ABD'nin 35. Başkanı ve Pulitzer Ödülü sahibi (ö. 1963) 1920 - John Harsanyi, Amerikalı ekonomist ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi (ö. 2000) 1922 - Iannis Xenakis, Yunan besteci (ö. 2001) 1926 - Abdoulaye Wade, Senegal’in üçüncü Cumhurbaşkanı 1929 - Abdullah Baştürk, Türk sendikacı ve DİSK Genel Başkanı (ö. 1991) 1929 - Korkut Özal, Türk siyasetçi (ö. 2016) 1938 - Şule Yüksel Şenler, Türk yazar 1941 - Bob Simon, Amerikalı gazeteci ve haber spikeri (ö. 2015) 1945 - Aydın Tansel, Türk şarkıcı, besteci ve müzisyen (ö. 2016) 1946 - Héctor Yazalde, Arjantinli eski millî futbolcu (ö. 1997) 1948 - Nick Mancuso, İtalyan kökenli Kanadalı oyuncu 1948 - Marianne Pitzen, Alman sanatçı ve müze yöneticisi 1949 - Brian Kidd, İngiliz futbolcu, futbol antrenörü ve teknik direktör 1949 - Francis Rossi, İngiliz müzisyen 1953 - Danny Elfman, Amerikalı film müziği bestecisi 1955 - John Hinckley Jr., Amerikalı suçlu 1956 - La Toya Jackson, Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve oyuncu (Michael Jackson'ın ablası) 1957 - Ted Levine, Amerikalı dizi ve sinema oyuncusu 1957 - Muhsin Mahmelbaf, İranlı yönetmen, senarist, film editörü ve film yapımcısı 1958 - Annette Bening, Amerikalı oyuncu 1959 - Rupert Everett, İngiliz oyuncu 1959 - Roland Koch, İsviçreli aktör 1961 - Melissa Etheridge, Amerikalı şarkıcı ve müzisyen 1963 - Blaze Bayley, İngiliz şarkıcı 1963 - Ukyo Katayama, Formula 1'de altı sezon boyunca yarışmasıyla Japon yarışçı 1965 - Yaya Aubameyang, Gabonlu millî futbolcu 1967 - Noel Gallagher, İngiliz müzisyen 1967 - Heidi Mohr, Alman profesyonel futbolcu (ö. 2019) 1969 - Acun Ilıcalı, Türk yapımcı, sunucu ve medya patronu 1970 - Roberto Di Matteo, İtalyan teknik direktör ve eski futbolcu 1970 - Brian Turk, Amerikalı oyuncu 1973 - Anthony Azizi, Amerikalı dizi oyuncusu 1973 - Alpay Özalan, Türk futbolcu 1975 - Melanie Brown, İngiliz televizyon karakteri, şarkıcısı ve aktris 1975 - David Burtka, Amerikalı oyuncu 1976 - Gülşen, Türk şarkıcı, besteci ve söz yazarı 1976 - Hakan Günday, Türk yazar 1977 - Massimo Ambrosini, İtalyan eski fubtolcu 1977 - Marco Cassetti, İtalyan millî futbolcu 1979 - Arne Friedrich, Alman futbolcu 1980 - Petek Dinçöz, Türk şarkıcı, manken, oyuncu ve sunucu 1981 - Andrey Arşavin, Rus futbolcu 1982 - Ana Beatriz Barros, Brezilyalı süper model 1982 - Elyas M'Barek, Alman oyuncu 1982 - Nataliya Dobrinska, Ukraynalı heptatlet 1983 - Alberto Medina, Meksikalı futbolcu 1984 - Carmelo Anthony, Amerikalı basketbolcu 1985 - Hernanes, Brezilyalı futbolcu 1987 - Taner Arı, Avusturyalı Türk futbolcu 1988 - Daria Kinzer, Hırvat şarkıcı ve söz yazarı 1988 - Muaz el-Kesasibe, Ürdünlü savaş pilotu (ö. 2015) 1989 - Riley Keough, Amerikalı oyuncu ve model 1993 - Richard Carapaz, Ekvadorlu yol bisikleti yarışçısı 1995 - Nicolas Pépé, Nijeryalı millî futbolcu 1998 - Markelle Fultz, Amerikalı profesyonel basketbol oyuncusudur 1998 - Felix Passlack, Alman futbolcu 1999 - Park Ji-hoon, Güney Koreli şarkıcı ve oyuncu Ölümler 1405 - Philippe de Mézières, Fransız yazar ve Haçlı seferleri konusunda bir ideolog (d. 1327) 1425 - Hongxi, Çin'in Ming Hanedanı'nın dördüncü imparatoru (d. 1378) 1453 - Ulubatlı Hasan, Osmanlı asker (İstanbul'un fethi sırasında Bizans surlarına ilk sancağı diken yeniçeri) (d. 1428) 1453 - XI. Konstantinos, Bizans'ın son İmparatoru (d. 1405) 1500 - Bartolomeu Dias, Portekizli kâşif ve denizci (d. 1450) 1586 - Adam Lonicer, Alman botanikçi (d. 1528) 1814 - Joséphine de Beauharnais, Napoleon Bonaparte'nin eşi (d. 1763) 1829 - Humphry Davy, İngiliz kimyager, fizikçi ve mucit (d. 1778) 1847 - Emmanuel de Grouchy, Napoleon Döneminde Fransa generali ve mareşali (d. 1766) 1892 - Bahaullah, Bahailik dininin kurucusu (d. 1817) 1914 - Paul Von Mauser, Alman silah tasarımcısı (d. 1838) 1920 - Müfit Ratip, Türk oyun yazarı ve çevirmen (d. 1887) 1942 - John Blyth Barrymore, Amerikalı aktör (d. 1882) 1947 - Franz Böhme, II. Dünya Savaşı sırasında Alman general (d. 1885) 1951 - Mihail Borodin, Sovyet siyasetçi (d. 1884) 1951 - Fanny Brice, Amerikalı oyuncu ve model (d. 1891) 1951 - Géza Maróczy, Macar satranç ustası (d. 1870) 1958 - Juan Ramón Jiménez, İspanyol şair ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1881) 1970 - Sünuhi Arsan, Türk hukukçu (d. 1899) 1979 - Mary Pickford, Kanada asıllı Amerikalı aktris (d. 1892) 1981 - Song Qingling, Çinli devlet başkanı (d. 1893) 1991 - Coral Browne, Avsutralyalı-Anerikalı kadın sahne, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1913) 1994 - Erich Honecker, Doğu Almanya'nın son Başkanı (d. 1912) 1997 - Jeff Buckley, Amerikalı müzisyen, besteci ve söz yazarı (d. 1966) 2003 - Trevor Ford, Galli eski futbolcu (d. 1923) 2004 - Kani Karaca, Türk musiki ustası (d. 1930) 2007 - Yıldıray Çınar, Türk halk müziği sanatçısı (d. 1940) 2008 - Harvey Korman, Amerikalı aktör (d. 1927) 2009 - Steve Prest, İngiliz profesyonel snooker oyuncusu ve koç (d. 1966) 2010 - Dennis Hopper, Amerikalı oyuncu ve yönetmen (d. 1936) 2011 - Bill Roycroft, Avustralyalı Olimpik binici şampiyonu (d. 1915) 2011 - Ferenc Mádl, Macar profesör ve siyasetçi (d. 1931) 2011 - Nejat Tümer, Türk asker ve 10. Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı (d. 1924) 2011 - Sergey Bagapsh, Abhazya'nın 2. Cumhurbaşkanı (d.1949) 2013 - Cliff Meely, Amerikalı eski basketbol oyuncusu (d. 1947) 2014 - Karlheinz Böhm, Avusturya kökenli Alman oyuncu ve hayırsever (d. 1928) 2014 - Christine Charbonneau, Kanadalı şarkıcı ve besteci (d. 1943) 2015 - Doris Hart, Amerikalı tenis oyuncusu (d. 1925) 2015 - Betsy Palmer, Amerikalı oyuncu (d. 1926) 2015 - Bruno Pesaola, Arjantinli-İtalyan eski futbolcu ve teknik direktör (d. 1925) 2016 - André Rousselet, Fransız siyasetçi, bürokrat ve iş insanı (d. 1922) 2017 - Enitan Bababunmi, Nijeryalı akademisyen ve biyokimya profesörü (d. 1940) 2017 - Konstandinos Miçotakis, Yunan siyasetçi (d. 1918) 2017 - Manuel Noriega, Panamalı siyasetçi ve asker, devrik Panama devlet başkanı (d. 1934) 2018 - Yoseph Imry, İsrailli fizikçi (d. 1939) 2018 - Ray Podloski, Kanadalı profesyonel buz hokeyi oyuncusu (d. 1966) 2018 - Madiha Yousri, Mısırlı sinema ve dizi oyuncusu (d. 1921) 2019 - Tony DeLap, Amerikalı grafik sanatçısı (d. 1927) 2019 - Dennis Etchison, Amerikalı yazar, romancı ve senarist (d. 1943) 2019 - Bayram Şit, Eski Türk güreşçi (d. 1930) 2019 - Peggy Stewart, Amerikalı oyuncu (d. 1923) 2019 - Jiří Stránský, Çek şair, oyun yazarı, çevirmen ve aktivist (d. 1931) 2020 - Evaldo Gouveia, Brezilyalı şarkıcı-söz yazarı (d. 1928) 2020 - Célio Taveira, Brezilyalı millî futbolcu (d. 1940) 2021 - Maurice Capovila, Brezilyalı film yönetmeni ve senarist (d. 1936) 2021 - Marcell Jankovics, Macar grafik sanatçısı, film yönetmeni, animatör ve yazar (d. 1941) 2021 - Gwen Shamblin Lara, Amerikalı yazar (d. 1955) 2021 - Joseph Lara, Amerikalı aktör (d. 1962) 2021 - Gavin MacLeod, Amerikalı aktör, yazar ve aktivist (d. 1931) 2021 - B. J. Thomas, Amerikalı şarkıcı (d. 1942) 2022 - Tarzan Goto, Japon profesyonel güreşçi (d. 1963) 2022 - Ausma Kantāne-Ziedone, Leton siyasetçi ve aktris (d. 1941) Tatiller ve özel günler 0529 29
1860
https://tr.wikipedia.org/wiki/John%20Maynard%20Keynes
John Maynard Keynes
John Maynard Keynes (5 Haziran 1883, Cambridge - 21 Nisan 1946, Sussex, İngiltere), radikal düşünceleriyle ekonomide yeni bir akım başlatan Britanyalı iktisatçı. Ekonomik durgunlukla mücadelede müdahaleci para ve maliye politikalarını savunmasıyla tanınır. Bu düşünceleri daha sonra Keynesci ekonomi akımı içinde biçimlenmiştir. Temel politika önermesi talep yönlü makroekonomik politikalardır. Yatırımları faiz ve sermayenin marjinal etkinliği yardımıyla açıklamaktadır. Ekonomi daima tam istihdam denge düzeyinde bulunmamaktadır. Ekonomide eksik istihdam ve atıl kapasite vardır. Ekonomideki işsizlik gayri iradi işsizlik olarak adlandırılmaktadır. Keynes'in en ünlü eseri 1936 yılında yayınlanmış olduğu, İstihdamın, Paranın ve Faizin Genel Teorisi (The General Theory of Employment, Interest and Money) ya da kısa adıyla Genel Teori diye bilinen kitaptır. Bu kitabıyla C.H. Douglas, Karl Marx ve Silvio Gesell'in teorilerini derlemiş, klasik İktisatçıların öne sürdüğü teorileri kabul etmekle beraber, Klasik istihdam teorisine karşı çıkmıştır. Klasikçilerin öne sürdüğü ekonominin kendiliğinden eski haline gelme görüşünü imkânsız bulmaktadır I. Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Barış Konferansı'na İngiltere Hazinesi'ni temsilen katılmıştır. Savaş sonrasında danışmanlık ve gazetecilik yapan Keynes, II. Dünya Savaşı'nın bitmesine az kala,1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı'nda Britanya Heyeti'ne başkanlık yapmıştır. Keynes, Amerika Birleşik Devletleri tezlerine karşı Britan tezlerinin savunucusu olmuş ve konferansta kendi adı ile anılan, Keynes Planını sunmuştur. Keynes, piyasa kurumunun üretim faktörlerinin sektörler arasında dağılımını yönlendirmeye, yani üretim bileşimini toplumun tercihlerine göre değiştirmeyi başardığını kabul etmektedir. Buna karşılık piyasa ekonomisinde işgücünün tam istihdamını ve üretim kapasitesinin tam kullanımını sağlayacak bir mekanizma olmadığını öne sürmüştür. Ekonomide üretilen tüketim ve yatırım mallarını massedecek tüketim ve yatırım harcaması yapılmadığında firmaların üretimi kısacağını, bunun da iktisadî daralmaya ("resesyona") yol açacağını izah etmiştir. Keynes, bir daralma baş gösterdiğinde firma yöneticilerinin kötümserleşip yatırım yapmaktan çekinmeleri hâlinde (19. yüzyıl sonlarında ve 1930'lu yıllardaki gibi) ortaya çıkan düşük millî gelir - düşük istihdam dengesinin uzun sürebileceğini belirtmiştir. Keynes'e göre böyle bir durgun ekonomide devlet para arzını artırarak faiz haddini düşürmek suretiyle yatırım harcamalarını teşvik edebilir. Bu politika yatırımları artırmakta etkili olmazsa, devlet kendi harcamaları ile (cari harcamaları ve yatırım harcamaları ile) millî geliri artırabilir. Özetle, devlet para politikası ile veya maliye politikası ile harcamaları artırarak millî geliri artırmayı ve yüksek işsizlik oranını azaltmayı başarabilir. 1970'lerde stagflasyon (durgunluk içinde görülen enflasyon) tecrübesi, Keynes'in gözlemediği bir makroiktisadî olay olduğundan, Keynes'in kuramında buna bir açıklama yoktu. 1970'li yıllardan itibaren gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkan yeni görüşler işsizliği toplam harcamalardaki yetmezlikten değil, refah devletinde işçilerin iş disiplinini yitirmesinden kaynaklandığını öne sürünce Keynes'in telkin ettiği tam istihdamı hedefleyen makroiktisat politikalarından vazgeçildi. Ancak Keynes'in millî geliri toplam harcamaların belirlediğine ilişkin teorisi hâlen genel kabul gören bir kuram olarak kalmıştır. Keynes, bir ateistti. İlk yılları ve eğitimi John Maynard Keynes Cambridge, Cambridgeshire, İngiltere'de üst orta sınıf bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası John Neville Keynes, bir ekonomist ve Cambridge Üniversitesi'nde bir tinsel bilimler öğretim üyesi; annesi Florence Ada Keynes ise bir yerel sosyal reformcuydu. Keynes üç çocuğun ilkidir, kardeşi Margaret Neville Keynes 1885'te, Geoffrey Keynes ise 1887'de doğmuştur. Geoffrey bir cerrah olmuş ve Margaret da, Eglantyne Jebb başta olmak üzere birçok kadınla ilişkisi olmasına rağmen, Nobel ödüllü fizyolog Archibald Hill ile evlenmiştir. Ekonomi tarihçisi ve biyografi yazarı Robert Skidelski'ye göre Keynes'in ebeveynleri müşfik ve özenliydiler. Cemaat kilisesine katılmış ve çocuklarının döndüklerinde daima içtenlikle ağırlandıkları evde ömürleri boyunca yaşamışlardı. Keynes, burs sınavlarını geçmesi için profesyonel mentörlük ve gençliği ile Büyük Buhran'ın başlangıcında malvarlığının neredeyse tamamının tükendiği dönemde finansal destek de dahil olmak üzere babasından hatrı görülür ölçüde destek aldı. Keynes'in annesi çocuklarının çıkarlarını kendine mal etti ve Skidelski'ye göre "çocuklarıyla birlikte büyüyebildiğinden çocukları hiçbir zaman evlerini bırakmadı." Ocak 1889'da beş buçuk yaşındayken haftada beş günlüğüne Perse Kız Okulunda anaokuluna başladı. Kısa sürede aritmetikteki kabiliyeti ortaya çıktı fakat sağlığı uzun süreli devamsızlıklara sebep oluyordu. Evde bir mürebbiye, Beatrice Mackintosh, ve annesinden ders aldı. Ocak 1892'de sekiz buçuk yaşındayken St. Faith's hazırlık okulunda tam gün eğitime başladı. 1894'te Keynes sınıf birincisiydi ve matematikte sivrilmişti. 1896'da St. Faith's'in müdürü, Ralph Goodchild, Keynes'in "okuldaki tüm çocuklardan fersah fersah ileride" olduğunu yazmıştı ve Keynes'in Eton'dan burs kazanabileceğine emindi. 1897'de Keynes başta matematik, klasik çalışmalar ve tarih olmak üzere pek çok derste başarı gösterdiği Eton Koleji'nden Kral Bursu kazandı. 1901'de matematik için Tomline Ödülü'ne layık görüldü. Eton'da Keynes "hayatının ilk aşkını" Dan Macmillan'da, gelecekteki İngiliz başbakanı Harold Macmillan'ın ağabeyi, yaşadı. Orta sınıf geçmişine rağmen üst sınıf öğrencilere karışmakta zorluk çekmedi. 1902'de Keynes matematik okuması için aldığı bir burs ile birlikte King's College, Cambridge'e girmek için Eton'dan ayrıldı. Alfred Marshall, Keynes'in eğilimlerinin onu felsefeye, özellikle de G.E. Moore'un ahlak sistemine, yöneltmesine rağmen Keynes'e ekonomist olması için yalvardı. Keynes Üniversite Pitt Kulübü'ne seçilmişti ve çoğunlukla parlak öğrencilerden oluşan yarı gizli Cambridge Apostles cemiyetinin etkin bir üyesiydi. Birçok öğrenci gibi Keynes de mezun olduktan sonra kulüple bağlarını korudu ve hayatı boyunca ara sıra çeşitli tartışmalara katıldı. Cambridge'ten ayrılmadan önce Cambridge Union Society ve Cambridge University Liberal Club'ın başkanı oldu. Ateist olduğu söylenirdi. Mayıs 1904'te matematikten birinci sınıf lisans derecesi aldı. Tatillerde aile ve arkadaşlarıyla geçen birkaç ayın yanı sıra sonraki iki yılında üniversiteyle meşgul oldu. Tartışmalarda yer aldı, felsefe tahsili gördü ve lisansüstü öğrencisi olarak bir dönem boyunca ekonomi derslerine girdi -bu ekonomi alanında aldığı tek resmi eğitimdi. 1906 yılında memuriyet sınavlarına girdi. Eserleri 1913 Indian Currency and Finance 1914 Ludwig von Mises' Theorie des Geldes (EJ) 1915 The Economics of War in Germany (EJ) 1919 The Economic Consequences of the Peace 1921 A Treatise on Probability 1922 The Inflation of Currency as a Method of Taxation (MGCRE) 1922 Revision of the Treaty 1923 A Tract on Monetary Reform 1925 Am I a Liberal? (N&A) 1926 The End of Laissez-Faire 1926 Laissez-Faire and Communism 1930 Treatise on Money 1930 Economic Possibilities for our Grandchildren 1931 The End of the Gold Standard (Sunday Express) 1931 Essays in Persuasion 1933 An Open Letter to President Roosevelt (New York Times) 1936 İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi 1940 How to Pay for the War: A radical plan for the Chancellor of the Exchequer Ayrıca bakınız Keynesci ekonomi Kaynakça Dış bağlantılar John Maynard Keynes 1883 doğumlular 1946 yılında ölenler John Maynard 19. yüzyılda İngilizler 20. yüzyılda İngilizler Britanyalı ekonomistler Birleşik Krallık'ta LGBT kişiler Biseksüel erkekler LGBT ekonomistler Ekonomi tarihi Cenazesi yakılarak icra olunan kişiler Liberal Parti (Birleşik Krallık) mensubu siyasetçiler İngiliz ateistler
1878
https://tr.wikipedia.org/wiki/Apache%20OpenOffice
Apache OpenOffice
Apache OpenOffice, Apache Yazılım Vakfı önderliğinde özgür yazılım topluluklarınca geliştirilen, özgür ve ücretsiz bir ofis yazılımları ailesidir. Kelime İşlemci, Hesap Tablosu, Sunum, Çizim, Formül ve Veritabanı bileşenlerini içerir. Özgür Apache Lisansı ile lisanslanmış olup herkes tarafından (ticari, devlet kurumları, belediyeler ve eğitim kurumları vb.) kullanılabilir, istenildiği kadar sayıda bilgisayara tamamen ücretsiz olarak kurulabilir. Microsoft Windows, Linux ve Mac OS işletim sistemlerini destekler. Apache OpenOffice'in ilk sürümü OpenOffice.org temel alınarak geliştirilmeye başlanmış, sonraki sürümde IBM Lotus Symphony kodları temel alınarak geliştirilmeye devam etmiştir. Hem OpenOffice.org hem de IBM Lotus Symphony, ilk sürümü 1985'te yayınlanan StarOffice'e dayanır. Apache OpenOffice, ISO onaylı uluslararası tekbiçimlere dayalı belge biçimi olan ODF (Open Document Format) biçiminin yanı sıra, Microsoft Office tarafından öntanımlı kullanılan OOXML biçimindeki dosyaları da kullanabilmektedir. Tarihçesi Apache OpenOffice'in ilk sürümü 2012 yılında OpenOffice.org temel alınarak geliştirilmeye başlanmış, sonraki sürümde IBM Lotus Symphony kodları temel alınarak geliştirilmeye devam etmiştir. Hem OpenOffice.org hem de IBM Lotus Symphony, ilk sürümü 1985'te yayınlanan StarOffice'e dayanır. 1999 - 2010 yılları arasında Sun Microsystems tarafından geliştirilen açık kaynaklı ve özgür lisanslı OpenOffice.org, 2010 yılında Sun Microsystems'in Oracle'a satılması ile Oracle'a devredildi. Bu satışın üzerine OpenOffice.org'un kaderi üzerine tartışmalar başladı ve proje bir süre belirsizliğe girdi Hatta bu dönemde OpenOffice.org'un özgürlüğü ve geleceğinden endişe eden katkıcıları tarafından OpenOffice.org çatallaması olarak özgür LibreOffice ofis yazılım seti geliştirilmeye başlandı. Oracle ilk başta OpenOffice.org'u geliştirmeye devam edeceğini açıkladı ve "Oracle OpenOffice" adı ile yazılımın 3.3 nolu sürümünü yayınladı. Ancak OpenOffice.org topluluğunda projenin gidişatı ile ilgili tartışmalar üzerine Oracle 1 Haziran 2011 tarihinde OpenOffice'i Apache Yazılım Vakfı'na devrettiğini açıkladı. Özellikler Desteklenen platformlar Apache OpenOffice, aralarında Linux, Solaris, BSD, Microsoft Windows, OpenVMS, OS/2 and IRIX gibi ortamlarında bulunduğu çok sayıda platformu desteklemektedir. Eklentiler Eklenti sayfası üzerinden çeşitli eklentiler temin edilerek ek özellikler kazandırılabilir. Bileşenler Sürümleri Kaynakça Dış bağlantılar Resmi site Web günlükleri Ofis yazılım paketleri 2012 yazılımları Ücretsiz çapraz platform yazılımları C++ ile programlanmış ücretsiz yazılımlar Java ile programlanmış ücretsiz yazılımlar Taşınabilir yazılım Apache lisansı kullanan yazılımlar Unix yazılımları Özgür PDF yazılımları
1879
https://tr.wikipedia.org/wiki/Avusturya
Avusturya
Avusturya () veya resmî adıyla Avusturya Cumhuriyeti, () Orta Avrupa'da denize kıyısı olmayan, dokuz eyaletten oluşan ülke. Batıda Lihtenştayn ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde ise Almanya ve Çekya ile komşudur. Avusturya'nın yüzölçümü 83.879 km2dir ve yaklaşık 9 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Avusturya Almancası ülkenin resmi dili olsa da, birçok Avusturyalı gayri resmi olarak çeşitli Bavyera lehçelerinde konuşmaktadır. Avusturya başlangıçta 976 yılı civarında Avusturya Markgraflığı olarak tarih sahnesine çıktı ve daha sonra bir dükalık ve arşidüklük haline geldi. 16. yüzyılda Avusturya, Habsburg Monarşisi'nin kalbi ve tarihin en etkili kraliyet hanedanlarından biri olan Habsburg Hanedanı'nın küçük bir kolu tarafından yönetilen bir devlet olarak hizmet vermeye başladı. Bir arşidüklük olarak, Kutsal Roma İmparatorluğu'nun önemli bir parçası ve idari merkeziydi. Avusturya, 19. yüzyılın başlarında büyük güçlerden biri olan ve Alman Konfederasyonu'nu yöneten kendi imparatorluğunu kurdu ancak 1866'da Avusturya-Prusya Savaşı'ndaki yenilginin ardından diğer Alman devletlerinden ayrılarak kendi yolunu izledi. 1867 yılında Macaristan ile anlaşmaya varılarak Avusturya-Macaristan İkili Monarşisi kuruldu. Avusturya-Macaristan tahtının olası veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ın bir suikast sonucu öldürülmesinin ardından Avusturya, İmparator Franz Joseph yönetiminde bu olayın ardından başlayan I. Dünya Savaşına dahil oldu. Monarşinin yenilmesi ve dağılmasından sonra, Almanya ile birleşme niyetiyle Alman-Avusturya Cumhuriyeti ilan edildi. Ancak yeni kurulan devlet İtilaf Devletleri tarafından desteklenmedi ve tanınmadan kaldı. 1919'da Birinci Avusturya Cumhuriyeti, Avusturya'nın yasal halefi oldu. 1938'de, Alman Reich'ının Şansölyesi olan Avusturya doğumlu Adolf Hitler, Avusturya'nın ilhakını sağladı. 1945'te Nazi Almanyası'nın yenilgisi ve uzun bir Müttefik Devletler işgali döneminin ardından Avusturya, İkinci Cumhuriyet olarak bilinen egemen ve kendi kendini yöneten demokratik bir ulus olarak yeniden kuruldu. Avusturya, devlet başkanı olarak doğrudan seçilmiş bir Federal Başkan ve federal hükûmetin başı olan bir Şansölye tarafından yönetilen bir parlamenter temsili demokrasidir. Avusturya'nın başlıca büyük kentleri arasında Viyana, Graz, Linz, Salzburg ve Innsbruck şehirleri gelmektedir. Avusturya, kişi başına düşen GSYİH açısından sürekli olarak dünyanın en zengin 20 ülkesi arasında yer almaktadır. Ülke yüksek bir yaşam standardına sahip olarak 2018'de İnsani Gelişme Endeksi açısından dünyada 20. sırada yer aldı. Viyana, yaşam kalitesi göstergelerinde sürekli olarak uluslararası alanda en üst sırada yer almaktadır. İkinci Cumhuriyet, 1955'te dış siyasi meselelerde daimi tarafsızlığını ilan etti. Avusturya, 1955'ten beri Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesidir. AGİT ve OPEC'e ev sahipliği yapmakta ve OECD ve Interpol'ün kurucu üyesidir. Avusturya ayrıca 1995'te Schengen Anlaşması'nı imzalayan ülkelerden biri oldu ve 1999'da Euro para birimini kullanmaya başladı. Etimoloji Avusturya'nın yerel ismi olan Almanca Österreich ismi "doğu ülkesi" anlamına gelir ve ilk olarak 996 tarihli "Ostarrîchi belgesinde" yer alan Eski Yüksek Almanca Ostarrîchi kelimesinden türemiştir. Bu kelime muhtemelen Orta Çağ Latincesi'nde Avusturya Markgraflığı anlamına gelen "Marchia orientalis" kelimesinin yerel (Bavyera) lehçeye çevrilmiş formudur. Avusturya, Bavyera'nın 976 yılında kurulan bir vilayetidir. "Avusturya" kelimesi, Almanca isminin romanizasyonudur ve ilk olarak 12. yüzyılda kaydedilmiştir. O zamanlar, Avusturya'nın Tuna havzası (Yukarı ve Aşağı Avusturya) Bavyera Düklüğü'nün en doğusuydu. Tarihçe Orta Avrupa ülkesi olan Avusturya, Roma öncesi zamanlarda çeşitli Keltik kabileler tarafından kuruldu. Noricum Kelt krallığı daha sonra Roma İmparatorluğu’uncs sahiplenilip eyalet yapıldı. Doğu Avusturya'daki günümüz Petronell-Carnuntum, Yukarı Pannonia eyaleti denilen yerde başkente dönüşen önemli bir ordu kampıydı. Carnuntum’da yaklaşık 400 yıl boyunca 50.000 kişi yaşıyordu. Orta Çağlar Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra bölge Bavyeralılar, Slavlar ve Avarlar tarafından işgal edildi. Frank Kralı Şarlman MS 788'de bölgeyi fethetti, kolonizasyonu teşvik etti ve Hristiyanlığı yaydı. Doğu Frank Krallığı'nın parçası olarak, günümüz Avusturya'sını kapsayan çekirdek bölgeler Babenberg'in evine miras bırakıldı. Çok eski tarihlerden beri insanların yaşadığı bu ülke, M.Ö. 100 yıllarında Romalılar tarafından işgal edildi. Bölge marchia Orientalis olarak bilinirdi ve 976'da Babenberg'li Leopold'a verildi. Almanya ile beraber olan Avusturya'ya 803 senesinde Şarlman tarafından "Doğu Marklığı" unvanı verildi. Böylece Germen İmparatorluğu'nun bir parçası olarak kurulmuş oldu. Daha sonraları başa geçen Habsburg Hanedanı, ülkenin sınırlarını genişletmişlerdir. 15. yüzyılda Avrupa'nın ve Hristiyanların en güçlü devletlerinden biri haline gelen Avusturya, Osmanlılara karşı arkası kesilmeyen saldırılara liderlik etmiştir. 16. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti çeşitli seferler ile 1529'da Macaristan'ı, daha sonra 1540'ta Avusturya'yı yendi. İmparator I. Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı Devleti'ne bırakılması ve senede 30.000 duka altın vergi vermek şartları ile bir antlaşma imzaladı. Böylece Osmanlı saldırıları son buldu. Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti'nden ayrılan Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu kurdular. I. Dünya Savaşı'nda parçalanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'ndan ayrılan Avusturya harp sonunda Almanya ile birleşmek istemesine rağmen, galip devletler buna müsaade etmediler. Bağımsız bir devlet olarak kurulan Avusturya Cumhuriyeti, Hitler tarafından 1938'de Almanya'ya katıldı. II. Dünya Savaşı'nın sonunda Almanya'nın yenilmesi ile Avusturya; Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edildi. 1955'te bu devletlerle bir antlaşma yapıldı ve Avusturya bağımsızlığını elde etti. Coğrafya Avusturya batıda Konstans Gölü'nden doğuda Neusiedl Gölü'ne kadar uzanır. En doğu noktasından en batı noktasının uzaklığı 570 kilometre, en kuzey noktasından en güney noktasının uzaklığı yaklaşık 300 kilometredir. Doğu Alpler üzerinde kurulmuş bulunduğundan ülkenin aşağı yukarı dörtte üçü dağlık arazidir. Kuzeyde ülkeyi batıdan doğuya kateden Tuna Nehri'nin ülkedeki uzunluğu 350 kilometredir. Bu kısımlar en alçak yerlerdir. Alpler Avusturya'da ülkeyi batıdan doğuya doğru üç sıra halinde kaplamışlardır. Ülkenin en yüksek dağı 3798 m ile "Grossglockner"dir. Göller bakımından çok zengin olmasına rağmen bu göller çok küçüktür. En büyük gölü Neusiedl Gölü'dür ki, yüzölçümü 320 km² dir. Bunun bir kısmı da Macaristan'a aittir. İklim Avusturya'nın büyük bölümü, karasal ve okyanus etkileri gösteren, Orta-Avrupa geçiş ikliminin etkisi altındadır. Yoğun yağış ve Batı rüzgarı iklimi etkileyen önemli etkenlerdir. Alp bölgesinin kendine ait bir iklim özelliği vardır. Bu bölgede yazlar serin, kışlar bol kar yağışlıdır. Burada yıllık yağış 3000 mm seviyesine ulaşır. Ülkenin kuzey ve batısını etkisi altına alan okyanus etkisi nedeniyle bu bölgelerde yağışlar daha düşük (yıllık 2000 mm) ve yıl içinde sıcaklık farklılaşmaları daha stabildir. Kışlar bu bölgelerde göreceli olarak yumuşak ve yazlar da sıcak geçer. Salzburg'da ortalama sıcaklık Ocak ayında -2 °C Temmuz'da 18 °C'dir. Ülkenin doğusunda karasal iklim egemendir. Bu bölgede kışlar çok sert ve yağışlı geçer. Yağışlar genellikle kar şeklinde olup, alçak yerlerde yağmur halinde olur. Hava sıcaklığı kışın genellikle 0 °C'ın altında bulunur. Bu zamanda dahi hava açık ve berrak olduğundan kış sporlarına elverişlidir. Ortalama sıcaklık Ocak ayında -4 °C, Temmuz ayında 18 °C'dir. Bu bölgede yıllık yağış oranı 600 mm civarındadır. Tuna Nehri kış aylarında donduğundan, ulaşımın aksamaması için buz kırma çalışmaları devamlı yapılır. Yükseklerde fırtınalar bazen çok şiddetli olur. Kara iklimi özelliğinden dolayı yaz ayları sıcak geçer. Sıcaklık ortalaması 20 °C'ın üzerindedir. Bu mevsimde az miktarda da olsa yağış görülür. Bitki örtüsü ve hayvanlar Ülkenin toplam alanının yarıya yakını ormanlıktır. Kuzey Alpler'in ön bölgesini daha çok meşe ve kayın ağaçlarının hakim olduğu ormanlar kaplar. Waldviertel ve Hausruck bölgeleriyle merkezi Alpler'in doğu kısmı kayın, meşe, akçaağaç, ladin ağırlıklıdır. Avusturya'nın en önemli çevre sorunu sanayi, turizmin yol açtığı yoğun trafik ve çevre ülkelerin çevre kirliliğinin büyük katkıda bulunduğu asit yağmurudur. Ormanlık alanın dörtte biri bu problemden etkilenmektedir ve kimi bölgelerde ağaç sayısında hızlı bir azalma gözlenmektedir. Yoğun tarım, elektrik enerjisi elde etmek üzere yapılan barajlar ve ormanların azalmasıyla ortaya çıkan erozyon ülkenin diğer önemli çevre sorunlarıdır. Avusturya'nın hayvanlar dünyası Orta Avrupa'nın çeşitliliğini gösterir. Dağlık bölgelerin tipik türleri dağ keçileri ve dağ sıçanlarıdır. Ormanlarda ayrıca karaca, alageyik ve yaban domuzları da yaşar. Ülkede 1997 yılından beri koruma altında bulunan iki düzine kadar özgür kahverengi ayı yaşamaktadır. Ülkenin doğusunda tarla faresi ve tarla sincabına rastlanır. Ülkenin toplam alanının %24'ü doğal koruma altındadır. Avusturya'da üç doğal park, yüzlerce de koruma alanı ve doğal park bulunur. Doğal kaynaklar Ülkenin aşağı yukarı %47'si ormanlarla kaplıdır. Orta Avrupa'nın en fazla ormana sahip ülkesidir. Alpler'in 2150 metreye kadar olan yüksekliklerinde mevcut olan ormanların büyük bir kısmı özel şahıslara aittir. Madenler bakımından oldukça zengin sayılan Avusturya'da demir, magnezyum, grafit ve kömür elde edilir. Dünyada en çok grafit üreten ülkedir. Petrol ve doğal gaz üretiminde Avrupa'da dördüncü sıradadır. Bunlardan başka bakır, çinko, kurşun, antimon, boksit ve tungsten madenleri de kâfi miktarlarda üretilmektedir. Nüfus Etnik Yapı 8,60 milyon (2019) olan nüfusun yaklaşık %93'ü Avusturyalıdır. Türkler, Almanlar, Slavlar, Hırvatlar ve Macarlar (özellikle Burgenland'da), Slovenler (özellikle Karintiya'da), Çekler (özellikle Viyana'da) ve daha küçük sayıda da İtalyanlar, Sırplar ve Rumenler ülkenin diğer azınlık gruplarıdır. Nüfusun %18,6'sını 1-14 yaş grubu, %61,6'sını 15-59 yaş grubu, %19,8'ini de 60 yaşından yukarısı teşkil etmektedir. Halkın %68'i şehirlerde yaşar. Ülkenin nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 99 kişidir. Bununla birlikte nüfus ülke geneline asimetrik dağılmıştır. Alplerin geniş bölgelerinde yerleşim yoktur. Yıllık nüfus artışı 2004 yılına göre yüzde 0,14 seviyesindedir. Ortalama yaşam süresi erkeklerde 76,4, kadınlarda 82,1 yıldır. Din Avusturya'da Hristiyanlık egemen dindir. 2001 nüfus sayımında, ülke nüfusunun %73,6'sı Katolik'ti. Katolik Kilisesi'nin kendisine göre, 2016 yılı itibarıyla, Katoliklerin sayısı nüfusun %58,8'ine düştü. Buna karşılık, göç nedeniyle Avusturya'da Müslümanların sayısı son yıllarda arttı; 2001 yılında nüfusun %4.2'si kendisini Müslüman olarak tanımlıyordu; 2010'da yaklaşık %5 ila %6.2'ye, 2016'da ise %7.9'a yükseldi. Dil Avusturya'da standart Avusturya Almancası konuşulur, ancak öncelikle eğitimde, yayınlarda, duyurularda ve web sitelerinde kullanılır. Çoğunlukla Almanya'nın Standart Almancası ile aynıdır, ancak bazı kelime farklılıkları vardır. Bu Standart Almanca dili, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Lihtenştayn'ın yanı sıra Almanca konuşan önemli azınlıklara sahip olanlar arasında resmi bağlamlarda kullanılır: İtalya, Belçika ve Danimarka. Bununla birlikte, Avusturya'nın ortak konuşulan dili okullarda öğretilen Standart Almanca değil, Bavyera-Avusturya dilidir : bir Yukarı Almanca Avusturyalı olmayan Alman lehçelerini konuşanların yanı sıra kendi aralarında ve farklı derecelerde güçlükle anlaşılan yerel dil veya lehçeler topluluğu. Kolektif bir bütün olarak ele alındığında, Alman dilleri veya lehçeleri , Avusturya'da ikamet eden %2,5'lik Alman doğumlu vatandaşları içeren nüfusun %88,6'sı tarafından yerel olarak konuşulmaktadır, ardından Türkçe (%2,28), Sırpça (%2,21), Hırvatça (%1,63), İngilizce (%0,73), Macarca (%0,51), Boşnakça (%0,43), Lehçe (%0,35), Arnavutça (%0,35), Slovence (%0,31), Çekçe (%0,22), Arapça (%0,22) %) ve Rumence (%0,21) gelmektedir. Avusturya'nın Karintiya ve Steiermark federal eyaletleri, Slovence konuşan önemli bir yerli azınlığa ev sahipliği yaparken, en doğudaki eyalet olan Burgenland'da (eskiden Avusturya-Macaristan'ın Macar kısmının bir parçasıydı ), Macarca ve Hırvatça konuşan önemli azınlıklar var ; Avusturya'nın bu eyaletlerinde Almanca'nın yanı sıra Hırvatça, Macarca ve Slovence de resmi dil olarak kabul edilmektedir. Statistik Austria tarafından 2001 yılı için yayınlanan nüfus sayımı bilgilerine göre Avusturya'da toplam 710.926 yabancı uyruklu yaşıyordu. Bunların en büyüğü, açık farkla eski Yugoslavya'dan 283.334 yabancı uyrukludur ( bunların 135.336'sı Sırpça; 105.487 Hırvatça; 31.591 Boşnakça – yani toplamda 272.414 Avusturya'da ikamet eden anadili, artı 6.902 Slovence ve 4.018 Makedonca konuşur). İkinci en büyük dilsel ve etnik grup nüfusu, şu anda Avusturya'da yaşayan 200.000 ila 300.000 kişilik Türklerdir (azınlık Kürtler dahil). Bir sonraki en büyük dilsel ve etnik grup nüfusu, Avusturya dışından gelmelerine rağmen anadili Almanca konuşan 124.392'dir (çoğunlukla Almanya'dan, bazıları İsviçre'den, İtalya'daki Güney Tirol'den, Romanya'dan veya eski Sovyetler Birliği'nden.) Eyaletler ve şehirler Federal bir cumhuriyet olan Avusturya, dokuz eyaletten oluşur: Avusturya'nın en büyük şehirleri Viyana (1,71 milyon), Graz (261 bin), Linz (189 bin), Salzburg (148 bin) ve Innsbruck'tur (120 bin). Tabiat şartları icabı kış sporlarının merkezi durumundadır. Dolayısıyla turizm ve kış sporları çok gelişmiştir. Okuma-yazma oranı oldukça yüksektir [%98 (1983)]. Ülkedeki eğitim kurumları Avrupa'nın en eski eğitim kurumlarındandır. Meselâ Viyana Üniversitesi 1365'te kurulmuştur. Ülkede mevcut dört üniversite ve buna bağlı çeşitli fakülte ve üniversite seviyesinde akademiler vardır. Kilisenin eğitim ve öğretimde büyük bir ağırlığı vardır. Avrupa'nın kavşak noktası olduğu için taşımacılık ve ulaşım çok gelişmiştir. Siyaset Avusturya anayasasına göre ülke demokratik federal bir cumhuriyettir. Burgenland, Karintiya, Aşağı Avusturya, Yukarı Avusturya, Salzburg, Steiermark, Tirol, Vorarlberg ve Viyana olmak üzere dokuz eyaletten oluşmaktadır. Yürütme Devlet Başkanı, Federal Cumhurbaşkanı sıfatı taşır. Anayasa, altı yıllık bir devre için devlet başkanının halk tarafından seçilmesini şart koşmuştur. Federal Cumhurbaşkanı dış meselelerde devleti temsil eder. Anlaşma ve kanunları imzalar, şansölye, yardımcı şansölye, bakan ve diğer yetkilileri tayin eder. Başkan aynı zamanda meclisi toplar, fesheder ve tatile sokabilir. Yasama Parlamento iki kamaralıdır: Bundesrat (Eyaletler Meclisi), eyalet parlâmentoları tarafından seçilen 62 milletvekilinden; Nationalrat (Millî Meclis) ise nisbi temsil ile doğrudan seçilen 183 üyeden oluşmaktadır. Nationalrat adaylarının en az 19 yaşını doldurma şartı vardır. Bundesrat'ta hangi eyaletin kaç parlamenterle temsil edileceği, eyaletin nüfusuna bağlı olarak belirlenir. Bu meclis sadece danışman fonksiyonuna sahip olmasına karşın, kimi yasaların çıkmasını geciktirebilir. Avusturya'da oy kullanma yaşı 16'dır. Siyasî partiler ve başkanları Avusturya Sosyal Demokratik Partisi (SPÖ) - Pamela Rendi-Wagner Avusturya Halk Partisi (ÖVP) - Sebastian Kurz Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) - Norbert Hofer Avusturya’nın Geleceğinin İttifakı (BZÖ) - Johanna Trodt-Limpl Yeşiller (GRÜNE) - Werner Kogler Yeni Avusturya Partisi(NEOS) - Beate Meinl-Reisinger Avusturya Komünist Partisi (KPÖ) - Mirko Messner Ekonomi Avusturya ekonomisi, sanayi, turizm ve tarıma dayanmaktadır. Tarıma elverişli toprakları azdır. Bol ürün alabilmek için modern tarım II. Dünya Savaşı'ndan sonra hızla gelişmiştir. Ülkenin alçak bölgelerinde bulunan çayırlık alanlarda hayvancılık gelişmiştir. Ekonomisinin ana kaynağını meydana getiren sanayi dalında, pik demir ve ham çelik, alüminyum üretimi ön sıralarda yer alır. Kağıt, kimyasal madde ve plastik diğer sanayi ürünleridir. Avusturya, dünyanın önde gelen tabii magnezit üreticisidir. Schwechat'taki büyük petrol rafinerisi, ülkenin toplam petrol ve petrol ürünleri tüketiminin dörtte üçünü karşılar. Geniş ormanlarından elde edilen kerestenin sadece bir bölümü ülkede işlenir. İşlenmemiş kereste ülkenin başlıca ihraç ürünleri arasında yer alır. En önemli ihraç ürünlerini; makineler, elektronik araçlar, maden ürünleri, kâğıt, elektrik enerjisi, gıda maddeleri meydana getirir. Kültür Sanat ve mimari Avusturyalı sanatçılar ve tasarımcılar arasında ünlü ressamlar Ferdinand Georg Waldmüller, Rudolf von Alt, Hans Makart, Gustav Klimt, Oskar Kokoschka, Egon Schiele, Carl Moll ve Friedensreich Hundertwasser, ünlü fotoğrafçılar Inge Morath ve Ernst Haas ve ünlü mimarlar Johann Bernhard, Fischer von Erlach, Otto Wagner, Adolf Loos ve Hans Hollein (1985 Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi) gibi isimler yer alır. Çağdaş sanatçı Herbert Brandl önemli sanatçılardan biridir. Edebiyat Avusturya, sanatçılar ve bilim insanları ülkesi olarak tanınmasına uygun biçimde her zaman şairler, yazarlar ve romancılar ülkesi olmuştur. Roman yazarları Arthur Schnitzler, Stefan Zweig, Thomas Bernhard ve Robert Musil, şairler Georg Trakl, Franz Werfel, Franz Grillparzer, Rainer Maria Rilke, Adalbert Stifter, Karl Kraus ve çocuk edebiyatı yazarı Eva İbbotson Avusturya'nın ünlü edebiyatçıları arasında yer alır. Ünlü çağdaş oyun yazarları ve romancılar arasında Nobel Edebiyat Ödülü bulunan Elfriede Jelinek, Peter Handke ve Daniel Kehlmann yer almaktadır. Turizm Avusturya'nın dağları, ormanları ve vadileri yaz ve kış aylarında ideal tatil yerleridir. Göller, dağlar ve vadiler, çeşitli sporları ile ünlüdür. Viyana ise müzik, güzel sanatlar ve tarihi eserlerin merkezidir. Operalar, sanat galerileri bale gösterilerinin verildiği salonlar başşehirde toplanmıştır. Kış aylarında binlerce ziyaretçi, kayak yapmaya Avusturya'ya gelmektedir. Kaynakça Avrupa ülkeleri Orta Avrupa Almanca konuşan ülkeler Denize kıyısı olmayan ülkeler Liberal demokrasiler Avrupa Konseyi ülkeleri Avrupa Birliği ülkeleri Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler 1955'te kurulan bölgeler ve ülkeler Batı Avrupa Erasmus Ödülü sahipleri Akdeniz İçin Birlik ülkeleri Orta Avrupa ülkeleri
1887
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bi%C3%A7imsel%20dil%20kuram%C4%B1
Biçimsel dil kuramı
Biçimsel dil kuramı, teorik bilişimin temel dallarından biridir. Bir biçimsel dil, abece denilen belli bir küme Σ üzerinde kurulan dizilerden oluşur. Biçimsel dilleri tanımlamak için ifadeler, gramerler ya da tanımlanan dile ait olan dizileri kabul eden otomatlar kullanılır. Bunun yüzünden otomat kuramı ile ilişkisi çok önemlidir. Biçimsel diller, Chomsky sınıflandırmasına göre 4 sınıfa ayırılır: Tip 3 Düzenli diller Tip 2 Bağlamdan bağımsız diller Tip 1 Bağlama duyarlı diller Tip 0 Özyinelemeli sayılabilir diller Her sınıf, daha küçük sayılı sınıfların bir alt kümesidir. Tip 0 en genel sınıftır, Turing makine ve bilgisayar programıyla sayılanan her dilli kapsar. Bu sınıflandırma (hiyerarşi), dillerin dizilerini türeten gramer ya da kabul eden makinaların hesaplama gücüne göre yapılmıştır. Uygulama Teorik bilişim bilimi bakımından önemli olan bu madde pratikte programlama dilleri kullanarak bilgisayar programları üretilmesini sağlayan derleyici ve yorumlayıcı yazılımlarının hazırlanmasında önemli bir rol oynar. Biçimsel dil kuramı, sıfırdan bir programlama dili geliştirmek isteyen bir bilgisayar programcısının ilk öğrenmesi gereken konulardan biridir. Mesela alttaki Tip 2 grameri Java, C, C++ dillerinde kullanılan kayan nokta (İngilizce: floating point) sayılarından oluşan biçimsel dili tanımlar; bu dil 3.1415 ya da 1.40239846e-45f gibi sayıların yazılış şekillerini gösterir. FloatingPointLiteral: Digits . [Digits] [ExponentPart] [FloatTypeSuffix] . Digits [ExponentPart] [FloatTypeSuffix] Digits ExponentPart [FloatTypeSuffix] Digits [ExponentPart] FloatTypeSuffix Digits: Digit Digits Digit Digit: 0 | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 ExponentPart: ExponentIndicator SignedInteger ExponentIndicator: one of e E Si gnedInteger: [Sign] Digits Sign: one of + - FloatTypeSuffix: one of f F d D Formal dilleri Teorik bilgisayar bilimi
1894
https://tr.wikipedia.org/wiki/Portekiz
Portekiz
Portekiz ya da resmî adıyla Portekiz Cumhuriyeti (), Avrupa’nın güneybatısında İber Yarımadası üzerinde yer alan, Avrupa Kıtası'nın en batısındaki ülkedir. Portekiz kuzeyden ve doğudan İspanya ile, güneyden ve batıdansa Atlas Okyanusu ile çevrilidir. Atlas Okyanusu’nun kuzey yarım küredeki bölümünde bulunan Azorlar ve Madeira takımadaları özerk yönetimleriyle birlikte Portekiz’in birer parçasıdır. Geçen 3.100 yıl boyunca Portekiz toprakları, ülkenin kültürünü, tarihini, dilini ve etnik yapısını etkileyen ve içlerinde Fenikeliler, Yunanlar, Romalılar, Cermenler ve Endülüs Emevileri’nin de bulunduğu çeşitli medeniyetlerin geçişine tanık olmuştur. 5. yüzyılda Portekiz ülkesi Douro Nehri’nin ağzındaki Portu (günümüzdeki Porto şehri) ile Cale (günümüzdeki Vila Nova de Gaia) şehirlerine istinaden Latince Terra Portucalis diye anılıyordu. 1093 yılında Kastilya ve Leon Kralı VI. Alfonso, krallığının güneybatısındaki toprakları Henrique de Borgonha’ya vererek Portus Cale Kontluğu‘nu kurdu. Comes Portucalensis denen bu kontluk sonraki yıllarda bağımsız bir krallığın doğuşuna sahne olmuştur. 15. ve 16. yüzyıllarda Brezilya’dan Filipinler’e uzanan Portekiz İmparatorluğu dünyanın önde gelen ekonomik, politik ve kültürel güçlerinden biriydi. 20. yüzyılda imparatorluğun sona ermesiyle birlikte Portekiz Avrupa’ya dönmüştür ve günümüzde dengeli demokratik yapısıyla Avrupa Birliği’nin bir parçasını oluşturmaktadır. Tarihçe Portekiz, 5 Ekim 1143’te Kastilya ve León Kralı VII. Alfonso’nun Portekiz Kontluğu’nun bağımsızlığını tanıması ve I. Afonso’yu Portekiz Kralı olarak kabul etmesiyle bağımsız bir ülke olarak kurulmuştur. Günümüzdeki topraklarının yarısı kadar bir alanda kurulduktan sonra Afonso ve kendisinden sonra gelen krallar Hristiyan tarikatlarının askerî desteğiyle Endülüslüler’den daha fazla toprak koparabilmek için sürekli güneye doğru ilerlemişlerdir. 1249 yılında Algarve’nin güney kıyılarına ulaştıktan sonra Portekiz Reconquistası (Fetih) sona ermiştir. 1383 yılında erkek vâris bırakmadan ölen Portekiz Kralı’nın kızıyla evli olan Kastilya Kralı Portekiz tahtında hak iddia edince ortaya çıkan halk ayaklanması 1383-1385 Krizi’ne yol açtı. Sonradan I. João olarak Portekiz tahtına geçen Avizli João ve general Nuno Álvares Pereira yönetimindeki bir kısım soyludan ve halktan oluşan birlikler Aljubarrota Savaşı’nda Kastilya birliklerini yendi. Bu savaş hâlâ komşu İspanya ile olan bağımsızlık mücadelesinin bir sembolü olarak görülmekte ve Portekiz tarihinin en ünlü savaşı olarak değerlendirilmektedir. 1373 yılında İngiltere ile yapılan ittifak günümüzde de devam etmekte ve muhtemelen tarihin en uzun ittifakı sayılmaktadır. Bu ittifakı izleyen yıllarda Portekiz Dünya’nın keşfi için öncülük yapmış ve Keşif Çağı‘nı başlatmıştır. Kral I. João’nun oğlu Prens Infante Henrique o Navegador (Denizci Henrique), bu çağın başlangıcında büyük rol oynamış ve keşif gezilerinin ana destekleyicisi olmuştur. 1415 yılında bir Portekiz filosunun Kuzey Afrika’daki zengin ticaret merkezi Ceuta’yı ele geçirmesiyle Portekiz İmparatorluğu başlamıştır. Bunu Atlas Okyanusu’ndaki ilk keşifler izlemiş, Azorlar ve Madeira’nın keşfiyle ilk sömürgecilik hareketleri başlamıştır. 15. yüzyıl boyunca Portekizli kâşifler, Avrupa’da çok aranan değerli baharatların ülkesi Hindistan yolunu ararken Afrika kıyıları boyunca güneye doğru seyahat ettiler ve yol boyunca ticaret noktaları kurdular. Sonunda 1498 yılında Vasco da Gama deniz yoluyla Hindistan’a ulaştı ve günümüzün onda biri olan bir milyon nüfusa sahip Portekiz için refah dönemi başladı. 1500 yılında Brezilya'ya ayak basan Pedro Álvares Cabral burayı Portekiz topraklarına kattı. On yıl sonra Afonso de Albuquerque, Hindistan’daki Goa’yı, Basra Körfezi’ndeki Hürmüz’ü ve günümüz Malezya’sındaki Malakka’yı işgal etti. Dolayısıyla Portekiz İmparatorluğu Hint Okyanusu ve Güney Atlas Okyanusu’ndaki ticaret yollarının egemenliğini eline geçirdi. 1580 yılından 1640 yılına kadar Portekiz’in bağımsızlığı bir süre sekteye uğradı. Fas’taki Osmanlı Fas kuvvetleriyle yaptığı Vadisseyl Muharebesi sırasında ölen Portekiz Kralı I. Sebastião ardında erkek vâris bırakmayınca İspanya Kralı II. Felipe taht üzerinde hak iddia etti ve Portekiz Kralı I. Filipe olarak tahta geçti. Bu savaş Portekiz'i büyük devletler sınıfından çıkardığı gibi Kuzey Afrika'ya ve Fas'a tehdidi ortadan kaldırmış, Osmanlı devletini Kuzey Afrika'nın tartışmasız hakimi haline getirmiştir. Ancak bundan hoşnut kalmayan Portekiz soylularının desteğiyle ayaklanma başlatan IV. João 1640 yılında kral ilan edilerek Bragança hanedanını başlattı. Aynı dönemde Büyük Britanya ve Hollanda, Portekiz İmparatorluğu’nun denizaşırı topraklarını ele geçirmek için saldırmaktaydı ve Portekiz özellikle 1822’de Brezilya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, 20. yüzyıla kadar sürecek olan bir çöküş dönemine girdi. 5 Ekim 1910 tarihindeki cumhuriyetçi devrim Portekiz monarşisini ortadan kaldırdı. Ama devam eden kaos ortamı ve I. Dünya Savaşı’na askerî katılımın artırdığı önemli ekonomik problemler 28 Mayıs 1926'daki askerî darbeye neden oldu. Bu darbe sonucunda António de Oliveira Salazar ekonomik dengeyi ve toplumsal düzeni sağlayarak 1933 yılına kadar sürecek olan sağ eğilimli askerî diktatörlük tarafından başa getirildi. Gelenekçi otoriter bir rejim olan ve faşizme yakınlığıyla tanınan Estado Novo (Yeni Devlet) yeni bir anayasanın kabulüyle Salazar tarafından kuruldu. II. Dünya Savaşı’nda İttifak Devletleri’ne yaptığı yardımlar nedeniyle bu rejim ayakta kalmaya devam etti. 1961 yılında Angola’da, 1963 yılında Portekiz Ginesi’nde ve 1964 yılında Mozambik’te başlayan bağımsızlık hareketleri Portekiz Sömürge Savaşları’na yol açarak yönetimdeki rejimi zayıflattı. 1968 yılında Salazar yönetimden ayrıldı ve yerine Marcelo Caetano geçti. 25 Nisan 1974 tarihindeki kansız solcu askerî darbe Afrika sömürgelerine bağımsızlıklarını verdiği gibi günümüzün demokratik rejiminin kurulmasına da önayak oldu. Avrupa Birliği’ne tam üyeliğe 1986 yılında kabul edilen Portekiz 1999 yılında da Euro para birimini kullanmaya başladı. Devlet yapısı Portekiz 1976 yılında kabul edilen anayasaya göre yönetilen demokratik bir cumhuriyettir. Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Meclisi (Assembleia da República), Hükûmet ve Mahkemeler; Portekiz devletinin dört ana organını oluşturur. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı; Portekiz Anayasası’nda temel alınmıştır. Beş yıllık görev süresi için halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı’nın yürütme görevi yoktur ve Devlet Başkanlığı görevini yerine getirir. Cumhuriyet Meclisi; dört yıllık görev süresi için halk oylamasıyla seçilen 230 milletvekilinden oluşan yasama organı görevini icra eden parlamentodur. Yürütme organı olan hükûmet; kendi Bakanlar Kurulunu ve onların müsteşarlarını seçen başbakan tarafından yönetilir. Ulusal ve bölgesel hükûmetlerde iki siyasi partinin çoğunluğu görülmektedir: Sosyalist Parti ve Sosyal Demokrat Parti. Mahkemeler; ceza, idari ve malî olarak üçe ayrılır. Yüksek Mahkeme, temyiz kararlarında son karar verici mekanizmadır. Dokuz üyeli Anayasa Mahkemesi, yasaların anayasaya uygunluğunu gözetir. Uluslararası ilişkiler ve askerî yapı Portekiz 1949 yılından beri NATO’ya, 1986’dan beri Avrupa Birliği’ne ve 1996’dan itibaren de Portekizce Konuşan Ülkeler Topluluğu’na üyedir. Brezilya ile dostluk ve çifte vatandaşlık antlaşması vardır. Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Çin ile (Makao nedeniyle) olduğu gibi Latin Avrupa ülkeleriyle (İspanya, İtalya, Fransa ve Romanya) de iyi ilişkilere sahiptir. Fas ile yüzyıllardan beri süregelen yakın diplomatik bağları bulunur. Portekiz’in tek uluslararası anlaşmazlığı, Badajoz Antlaşması sonucunda 1801 yılında İspanya buyruğu altına giren Olivenza belediyesi ile ilgilidir. 1814-1815 yılları arasında yapılan Viyana Kongresi’ne istinaden Portekiz tarafından bu belediye geri alınmak istenmektedir. Yine de Avrupa Birliği üyesi iki ülke arasındaki ilişkiler gergin değildir. Portekiz Silahlı Kuvvetleri üç ana kuvvetten oluşur: Ordu, Donanma, ve Hava Kuvvetleri. Portekiz 20. yüzyılda iki önemli askerî harekâta katılmıştır: I. Dünya Savaşı ve Sömürge Savaşı (1961-1974). Portekiz kendi sınırları dışında birçok barış gücüne asker göndermiştir: Doğu Timor, Bosna, Kosova, Afganistan, Irak ve Lübnan. Zorunlu askerlik hizmeti 2003 yılında kaldırılmıştır. İdarî yapı Portekiz idarî yapısı temel olarak 308 belediyeye (Portekizce: concelho) dayanır. Bu belediyeler bucak adı verilen (Portekizce: freguesia) 4.000’den fazla bölüme ayrılır. Belediyeler idarî açıdan alt bölge ve bölgelere bağlanır. 1976 yılından beri en üst idarî yapı “Anakara Portekizi” ile Azorlar ve Madeira özerk bölgeleridir. Coğrafya Portekiz toprakları, İber Yarımadası üzerindeki alanı (Portekizlerin çoğu tarafından kıta olarak anılır) ve Atlantik Okyanusu'ndaki iki takımadayı içerir: Madeira ve Azor takımadaları. Portekiz, 30° ve 42° K enlemleri ile 32° ve 6° B boylamları arasındadır. Azor Adaları ve Madeira Orta Atlas Okyanusu üzerindedir. Bu adaların bazıları 1957 yılı gibi yakın geçmişe kadar volkanik olarak etkindi. Portekiz’in anakaradaki toprakları, en büyük nehri olan Tejo Nehri ile ikiye bölünür. Kuzey kısmı içeride düzlükler barındıran ve dört yerde kesintiye uğrayarak tarıma elverişli alanlar yaratan dağlık bir bölgedir. Tejo Nehri ile Algarve arasındaki güney kısmı genelde serin ve yağmurlu bir iklime sahip kuzeyden daha ılık ve kuru bir iklime sahip ovalardan oluşur. Alentejo’dan dağlarla ayrılan Algarve bölgesi ise Fas ve Güney İspanya’ya benzer bir Akdeniz iklimine sahiptir. Portekiz’in en yüksek noktası Pico Adası’nda bulunan 2.351 m. yüksekliğinde eski bir yanardağ olan Pico Dağı’dır. İklim Portekiz, Akdeniz iklimine sahiptir. Avrupa’nın en sıcak ülkelerinden biri olan Portekiz’in ana karadaki topraklarında yıllık ortalama sıcaklık kuzeyde 15 °C ve güneyde 18 °C’dir. Madeira ve Azor Adaları sıcaklık aralığı daha dardır. Bahar ve yaz mevsimlerinde güneşli, sonbahar ve kış mevsimlerinde yağmurlu ve rüzgârlıdır. Toplamda, ülke yüzölçümü 92.090 km² kapsar. Ekonomi Portekiz 1986 yılında Avrupa Birliği’ne katıldı ve kararlı bir ortamda uyum çalışmalarına başladı, sağlıklı bir büyüme düzeyine erişti. Hükûmetler reformlar uygulayarak birçok devlet teşekkülünü özelleştirdi ve ekonominin önemli alanlarını liberalleştirdi. Portekiz 1999 yılında Euro kullanımına geçen ülkelerden biridir. Başlıca endüstriler içinde petrol rafinerileri, çimento, otomotiv, kâğıt, tekstil, ayakkabı, koltuk ve şişe mantarı üretimi (Dünya lideri) sayılabilir. Tarım artık ekonominin en büyük kısmını oluşturmasa da Portekiz şarapları, özellikle Porto şarabı ve Madeira şarabı dünya çapında pazarlanmaktadır. Özellikle Algarve ve Madeira bölgelerinde turizm de önemli bir geçim kaynağıdır. Turizmden önemli derecede gelir elde edilmesinin yanında, Portekiz tarım ve sanayi gibi alanlarda diğer Avrupa ülkelerine oranla çok daha düşük verim alabilmektedir. AET ülkeleri arasında en yoksul ülke olan Portekiz'de, özellikle tarımda geleneksel yöntemlerin kullanılmaya devam edilmesi ve hâlâ son teknoloji aletlerine geçilememesi tarımdan verim alma şansını düşürmektedir. Ülkedeki malların çoğu ithal bulunmaktadır. Özellikle Güney Amerika ülkelerinden bölgeye özgü meyve ve sebze çeşitlerinin ithali gerçekleşmektedir. Portekiz'de pirinç, buğday, mısır, patates gibi ürünler yetiştirilir. iklimine rağmen incir, badem, portakal gibi ürünler de yetiştirilir. En çok ekilen tarım ürünleri ise mısır, üzüm, çavdar ve zeytindir. Akdeniz bölgesine özgü kültür bitkileri ise buğdaydır. Ayrıca Portekiz'de dış satımı en çok olan ürün porto şarabıdır. F.F.F. kelimeleri Portekiz'in kısaca ünlü olan şeylerini özetler. 1. F FADO SADNESS SONGS 2. F FUTBALL 3. F DE FİESTA Portekiz Golden Visa programı, yabancı yatırımcılara yönelik sunulan bir yatırım programıdır ve ayrıca ARI (Authorization for Residency by Investment) olarak da bilinir. Program, AB vatandaşı olmayan yatırımcılara Portekiz'de oturma izni sağlar ve Ekim 2012'de başlatılmıştır. Programın amacı, 2008 krizinden sonra Portekiz'e uluslararası sermaye çekmektir. Program, başlangıcından bu yana 6 milyar Euro'dan fazla yatırım çekmiş ve sürdürülebilirliği ve başarısı kanıtlanmıştır. Portekiz Golden Visa programının en büyük avantajlarından biri, başvuranlara ve aile bireylerine Portekiz'de yaşama, çalışma ve eğitim alma hakkı sağlamasıdır. Ayrıca program, beş yıl sonra Portekiz vatandaşlığına başvurma olanağı da sunar. 16 Şubat 2023'te Portekiz hükûmeti, ülkedeki konut kriziyle mücadele etmek için Golden Visa programının revize edilmesini veya olası olarak sona erdirilmesini içeren bir dizi önlemleri açıkladı. Enerji, ulaşım ve iletişim 2006 yılı verilerine göre Portekiz, enerji üretiminin %55’ini kömür ve petrol ile çalışan enerji santrallerinden sağlamaktadır. Kalan %40 barajlar ve %5 de rüzgâr enerjisi ile sağlanmaktadır. Hükûmet rüzgâr ve güneş enerjisi gibi alternatif enerji kaynakları üzerine yatırım yapmaya çalışmaktadır. Giderek artan otomobil kullanımı ve sanayileşme nedeniyle ulaşım 1990’larda öncelik kazanmıştır. Ülkenin 68.732 km.’lik karayolu ağının 2.000 km.’sini 44 otoyol oluşturmaktadır. İki büyük şehirde, her biri 35 km.’yi geçen metro sistemi bulunmaktadır: Lizbon Metrosu ve Porto Metrosu. 2008 yılında yapımına başlanacak olan ve günümüzde kullanılan Pendolino trenlerinin yerine geçecek yüksek hızlı TGV tren hattı Porto’yu Lizbon’a ve Lizbon’u Madrid’e bağlayacaktır. Ota’ya Lizbon şehri için yeni bir havaalanı da inşa edilecektir. Portekiz dünyanın en yüksek cep telefonu kullanım oranına sahiptir. Mart 2006 verilerine göre evlerin %30’unda yüksek hızlı internet hattı, şirketlerin %78’inde de internet bağlantısı vardır. Portekizlilerin büyük çoğunluğu televizyon kanallarını kablo üzerinden seyretmektedir (Haziran 2004: evlerin %73.6’sı). En önemli havaalanları Lizbon’daki Portela Havaalanı, Faro, Porto’daki Francisco Sá Carneiro Havaalanı, Funchal (Madeira) ve Ponta Delgada’dır (Azorlar). Nüfus yapısı Portekiz, dil ve din açısından oldukça bağdaşık yapıda bir ülkedir. Portekiz halkı değişik etnik grupların karışımından oluşur: Roma öncesi İber ve Kelt kabileleri ile Eski Romalılar ve Cermen halkları. 2001 nüfus sayımı sonucunda %51,7’si kadın olan Portekiz’in nüfusu 10.356.117 olarak belirlenmiştir. 2003 yılı sonunda nüfusun %4,2’sini yasal göçmenler oluşturmaktaydı. En büyük göçmen toplulukları Ukrayna, Brezilya, Yeşil Burun Adaları ve Angola gibi ülkelerden olsa da Güney Amerika ve Doğu Avrupa’nın diğer ülkelerinden de göçmenler bulunmaktadır. Portekiz nüfusunun büyük çoğunluğu Katoliktir. En büyük metropolitan alanları Lizbon, Porto, Braga, Coimbra ve Aveiro’dur. 2010 yılında Portekiz'de eşcinsellere evlilik izni verildi ve böylece Portekiz, eşcinsel evliliğin yasal olduğu dünyanın sekizinci ülkesidir. Eğitim Portekiz’deki eğitim sistemi dört basamakta toplanır: Okul öncesi (altı yaş altı çocuklar için), Temel eğitim (6 ile 15 yaş arası çocuklar içindir ve zorunludur. Bu basamak üç aşamalı şekilde (4+2+3) dokuz yıl sürer. Birinci aşama dört yıl sürer ve esas olarak karakter gelişimi ve ileri çalışmalar için temel bilgi oluşturmaya odaklanılır. İkinci aşama iki yıldır ve disiplinlerarası çalışmalara giriş yapılır. Üçüncü ve sonuncu aşama üç yıl sürer ve bu eğitimin disiplinler arası hale geldiği aşamadır.) Orta öğretim (üç yıl sürer ve 2010 yılından itibaren zorunludur.) Yükseköğretim (üniversite ve politeknik okullarında okutulmaktadır.) Portekiz üniversiteleri 1290 yılından beri eğitim vermektedir. Üniversiteler fakültelere bölünmüştür. 2011 yılından itibaren geçerli olmak üzere Bologna süreci uygulamasına geçilmektedir. Emeklilik 2020'den itibaren Portekiz'de emeklilik yaşı hem erkekler hem de kadınlar için 66 yıl 5 aydır. Hukuk sistemi 19. yüzyılın sonuna kadar başlıca Fransız yasalarından etkilenen hukuk sistemi o zamandan beri daha çok Alman yasalarından etkilenmeye başlamıştır. Başlıca yasalar arasında Anayasa (1976), Medeni Kanun (1966) ve Ceza Kanunu (1982) sayılabilir. Kültür Portekiz Akdeniz’den geçen çeşitli medeniyetlerin ve Keşif Çağı’nda dünyanın değişik bölgelerinde etkileştiği medeniyetlerin etkisiyle kendine özgü bir kültür geliştirmiştir. Portekiz edebiyatı yazılı eserler ve şarkılarla gelişmiş olup Batı medeniyetinin en erken edebiyatlarından birini oluşturur. 1350 yılına kadar Portekizli ve Galiçyalı gezgin ozanlar tüm İber Yarımadası’na edebî etkilerini yaymıştır. Gil Vicente (1465 (?) - 1536 (?)) hem Portekiz hem de İspanyol drama geleneğinin kurucularındandır. Maceraperest ve şair Luís de Camões (yak. 1524 - 1580) Os Lusíadas adlı epik şiirini Virgil'in Aeneid adlı eserini temel alarak yazmıştır. Modern Portekiz şiirinin temeli, Fernando Pessoa’nın (1888 - 1935) eserlerinde görüldüğü üzere neoklasik ve çağdaş tarzlardadır. Günümüz Portekiz edebiyatının uluslararası alanda tanınmasında önde gelen edebiyatçılar arasında şu isimleri sayabiliriz: Almeida Garrett, Camilo Castelo Branco, Eça de Queirós, Sophia de Mello Breyner Andresen, António Lobo Antunes, ve 1998 yılında Nobel Ödülü kazanan José Saramago. Portekiz müziği çeşitli tarzları barındırır. En tanınanı, genellikle Portekiz gitarı ile anılan ve saudade yani özlem ve hasret duyma duygusuyla özdeşleşen, melankolik şehir müziği Fado’dur. Fado’nun uluslararası alanda tanınmış yorumcuları arasında Amália Rodrigues, Mariza, Mísia, ve Madredeus’u sayabiliriz. :: Terreiro do Fado :: Fado ve halk müziğinin yanı sıra Portekiz gençliği rock, pop ve Portekiz’deki büyük Afrikalı toplulukları tarafından yapılan hip-hop tuga gibi çağdaş müziklere de ilgi duymaktadır. Portekiz’de her yıl çeşitli müzik festivalleri düzenlenir: Zambujeira do Mar, Paredes de Coura, Rock in Rio Lisboa, 2005 yılında MTV Europe Music Awards. Portekiz geleneksel mimarisi çeşitli etkilenmelerle ortaya çıktığı için farklılık taşır. Günümüzde Eduardo Souto de Moura ve Álvaro Siza Vieira gibi dünya çapında ünlü mimarları vardır. Görsel sanatlarda da dünya çapında adı duyulmuş Vieira da Silva ve Paula Rego adlı ressamlar sayılabilir. 1990’lardan beri, 1956’da kurulan Calouste Gulbenkian Vakfı’na Lizbon’daki Belém Kültür Merkezi ile Porto’daki Serralves Vakfı ve Müzik Evi’ni katarak kamuya açık kültürel kurumlarını artırmıştır. Mutfak Portekiz mutfağı, pirinç, patates, ekmek, et, deniz ürünleri ve balık kullanılan çeşitli tariflerle zengin bir mutfaktır. Portekizlilerin özellikle Morina balığından yapılmış yemekleri çok sevdikleri ve Portekiz’de bacalhau denen bu yemeklerin yılın her günü için farklı olmak üzere 365 değişik şekilde pişirildiği söylenir. Pastéis de Bacalhau, Bacalhau à Brás ve Bacalhau à Gomes de Sá en popüler tariflerdir. Diğer iki popüler balık tarifi ızgara sardalye ve soğan, sarımsak, defne yaprağı, patates, domates, biber, maydanoz veya kişniş karışımı ile birkaç balık türünden yapılan domatesli bir çeşit güveç olan caldeirada’dır. Portekiz pasta sanatının kökeni ülkeye yayılmış birçok Orta Çağ Katolik manastırındadır. Çok az malzeme (çoğunlukla badem, vanilya, tarçın, un, yumurta ve biraz likör) kullanan bu manastırlar, olağanüstü geniş yelpazede farklı hamur işleri yaratmayı başardılar ki bunlardan Lizbon’un pastéis de Belém (veya pastéis de Nata) ve Aveiro’nun Ovos-Moles gibi tatlı ve kekleri çok revaçtadır. Yumurtalı Portekiz turtası olarak da bilinen Pastéis de Nata'nın tarihi 17. yüzyıla kadar uzanır. Bu tatlı Jerónimos Manastırı'ndaki rahipler tarafından bulunmuştur. Portekiz’in kendine özgü fast-food tarzı yemeği ise Porto’nun Francesinha‘sı (Frenchie), yine Porto'dan geleneksel yemek "Tripas à moda do Porto" ve "bifanas" (ızgara domuz) veya ülke çapında iyi bilinen prego (ızgara dana eti) sandviç'ler yer alır. Sığır, domuz, kuzu, keçi veya tavuktan yapılan tipik Portekiz et tarifleri arasında et, pirinç, patates ve diğer sebzelerin haşlanmasıyla yapılan Cozido à Portuguesa, et ve sosis parçaları ile kuru fasulyeden yapılan ve beyaz pirinçli pilav ile servis edilen Feijoada, Frango de churrasco, Leitão (süt domuzu kızartması), Chanfana ve Carne de porco à alentejana ve Espetadas bulunur. Çok popüler bir kuzey yemeği Dobrada, beyaz fasulye ve havuçlu güveçli işkembedir ve genellikle buğulanmış beyaz pirinçle servis edilir. Peri-peri tavuk, pilav ve sebzelerle servis edilen, Portekiz'in her yerinde sevilen ancak en çok Algarve bölgesinde yaygın olan baharatlı bir közde tavuk yemeğidir. Portekiz şarapları, Portekiz'i tanrıları Bacchus ile özdeş tutan Romalıların zamanından beri uluslararası olarak tanınmıştı. Günümüzde şarapseverler tarafından çok iyi tanınan birçok şarap çeşidi, uluslararası ödüller kazanmıştır. Tanınmış birçok Portekiz şarabı dünyanın en iyi şarapları arasında sayılır: Vinho Verde, Vinho Alvarinho, Vinho do Douro, Vinho do Alentejo, Vinho do Dão, Vinho da Bairrada ve tatlı Porto şarabı, Madeira şarabı ile Setúbal’ın Moscatel şarabı ile Favaios (Douro). Porto ve Madeira, özellikle dünya çapında çok çeşitli yerlerde takdir edilmektedir. Dünyada yaygın pazarlanan Porto şarabını Vinho Verde izler. Artan uluslararası talebe cevap verecek şekilde Vinho Verde ihracatı artış göstermektedir. Portekiz mutfağı çok çeşitlidir ve farklı bölgelerin kendi geleneksel yemekleri vardır. Portekizliler iyi yemek kültürüne sahiptir ve ülke genelinde sayısız iyi restoran ve tipik küçük tasquinhalar vardır. Spor Futbol Portekiz’de en popüler spor dalıdır. Ekim 2011 itibarıyla Portekiz millî futbol takımı, FIFA üyesi 208 ülke millî takımları arasında, FIFA Dünya Sıralaması'nda 8. sıradadır. Efsanevi Eusébio hâlâ Portekiz futbolunun unutulmaz sembolüdür. Luís Figo, FIFA tarafından 2001’de yılın oyuncusu seçilmiştir. Rui Costa ve Cristiano Ronaldo önemli oyuncular arasında sayılır. Vítor Baía tüm Avrupa kulüpler kupaları dahil olmak üzere tarihte en çok kupa kazanmış oyuncudur. Ayrıca José Mourinho futbol tarihinin en başarılı ve en çok kazanan teknik direktörlerinden sayılır. Portekiz’in en üst düzey futbol karşılaşmaları Superliga’da yapılmaktadır. Önemli futbol kulüpleri arasında Benfica, Porto ve Sporting sayılabilir. “2004 Avrupa Futbol Şampiyonası”’na ev sahipliği yapan Portekiz neredeyse kupayı da kazanıyordu. Final maçında Yunanistan sürpriz bir galibiyet kazanarak ilk defa Avrupa kupasını kazandı. Portekiz millî futbol takımı FIFA Dünya Kupası’nda iki kere yarı finale kaldı. İlki Eusebio’nun 9 golle gol kralı olduğu 1966’da, ikincisi de 2006’dadır. 2006 yılı yarı finalinde Fransa’ya yenilen Portekiz, daha sonra Almanya’ya da yenilerek dördüncü olabilmiştir. Son olarak 2016 yılında Fransa'da düzenlenen Euro 2016 turnuvasında ev sahibi Fransa'yı yenerek şampiyonluğa ulaşmıştır. Futboldan başka basketbol, yüzme, atletizm, tenis, jimnastik, futsal, paten hokeyi (rink hokeyi), hentbol, voleybol ve ragbi gibi birçok branşta profesyonel spor karşılaşmaları ve şampiyonalar düzenlenmektedir. En önemli yarışı “Volta a Portugal” (Portekiz Bisiklet Turu) ile bisiklet sporu ve atletizm en popüler sporlar arasındadır. Paten hokeyinde Portekiz, 15 Dünya ve 20 Avrupa şampiyonluğuyla dünyanın en çok kupa kazanan ülkesidir. Ragbi’de de birçok kupa kazanan Portekiz Temmuz 2006 itibarıyla 5 Avrupa şampiyonası kazanmıştır. Güneşli Algarve bölgesinde yapılan "Algarve Open" golf turnuvası da önemli spor etkinliklerindendir. Lizbon yakınındaki Estoril’de bulunan Autódromo Fernanda Pires da Silva, içlerinde Dünya Motosiklet Şampiyonası ile A1 Grand Prix gibi birçok motor sporunun yapıldığı en önemli yarış pistidir. Portekiz Rallisi ve Madeira Rallisi ile birlikte Baja Portugal 1000 ve Lizbon-Dakar off-road yarışları da uluslararası alanda tanınır. Triatlon dalında Dünya Kupası lideri Vanessa Fernandes sayesinde önemli adımlar atılmaktadır. Judo ve boks branşlarında da Portekiz uluslararası karşılaşmalarda madalyalar kazanmıştır. Ülkede "Jogo do Pau" (Portekiz Sopa Dövüşü) diye bilinen eski bir dövüş sanatı vardır. Kendini koruma amacıyla yapılan bu spor, genellikle genç kadınlar için çıkan anlaşmazlıkları çözmek isteyen delikanlıların yaptıkları düellolarda kullanılırdı. Doğuşu Orta Çağ’a dayanan Jogo do Pau’da silah olarak tahta sopalar kullanılır. "Jogos Populares" gibi diğer geleneksel sporlar da zevk için hâlâ yapılmaktadır. Festivaller ve bayramlar Portekiz’de yaz mevsiminde festivaller önemli yer tutar. Her şehrin ve kasabanın kendi festivali vardır. Özellikle Haziran ayı festivalleri çok popülerdir. Bu aydaki festivaller Santos Populares (popüler azizler) diye bilinen üç azize, Padovalı Antonio, Vaftizci Yuhanna ve Simun Petrus'a adanır ve tüm Portekiz’de yapılır. Pagan gelenekten gelen bu festivallerin azizlerle nasıl birleştirildiği bilinmemektedir. Büyük olasılıkla Hristiyanlık bölgeye yayılmadan önce bu eğlenceler Roma tanrıları ya da yerel tanrılar adına yapılmaktaydı. Festivallerin ortak özellikleri şarap, água-pé (bir çeşit sulandırılmış şarap), geleneksel ekmek ve sardalya, düğünler, geleneksel sokak dansları, ateş, havai fişekler ve kutlamalardır. Yararlı bilgiler Resmî tarih yazılış şekli: YYYY/AA/GG (örn. 2006/06/20) Gündelik kullanım tarih yazılış şekli: GG/AA/YYYY (örn. 20/06/2006), tarihler şu şekilde yazılır: GG de AA de YYYY (örn. 1 de Janeiro de 2005) Ondalıkları ayırmak için virgül kullanılır: 123,45 Binlikler resmî olarak boşluk bırakılarak ayrılır - 10 000 - ancak nokta da hâlâ kullanılır - 10.000. Para birimi Eurodur, (kısaltması €'dir). Avro 100 cêntimos ‘a bölünür. Avro işareti tutardan önce ya da sonra kullanılabilir, kuruş bölümü nokta ya da virgül ile ayrılabilir: 10,95 € - € 10,95 - € 10.95 - 10.95 € Posta kodu: 4+3 rakamdan oluşur, arada tire (kısa çizgi) kullanılır (2000-100 gibi). Kaynakça Kullanılan Kaynaklar Sources Dış bağlantılar Portekiz fotoğrafları Portekiz haritası Hava tahmini Akdeniz İçin Birlik ülkeleri Portekizce konuşan bölgeler ve ülkeler Güney Avrupa ülkeleri
1896
https://tr.wikipedia.org/wiki/World%20Wide%20Web%20Consortium
World Wide Web Consortium
Dünya Çapında Ağ Konsorsiyumu (World Wide Web Consortium ya da kısaca W3C), Ekim 1994'te Ağ'ın mucidi Tim Berners-Lee tarafından MIT ve CERN bünyesinde kurulmuş olan uluslararası Dünya Çapında Ağ (WWW) standartlarını belirleyen örgüttür. Birliğin standartlarına uyan ağ tarayıcıları Mozilla Firefox Opera Internet Explorer Apple Safari Google Chrome Yandex Browser Microsoft Edge Birliğin belirlediği standartlar HTML MathML XHTML XML SVG PNG Kaynakça W3C
1898
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ada
Ada
Ada, çevresi bütünüyle sularla çevrili kara parçasına verilen addır. Yeryüzündeki adaların bütünü on milyon kilometrekarelik bir yer kaplar. Adalar, tek tek olabileceği gibi, gruplar halinde de olabilir. Bu şekildeki adalara “takımada” adı verilir. Yarımada ise suyla çevrili, ancak bir tarafından ana kara parçasına bağlı bulunan coğrafi şekildir. Yer bilimi açısından adalar, kıtasal adalar ve okyanus adaları olmak üzere temelde ikiye ayrılır. Yüzen adalar ise yeni bir yer bilimi konusudur. Kıtasal Adalar Kıtasal adalar, komşu kıta kütlelerinin bir uzantısıdırlar. Tektonik hareketler, kara kütlesinin yer değişmesi sonucu komşu kıtadan ayrılarak ya da denizin ya da karanın yer bilim zamanlarındaki alçalması ya da yükselmesiyle oluşurlar. Örneğin Madagaskar adası; birinci zamanda “Avustralya-Hint-Madagaskar” kıtasının bir parçasıdır; kara kütlesinin yer değiştirmesi sonucu oluşmuştur. Denizin ya da karanın alçalması ya da yükselmesiyle oluşan karasal adalara Grönland, Büyük Britanya ve New Foundland örnek verilebilir. Bunlarda, ada ve komşu kıta, birbirlerinden oldukça sığ bir deniz kesimiyle ayrılmışlardır. Tortul birikintilerin göl, ırmak ve denizlerde kıta sahanlığı boyunca oluşturduğu deltalar da karasal adalar sınıfındadır. Okyanus Adaları Okyanus adaları, tektonik hareketlere dayalı volkanik kökenlidirler. Volkanik adalar, püskürmeyle biriken maddelerin okyanus yüzeyinde yükselmesiyle oluşurlar. Tipik örneği, Polinezya, Melanezya ve Mikronezya takım adalarının çoğu yüzeyden az çok uzak bir denizaltı tabanının üzerindeki volkanik akıntıların sonucudur. Yeni Zelanda, Yeni Gine ve Melanezya'nın bazı adaları dağlık yüzey şekillerini ve bugünkü biçimlerini toprak hareketleri sonucunda almıştır. Kıvrılmalar ve kırılmalar genellikle çok yenidir ve bu adalarda sık sık deprem olur. Ayrıca aşınan ve çöken yanardağ konilerinin çevresinde mercanlar tarafından oluşturulan sığ kayalıklara da mercan adaları (Atol) denmektedir. Örneğin, Avustralya'nın kuzeydoğusundaki Büyük Set Resifi. Fakat, Yeni Zelanda'da Avustralya'nın güneyinde ve bazı takım adalarda mercan kayalıkları yoktur. Örneğin, Markiz Adaları. Üstelik denizaltı sığlıkları bazı mercan oluşumlarına taban yerine geçmiş ve bazı takımadalar tamamıyla atollerden oluşmuştur. Örneğin, Tuamotu, Gilbert vb. Volkanik kökenli adalar, uzun, dar ve genellikle kıvrılan sıralar biçimi aldıklarında “ada yayı” diye adlandırılırlar. Ada yayları yer kabuğunun tektonik dilimlerinin birbirine yaklaştığı yerde oluşurlar. Bir dilim diğerinin altına kayar; kayan bölge, ada yayına paralel bir bir derin deniz kırığı biçiminde belirir; alta kayan dilim, eriyip, magmayı oluşturur; magma da, yayın yanardağları arasından yeniden yukarı fışkırır. Yay ile kırık arasında kalan bölgede, kayan dilimin parçacıkları ve yayda oluşan aşınma, denizde tortulların birikmesine yol açar. Birçok yay, kayan dilimin bulunduğu bölgeye doğru kabararak kıvrılır. Böylece ada oluşur. Tipik örnekleri: Aleut Adaları, ve Kuril Adalarıdır. Ama Tonga, Kermadec ve Mariana adaları ise bu oluşumdan farklı olarak iki dilim arasında yer almaktadırlar. Çeşitli birikme aşınma süreçleri sonunda bazı ada yayları kıta kütlesi içerisinde kalabilir. Güney Amerika Andları ve Kuzey Amerika’nın batısındaki Cascade Dağları tipik örneğidir. Avustralya'yı dört tarafı denizlerle çevrili olduğu için ada olarak nitelemek yanlıştır. Çünkü bir kara parçasını ada olarak tanımlamak için o kara parçasının bir anakaraya bağlı olması gerekir. Avustralya bir anakaraya bağlı olmadığı için bir kıta olarak nitelendirilmiştir. Örneğin: Grönland adası Kuzey Amerika anakarasına, Japonya adaları Asya anakarasına bağlı olduğu için ada olarak nitelendirilmiştir. Yüzen Adalar Deniz, göl ya da akarsuların üzerinde akıntının ve rüzgarın etkisi ile hareket edebilen ve etrafı su ile çevrili kara parçalarına yüzen ada denilir. Yüzen ada oluşumu ve kullanımları açısından yeni bir yer bilimi konusudur. Bilinen başlıca yüzen adalar Meksika’daki Xochimilco Gölü üzerindeki Chinampa denilen yüzen adalar; kuraklık nedeniyle gölün sularının çekilmesi sonucu bu adaların sayısı oldukça azalmıştır. İtalya’da bulunan Roma yakınlarındaki Göl üzerindeki 1 km2 lik yüzen ada koruma altındadır; kuşları ve bitki örtüsüyle dünyanın sayılı ekolojik bölgeleri arasındadır. Peru Bolivya sınırı yakınındaki Peru'nun Puno şehrinde Titikaka Gölü üzerindeki Uros Yüzenadası üzerinde yerleşim de vardır. Ortalama ömrü altı sene olan bu ada zamanla kendini yenileyebilmektedir. Denizin üzerindeki yüzen adalara en tanınmış örnek: Sargassum Yüzen adasıdır. Kuzey Atlantik’in ortasında akıntılar nedeniyle, Sargassum denilen bir cins su yosununun birikmesi sonucu oluşmuştur. Kristof Kolomb tarafından bulunmuştur. Bugün deniz biyologlarınca çok ilginç bulunmakta ve yüzen bir hayvanat bahçesi olarak değerlendirilmektedir. Sargassum'un kolları arasında her cins balık, küçük yengeçler, karidesler ve binlerce çeşit küçük canlı yaşamını sürdürür. Su yosunlarından oluşan bir başka yüzen ada da Pasifik'te Kaliforniya açıklarında bulunmaktadır. Macrocystis adlı dev su yosunundan endüstride çok kullanılan ‘algin’ adlı bir madde çıkarılır. Türkiye’deki yüzen adalar Solhan ilçesi Hanzarşah Köyü Aksakal Gölü ortasında, hareket eden üç ada vardır. Adalar göl içinde bağımsızdır. Üstüne binildiği zaman sal gibi her tarafa ağır ağır hareket etmektedir. Adanın üzerinde 4-5 tane bodur ve dış budak ağacı mevcuttur. Çevredeki bitkiler gölün mevcut suyu ile beslenmektedir. Ada üzerinde bulunan ot kökleri sarılıcı olması nedeniyle toprak tamamen bitki kökleri ile kaynamış ve yapışmış durumdadır. Ayrıca Göl'ün ortasında bulunan adanın yapısı incelendiğinde çayır, ayrık ot ve suda yetişen çeşitli bitkilerin ada üzerinde mevcut olduğu görülmektedir. Erzurum - Olur İlçesi Ormanğazı Köyü Sülüklü Göl'de bir tane yüzen ada bulunmaktadır. Adıyaman - Çat Baraj Gölü'nde sular kabarınca yüzenadalar ortaya çıkmaktadır. Kayseri - Sultansazlığı'ndaki gölcüklerde yüzen sazadaları ortaya oluşmuştur. Denizli - Işıklı Gölü'nün değişik kesimlerinde "hopa" denilen adalar, İçel - Gülnar İlçesi Demirözü Köyü Adalıgöl'e ismini veren ada, Afyonkarahisar - Eber Gölü'ndeki, Konya - Akşehir Gölü'ndeki birer ada bilinen yüzen adalardır. Erzincan'a bağlı Ahmetli Köyü'nün güneydoğusunda, Ahmediye Gölü'ndeki, Ahmediye yüzen adasının boyu 48 metre, eni ise 1.5 metre ile 5 metre arasında değişmekte, kalınlığı 30 ile 60 santimetre arasındadır. Yüzenadanın yüzölçümü yaklaşık 105 metrekaredir. Ada tamamen bitkisel kökenli organik artıkların uygun şartlarda birikmesiyle oluşmuştur. Ayrıca Kızılırmak Kanyonu üzerinde de yüzen adalar vardır. Dünyanın en büyük adaları Uluslararası hukukta ada Uluslararası hukukta adaların durumu bulundukları yere göre değişir: Karasuları içinde yer alan ada; kıyının bir eki sayılır. Ada bir akarsu üzerinde iki devlet sınırında bulunuyorsa, akarsuyun orta çizgisi ile iki devlet arasında bölüşülür. İki devlet arasında bölümsüz bir akarsu üzerindeki ada, iki tarafın da ortak mülkü sayılır. Etimoloji Türkçe ada sözcüğünün Eski Türkçe ātaġ sözcüğünden geldiği ve bu sözcüğün Farsçaya da ādāġ şeklinde geçmiş olduğu belirtilir. Türkçede ada anlamında aral, cezire (<Arapça) ve simek sözcükleri de çeşitli sözlüklerde kayıtlıdır. Bunlardan aral sözcüğü bazı sözlüklerde takımada anlamında kayıtlıdır. Ayrıca bakınız Tektonik Tortul kayaçlar Volkanik Mercan adası Magma Yüzen ada Türkiye'deki adalar listesi Dış bağlantılar Bir adanın oluşumu - flash Definition of island from United Nations Convention on the Law of the Sea Listing of islands from United Nations Island Directory. Kaynakça Meydan Larousse Ansiklopedisi Grollier Ansiklopedisi Ada
1900
https://tr.wikipedia.org/wiki/ABD%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
ABD (anlam ayrımı)
ABD, Amerika Birleşik Devletleri'nin kısaltmasıdır. ABD ya da Abd şu anlamlara da gelebilir: Abd, İran Abd (sözcük)
1908
https://tr.wikipedia.org/wiki/Periyodik%20tablo
Periyodik tablo
Periyodik tablo, kimyasal elementlerin sınıflandırılması için geliştirilmiş tablodur. Dilimizde periyodik tablo, periyodik cetvel, periyodik çizelge, elementler tablosu gibi birçok şekilde isimlendirilmiştir. Bu tablo bilinen bütün elementlerin artan atom numaralarına (buna proton sayısı da denir) göre bir sıralanışıdır. Periyodik cetvelden önce de bu yönde çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, mucidi genelde Rus kimyager Dmitri Mendeleyev kabul edilir. 1869'da Mendeleyev atomları artan atom ağırlığına göre sıraladığında belli özelliklerin tekrarlandığını fark etti. Özellikleri tekrarlanan elementleri alt alta yerleştirdi ve buna grup adını verdi. Genel bakış Grup, periyot ve bloklar Grup Dış katman elektron dizilimi aynı olan elementlerin oluşturduğu birliğe grup denir. Gruplar periyodik tablodaki sütunlardır. Aynı gruptaki elementlerin kimyasal özellikleri benzerdir. Gruplar iki şekilde adlandırılır. Birincisi IUPAC'ın önerdiği 1'den 18'e kadar olan sayılardır. İkincisi ise daha sık kullanılan harf (A,B) ve rakamlardan oluşan adlandırmadır. Periyot Periyodik tablodaki satırlara periyot denir. Toplam yedi periyot vardır. Altıncı periyot 32 elemente sahip uzun bir periyottur, bu periyodun 14 elementi aşağıya taşınmıştır. Bunlara lantanit denir. Aynı şey yedinci periyot için de geçerlidir. Yedinci periyottan ayrılan bölümlere ise aktinit denir. (Periyodik tablonun altında bulunan 2 periyot şeklinde olan yer.) Blok Elementler (hidrojen ve helyum dışında) değerlik orbitallerine göre s,p, d ve f olmak üzere dört ana bloğa ayrılır. s ve p ana grup, d ve f yan grup olarak bilinir. Düzenli değişimler Periyodik tabloda soldan sağa ya da yukarıdan aşağı gidildikçe düzenli değişen birtakım özellikler vardır. Atom yarıçapı Atomların büyüklüğü ölçülürken Van der Waals yarıçapı dikkate alınır. Çekirdekle dış katmanlarda bulunan elektronlar arasındaki çekim kuvveti ne kadar büyük olursa atom yarıçapı da o kadar küçük olur. Örneğin ikinci periyot elementlerinden lityumun son katman elektronu 3 protonla çekilirken, florunki 9 proton tarafından çekilir. Bu yüzden soldan sağa gidildikçe yarıçap azalır. Yukarıdan aşağı gidildikçe dış katman elektronları çekirdekten daha uzakta bulunur. Atom yarıçapı artar. İyonlaşma enerjisi Gaz halde bulunan bir atomdan bir elektron koparmak için gereken enerjiye iyonlaşma enerjisi denir. Soldan sağa gidildikçe çekirdekle son katman elektronları arasındaki çekim kuvveti artacağından iyonlaştırmak için daha fazla enerjiye gerek vardır. O yüzden soldan sağa gidildikçe düzenli olarak artış beklenir ancak 2A ve 5A elementlerinin küresel simetrik özelliğinden dolayı sıralamada yerleri farklıdır. 1A<3A<2A<4A<6A<5A<7A<8A Bir elektronu uzaklaştırmak için gereken enerji, elektronun çekirdekten uzaklığına bağlıdır. Bu sebeple yukarıdan aşağı inildikçe atom yarıçapı arttığından iyonlaşma enerjisi azalır. Elektronegatiflik Elektronegatiflik, bir atomun kimyasal bağdaki elektronları kendine doğru çekme yeteneğinin bir ölçüsüdür. Doğrudan bir ölçümü yoktur, ancak iyonlaşma enerjisi ve elektron ilgisinin aritmetik ortalaması olarak düşünülebilir. Soldan sağa doğru iyonlaşma enerjisi ve elektron ilgisi arttığından elektronegatiflik artar. Yukarıdan aşağı ise azalır. Diğer özellikler Bir periyotta soldan sağa doğru gidildikçe; Proton, nötron sayıları ve kütle numarası artar. Atom numarası artar. Değerlik elektron sayısı artar. Elektron alma isteği (ametallik) artar. Yörünge sayısı değişmez. Atom hacmi ve çapı azalır. Bir grupta yukarıdan aşağıya inildikçe; Proton, nötron sayıları ve kütle numarası artar. Atom numarası artar. Değerlik elektron sayısı değişmez (Bu nedenle aynı gruptaki elementlerin kimyasal özellikleri benzerdir). Elektron verme isteği (metalik karakter) artar. Yörünge sayısı artar. Atom hacmi ve çapı artar. Tarihçe Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun, cıva ve demir gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu. Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Hennig Brand'ın fosforu bulmasıyla başlamıştır. Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onların bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pek çok bilgi elde edilmiştir. Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmiştir. 1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özelliklere sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak, stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekmiştir. 1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulunmuştu. Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu. 1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı. Bu sırada halojenler grubu katıldı. Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut başka bir grup içine yerleştirildiler. İlk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim insanı Alexandre-Émile Béguyer de Chancourtois'e düştü. De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek element ve iyonları buraya oturttu. Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda gruba ayırmıştı. Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi. 1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı. Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu. Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim insanı Julius Lothar Meyer ve Rus bilim insanı Dmitri Mendeleyev kabul edilir. Her ikisi de birbirinden habersiz olarak dikkate değer benzer sonuçlar üretmişlerdir. Mendeleyev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür. Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonraki üç periyodu ise onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır. Mendeleyev'in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır. Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir. 1895 yılında Lord Rayleigh, yeni bir soygaz (argon) keşfettiğini bildirdi. Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı. 1898 yılında William Ramsay bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi. Helyum da aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü. Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı. Mendeleyev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir. Moseley ve modern periyodik yasa 1911'de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyiyle çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi. Rutherford'un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu. Yine 1911'de Antonius van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke yaklaşık eşit olduğunu gösterdi. Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı. 1913'te Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar tayf çizgilerin dalga boylarını ölçerek, atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma Mendeleyev, Meyer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarının temel seçmedeki yanlışlıklarını gösteriyordu. Fakat neden periyodik özellikler gözleniyor sorusunun yanıtı ise Niels Bohr'un elementlerdeki elektronik yapıyı incelemesiyle başlar denilebilir. Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı. 1940'ta plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94'ten 102'ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementleri bulmasıyla sürdü. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi. 1951'de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel Ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgiyum (Sg) olarak adlandırıldı. Kaynakça Dış bağlantılar Dinamik Periyodik Tablo Periyodik Tablo (TÜBİTAK) Sınıflandırma sistemleri Dmitri Mendeleyev Rus icatları
1909
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pl%C3%BCton
Plüton
Plüton (küçük gezegen tanımı: 134340 Pluto; sembolleri: veya ), Kuiper Kuşağı'nda bulunan bir cüce gezegendir. Güneş Sistemi'nde bilinen en büyük cüce gezegen ve Neptün ötesi cisim ve doğrudan Güneş etrafında dolanan en büyük on altıncı cisimdir. 2006 yılına dek gezegen olarak sınıflandırılmaktaydı. Plüton, bünyesinde birçok cisim barındıran Kuiper Kuşağı'nın en belirgin üyelerinden biridir. Plüton, diğer Kuiper Kuşağı üyelerine benzer biçimde taş ve buzdan oluşmaktadır ancak bu kuşaktaki cüce gezegenlere nispeten oldukça küçüktür. Kütle ve hacim olarak Ay'ın yaklaşık olarak beşte biri kadardır. Plüton, eksenindeki dış merkezli eğim sayesinde yörüngesinin yaklaşık olarak 1/6'lık bir kısmında Güneş'e Neptün'den daha yakındır. Plüton, 1930'da keşfedildiğinden 2006 yılına kadar, Güneş Sistemi'nin dokuzuncu gezegeni olarak değerlendirilmiştir. 1970'li yıllardan sonra Güneş Sistemi'nin dışında bir cüce gezegen olan 2060 Chiron saptanana kadar küçük bir gezegen olarak düşünülen Plüton'un gezegenlik durumu tartışılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlarında Güneş Sistemi'nin dışında Plüton'a benzeyen birçok nesne gözlemlenip 2005'te buna, o sırada Plüton'dan yaklaşık %27 daha büyük olarak değerlendirilen Eris de eklenmiştir. 24 Ağustos 2006'da, Uluslararası Astronomi Birliği (IAU ya da UAB) Güneş Sistemi'nde bir gezegen olmanın koşullarını tanımlamıştır. Bu tanımlamaya göre Plüton kendi komşu bölgesini gezegenimsilerden temizleyemediği için gezegenlikten çıkartılmış, Eris ve Ceres ile birlikte yeni bir küme olan "Cüce Gezegenler" diğer bir adıyla "Kuiper Kuşağı" sınıfına dahil edilmiştir. Böylece Plüton yeniden sınıflandırılmış, küçük gezegenler dizinine eklenmiş ve astronomik adı yani numarası 134340 olarak değiştirilmiştir. Plüton, bazı araştırmacılar tarafından hâlâ gezegen olarak onaylanmaktadır. Plüton'un en büyük uydusu Charon, Plüton'un yarısı büyüklüğündedir ve bazı bilim insanlarınca ikili sistem olarak gösterilir, çünkü yörüngesi başka bir ağırlık merkezinin içinde yer almaz. IAU tarafından Plüton cüce gezegen sınıfına alınana dek geçen sürede, Charon, Plüton'un uydusu olarak kabul edilmiştir. Plüton'un bilinen iki küçük uydusu daha vardır, bunlar Nix ve Hydra'dır. Bu uydular 2005'te saptanmıştır. Ayrıca New Horizons uzay aracı Plüton'un dağlarının 3.500 metre olduğunu bulmuştur ve uydunun içinde Plüton'u bulan kişinin (Clyde Tombaugh) külleri vardır. Bunun nedeni ise bu kişinin Plüton'a giden uydunun fırlatılışını görmeden önce ölmesidir. Keşfi 1840'ta, klasik mekaniğin kullanılmasıyla, Urbain Le Verrier tarafından Uranüs'ün yörüngesindeki kuşkular analiz edildi ve henüz saptanmamış bir gezegen olan Neptün'ün konumu tahmin edildi. 19. yüzyıldan sonra yapılan gözlemlerde, Uranüs'ün yörüngeleri üzerindeki kuramlar, Neptün'ün ayrı bir gezegen olarak kabul edilmesi konusunu tartışmaya açtı. 1894'te, varlıklı bir Bostonlı olan Percival Lowell, Lowell Gözlemevi'ni kurdu, Lowell'in 1894'te Flagstaff, Arizona'da başladığı astronomik arayışlar sonucunda, Neptün'ün gözlenmesi imkânlı hale geldi ve Neptün Lowell tarafından "X Gezegeni" olarak düşünüldü. Ancak yeni bir X gezegeninin (bilinmeyen gezegen) varlığından daha şüphe ediliyordu. 1909'da, Lowell ve William H. Pickering böyle bir gezegen için çeşitli gök koordinatları önerdi. Lowell'in 1916'daki ölümüne dek yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamadı. 19 Mart 1915'te, Lowell Gözlemevi'nde Plüton'un iki fotoğrafının çekilmesine rağmen, bu yeni cisim fark edilemedi. Lowell'in ardından, Constance Lowell'in Percival'le on yıl süren miras hukuku mücadelesi nedeniyle, milyon dolarlık gözlemevi işleyemez duruma geldi. Özetle X Gezegeni 1929'a kadar aranamadı. Bu tarihten sonra Vesto Melvin Slipher, Clyde Tombaugh'a Plüton'u saptama görevini verdi. Kansas'tan gelen Tombaugh, Lowell Gözlemevi'nde Slipher'in yaptığı çizimlerden etkilendi. Tombaugh iki hafta arayla çekilmiş fotoğraf çiftlerinde sistematik imajlama yoluyla, fotoğrafları karşılaştırarak, herhangi bir nesne değişikliği olup olmadığını araştırdı. Araştırmalarında pırıldaklı karşılaştırıcı kullanıyordu. Bu sistem levhaları hızla aşağı ve yukarı yönlerde değiştirerek değişiklikleri saptama metoduna göre işliyordu ve böylece fotoğraflar arasında konum ve görünüşü değişmiş olan herhangi bir nesnenin deviniminin sanal görüntüsü yaratılabiliyordu. 18 Şubat 1930'da Tombaugh, aynı yılın Ocak 23 ve 29'unda çektiği iki imaj arasında önemli bir görüntü devinimi olduğunu fark etti. 21 Ocak'ta çekilen çözünürlüğü iyi olmayan bir fotoğraf da bu yeni cismi onaylıyordu. Daha sonra yapılan dikkatli gözlemler de bu yeni cismi onayladı ve 13 Mart 1930'da Harvard Üniversitesi Gözlemevi Plüton'un saptandığını duyurdu. Ad Bu keşif tüm dünyada yankı uyandırdı. Bu yeni cismi adlandırma hakkına sahip olan Lowell Gözlemevi'ne Atlas'tan Zymal'e kadar 1000'i aşkın isim önerisi geldi. Tombaugh başka bir isim bulunup kalıplaşmadan, bu yeni cismin adlandırılması gerektiğini Slipher'e bildirdi. Slipher önce Zeus adını teklif etti, ardından Percival ve son olarak da kendi ilk adı olan Constance'yi önerdi. Bu öneriler kabul görmedi. Plüton adı o dönemde on bir yaşında Oxfordlu bir öğrenci olan Venetia Burney (1918–2009) tarafından ortaya atıldı. Venetia, gök bilimin yanı sıra klasik mitolojiyle de ilgileniyordu. Plüton'un da muhtemelen karanlık ve soğuk bir gök cismi olduğunu düşündüğü için bu yeni cisme klasik mitolojide yer altı dünyasının tanrısı olarak kabul edilen "Plüton" adını önerdi. Bu fikir Oxford Üniversitesinde eski bir kütüphaneci olan dedesi Falconer Madan ile yaptığı bir sohbet sırasında aklına gelmişti. Madan bu düşünceyi, Profesör Herbert Hall Turner'e aktardı. Turner de bu düşünceyi ABD'deki meslektaşlarına aktardı. Cisim resmî olarak 24 Mart 1930'da kabul edildi. Lowell Gözlemevinin her üyesine üç isimden oluşan küçük bir liste sunuldu ve bu listeden bir ismi seçmeleri istendi. İsim adayları Minerva (başka bir astroitin ismi olarak kabul edildi), Kronos (döneminde pek sevilmeyen bir astronom olan Thomas Jefferson Jackson See tarafından önerildiği için değer yitirdi) ve Plüton'du. Plüton oy birliğiyle seçildi. Bu ad 1 Mayıs 1930'da duyuruldu. Bu duyurunun üzerine dedesi Madan, Venetia'ya 5 paund ödül verdi. Yörünge ve dönme Plüton'un yörüngesi görece dış merkezlidir. Tutulum düzlemiyle 17 derecelik bir açı yapar ve günberide 29,7 AB'den (Neptün'ün yörüngesi içinde) günötede 49,5 AB'ye kadar uzanır. Plüton kendi ekseni etrafında 6,39 Dünya gününde döner. Plüton'un ekseni Uranüs ile benzerlik gösterir, yörüngesel eğimi 120° kadardır. Bu yüzden Plüton'daki mevsimsel değişim uç noktalara ulaşır. Plüton'da gün dönümlerinde yüzeyin dörtte biri aydınlıkken kalan kısım karanlıktır; dörtte üçü aydınlıkken ise dörtte biri karanlıktır. Gezegendeki bir yıl 248,3 Dünya yılına karşılık gelir, yani Plüton'un Güneş'in etrafındaki dönüşü yaklaşık 248 Dünya yılı sürer. X Gezegeni ve Plüton'un gezegen olduğu düşüncesinin ortadan kalkması Plüton'un küçük oluşu ve yörüngelerindeki çözümsüzlük, Lowell'in X Gezegeni düşüncesi üzerinde kuşkuların ortaya çıkmasına neden oldu. 20. yüzyıl boyunca Plüton'un kütlesi gözden geçirildi. 1978'de, Plüton'un uydusu olan Charon'un keşfiyle Plüton'un kütlesinin ölçümü olası hale geldi. Plüton'un kütlesi Uranüs'ün yörüngelerindeki tutarsızlıklar nedeniyle net hesaplanamasa da kabaca Dünya'nın kütlesinin %0,2'si olarak kabul edildi. Sonraki dönemlerde, X Gezegeni üzerinde Robert Sutton Harrington tarafından önemli çalışmalar yapıldıysa da bu araştırmalar başarısızlıkla sonuçlandı. 1992'de Myles Standish, Voyager 2'nin 1989'da Neptün'e yaptığı uçuşta elde ettiği bilgileri kullanarak Uranüs'ün çekim gücünün Plüton'a etkisini saptadı ve bu bulgu Plüton'un kütlesinde %0,5'lik bir değişime gidilmesi gerektiğini gösterdi. Bu bilgiler, Güneş Sistemi'nde yeni bir X gezegeni olması gerektiği düşüncesini ortadan kaldırdı. Bugüne geldiğimizde, önemli bilim insanlarının çoğu, "X Gezegeni"ni kabul etmemektedir. Bunun yanında, Lowell'in 1915'te konumlandırdığı X Gezegeni'nin verileri; bugün Plüton'un konumlandırılışı ile tutarlılık göstermekte olsa da Ernest W. Brown bunun bir rastlantıdan ibaret olduğunu ortaya koymuştur. Sonuç olarak, "X Gezegeni" Güneş Sistemi'ndeki olması varsayılan dokuzuncu gezegeni ifade eder. Plüton'un yörüngesinin Neptün'e tabii oluşu ve bu gezegenin diğer gezegenlere oranla oldukça küçük olması nedeniyle gezegen olarak görülmemesi, X Gezegeni fikrinin ortadan kalkmasına katkı sağlamıştır. Ayrıca Kuiper Kuşağı'nda 70.000'e yakın plütonsu gök cisminin bulunuşu da Plüton'u yalnızca Kuiper'in bir üyesi olarak görmek gerekliliğini doğurmuştur. Hatta 2005'te keşfedilen Eris adlı cismin, Plüton'dan daha büyük olduğu sonucuna varılmıştır. Tüm bunlardan sonra Plüton, 2006 Prag'da gerçekleştirilen Uluslararası Astronomi Birliği toplantısında gezegenlikten çıkarılmış ve cüce gezegen sınıfına koyulmuştur. Plüton 2008'de alınan yeni bir kararla bu sınıftan da alınarak Plütonumsu sınıfına yerleştirilmiştir. Fiziksel özellikler Plüton'un yörünge hızı 4,666 km/s ve kütlesi 1,305×1022 kg'dır. Yüzey sıcaklığı yaklaşık -238 C'dir. Plüton'un yüzeyinin bu denli soğuk olmasının sonucunda; zaman zaman sahip olduğu ince atmosfer dahi buz tutar. Plüton'un görsel kadri ortalama 15,1 olup, günberide bu rakam 13,65 olur. Plüton'u görüntülemek için yaklaşık 30 cm diyaframlı için teleskoplar kullanılır; çünkü açısal çapı yalnızca 0,11"'dir. Bugün bile, gelişkin teleskopların Plüton'un yüzey ayrıntılarını tam anlamıyla sunduğu söylenemez. Plüton'dan alınan ilk görseller, 1980'li yıllardan sonra gerçekleşmiştir. Plüton'un büyük bir uydusu olan Charon'un keşfi, bu konudaki çalışmaların önünü açmıştır. Böylece Plüton-Charon sistemindeki tutulmalar sırasında, ortalama parlaklığın değişimi gözlenerek, analizler yapılmıştır. Plüton'da parlak bir ışın noktası yayılımı, tutulma sonrası oluşan karanlıktan daha büyük bir ışın farkı doğurur. Bilgisayarlarla yapılan gözlem işlemlerinin birçoğunda, ışın haritaları yaratılır ve bu yöntem sayesinde değişen parlaklık değerleri takip edilebilir. Günümüzde bilgisayar destekli uzay gözlemlerinin önemli bir bölümü, güncel olarak en yüksek görsel çözünürlük kalitesini sunan Hubble Uzay Teleskobu tarafından yapılmakta, bu sayede birçok ayrıntı önemli oranda görüntülenebilmektedir. Bu haritalar, Hubble'nin çektiği görsellerden en uygun piksellerin seçilip, karmaşık bilgisayar işlemleriyle uyarlanmasıyla oluşturulmuştur. Plüton'un yüzeyi 1994 ve 2003-4 yılları arasında değişime uğramış; kuzey kutup bölgesi aydınlanıp, güney kutup bölgesi kararmıştır. Bunun yanında, Plüton'daki kırmızılık derecesi 2000-2002 arasında önemli ölçüde artmıştır. Bu değişimlerin kaynağının -bir yılı 248 Dünya yılına denk gelen bir cisimdeki- mevsimsel değişimlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Plüton'un yörünge eğikliğinin ve yörüngesindeki dış merkezliliğin fazla oluşu; bu mevsimsel değişimin hızlanmasını sağlamıştır. Plüton üzerinde yapılan çalışmalar, cisim yüzeyinin yaklaşık %98'ini karbon monoksit ve metanın da eklenmesiyle, nitrojen buzlarının oluşturduğunu ortaya koymuştur. Plüton'un Charon'a bakan yüzeyi daha çok buz haline gelmiş metan içerirken; diğer yüzü daha çok nitrojen ve karbon monoksit buzlarıyla kaplıdır. Yapı Hubble Uzay Teleskobu ile yapılan gözlemler sonucunda, Plüton'un yoğunluğunun 1,8 ilâ 2,1 g/cm3 arasında değiştiği; yapısının %30-%50 arasında buz kütlelerinden, %50-%70 arasında ise kayalardan oluştuğu tahmin edilmektedir. Radyoaktif minerallerin ısı sonucunda ayrışmasıyla kayalarının çözünmesi, buz kütlelerinin oluşmasını sağlamıştır. Bilim insanlarına göre Plüton'un iç yapısı farklılıklar göstermektedir. Kayalıklar, buz örtüsüyle çevrilmiş yoğun bir çekirdeğin etrafını sarmaktadır. Yani Plüton'da manto tabakası buzullardan oluşmaktadır. Yer kabuğunun merkezini oluşturan çekirdeğin çapıysa yaklaşık 1.700 km kadardır. Plüton yüzeyindeki ısınımın devam etmesiyle, manto-çekirdek sınırında 100-180 kilometre kadar kalın; bir yeraltı okyanus tabakası oluşmuştur. Kütle Plüton'un kütlesi 1.31×1022 kg'dır. Bu rakam Dünya'nın yaklaşık 0,002'sine tekabül eder; ayrıca çapı 2.306 (+/- 20) km olan Plüton; bu değerde Ay'ın %66'sı kadardır. Plüton'un atmosferi; katı kütlenin küçüklüğünden dolayı kesin olarak tahmin edilememektedir. Önceleri astronomlar, Plüton'un X Gezegeni olduğunu varsaymıştır. Bunun bir sonucu olarak, başlangıçta Plüton'un kütlesi; Uranüs ve Neptün ile olan etkisi çerçevesinde hesaplanmaya çalışılmıştır. 1955'ten başlayarak Plüton'un kütlesiyle ilgili çeşitli veriler ortaya koyulmuş; 1971'deki çalışmalarda Plüton'un kütlesinin kabaca Mars'tan daha küçük olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca 1976'da, Dale Cruikshank, Carl Pilcher ve David Morrison'un yaptıkları bir araştırmada, ilk kez Plüton'un yansıtabilirlik derecesini belirlemiştir. Bu da Plüton'un zemin sentezindeki metan buzu faktörünü ortaya çıkarmıştır. Bu, Plüton'un parlak bir gezegen olması anlamına gelmiş, bundan dolayı Plüton'un kütlesinin Dünya'nın kütlesinin %1'inden fazla olamayacağı anlaşılmıştır. -Plüton'un yansıtabilirlik derecesi Dünya'nınkinden 1,3-2,0 kat daha büyüktür. 1978'de Plüton'un uydusu olan Charon'un gözlenmesiyle Kepler'in gezegensel hareket yasalarından yararlanılarak, Plüton-Charon sisteminin kütlesinin hesaplanması olanaklı hale gelmiştir. Böylece Charon'un kütleçekim etkisi hesaplanarak, Plüton'un gerçek kütlesi saptanmıştır. Charon'un keşfi uyarlamalı optik çalışmalarına da izin verdiğinden; Plüton'un gerçek çapının hesaplanmasında da önemli rol oynamıştır. Plüton, Güneş sistemi'ndeki karasal gezegenler dikkate alındığında küçük bir kütleye sahiptir. Hatta gezegenlere ait yedi uydudan da daha hafiftir. Kütlece Plüton'dan büyük olan uydular: Ganymede, Titan, Kalisto, İo, Ay, Europa ve Triton'dur. Plüton'un çapı bir cüce gezegen olan Ceres'ten yaklaşık iki kat daha uzundur. Bu oran, iki cismin kütlesel orantısında da yaklaşık olarak geçerlidir. 2005'te keşfedilen bir cüce gezegen olan Eris'in mi, yoksa Plüton'un mu çapının daha büyük olduğu tartışmalı bir konu olmakla birlikte; kütlesel olarak Plüton'un Eris'ten bir miktar büyük olduğu saptanmıştır. Atmosfer Plüton'un atmosferi; yüzeyindeki buz kütlelerini oluşturan nitrojen, karbon monoksit ve metan gazlarıyla çevrilidir. Plüton'un yüzey basıncı 6,5-24 μbar değerleri arasında değişmektedir. Cismin yörüngesi; atmosferi üzerinde büyük bir etki yaratır. Bunun bir sonucu olarak, Plüton'un Güneş'e olan uzaklığı arttıkça, atmosferinde buz kütleleri oluşur; hatta oluşan bu kütleler yüzeye doğru düşer. Plüton Güneş'e yaklaştıkça, cismin katı yüzeyinin sıcaklığı artar. Böylece buzlar süblimleşmiş gazlar haline gelir. Yani sera etkisinin tersinde bir hareket oluşur ve yüzeydeki buharlaşma sonucu atmosferde yoğunluk meydana gelir. Oluşan süblimleşme sonucunda ise cismin yüzeyi soğur. Araştırmacılar, bu soğumayla Plüton'daki sıcaklığın 43 K (−230 °C) kadar olduğunu saptamıştır. Güçlü bir sera gazı olan metanın varlığıyla, Plüton atmosferinde oluşan sıcaklık terselmesi sonucunda; Plüton yüzeyinden 10 km yukarı çıkıldığında sıcaklık yaklaşık 36 K daha fazla ölçülür, bununla birlikte cismin alt atmosferindeki metan yoğunluğu, üst atmosferinden daha fazladır. Uydular Plüton beş doğal uyduya sahiptir: ilk keşfedileni Charon 1978'de James W. Christy tarafından keşfedilmiştir. Diğer küçük uyduları olan Niks ve Hidra ise 2005'te saptanmıştır. Ayrıca, Plüton-Charon sistemi Güneş Sistemi'nin birkaç ikili sisteminin en büyüğü olması bakımından dikkate değerdir. 2011 Temmuz'unda Hubble Uzay Teleskobu tarafından çapı 13 ile 34 km arasında olan Kerberos adında 4. uydu keşfedilmiştir. 7 Temmuz 2012'de Styx isimli 5. uydu da keşfedilmiştir. Çapı yaklaşık 10–25 km. arası olarak tespit edilmiştir. Plüton'un uyduları, diğer gözlemlenen sistemler göz önüne alındığında Plüton'a oldukça yakındır. Bu özelliğinden dolayı Plüton sistemi, araştırmacılar tarafından: "Son derece yoğun ve büyük ölçüde boş" bir sistem olarak nitelendirilir. Niks ve Hidra'nın kütlesinde gözenekli/buzlu yoğunluk 1.0 g/cm3 olarak kabul edilmektedir. Galeri Videolar Kaynakça Güneş Sistemi Uzay aracının ziyaret ettiği küçük gezegenler Plüton Plütinolar Cüce gezegenler
1910
https://tr.wikipedia.org/wiki/Venus
Venus
Venus, Veneridae familyasına bağlı bir hayvan cinsidir. Dış bağlantılar Kaynakça Veneridae
1912
https://tr.wikipedia.org/wiki/Topoloji
Topoloji
Topoloji, matematiğin ana dallarından biridir. Yunancada yer, yüzey veya uzay anlamına gelen topos ve bilim anlamına gelen logos sözcüklerinden türetilmiştir. Topoloji biliminin kuruluş aşamalarında yani 19. yüzyılın ortalarında, bu sözcük yerine aynı dalı ifade eden Latince analysis situs ür. Bir homeomorfizmaya örnek olarak, bir üçgenin (içi boş) bir çembere ya da bir çay bardağının, çay tabağına dönüşümü verilebilir. Bunu geometrik olarak görmek çok kolaydır. Gerçekten çay bardağı ya da tabağından birinin kauçuktan yapıldığını düşünürsek, cismin bütünlüğünü bozmadan, çekip uzatarak ve/veya eğip bükerek diğer cisme dönüştürebileceğimizi görürüz. Benzer şekilde kulplu bardak ve simidin birbirlerine aynı yöntemle dönüştürülebileceğini de görebiliriz. Özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru Henri Poincaré'nin çalışmalarıyla ulaşılabilmiş maksimum göreceli temellerine oturtulan topoloji, 20. yüzyıl boyunca gelişmiş ve çeşitli altdallara ayrılmıştır. En temel altdal olan nokta-küme topolojisi, topolojiyi kümeler teorisi düzeyinde inceler; tıkızlık, bağlantılılık, ayrılabilirlik, sayılabilirlik gibi temel kavramlarla ilgilenir. Cebirsel topoloji altdalı, homotopi, homoloji gibi cebirsel-topolojik kuramlar aracılığıyla topolojik uzayları inceler. Türevli topoloji, üzerinde türev işleminin tanımlanabildiği uzayları, örneğin çokkatlıları, türevlenebilir gönderim (konumun analizi) deyimi kullanılıyordu. Topoloji sözcüğü bir topolojik uzayı tanımlamak için inşa edilen ve belli koşulları sağlayan kümeler ailesi için de kullanılır. Aşağıdaki matematiksel tanımda bu koşullar sıralanmıştır. Topolojik yapı, geometri bağlamında bir kümenin üzerine konabilecek en basit yapı olarak görülebilir. Başka bir deyişle, topoloji, geometri yapmak için atılan ilk adımdır. Üzerine topoloji konmuş iki küme arasındaki geçiş, ancak topolojileri gözeten ve sürekli denen gönderimlerle olasıdır. İki topolojik uzayın denkliği, aralarında topolojiyi koruyan ve topolojik eşyapı ya da homeomorfizma denen sürekli bir gönderimin varlığıyla ortaya çıkar. Kabaca, bu tür gönderimler topolojik nesneleri yırtmadan ve koparmadan, eğip bükerek sürekli bir biçimde bir başka nesneye dönüştürler aracılığıyla inceler. Düşük boyutlu topoloji, 2, 3, 4 boyutlu çokkatlıları inceler. Kısacası, topoloji sözcüğünün başına gelen sözcük, altdalın hangi matematiksel yapıları kullanarak topolojik uzayları incelediğini belirtir; örneğin geometrik topoloji, simplektik topoloji, kontakt topoloji vs. Matematiksel tanım X herhangi bir küme, T ise X kümesinin altkümelerinin bir kısmından oluşan bir küme olsun. Eğer T aşağıdaki koşulları sağlıyorsa T'ye X'in üzerinde bir topoloji denir: Boşküme ve X, T'nin elemanları olmalıdır. T'nin herhangi sayıda elemanının (X'in altkümesi olarak) birleşimi yine T'nin elemanı olmalıdır. T'nin sonlu sayıda elemanının kesişimi yine T'nin elemanı olmalıdır. Bu koşulların sağlanması durumunda T ile donatılmış X kümesine bir topolojik uzay denir. T'ye dahil olan her bir altkümeye açık (ya da X'te açık) denir. Tanım gereği, boşküme, X, herhangi sayıda altkümenin birleşimi, sonlu altkümenin kesişimi açık altkümelerdir. Bir altkümenin tümleyeni T'nin içindeyse o altkümeye kapalı denir. Dolayısıyla, boşküme ve X aynı zamanda kapalı altkümelerdir. Tüm bu tanımlardan yola çıkarak bir topolojik uzayda herhangi sayıda kapalı altkümenin kesişimi ve sonlu sayıda kapalı altkümenin birleşiminin kapalı olduğu kolaylıkla gösterilebilir. T topolojisine dahil olan altkümelere açık denmesi, çok daha eski bir geleneğe dayanmaktadır. Gerçel sayılar çizgisi, üzerindeki uzaklık (metrik) kavramıyla birlikte düşünüldüğünde standart bir topolojik uzay örneğidir: bu uzayda bir noktaya olan uzaklıkları belli bir sayıdan küçük olan noktaların kümesine geleneksel olarak açık aralık denir. Bu tür açık aralıklar (ve herhangi sayıda birleşimleri) gerçel sayılar çizgisinin standart topolojisinin içinde yer alır. Benzer biçimde, bir düzlemin üzerine açık yuvarlar aracılığıyla kurulacak topoloji, geleneksel Öklit düzlemini verecektir. 'Gerçel sayılar topolojik uzayı'ndan kendisine herhangi bir fonksiyonun sürekli olması, analizdeki (calculus) geleneksel süreklilik tanımıyla tamamen aynıdır. Bir topolojik uzayın (X) bir altkümesi (A) üzerinde, uzayın topolojisi sayesinde bir topoloji kurulabilir. X'te açık herhangi bir kümenin A ile kesişimine A'da açık diyerek oluşturulan topolojiye altuzay topolojisi (tetiklenen topoloji) denir. Örneğin, Öklid düzleminde yatan bir üçgen, tetiklenen topoloji sayesinde sezgisel olarak beklediğimiz topolojik uzay yapısına kavuşur: üçgenin üzerine çizilen açık bir aralık, üçgende açık olacaktır. X ve Y adlı iki topolojik uzay ve X'ten Y'ye giden bir f gönderimi için, Y'deki herhangi bir açık altkümenin f altında ters görüntüsünün X'te açık olması durumunda f gönderimine sürekli gönderim denir. İki topolojik uzay arasında birebir, örten, tersi ve kendisi sürekli bir gönderime topolojik eşyapı ya da homeomorfizma, bu uzaylaraysa eşyapısal ya da homeomorfik denir. Örneğin, düzlemde yatan bir üçgenle bir çember ya da 3 boyutlu Öklit uzayında yatan bir simitle bir kulplu bardak (bulundukları uzaydan tetiklenen topolojileriyle) birbirlerine homeomorfiktir. Kaynakça Ayrıca bakınız Topolojik uzay
1913
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cahit%20Arf
Cahit Arf
Cahit Arf (24 Ekim 1910, Selânik - 26 Aralık 1997, İstanbul), Türk matematikçi ve bilim insanı, eski TÜBİTAK Bilim Kolu başkanıdır. 1948'de İnönü Ödülü'nü, 1974'te TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazanmıştır. 1980 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Onur Doktorası, 1981'de de ODTÜ Onur Doktora başarısını elde etmiştir. almıştır. 1990 yılında Cahit Arf'ın onuruna Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum düzenlenmiştir. İleri düzeyde araştırmalar yaptığı Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslar da 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. 2009 yılından itibaren 10 Türk lirası üzerinde Arf'ın suratı yer almaktadır. Hayatı Cahit Arf, ilkokulu o yıllarda Sultani adı verilen liselerin ilk kısmında okumuş, daha beşinci sınıftayken tanıştığı genç bir öğretmen onun matematikle ilgilenmesini sağlamıştır. Lisenin orta kısmına geldiğinde artık okul arkadaşlarının çözemediği matematik sorularını çözen Cahit Arf’ın bu yeteneği ailesi ve hocalarının ilgisini çekmiş ve Paris’teki St. Louis Lisesi'nde okumak üzere ailesi tarafından Fransa’ya gönderilmiştir. Üç yıllık lise tahsilini iki yılda bitirip Türkiye’ye geri dönen Cahit Arf o sıralarda Türk hükûmeti tarafından yükseköğrenim görmek üzere sınavla Avrupa’ya gönderilecek aday öğrenciler arasına alınmıştır. Yükseköğrenimi Yükseköğrenimini Fransa'da Ecole Normale Superieure'de 1932'de tamamlamıştır. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçent adayı olarak çalışmıştır. Doktorasını yapmak için Almanya'ya gitmiştir. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi'nde doktorasını bitirmiştir. Kariyeri Cahit Arf Türkiye'ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör ve ordinaryüs profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji'nde matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı oldu. Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Türkiye'de yaşamak istemesi üzerine kendi isteğiyle 1967 yılında Türkiye'ye döndü. Döndükten kısa bir süre sonra Kanada ve Amerika'daki üniversitelerden konuk öğretim üyesi olarak teklifler aldı. Ancak kendisi bu tekliflere cevap veremeden Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden gelen telefon bu üniversiteye atandığını ve uçak biletinin yolda olduğunu söylüyordu ve artık Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde göreve başlamıştı. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK'ın kurulmasında çok emeği geçti ve TÜBİTAK'a bağlı Gebze Araştırma Merkezi'nde görev aldı. 1983-1989 yılları arasında Türk Matematik Derneğinin başkanlığını yaptı. Arf, İnönü Armağanı'nı (1943) ve TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazandı (1974). Bu ödülü alırken yaptığı konuşmada 'Bilim insanının amacı anlamaktır' hemen ardından 'ama büyük harflerle anlamaktır' sözüyle kendine göre bilim insanını açıklamıştır. Onuruna yapılan cebir ve sayılar teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum, 1990'da 3-7 Eylül tarihleri arasında Silivri'de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve geometri üzerine ilk konferanslar da 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf, 26 Aralık 1997 tarihinde ağır bir kalp hastalığı nedeni ile ölmüştür. Çalışmaları Cahit Arf, cebir konusundaki çalışmalarıyla dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusunda yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin Arf değişmezi ve Arf halkaları gibi literatürde adıyla anılan çalışmaların yanı sıra "Hasse-Arf Teoremi" adı ile anılan teoremi matematik bilimine kazandırmıştır. ''Arf Sabiti'' ve ''Arf Kapanışları'' gibi terimleri buldu. Görüşleri Cahit Arf, matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak görmüştür. Öğrencilerine sürekli: "Matematiği ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın." demiştir. "Matematik esas olarak sabır olayıdır. Belleyerek (ezberleyerek) değil, keşfederek anlamak gerekir." demiştir. "Matematik de resim, müzik ve heykel gibi bir sanattır" diyerek matematiğin sanatsal yönünü vurgulamıştır. "Matematik endüktif (tümevarımsal) bir bilimdir ve bu endüktif bilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzlukları endüktif bir şekilde kavrıyoruz ve kavradığımız zaman da o sonsuzluğu hissediyoruz. Sınırsızlığı... Ve bu bize mutluluk veriyor çünkü ölümü unutuyoruz... Herkes ölümsüz olduğunu hissettiği alanda çalışmak ister. Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim." Hakkında düzenlenen konferanslar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü'nde her sene Arf adına ve anısına özel bir konferans düzenlenmektedir. ODTÜ'de düzenlenen Arf konferanslarının konuşmacıları ve bağlı olduğu kurumlar 2009: Gunter Harder - Bonn Üniversitesi Matematik Enstitüsü 2007: Hendrik Lenstra - Leiden Üniversitesi Matematik Enstitüsü 2006: Jean-Pierre Serre - Collège de France 2005: Peter Sarnak - Princeton Üniversitesi ve İleri Araştırma Enstitüsü 2004: Robert Langlands - İleri Araştırma Enstitüsü 2003: David Mumford - Brown Üniversitesi Uygulamalı Matematik Bölümü 2002: Don Zagier - Utrecht Üniversitesi/Collège de France 2001: Gerhard Frey - Essen Üniversitesi Deneysel Matematik Enstitüsü Kaynakça Dış bağlantılar ("MacTutor History of Mathematics"teki biyografisi) (Cahit Arf'in "Matematikçiler Ağacı"ndaki Yeri) 20. yüzyıl matematikçileri 1910 doğumlular 1997 yılında ölenler École Normale Supérieur'de öğrenim görenler Göttingen Üniversitesinde öğrenim görenler Türk matematikçiler TÜBİTAK Bilim Ödülü sahipleri Selanik doğumlular İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilenler Türk ordinaryüs profesörler Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley öğretim üyeleri İstanbul'da ölenler TÜBİTAK Başkanları 20. yüzyıl Türk matematikçileri Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri ODTÜ Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Ödülü sahipleri Makedonya Türkleri Selanik Vilayeti doğumlular Topolojistler
1920
https://tr.wikipedia.org/wiki/Macaristan
Macaristan
Macaristan (, ), Orta Avrupa'da Karpatlarda kurulu olan ve denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Komşuları; batıda Avusturya ve Slovenya, kuzeyde Slovakya, doğuda Romanya ve Ukrayna, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan'dır. Başkenti Budapeşte olan Macaristan, OECD, NATO, AB, Vişegrad Grubu ve Schengen üyesidir. Ülkedeki resmî dil, Fin-Ugor dillerinden olan ve Avrupa Birliği'nin 24 resmî dilinden biri olan Macarcadır. Bu bağlamda Macarca, Avrupa Birliği'nde Fince, Estonca ve Maltaca ile beraber Hint-Avrupa dillerinden olmayan dört dilden biridir. Hüküm süren Kelt (MÖ 450 sonrası) ve Roma (MÖ 9 - 5. yüzyıl) dönemlerinden sonra Macaristan'ın kuruluşu 10. yüzyılda Doğu Roma tarafından 1000 yılında tahta oturtulan I. István'ın büyük büyükbabası Árpád önderliğinde Macarların Asya'dan bölgeye gelişiyle Macaristan tarihi başlamaktadır. Macar Krallığı çeşitli kesintilerle de olsa 946 yıl varlığını sürdürdü. Bu süreçte de Batının kültürel merkezlerinden biri oldu. Zamanının süper güçlerinden olan Macaristan, ittifak devletleriyle girdiği I. Dünya Savaşı'nı kaybedince ülke topraklarının üçte ikisinden fazlasını 3.3 milyon etnik Macar halkıyla beraber kaybetti. Buna neden olan ve 1920 yılında imzalanan Trianon Antlaşması, Macar tarihinin en kötü olaylarından biri olarak kabul edildiği gibi, ağır şartlarıyla bilinmektedir. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile birlik olan Macaristan, bunun ardından Sovyet Rusyası tarafından ele geçirildi ve 1947 ile 1989 yılları arasında komünist yönetimi benimsedi. Bu dönemde Macaristan, 1956 Macar Devrimi gibi olaylarla uluslararası bir tanınırlık elde etti. 1989 yılındaki devrimle Doğu Bloku'nun çökmesiyle sınırlarını Avusturya'ya açtı. Bu yıldan sonra da parlamenter cumhuriyet sıfatını elde etti. Bugün ülke geniş gelire sahip bir ekonomi barındırmaktadır. Ayrıca bölgesel bazı kaynakları da tekelinde bulundurmaktadır. Önceki on yılda Macaristan dünyanın onuncu dinamik ekonomisi olarak gösterildiği gibi dünyanın on beş turistik merkezinden biridir. Aynı şekilde başkent Budapeşte, dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak gösterilmektedir. Ülkedeki Hévíz Gölü, dünyanın en büyük ikinci kaplıcasıdır. Yine Balaton Gölü, Orta Avrupa'daki en büyük göldür. Son olarak Hortobágy, Avrupa'nın en geniş otlağıdır. Tarihçe Coğrafya Macaristan Yaylası (Felföld) Macaristan'ın kuzey kesimleri dağlık bir bölgedir. Doğu komşusu Romanya'nın kuzey sınırından içeri giren bu dağ zinciri batıya doğru uzanarak Avusturya Alpleri ile birleşir. Ama bu dağlar akarsulara sık sık geçit veren sayısız birtakım tepelere parçalanmıştır. Dağların en yüksek noktası Kekeş Tepesi'dir (1.014 m). Yer yer vadilerle yarılan dağların yamaçları sık ormanlarla kaplıdır. Tepelerden vadilere inildikçe "lös" adı verilen kil ve kum karışımı sarı renkli balçıkla kaplı araziler görülür. Bunlar çok verimli topraklardır. Bağlar, meyve bahçeleriyle dolu olan vadilerde sırtlarını yamaçlara dayamış kasabalara rastlanır. Tuna Nehri'nin batısında Bakony Ormanları bulunur. Macar Denizi diye anılan Balaton Gölü'ne kadar uzayan bu dağlık bölge çoğunlukla kireçtaşından oluşmuş bir yayladır. En yüksek tepesi Kőröshegy Dağı'dır (713 m). Buralarda da tepeler ormanlarla kaplı olup vadiler tarıma ayrılmıştır. Vadilerde de yer yer lös toprağına rastlanır. Balaton Gölü'nden güneye doğru, Sırbistan sınırı yakınlarında Mecsek Dağları (En yüksek noktası 682 m) bulunur. "Felföld" diye anılan Macaristan Yaylası burada sona erer. Macaristan Ovası (Alföld) Batı Macaristan Ovası’nda ilk planda tepelerin çokluğu göze çarpar. Buralarda akarsular bulanık ve çamurludur. Bunlardan daha çok ormandan kesilen ağaç kütüklerini taşımak için faydalanılır. Tuna'ya dökülen Raba, Repce ve Marcal nehirleri arasında kalan topraklarda buğday ekimi yapılır. Tuna'yı geçip doğuya ilerlendikçe Büyük Alföld denilen karakteristik Macar Ovası ile karşılaşılır. Macar halkının yarısını barındıran baştan başa düz, engin bir çayırdır. Büyük Alföld'de büyük ısı farkları göze çarpar. Kuzeyde dağlarla çevrili olduğu için yazın şiddetli sıcaklar olur. Kışın ise dondurucu rüzgârlar ovayı kaplar. Karpatlar’dan inen Tisza Nehri ovayı enlemesine keserek güneyde Sırbistan’a girer (Voyvodina Özerk Bölgesi) ve orada Tuna'ya karışır. Büyük miktarda çamuru da birlikte sürükleyen bu ırmak, ilkbahar taşkınları sırasında oldukça geniş bir çevreyi sular altında bırakır. Yazın kızgın güneşle kuruyan bu çamurlar Tuna ile Tisza arasındaki bölgenin karakteristik manzarasıdır. Kuzeydoğuda Romanya sınırına yakın Debrecen dolaylarında buna benzer kumlu, balçıklı yerlere rastlanır. Tarıma çok elverişli löslü topraklar çoğunluğu meydana getirirler. Macaristan'ın tarım yönünden zenginliğinin belli başlı kaynağı bu bereketli ovalardır. İklim Sıcaklık, ocak ayında -1 ila 2 derece arasındadır. Yaz aylarında ise sıcaklık en fazla 29 dereceye kadar yükselir. Denize kıyısı olmadığı için ülkede karasal iklim hâkimdir. Siyaset Macaristan üniter bir cumhuriyettir. Parlamento tarafından her beş yılda bir seçilen devlet başkanının rolü semboliktir; ancak görevleri arasında başbakanı atamak vardır. Başbakan ise hükûmet üyelerini seçer ve görevden alır. Her bakan adayı, devlet başkanı tarafından bir formalite olarak onaylanmalıdır. Yasama organı (Országgyűlés) 2014'ten bu yana 199 üyelidir. 1999-2014 yılları arasındaki 386 üyeli işleyiş, 2011'de başlayan bir dizi yasal değişiklik ve 2012'de yürürlüğe giren yeni anayasa ile değişmiştir. Aynı şekilde seçim sistemi de yenilenmiş ve ilk kez 2014 seçimlerinde yürürlüğe giren seçim sistemiyle, 2010'dan beri iktidarda olan Fidesz partisinin hakimiyeti artmıştır. Son yasal değişiklikler Macaristan'da demokrasinin otoriterleştiği tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Bir siyasi parti parlamentoya girebilmek için oyların en az %5'ini almalıdır. Macaristan'da milletvekili seçimleri 4 yılda bir yapılır. 15 üyeli Anayasa Mahkemesi, yasaların anayasaya uygunluğunu denetler. 2012 sonrası yeni sistemde Anayasa Mahkemesi'nin rolü de azaltılmıştır. İdari bölümler Macaristan idari olarak 19 ile (megye) ve 1 başkent (főváros) Budapeşte'ye bölünmektedir. Ekonomi İhracat odaklı bir ekonomiye sahip olan Macaristan, uluslararası ekonomik konjonktürün yarattığı risklere açıktır. Dış ticaretinin büyük bir bölümünü AB ülkeleriyle yapan ülke, Avro’ya geçiş için gerekli hazırlıkları da sürdürmektedir. Temel ürün gruplarına göre dış ticaretinin dağılımında, makineler, elektronik eşyalar ve nakliye araçları ülkenin ithalat ve ihracatında ana sektörler olarak öne çıkmaktadır. İthalatın yaklaşık %50’sini, ihracatın ise %60’ını bu üç sektör gerçekleştirmektedir. Bilim ve teknoloji Macaristan çok sayıda seçkin bilim insanı yetiştirmiş olup matematik eğitimi ile ünlüdür. Rubik Küpü, Ernő Rubik tarafından icat edilmiştir. Ulaşım Macaristan oldukça gelişmiş bir karayolu, demiryolu, hava ve su taşıma sistemi vardır. Ülkenin başkenti Budapeşte, toplu taşıma ağında önemli bir düğüm olarak hizmet vermektedir. Demografi Etnik gruplar Macarların atalarının büyük çoğunluğu Ural-Altay/Fin-Ugor kavimleri'nden olan Hun-Ugor kavimleridir. Daha sonra Hint Avrupa grubundan olmayan bu Ugor kavimlerine Hunlardan bazı boylar karışmıştır. Karışan bu üç kavim, Hazarlar'ın egemenliğini kabul etmiştir (460). Eğitim Macaristan'da eğitim 5-18 yaşları arasında zorunludur. 1276 yılında Veszprém üniversite Péter Csák birlikleri tarafından tahrip edildi ve yeniden inşa edilmedi. Pécs'te bir üniversite 1367 kurulmuştur. Sigismund 1395 yılında Óbuda'da bir üniversite kurmuştur. Universitas Istropolitana, Matyas Corvinus tarafından 1465 yılında Pozsony'de kurulmuştur. Nagyszombat Üniversitesi 1635 yılında kuruldu ve 1777 yılında Buda'ya taşındı ve bugün Eötvös Loránd Üniversitesi olarak hizmet vermektedir. Dünyanın ilk teknik üniversitesi 1735 yılında Selmecbánya'da kuruldu. Onun ardılı Macaristan'daki Miskolc Üniversitesi'dir. Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi (BME) üniversite düzeyi ve yapısı ile dünyadaki en eski teknoloji kurumu olarak kabul edilir. Yasal selefi ise İmparator II. Joseph tarafından 1782 yılında kurulan Institutum Geometrico-Hydrotechnicum'''dur. Ayrıca bakınız Macaristan'da LGBT hakları Dipnotlar Kaynakça Dış bağlantılar Macaristan Ulusal Meclisi resmi sitesi Devlet başkanı ve kabine üyeleri Macaristan UCB Libraries GovPubs. Macaristan BBC News. History of Hungary: Primary Documents Macaristan tarihi The Corvinus Library''. Orta Avrupa NATO ülkeleri Denize kıyısı olmayan ülkeler Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler Avrupa ülkeleri Avrupa Birliği ülkeleri Cumhuriyetler Avrupa Konseyi ülkeleri Liberal demokrasiler Akdeniz İçin Birlik ülkeleri Orta Avrupa ülkeleri
1925
https://tr.wikipedia.org/wiki/Laparoskopi
Laparoskopi
Laparoskopi genel anestezi altında yapılan ve göbek deliğinden ince bir teleskopun karın içine sokularak karın içi organlarının görüntülenmesi prensibine dayanan bir ameliyattır. Ne zaman Uygulanır Laporoskopi hem tanı amaçlı hem de tedavi amaçlı kullanılan bir işlemdir. Tanı koymak için uygulanan laporoskopi ile cerrahi işlem gerçekleştirilemez ve yalnızca inceleme yapılarak hastanın şikâyetleri araştırılır. Tedavi amaçlı olarak kullanılan laporoskopi ile özellikle jinekoloji cerrahiler başarı ile gerçekleştirilir. Günümüzde en sık yapılan laparoskopik ameliyat, laparoskopik kolesistektomi denilen safra kesesinin alınması işlemidir. Riskleri Damar, bağırsak ve mesanede zedelenmeler oluşabilir, Hastada enfeksiyon, kanama ve hafif ağrı olabilir, Laporoskopi uygulanırken her an açık ameliyata geçme olasılığı vardır. bu durum oluşum göstermiş komplikasyondan dolayı ya da işlemin laporoskopi ile yapılamayacağından dolayı olabilir. Cerrahiden sonra genellikle sağ omuzda ağrı gelişebilir. Kaynakça Cerrahi
1926
https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikoterapi
Psikoterapi
Psikoterapi, bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adı. Psikoterapi her zaman sadece tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel meseleleri zaman zamansa incelenen bir çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair sorunların psikolojik, sosyolojik veya somatik boyutları olabilir. Kelime anlamı Psikoterapi, psiko () ve terapi () sözcüklerinden oluşur. Psukhē, ruh ve zihin; therapeia ise iyileştirme anlamına gelmektedir. Tedavi ve süreç hakkında Psikoterapi, daha olgun ve uygun bir ruhsal denge sağlamak amacı doğrultusunda zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren hastalarla düşünce ve duygu alışverişi kurularak yürütülen bir tedavi bilim ve sanatıdır. Türkiye'de Psikiyatristler ve Klinik Psikologlar psikoterapi yaparlar. Genel bir başlık altında söylemek gerekirse, duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi denebilir. Psikoterapi sürecinde terapist ile danışan arasında kurulan ilişki temel alınarak danışanın yaşadığı sorunlar üzerinde çalışılır. Sadece psikolojik rahatsızlık yaşayan kişiler değil, hayatının herhangi bir alanında tıkanıklık yaşadığını hisseden ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde sürdürmek isteyen herkes psikoterapi sürecine girebilir. Psikoterapi, terapistin danışan adına neyin doğru olduğuna karar vermesi ya da nasıl değişeceğini söylemesi değildir. Psikoterapist, kendi kuramsal bilgilerini ve uygulama becerilerini kullanarak; danışanın kendisini tanıması, hayatına dair farkındalıklar yaşaması, daha sağlıklı ilişkiler kurması ve yeni çözüm yolları geliştirebilmesi için danışana ışık tutar. Psikoterapi türleri Bütüncül Psikoterapi Tüm psikoterapi tekniklerinin hangi hastaya ne zaman uygulanacağını ve bütünü izah etmeye yönelik bu terapi yöntemi farklı teknikleri entegre etmeyi sağlar. Esneklik sağlayan bu model evrensel uygulamalar için de uygundur ve pratiktir. Psikodinamik Psikoterapiler Psikodinamik psikoterapiler, yapıtaşı olarak Freud’un klasik Dürtü Kuramı ve sonrasında da, Ego Psikolojisi, Nesne İlişkileri Kuramı, Kendilik Psikolojisi, Masterson Yaklaşımı gibi diğer psikodinamik yaklaşımlarla devam etmiştir. Bu yaklaşımlar; psikopatolojilerin temelinde kişinin 0-6 yaş arasındaki dönemde yaşadıklarının olduğunu savunur ve serbest çağrışım ve rüyaların yorumlanması başta olmak üzere bunları irdeler ve temelde hepsi bilinçdışı kavramına uygulamalarının teorik temelinde yer verir. 0-6 yaş döneminde odaklandıkları alt dönem yaklaşımlara ve temel aldıkları psikodinamik kuramına göre değişmektedir. Bilişsel Psikoterapi Bilginin işlenmesi sürecinde; temel kabullerdeki hatalardan kaynaklanan işlevi olmayan şematik kavramlar, zamanla olumsuz otomatik düşüncelere dönüşür. Sonuçta ortaya çıkan düşünsel, duygulanım ve davranış bozukluklarının sağıtımı bilişsel psikoterapinin alanına girmektedir. Bilişsel (Kognitif) terapi olarak da adlandırılmaktadır. Şema terapisi, düşünsel duygulanımcı davranış terapisi de bilişsel terapiden kaynaklanmıştır Davranışçı Psikoterapi Davranışta otomatik modelleme gibi öğrenmeler sonucunda ortaya çıkan bozukluklarda; duyarsızlaştırma, ödüllendirme gibi çeşitli teknikler yoluyla davranış değişikliği ya da davranışın frekansında azalma gibi sonuçlar sağlamaya yönelik terapilerdir. Bilişsel - Davranışçı Psikoterapiler Klinik uygulamalar ve gözlemler psikoterapi süreci içinde, bilişsel-davranışçı yöntemlerin bir arada kullanılmasının etkin sonuçlar ortaya çıkarttığını görgül olarak göstermektedir. Günümüzde sıklıkla bu iki yöntem bir arada kullanılmaktadır. Varoluşçu Psikoterapi Varoluşçu Psikoterapi de önemli olan şimdi ve burada kavramlarıdır. Varoluşçular varolma yolunda kişinin en çok üzerinde durduğu 5 soruyu temel alarak bunlar yoluyla psikoterapiyi yapılandırmışlardır. Yaklaşımın öncüsü Viktor E. Frankldır ve bu yaklaşımın temellerinden yola çıkarak logoterapiyi geliştirmiştir. Sistemik Psikoterapi Sistemik Psikoterapi Palo Alto'dan Paul Watzlawick ve arkadaşlarının 1970'lerde geliştirdiği, matematik sistem kuramları, iletişim kuramları ve aile dizin çalışmalarının temelini olşturduğu, 10-15 seans süreli ve bir ekip tarafından uygulanan psikoterapi yöntemidir. Gestalt Psikoterapi Yaklaşımı 1940'lı yıllarda Fritz Perls, Laura Perls ve Paul Goodman tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi yaklaşımıdır. Geştalt kelimesi Almanca'da kendine özgü bir bütünlüğü olan şekil, örüntü anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, her bireyin, doğuştan var olan potansiyellerini açığa çıkarabilme dürtüsüne sahip olduğu görüşünü benimser. Bireyin kendi özelliklerini ve potansiyelini fark edip, buna sahip çıkabilmesini ve kendisini gerçekleştirmesini amaçlar. Narrative Terapi Narrative Terapi Avustralyalı aile terapisti Michael White ve Yeni Zelandalı aile terapisti David Epson tarafından geliştirilmiş bir post-modern psikoterapi yaklaşımıdır. Odak noktası, bireylerin yapısal özelliklerine değil yaşamlarını nasıl anlamlandırıp, yorumladıklarıdır. Oyun Terapisi Oyun Terapisi, çocukların psikolojik ihtiyaçlarına ve psikolojik sorunlarına yönelik bir psikoterapi yöntemidir. Çocukların oyun üzerinden daha güvenli ve daha işlevsel iletişim kurabildikleri ve bu yolla kaygı, okul fobisi, travma, hiperaktivite, dikkat eksikliği, alt ıslatma, kaka tutma, gece terörü gibi birçok sorun için sağaltıcı olduğu hipotezi üzerine kuruludur. Sanal Gerçeklik Terapisi Sanal gerçeklik cihazları psikoterapide, başlıca özgül fobiler olmak üzere pek çok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmaktadır. Sanal Gerçeklik Terapisi (SGT) ile danışanların uyarıcıya duyarsızlaşması hedeflenir. Bilgisayar ortamında hazırlanan yapay bir ortam aracılığıyla, denetimli bir yüzleşme sağlayan sanal gerçeklik terapileri, birçok rahatsızlığın ve fobilerin tedavisinde başarı sağlamıştır. SGT, bir terapist eşliğinde sistematik bir şekilde ilerler. Psikoterapi için önerilen farklı tanımlar Sigmund Freud ve Josef Breuer'in hastalarından biri olan Bertha Pappenheim (Anna O. anonim adıyla da anılır), kendisine uygulanan tedaviye "talking cure" yani konuşma terapisi demiştir. Bu tanım daha sonraları Freud tarafından da kullanılmıştır. Avrupa Psikoterapi Derneği ve Dünya Psikoterapi Derneklerinin ortak psikoterapi tanımının Türkçe çevirisi şöyledir: "Psikoterapi uygulaması, davranış bozuklukları ve rahatsızlık durumlarının, ya da psikososyal, ayrıca psikosomatik etkenler ve nedenlerle ilişkili geniş kişilik gelişimi gereksinimlerinin, bilimsel psikoterapik yöntemler ile, bir veya daha fazla tedavi olan kişilere, bir ya da daha fazla terapist ile, var olan bulguların hafifletilmesi ya da ortadan kaldırılması, bozuk davranış şekilleri ve tutumlarının değiştirilmesi ve tedavi edilen bireyin olgunlaşma, büyüme, aklıselimlik ve iyilik süreçlerinin desteklemek gayesi ile, genel ve özel eğitimlerine dayanarak geniş kapsamlı, amaçlı ve planlı tedavi ya da terepâtik müdahalesidir." Kaynakça Ayrıca bakınız Psikoterapinin tarihi Psikodrama Psikanaliz
1931
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ast%C4%B1m
Astım
Astım (bronşial astma), küçük bronşların ve bronşiollerin, çeşitli uyaranlara aşırı tepki vermesinin sonucu ortaya çıkan, solunum yolu daralmasına sebep olan kronik bir rahatsızlıktır. Buna hava yollarında iltihap da eşlik eder. Çocukların %10’u, erişkinlerin %6’sı astım hastasıdır. Astım atakları esnasında solunum güç ve hırıltılıdır, çoğu zaman öksürük de vardır. Hastaların bir bölümünde astım, ilaçlarla kontrol altına alınmazsa KOAH hastalığına sebep olabilir. Nedenler (tetikleyiciler) Astımın kesin nedeni belli değildir. Genel görüşe göre, soluk boruları (bronş-bronşiol) doğuştan duyarlı bireylerde çevresel koşulların etkisi ile astım atakları oluşmaktadır; ayrıca, geçirilmiş zatürre vb. hastalıklar da astımın oluşmasında önemli etkenlerdendir. Astımın tipik karakteristiği bronşların mukoza ödemiyle daralmasından ötürü olan episodik dispnedir (nefes darlığı). Bu durum, polijenik bir kalıtım biçiminde genetik kökenli olabilir; fakat enfeksiyon, alerji ve emosyonel faktörler de rol oynayabilir. Psikolojik mekanizmaların rol oynaması için bronşiyal aşırı duyarlığa somatik bir yatkınlık bulunması gerekir. Astımlılarda belirli birtakım kişilik özelliklerine rastlanmasına rağmen, bu hastalıkla birlikte görülen spesifik bir kişilik tipi yoktur; anksiyetenin yol açtığı bazı astım nöbetlerinin nedeni bir şartlı refleksle açıklanabilir. Astımda belirtilerin aniden ortaya çıkmasına astım atağı veya astım krizi adı verilir. Bu durumda hastalarda ağır bir nefes darlığı olur. Astımı belirtilerin şiddetine göre hafif aralıklı, hafif süregen, orta süregen ve ağır süregen olarak sınıflamak mümkündür. Astımın tanısında muayene bulgularının yanı sıra, kanda IgE' nin ve eozinofil adı verilen akyuvarın sayısının yüksek bulunması, solunum testlerinde soluk borusunda daralma olduğunun gösterilmesi ve deri testleri ile hastaların neye karşı alerjisi olduğunun gösterilmesinin çok büyük bir rolü vardır.Astım, özellikle çocuklarda hafif bir tablo gösterirse belirtiler (%50-%60) tamamen kaybolabilir. Ancak yetişkin astımlıların belirtileri çoğu kez ömür boyu kalıcıdır. Astım ataklarının tetikleyicileri Polenler (mast hücrelerinden boşalan IgE’nin yol açtığı Tip I aşırı duyarlılık tepkisine neden olur) Hava kirliliği Virüs infeksiyonları Madde bağımlılığı (tütün dumanı, eroin/kokain inhalasyonu) Güçlü kokular Aspirin Mide reflüsü Fiziksel yüklenmeler (soğukta egzersiz) Psikolojik stresler Chlamydia pnömonisi Ev tozu akarları Evcil Hayvan Tüyleri Gıda Katkı Maddeleri Astım Tipleri Alerjik (immun/ekstrinsik) astım: atopik astma; meslek astması IgG; alerjik bronkopulmoner aspergillozis İdiyosinkratik (non-immun/instrinsik) astım Allerjik (atopik) astma Allerjik astma, en sık görülen astım tipidir. Çocukluk döneminde başlar, ailede genellikle bir astım öyküsü vardır. Hastalarda alerjik nezle, ürtiker ya da egzama öyküsü vardır. Çevreden gelen etkenlerle Tip I niteliğindeki aşırı duyarlılık tepkisi ortaya çıkar. Allejenlerle yapılan deri testleri pozitiftir. Kandaki IgE düzeyi yüksek bulunur. Atakları allerjenler (tozlar, polenler, hayvan tüyleri ve bazı yiyecek maddeleri) tetikler. Duyarlı kişilerin bronş mukozalarındaki mast hücrelerinin ve bu alanlardaki parasempatik reseptörlerin uyarılması ile birlikte bronş çeperlerindeki kasların kasılır (bronkokonstriksiyon), hava geçitleri daralır. Patogenez Bronkokonstriksiyon ataklarını tetikleyen 2 grup medyatör vardır: 1. Primer medyatörler Histamin: Bronş daralmalarını doğrudan ve kolinerjik refleks yolu ile tetikler. Damar geçirgenliğini ve mukus salgılanmasını arttırır. Eosinofilik ve nötrofilik kemoptaktik faktörler: En önemlisi olan “Lökotrien B4” eozinofil ve nötrofil polimorflar için çekici (kemotaktik) bir medyatördür. 2. Sekonder medyatörler Lökotrienler: C4, D4 ve E4, uzun süreli bronş daralmalarını tetikler. Damar geçirgenliğini ve mukus salgılanmasını arttırır. Prostaglandin D2 (PGD2): Bronş daralmalarını tetikler, damarları genişletir. Platelet-activating factor (PAF): Trombositler aktive olur, kümeler oluşturu ve histamin ile serotonin içeriklerini boşaltırlar. Sitokinler: IL-1, TNF, IL-6 yangısal tepkileri alevlendirirler. Meslek hastalığı astması Bazı iş kollarında alerjik tepkilere neden olan maddelere duyarlı olan bireylerde görülen tablodur. Klinik ve patolojik bulgular alerjik astmadaki gibidir. Tetikleyici maddeler şunlardır: Sedir ağacı Platin tuzları Pamuk tozları Epoksi katalizörleri İzosiyanatlar Epoksi reçineleri Laboratuvar hayvanları Et paketleme (vinil klorür) Un üretimi Yengeç/istakoz işleri Aromatik yağlar Formaldehid ve toluen (patoloji laboratuvarları) Allerjik bronkopulmoner aspergillozis Kronik kronik aspergillus infeksiyonlarında ortaya çıkar. İrileşen mantar kolonileri bronşlarda tıkaçlar oluşturur. Klinik tablo, bronşial astmadaki bulgulardan daha güçlüdür. Astım atağı Astım atağı (astım krizi) ani olarak nefes borularının daralmasına neden olan kas kasılması,balgam artışı ve nefes borusunun etrafındaki damarların sızdırarak sıvının dokuya geçmesi ile dokunun şişmesi ile karakterize bir alevlenmedir. Astım atağı hava yollarında astıma bağlı bulunan enflamasyonun alevlenmesidir. Bu alevlenme sırasında nefes borusunda kas kasılması ile daralma, balgam salgılanmasında artmayla tıkanma ,ve dokuda damarların sızdırmasıyla şişlik oluşmaktadır. Astım atağının belirtileri göğüs sıkışması, nefes almakta zorluk, kalp çarpıntısı, sık nefes alma, karın kaslarının solunuma katılması, burun kanatlarının solunuma katılması, göğüs kafesinde kaburgalar arasındaki kasların kasıldığının görülmesidir. Hasta nefes alamadığı için konuşmakta ve uyumakta zorlanma yaşar. Astım Engel Oranı Doğuştan veya kazanılmış akciğer, plevra ve göğüs kafesi hastalıkları veya akciğeri tutan diğer bütün hastalıklarda, solunum ve dolaşım fonksiyonunda bozukluk yapmışsa; Solunum Fonksiyon Testlerine göre değerlendirme yapılır; Tedavi Tedavide kullanılan ilaçlar iki gruba ayrılır. Birinci grup ilaçlara rahatlatıcı ilaçlar adı verilir (salbutamol, terbutalin gibi sempatomimetikler). Kriz esnasında veya belirtiler başladığında kişi inhaler'i ağzına götürür ve soluk alma (inspirasyon) sırasında inhaler'i sıkar. İkinci grup ilaçlar astımdaki temel sorun olan hava yolundaki iltihabın azaltılmasına yöneliktir. Bunlar da solunum yoluyla alınan kortikosteroidler, kromolin sodyum, nedokromil sodyum, teofilin ve lökotrien reseptör antagonistleridir. Her iki grup ilaçta inhaler tercih edilir. Astım atağının şiddet derecesine göre tedavisi değişir, hafif astım atağında bronş genişleticiler, nefes yolundan verilerek sonuç elde edilebilir. Orta veya ağır şiddette bir astım atağında sprey şeklinde aeresol ilaçları nefes borusuna çekmek zor olacağı için nebülizatör cihazı ile bronş gevşeticilerin akciğere gönderilmesi doğru olacaktır. Hastalar birlikte sistemik ağızdan veya kas içine enjekte prednizonol tipi kortizon uygulanarak ani enflamasyonun durdurulmasına çalışılır. Ağır atakta hastaya oksijende birlikte verilmelidir. İlk tedaviye cevap vermeyen ağır astımlı hastaların yoğun bakıma alınması doğrudur. Astımı kontrolde olan hastaların atak geçirme olasılığı düşüktür. Atak geçirseler bile genellikle seyrek ve hafif olacaktır. Tedavisini doğru uygulamayan kontrol edici ilaçlarını almayan hastalarda ataklar sık ve şiddetli olur atak geçirmemek için atağı uyaran alerjenler, sigara dumanı, hava kirliliği, ani hava değişikliği, gibi etkenlerden korunmak kontrol edici ilaçları düzgün kullanmak gerekir. Sigara dumanı Astım atağı tetikleyici en önemli etkenlerden biri olup aktif ya da pasif sigara dumanı solumak atağın başlamasını sağlayabilir. Alerjik astımlı hastaların bir kısmında ilaç tedavisi ve korunma yöntemleri etkili olmamakta ve aşı tedavisi (immünoterapi) gerekli olmaktadır. Astım tedavisinde çoğunlukla inhaler adı verilen medikal cihazlar kullanılır. İnhaler kullanımı ile lokal etki yaratılır ve daha düşük dozla daha fazla etki elde edilir. Bu şekilde sistemik yan etkilerin önüne geçilmeye çalışılır. Ayrıca bakınız Oksijenli solunum http://www.toraks.org.tr/uploadFiles/book/file/4102011173045-hazirliyanlar.pdf http://www.thoracic.org/statements/resources/allergy-asthma/ats-ers-asthma-control-and-exacerbations.pdf http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/14670286 http://www.asthma.org.uk/advice-asthma-attacks https://web.archive.org/web/20160308013015/http://www.ersnet.org/news/item/4400-study-sheds-light-on-late-phase-of-asthma-attacks.html http://err.ersjournals.com/content/19/115/39.full "Çocuk Göğüs Hastalıkları" Editörler: Prof. Dr. Elif Dağlı -Doç.Dr. Fazilet Karakoç-Nobel Yayınları Kaynakça Göğüs hastalıkları Akciğer hastalıkları Engel türleri
1932
https://tr.wikipedia.org/wiki/HIV
HIV
HIV (İngilizce: Human Immunodeficiency Virus/Türkçe: İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü), AIDS'e yol açan virüs. HIV, bağışıklık sistemine zarar vererek hastalığa neden olur. Vücudu mikroorganizmalardan koruyan bağışıklık sistemi çalışmadığında, mikroorganizmalar hastalığa daha kolay neden olabilir. Kanında HIV bulunmayan kişiler HIV negatif kişilerdir. Kanında HIV ile enfekte olan kişilere "HIV pozitif" veya "HIV ile yaşayan kişi" denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan anlamında sero (anti-HIV, veya bilinen ismiyle ELISA testi) pozitif kişilerdir. Ancak ilk bulaşma döneminde seronegatif kişiler aynı zamanda enfeksiyon taşıyan kişiler olabilirler. AIDS AIDS (İngilizce: Acquired Immune Deficiency Syndrome/Türkçe: Sonradan Edinilen Bağışıklık Sistemi Yetersizliği Sendromu) anlamına gelir. Sonradan Edinilen ifadesi hastalığın irsi (genetik) olmadığı anlamına gelmektedir. Bağışıklık Sistemi Yetersizliği ifadesi ise vücudun bağışıklık sisteminin çökmesi anlamına gelmektedir. Sendrom kelimesi ise bir başka hastalıkla bağlantısı olabilecek çeşitli hastalıklar anlamına gelmektedir. HIV ile yaşayan kişi hastaymış gibi görünmeyebilir veya kişi kendini hasta hissetmeyebilir, HIV ile enfekte olduğunu bile bilmeyebilir. Çünkü, HIV ile enfekte olan kişilerde semptomların ortaya çıkmasına ve ölüme yol açan şey HIV'in kendisi değil, vücudun bağışıklık sisteminin çökmesiyle tamamen savunmasız kaldığı diğer enfeksiyonlardır. Virüsün yapısı Virüs tek sarmallı RNA yı çevreleyen p24 proteinlerinden oluşan kapsit, bunun dışında küçük bir matriksi çevreleyen kılıftan oluşur. Kılıfta virüsün antijenik yapısını belirleyen glikoproteinler bulunur. HIV virüsünün üç glikoproteini vardır. Bunlar: gp160: Proteaz enzimi ile alt üniteleri olan gp120 ve gp41'e bölünerek iki ayrı glikoprotein oluşur. Bu proteinler virüsün membranında bulunurlar. gp41: HIV'in hücreye girmesini sağlar. gp120: HIV'in DNA'ya tutunmasını sağlar. LEDGF: HIV'in DNA'ya nasıl gireceğini belirler. Kronoloji İlk defa Leopoldville, Belçika Kongo'sunda yaşamış bir kişiden 1959 alınan kanda tespit edildi. O tarihten beri dolapta saklanan kanın, 1998'de geliştirilen HIV testi ile hastalığı taşıdığı onaylandı. Dünyayı dolaşmış, 1961'de Batı Afrika'da uzun yolculuk yapmış Norveçli bir gemici bağışıklık yetersizliği ile 1966 öldü. Karısı ve kızı da ertesi yıl aynı sebeple öldü. Danimarkalı bir cerrah olan Dr. Grethe Rath, Zaire'de bir seri enfeksiyon ve ender görülen Pneumocystis pneumonia (PCP) tanısı ile öldü. 1979-1981 arası, normalde çok ender görülen, 12 Kaposi Sarkomu'dan vakası tespit edildi. 1981'de Kaliforniya Üniversitesi'nde Pneumocystis carinii tanısı tedavi edilen bir eşcinsel hastada CD4 T hücrelerinin (yardımcı T hücreleri) eksikliği tespit edildi. 1982'de CDC hastalığa AIDS ismini verdi. 1983'te daha sonra HIV ismi verilecek olan retrovirüsten kaynakladığı bulundu. 1984'te HIV için ELISA testi geliştirildi. Bulaşma yolları Belirti ve Önlemler HIV'iv enfekte olabilmesi için, virüsün dış ortam koşullarında bozulmayacağı kadar kısa bir süre içinde bir kişiden diğerine nakledilmesi gerekir. Bu da virüsün diğer vücut sıvılarının içinde bir kişiden diğerine iletilmesi ile gerçekleşebilir. HIV, korunmasız cinsel ilişki, direkt kan teması, organ nakilleri ve anneden bebeğine olmak üzere dört yolla bulaşabilir. Cinsel ilişki HIV ile enfekte kişinin spermi, anal, oral ya da vajinal yoldan yapılacak cinsel ilişki sırasındaki vücut sıvıları ve kan yoluyla bulaşabilir. Lateksten yapılmış bir prezervatif kullanarak HIV'den korunulabilir. Doğum kontrol hapları ve lateks olmayan prezervatifler, HIV'den koruma sağlayamaz. HIV, hem bir erkekten hem de bir kadından bulaşabilir. Herhangi bir cinsel hastalık, HIV'in bulaşma ihtimalinden daha yüksektir. HIV'in iki tipi mevcuttur. Tip II de kadından erkeğe bulaşma ihtimali, Tip I de ise erkekten kadına bulaşma ihtimali daha yüksektir. Afrika da ikinci tip Avrupa ve Amerika'da ise birinci tip daha sık görülür. Damardan uyuşturucu madde kullanımı HIV ile yaşayan birisiyle kontamine bir iğne paylaşılırsa, virüs bulaşabilir. (Bu intravenöz (damardan) uyuşturucu bağımlıları arasında HIV'in en önemli bulaşma yoludur.) Dövme ve vücuda piercing yaptırma işlemlerinde kullanılan iğneler, kontamine ise HIV bulaşabilir. Organ, kan ve kan ürünleri nakli Gerekli araştırma testleri yapılmamış organ, kan ve kan ürünleri nakli yoluyla da HIV bulaşabilir. Bu durumun engellenmesi için her türlü organ, doku, kan ve kan ürünleri nakli öncesi nakle engel hastalıklar yönünden alınan materyaller kabul eden merkezler tarafından dikkatle kontrol edilir. Araştırma testlerinin pencere döneminde bulunan hastalarda yalancı negatif sonuç vermesi halinde, bulaşma gerçekleşebilir. Anneden bebeğe HIV ile yaşayan bir anne, virüsü bebeğine anne sütü aracılığıyla bulaştırabilir. Belirti HIV bulaş gerçekleştikten sonra 2-4 hafta aralığında yüksek ateş, boğaz ağrısı, lenf bezlerinde şişlikler, halsizlik, grip ve benzeri belirtiler verir sonrasında kendiliğinden geçer. HIV'in kendine özgü belirtileri bulunmadığından belirtilerin HIV'e ait olup olmadığı ancak ELISA testi aracılığıyla belli olur. Belirtilere göre HIV olup olmadığı anlaşılamaz. HIV enfekte olmuş kişi ayrıca hiç belirti görmeyedebilir. HIV testleri HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Kandaki bu antikorların ELISA testi (indirekt tanı methodu) veya direkt virüsün proteinlerini tespit eden PCR testi (Direkt Tanı Metodu) gibi tarama yöntemleriyle saptanma çalışmalarıdır. Anti-HIV antikorların ELISA yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için en az 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır. PCR yönteminde ise bu süre 3 haftaya kadar düşmüştür. Anti-HIV testinin pozitif olması, kanda HIV virüsüne karşı antikorların olduğunu gösterir. Ancak anti-HIV testinin yalancı pozitif çıkma ihtimali de vardır. Bu nedenle, kişinin HIV pozitif olduğunun söylenebilmesi için, Western blot testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekmektedir. Anti-HIV testi, üniversite hastanelerinin mikrobiyoloji laboratuvarlarında, sigorta ve devlet hastanelerinin laboratuvarlarında ve özel laboratuvarlarda yaptırabilir. Son zamanlarda HIV virüsünün kandaki varlığının direkt kanıtlanması PCR (polymerase chain reaction = polimeraz zincir reaksiyonu) yöntemi ile de yapılabilmektedir. Pencere dönemi Pencere dönemi ile ilgili belirsizlikleri gidermek için bazı açıklamalar yapılmalıdır; zira "Üç Ay" ifadesi, HIV virüsüne maruz kalmış her bünyenin 'üçüncü ayda' antikor üreteceği gibi yaygın bir yanılgıya yol açmaktadır. Halbuki pencere döneminin kişiden kişiye değişiklik gösterdiğini vurgulamak gerekir. "Üç Aylık" süre, uluslararası sağlık kuruluşlarının tüm bünyesel farklılıkları da kapsayacak şekilde belirlediği 'maksimum' süredir. Yani bu, HIV ile enfekte olmuş yüz kişiden varsayalım ki %45'inin, 35. günde; %25'inin 50. günde; %15'inin 65. günde; %10'unun 75. günde; %5'inin de 90. günde yeterli antikor seviyesine ulaşacağı anlamına gelir (Oranlar tamamen kurgusaldır). O halde belirlenmiş olan "üç ay" sınırı, 'en geç antikor üreten bünyeyi' de hesaba katarak düşünülmüş 'maksimum' sınırdır. CDC (Center of Disease Control -USA) gibi bazı büyük sağlık örgütleri, testin altıncı ayda tekrarlanması gerektiğini savunmaktadır. Antikor oluşturma (serokonversiyon) süreci üç ayı geçen çok nadir bazı vakalar rapor edilmişse de bunlar o kadar nadirdir ki, tıp makalelerine konu olur. Birçok sağlık örgütü eğer çok kesin bir risk yoksa, 'altıncı ay' testini gereksiz bulmakta ve CDC'yi tutucu olmakla eleştirmektedir. Bazı kuruluşların 'pencere dönemi' ile ilgili olarak verdikleri süreler, "Üçüncü Ay"ın maksimum sınır olarak düşünülmesi gerektiğini kanıtlamaktadır: New York Sağlık Müdürlüğü’nün hazırladığı broşüre göre "New York’ta kullanılan HIV antikor testlerinde, enfekte olmuş insanların neredeyse tümü bir ayda pozitif çıkmaktadır. Hatta bunların çoğunluğu, daha kısa surede bile pozitif sonuc vermektedir." Kaliforniya AIDS Merkezi'nin 1998'de yayınladığı rehber %96'dan daha fazla sayıda insanın, 2 ile 12 hafta arasında pozitif sonucu eline alacağını söylüyor. Çok nadir bazı durumlarda, bunun altı aya uzayabileceği belirtiliyor. AIDS Sağlık Projesi (ABD) danışmanları, ortalama süreyi 25 gün olarak veriyorlar. AIDS Update 98 adlı broşür, "Çoğu örnekte, HIV antikorları 6 ile 8. haftada görünür hale gelirler" demektedir. Bu konuda son derece zengin bir arşivi olan HIVinsite web sitesi, süreyi 6-12 hafta olarak belirliyor. Amerikan Seattle & King County Kamu Sağlığı Sitesi, şöyle diyor: “Çoğu insan, saptanabilir antikor düzeyine 4-6 hafta içinde gelir. Bazı insanların daha uzun sürebilir; ama neredeyse %99'u üç ay içinde antikor üretmiş olur. Üç ayı gecen serokonversiyon olayları çok çok nadirdir.” AIDS servislerinde ve laboratuvarlarında çalışan doktor ve virologlarin (Dr. Sindy Paul, Evan M Cadoff, Eugene Martin) yazdığı, "Rapid Diagnostic Testing for HIV – Clinical Implications" (Business Briefing: Clinical Virology & Infectious Disease, 2004) adli makalede, pencere dönemi 30-60 gün olarak veriliyor. San Fransisko AIDS Derneği, şöyle demektedir: "Üç aylık pencere dönemi, insanların tümü için normal süredir. Bu insanların çoğu, üç ile dört hafta içinde saptanabilir düzeyde antikor üretir. çok, çok nadir durumlarda, bir insanin antikor üretmesi altı ayı bulabilir." Kızılay, antikorların tespit edilme suresini 2-6 hafta olarak veriyor. Kızılhac, antikorlarin tespit edilme süresini en geç 70 gün olarak veriyor. Amerikan Kamu Sağlığı Kurumu'nun Test Kılavuzunda, 1985-90 yılları arasında kullanılan antikor testinin pencere döneminin ortalama 45 gün olduğu söyleniyor. Fakat günümüzdeki testlerin, bunu 20 gün daha düşürerek, 25 güne indirdiği belirtiliyor. BERNARD WEBER, EL HADJI MBARGANE FALL; ANNEMARIE BERGER ve HANS WILHELM DOERR'in birlikte yazdıkları makalede, pencere dönemi ortalama 10.2 ile 27.4 güne kadardır şeklinde belirtiliyor. HIV negatif HIV negatif, kanında HIV testi sonucu kanında virüs bulunmayan kişiler için kullanılır. Bu kişiler aynı zamanda Anti-HIV testi (ELISA testi negatif) kişilerdir. HIV genelde, kan testi ile tanımlanır, bu da HIV antikoru veya HIV testi olarak adlandırılır. Bu test, bağışıklık sisteminin HIV' e karşı antikor üretimi olup olmadığına bakar. Bağışıklık sisteminin, HIV tanımlayacak kadar antikor üretmesi ve bunun testte ortaya çıkması, üç ay kadar bir süre alır. Bu zaman süresi, pencere süresi veya serodönüşüm süresi olarak adlandırılır. Eğer, antikor bulunursa, test sonucu, pozitif olarak değerlendirilir. Bu da, o kişi HIV-pozitif demektir. Eğer, antikor bulunmazsa, test sonucu negatif olarak değerlendirilir. Bu da, test üç aylık pencere sürenin sonunda yapıldığı sürece, o kişi HIV-negatif demektir. Tedavi HIV/AIDS'in tedavisinde olumlu gelişmeler vardır. HIV/AIDS, günümüz itibarıyla antiretroviral ilaçlar ile kontrol altında tutulabilmektedir. Bu ilaçlar, günde en az bir adet ya da farklı ilaç kombinasyonları ile kullanılabilmektedir. Ancak HIV/AIDS, doktor kontrolünde ve kesintisiz antiviral tedavi ile kontrol edilebilmektedir. Bu şekilde HIV pozitif kişilerin kaliteli ve uzun bir yaşam sürdürebilmeleri sağlanmaktadır. Uzun yıllardır aşı bulma çalışmaları sürmesine rağmen henüz olumlu bir sonuç elde edilememiştir. Çalışmalar ise farklı ülkelerde DSÖ(Dünya Sağlık Örgütü) desteği ile sürdürülmektedir. Korunma Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuru ortamda ise yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür. Hastanın ya da seropozitif kan, sperm veya vajina salgısının bulaştığı eşyadaki HIV'in öldürülmesi: Eşyayı birkaç dakika kaynatarak ya da 60 C°'de 30 dakika ısıtarak virus öldürülür. Sulandırılmış çamaşır suyu temas ettiği HIV'i 10 dakika içinde öldürür. Sodyumhipoklorid, çamaşır suyunda bulunan etkili maddedir, içinde klor vardır. Çamaşır suyu şişesinin üzerindeki tarifeye göre (genellikle 10 kez) sulandırılarak kullanılır. Sulandırılan çamaşır suyunda klor kokusu bulunmalıdır. Çamaşır suyu kullanılacağı zaman sulandırılmalıdır, durmakla bozulur. Çamaşır suyu madensel eşyaya zarar verir. Ultraviyole ile ışınlama (mavi ışık) HIV'in yok edilmesi için önerilmeyen bir yöntemdir. Ultraviyole ışını doğrudan temas ettiği yüzeydeki mikropları öldürür. Cismin altında kalan mikropları öldürmez. Deri HIV'den nasıl arındırılır? Su ve sabunla iyice yıkama ile (en az 15 saniye) bütün mikroplar gibi HIV de deriden uzaklaştırılabilir. Yıkandıktan sonra derinin alkol ile temizlenmesi uygun olabilir. Yaralanma durumunda yara yeri, önce sabun ve su ile iyice yıkanmalı, ardından tentürdiyot veya betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmelidir. Ortaya Çıkışı AIDS hastalığının Afrika’da maymunlardan insanlara geçtiği düşünülüyor. Bu virüsün orta Afrika’da şempanze avlayan insanlara bu esnada aldıkları yaralar vasıtasıyla veya sonrasında şempanze etiyle temas ettiklerinde geçmiş olabileceği iddia edilmekte. Ayrıca bakınız Akut HIV enfeksiyonu HIV testi AIDS gp120 Dış bağlantılar http://www.aidsvebiz.com/ https://web.archive.org/web/20060903022406/http://www.aids.hacettepe.edu.tr/ SexWise HIV InSite University of California, San Francisco, CA, ABD VA HIV U.S. Department of Veterans Affairs, ABD AETC AIDS Education and Training Centers National Resource Center Women, Children and HIV HIV Education - AIDS Drugs I-TECH International Training and Education Center on HIV CDC Centers for Disease Control and Prevention, Atlanta, GA, ABD IRMA International Rectal Microbicides Advocates Kaynakça Öze HIV Fransız icatları
1933
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ku%C5%9F%20gribi
Kuş gribi
Kuş gribi (Avian İnfluenza, Tavuk Vebası, Pestis Avium, Bird Flu, Avian Flu). Virüs kaynaklı ölümcül bir hayvan hastalığıdır. Virüsün H5N1 adındaki türevi insanları da öldürebilir. Ateş, öksürük, boğaz ağrısı, kas ağrıları başlangıç belirtileridir. Akciğerde ağrı görülür. Bunun sonucunda zatürre, solunum sıkıntısı ve ölüme kadar giden birtakım tablolar oluşabilir. Belirtiler hastalıkla temastan 2-3 saat ila 3-4 gün içinde kendini gösterir. Ancak 7-10 günlük kontrol daha doğru olur. Hücrelere yeterli oksijen gitmediği için vücut morarmaya başlar. Bundan dolayı Endonezyalılar kuş gribine "mavi ölüm" de derler. Gayri resmi olarak kuş gribi, kuş'lara uyarlanmış virüs'lerin neden olduğu bir grip çeşididir. En riskli tür yüksek patojenik kuş gribi (HPAI)'dir. Kuş gribi, domuz gribi, köpek gribi, at gribi ve insan gribi'ne benzer şekilde belirli bir konakçıya musallat olmuş influenza virüslerinin suşlarının neden olduğu bir hastalıktır. Üç tip influenza virüsünden (A, B ve C), influenza A virüsü neredeyse tamamen kuşlarda doğal rezervuarı ile zoonotik bir enfeksiyondur. Kuş gribi denilince çoğunlukla influenza A virüsü ifade edilir. İnfluenza A, kuşlara musallat olmasına rağmen aynı zamanda kişiden kişiye de kararlı bir şekilde bulaşır. İspanyol gribi virüsünün genlerine yapılan son grip araştırması, hem insan hem de kuş türlerinden virüsten uyarlanmış genlere sahip olduğunu gösterir. Domuzlara ayrıca insan, kuş ve domuz gribi virüsleri bulaşabilir bu da gen karışımlarının (yeniden sınıflandırma) yeni virüs türü oluşturmasına imkan tanır, bu da antijenik kayma'dan yeni influenza A virüsü alt tipine neden olabilir ki çoğu insanın buna karşı çok az veya hiç bağışıklık koruması yoktur. Kuş gribi suşları patojen'liklerine göre iki tipe ayrılır: yüksek patojenite (HP) veya düşük patojenite (LP). En iyi bilinen HPAI suşu, H5N1, ilk olarak 1996 yılında Çin'in Guangdong Eyaletinde bir çiftlik kazından yalıtıldı ve ayrıca Kuzey Amerika'da bulunan düşük patojenik suşlara sahiptir. Esaret altındaki yoldaş kuşların virüse bulaşması olası değildir ve 2003'ten beri kuş gribi ile eşlik eden kuşa dair herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Güvercinler kuş türlerine bulaşabilir ancak nadiren hastalanırlar ve virüsü insanlara veya diğer hayvanlara etkin şekilde bulaştıramazlar. 2013'ün başı ile 2017'nin başı arasında, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) laboratuvar tarafından doğrulanmış 916 insan H7N9 vakası bildirildi. 9 Ocak 2017'de Çin Ulusal Sağlık ve Aile Planlaması Komisyonu, 35 ölüm, 2 muhtemelen insandan insana bulaşma vakası ve 106 kişiden 80'inin canlı kümes hayvanı pazarlarını ziyaret ettiğini belirten kasım ayı sonundan aralık ayı sonuna kadar görülen 106 adet H7N9 vakasını WHO'ya raporladı. Vakalar Jiangsu (52), Zhejiang (21), Anhui (14), Guangdong (14), Şanghay (2), Fujian (2) ve Hunan'dan (1) bildirilmişti. H7N9 insan vakalarının sayısında benzer ani artışlar, önceki yıllarda Aralık ve Ocak aylarında meydana geldi. Tarihçe Tarihsel olarak incelendiğinde 20. yüzyılda 9-39 yıl arayla antijenik sapma sonucu ortaya çıkan yeni virüs alt tiplerine bağlı dört ya da beş grip pandemisi olmuştur. 1918-1919 yıllarındaki H1N1 (İspanyol gribi) pandemisinin 40-50 milyon kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Ardından 1957-1958 (H2N2), 1968-1969 (H3N2) ve 1977-1978 (H1N1) pandemileri olmuştur. Hâlen dünya üzerinde H3N1 ve H1N1 virüsleri birlikte dolaşmaktadır. H5N1 virüsü ise ilk 1983 yılında Amerika'da görüldü. 2016 yılında H5N8 kuş gribi virüsü Rusya’nın güneyinde yer alan Tuva Cumhuriyeti’ndeki yabani kuşlarda görüldü. Kanatlı hayvanlar için oldukça bulaşıcı olan virüs, Polonya ve Macaristan’a ulaşarak batıya ve güneye yöneldiği ve şimdiye kadar bu kuş ile enfekte olan bir insana rastlanmadığı bildirilmiştir Bundan sonra da yeni pandemilerin olması kaçınılmaz gibi görünmektedir. Uğradıkları sık ve kalıcı antijen değişmeleri nedeniyle, dünya üzerindeki influenzavirüs aktivitesi sürekli olarak izlenmekte ve grip aşılarının bileşiminde her yıl ayarlamalar yapılması gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu amaçla 1947’de başlattığı Küresel Grip Programı’nı uygulamaktadır. Kuş gribi 2005-2008 yılları arasında da ortaya çıkmıştır. Ocak 2021'de kuş gribinin 8 bölgede görüldüğü Fransa'da 2 milyona yakın ördek hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla öldürüldü. İhbar mecburiyeti Tavuk vebası (kuş gribi), ihbarı mecbur olan hastalıklardandır. Tedavi ve korunma Tedavisi yoktur, H5 ve H7 tipleri başta ABD, Avustralya ve Türkiye'de görülmüştür. Aşılama ile korunma sağlanır. Hastalığa yakalanan hayvanların itlafı gerekir. Dipnotlar Dış bağlantılar kusgribi.gov.tr Kaynakça İnsan hastalıkları Grip İhbarı mecburi hastalıklar Kümes hayvanlarının hastalıkları Kuş gribi salgınları 21. yüzyıldaki salgınlar
1942
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bel%C3%A7ika
Belçika
Belçika ( ; ; ) veya resmî adıyla Belçika Krallığı, Batı Avrupa'da bulunan bir devlettir. Avrupa Birliği'ne üyedir. Birliğin ve NATO gibi bazı uluslararası organizasyonların merkezlerini barındırır. 30.528 km²'lik bir alanı kaplayan ülkenin nüfusu yaklaşık 11,4 milyon kişidir. Cermen ve Latin dünyası arasında bir sınır oluşturan Belçika'da Felemenkler tarafından Felemenkçe, Valonlar tarafından Fransızca ve küçük bir Alman grup tarafından Almanca konuşulur. Belçika federal bir devlet yapısına sahip olup Felemenkçe'nin resmî dil olduğu Flaman Bölgesi, Fransızcanın resmi dil olduğu Valon Bölgesi ve her iki dilin de resmî dil sıfatını taşıdıkları Brüksel Başkent Bölgesi'nden oluşur. Son olarak, tamamı Valon Bölgesi'nin sınırları içinde kalan ve Almanya'ya komşu Almanca konuşan küçük bir topluluk, Valon bölgesine bağlı olmakla birlikte bazı alanlarda özerkliğe sahiptir ve yaşadıkları bölgede Almanca resmi dildir. Belçika'nın dilsel çeşitliliği ve bununla ilgili politik ve kültürel anlaşmazlığı, Belçika tarihine ve yönetim sistemine yansımıştır. Belçika adı, Kelt ve Cermen karışımı bir halk olan Belgaelerin yaşadığı, Roma eyaleti Galya'nın en kuzeyindeki Gallia Belgicadan kaynaklanır. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg tarihsel olarak Benelüks'ten daha büyük bir alanı kaplayan Alçak Ülkeler diye anılır. Orta Çağ'ın bitiminden 17. yüzyılın başlarına kadar ticari ve kültürel açıdan bir refah merkezi olan ülke, 16. yüzyıldan 1830'daki Belçika Devrimi'ne kadar Avrupa güçleri tarafından birçok muharebeye sahne olarak Avrupa'nın savaş alanı olarak tanımlanmış. ve bu unvanı I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı ile de güçlenmiştir. Bağımsızlığın üzerine ülke, hevesle Endüstri Devrimi'ne katılmış ve 20. yüzyıl boyunca Afrika'da birçok koloni kurmuştur. Belçika'da 20. yüzyılın ikinci yarısına ise bir yandan Felemenkler ve Frankofonlar arasındaki çatışma diğer yandan Flaman ve Valon Bölgeleri arasındaki eşit olmayan ekonomik gelişme damgasını vurmuştur. Bu hâlâ devam eden çatışmalar ülkede üniter devlet yapısından federal devlete doğru bir dizi reformun yapılmasına neden olmuştur. Tarihçe Milattan önce 1. yüzyılda Romalılar bölgedeki yerli kabileleri mağlup etti ve bölgede Gallia Belgica ilini kurdu. Kavimler Göçü sonrasında bölgenin yönetimi Franklar tarafından Merovenj Hanedanı'na devredildi. 8. yüzyıl boyunca Frankların yönetimini Karolenj İmparatorluğu devraldı. 843'teki Verdun Antlaşması ile bölge, Orta ve Batı Frank Krallıkları arasında paylaşıldı ve sonucunda Orta Çağ boyunca Fransa Krallığı ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu dönemlerinde toprak ağaları vassallar olarak az çok bağımsızlıklarını kazandı. Bu vassallıkların çoğu 14. ve 15. yüzyıllarda Burgundiya Hollandası (sonrasında Habsburg Hollandası) olarak birleşti. İmparator V. Karl 17 ilin şahsi birliğini 1540'larda devam ettirdi ve bu birlik 1549 Pragmatik Yaptırımlarıyla şahsi bir birlikten çok daha fazlasına dönüşerek kralın Liège Piskoposluğu'ndaki etkisini arttırdı. Seksen Yıl Savaşı (1568-1648) Alçak Ülkeler'i, Birleşik Hollanda Cumhuriyeti (Latince Belgica Foederata, "Federasyon Hollandası") ve Güney Hollanda (Belgica Regia, "Krallık Hollandası") olarak ayırdı. Bugünkü modern Belçika'nın büyük bölümünü içeren Güney Hollanda, art arda Habsburg İspanyası ve Habsburg Avusturyası tarafından idare edildi ve 17. ve 18. yüzyıllar boyunca çoğu Fransa-İspanya ve Fransa-Avusturya savaşına ev sahipliği yaptı. Fransız Devrim Savaşları'ndaki mücadeleyi takiben, Alçak Ülkeler-Liège Piskoposluğu gibi sözde Habsburg kurallarının asla bulunmadığı bölgeleri de içeren I. Fransız Cumhuriyeti tarafından bölgedeki Avusturya egemenliği kırılarak ilhak edildi. 1815'te I. Fransa İmparatorluğu'nun dağılmasıyla Alçak Ülkeler, Hollanda Birleşik Krallığı adı altında yeniden birleşti. 1830 Belçika Devrimi, Katolik ve tarafsız Belçika'nın Geçici Hükûmet ve Ulusal Kongre altında bağımsızlığını ilan etmesine yol açtı. 1831'de I. Léopold'ün Kral olarak atanmasından sonra Belçika, parlamenter bir sisteme sahip bir monarşi oldu. Kralın hakları başta sınırlı olsa da, 1893'te Belçika Genel Grevi'nden sonra erkekler için genel oy hakkı (1919'a kadar çoğul oylamayla), 1949'da ise kadınlar için oy hakkı tanınmıştır. 19. yüzyıldaki ana siyasal partiler Katolik Parti ve Liberal Parti ile yüzyılın sonlarına doğru gelişmekte olan Belçika İşçi Partisi'ydi. Fransızca, asalet ve burjuvazi tarafından benimsenen tek resmi dildi. Fransızca, Felemenkçe'nin de resmi dil statüsü kazanmasıyla etkisini giderek kaybetmeye başladı. Bu tanınma, 1898 ve 1967'deki Belçika Anayasası'nın bir Felemenkçe versiyonuyla kanunen resmî halde geldi. 1885'teki Berlin Konferansı'nda Kongo Özgür Devleti'nin mülkiyeti II. Léopold'e devredildi. 1900'e doğru ve 1900'lerin başlarından itibaren II. Léopold tarafından devletin başlıca kauçuk ve fildişi kaynağı olan Kongo'nun halkına karşı aşırı ve vahşice muameleler uluslararası endişeleri arttırdı. Bu haykırış 1908'de daha sonra Belçika Kongosu olarak adlandırılan devletin koloninin sorumluluğunu devralmasına yol açtı. Belçika, 1914'te Schlieffen Planı'nın bir parçası olarak Almanya tarafından işgal edildi ve Batı Cephesi savaşlarının çoğu, ülkenin batısında meydana geldi. Savaşın ilk ayları Alman kuvvetlerin Belçikalılara kötü muamele uygulaması nedeniyle Belçika Tecavüzü olarak bilinir. Belçika savaş sırasında Alman kolonileri Ruanda-Urundi'nin (bugünkü Ruanda ve Burundi) yönetimini devraldı ve bölge 1924'te Milletler Cemiyeti'nin kararıyla Belçika mandasına verildi. I. Dünya Savaşı sonucunda 1925'te Prusya'ya ait Eupen-Malmedy, Belçika'ya katıldı ve bu ülkede Almanca konuşan bir azınlığın oluşmasına yol açtı. Ülke, 1940'ta blitzkrieg ile tekrar Almanya tarafından işgal edildi ve bu durum 1944'te Müttefiklerin ülkeyi yeniden kontrol etmesiyle sona erdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanlarla işbirliği yaptığı söylenen Kral III. Leopold'e karşı genel bir grev baş gösterdi ve Kral 1951'de feragat etti. Belçika Kongosu da 1960'ta Kongo Krizi sırasında bağımsızlığını kazandı; bunu 2 yıl sonra Ruanda-Urundi'nin bağımsızlığı izledi. Belçika, NATO'ya kurucu ülke olarak katıldı ve Hollanda ve Lüksemburg ile birlikte Benelüks grup devletlerini kurdu. 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun altı kurucu ülkesinden biri olan Belçika, 1957'de Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kuruluşunda yer aldı. Daha sonra en önemli yönetim organlarına ev sahipliği yaptığı Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyi'ni de içeren şimdiki Avrupa Birliği'nin kurucu üyelerinden oldu. Coğrafya Kuzeybatıda Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunan Belçika'nın, Fransa (), Almanya (), Lüksemburg () ve Hollanda ile () komşudur. İç sularla birlikte 33,990 km²lik alanı kaplayan ülke iç sular dışında 30,528 km²'lik bir alanı kaplar. Belçika üç temel coğrafi bölgeye sahiptir: Anglo-Belçika Havzası ait kuzey-batı kıyı ovaları ve merkez plato ile güneydoğu Hersiniyen orojenik kuşağının parçası olan Ardennes araziler. Ülkenin güney ucunda, Paris Havzası Belçikalı Lorraine adında küçük bir dördüncü bölgeye ulaşır. Kıyı ovaları çoğunlukla kumullar ve polderlerden oluşur. Daha içerilerde sayısız su yolu ile sulanan yumuşak ve yavaşça yükselen kuzeybatı Campine (Kempen) kumsal alanı uzanır. Ardennes yaylalarında daha sağlam mağaralar ve sık ormanlarla kaplı tepeler ve küçük kayalık kanyon vardır. Batıda Fransa'ya doğru genişleyen bu alan doğuya doğru Almanya'daki Yüksek Bataklıklar platosundaki Eifel'e kadar ulaşan 694 metre ile ülkenin en yüksek noktası Signal de Botrange'yi de içerir İklim Ülkede her mevsim yağışlı okyanusal bir iklim hakimdir (Köppen iklim sınıflandırması: Cfb). Ocak ayı ortalama en düşük sıcaklık 3 °C iken haziran ayı ortalama en yüksek sıcaklık 19 °C'dir. Ortalama yağış şubat ve nisan aylarında 54 milimetre ile temmuz ayında 78 mm arasında değişiklik gösterir. İdari Bölümleri Topluluklar ve bölgeler Burgund ve Habsburg mahkemelerini takiben, 19.yüzyılda ülkeyi yöneten ve yönlendiren yüksek sınıfın içinde olabilmek için Fransızca konuşabilmek gerekliydi,Felemenkçe konuşanlar alt sınıf vatandaşlardı. Yüzyılın sonunda ve devamı 20. yüzyıla doğru Flaman hareketi bu duruma karşılık olarak gelişti. Valonlar ve Brüksellilerin çoğunluğu Fransızcayı birinci dilleri olarak benimsemesine rağmen Flamanlar bunu reddetti ve Felemenkçenin Flamanların resmi dili olmasında başarılı oldular. II. Dünya Savaşı'nı takriben Belçika siyasetinde giderek artan şekilde iki ana dile bağlı özerkleşmeden yana bir eğilim baskın hale geldi. Toplumsal gerginlik arttı ve anayasa çatışma potansiyelini en aza indirmek için değiştirilmiştir. Temel olarak 1962-63 yıllarında tanımlanan 4 dil alanı (Felemenkçe, Fransızca, iki dilli (Felemenkçe, Fransızca) ve Almanca alanları) ve 1970, 1980, 1988 ile 1993'teki Belçika anayasasındaki ardışık revizyonlar 3 düzeyde politik güce ayrılmış tek bir federal devlet kurdu: Brüksel merkezli Belçika Federal Yönetimi. Üç ana topluluk: Flaman topluluğu; Fransız topluluğu; Alman topluluğu. Üç bölge: Beş vilayete ayrılan Flaman Bölgesi; Beş vilayete ayrılan Valon Bölgesi; Brüksel Başkent Bölgesi. Anayasal dil alanları bölgelerinde resmi dilleri belirler. Bu yedi parlamento ve hükûmet için 1980'de topluluklar ve bölgeler yaratıldığı zaman olanak sağlasa da Flaman politikacılar ikisini birleştirmeye karar verdi. Yani Flamanlar federal ve özel belediyelere ait sorunlar hariç tüm konularda yetkili olan tek bir parlamento ve yönetimde birleşmiştir. Topluluklar ve bölgelerin örtüşen sınırları iki kayda değer özellik yaratmıştır: Brüksel Başkent Bölgesi (diğer bölgelerden birkaç yıl sonra yaratılmıştır) Fransız ve Flaman topluluklarının ikisini birden içerir ve Almanca konuşulan bölge tamamıyla Valon Bölgesi sınırları içindedir. Kurumlar arasındaki çatışmalar Belçika Anayasa Mahkemesi tarafından çözümlenir. Yapısı farklı kültürlerin barışçıl bir şekilde bir arada yaşaması için uzlaşma yaratması amacıyla tasarlanmıştır. Ekonomi Belçika'nın kuvvetle küreselleşmiş ekonomisi ve ulaşım altyapısı Avrupa'nın geri kalanıyla entegredir. Ülkenin ileri derecede endüstrileşen bölgenin kalbindeki konumu, 2007'de dünyanın en büyük 15. ticaret ülkesi olmasına yardımcı olmuştur. Ekonomi, işgücü, yüksek GNP ve kişi başına yüksek ihracatla karakteristikleşmiştir. Belçika'nın ana ithal ürünleri gıda ürünleri, makine, işlenmemiş elmas, petrol ve petrol ürünleri, kimyasallar, giyim ve aksesuar ve tekstil ürünleriyken ana ihraç ürünleri otomobil, gıda ürünleri, demir ve çelik, işlenmiş elmas, tekstil, plastik, petrol ürünleri ve demirdışı metallerdir. Belçika, 19. yüzyılda Endüstri Devrimi'ne katılan ilk kıta Avrupası devletidir. Liège ve Charleroi'deki hızlı gelişen demir ve çelik üretimi ve 20. yüzyılın ortalarında Sambre–Mass vadisinde gelişen sanayi 1830-1910 arasında Belçika'yı dünyanın en gelişmiş üç ulusundan biri yapmıştır. Buna karşın 1840l'arda Flaman Bölgesi'ndeki tekstil endüstrisinde ciddi bir kriz oluştu ve bölge 1846-50 arasında bir kıtlık yaşadı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Gent ve Anvers, kimya ve petrol endüstrisinde hızlı bir gelişme yaşadı. 1973 ve 1979 Petrol Krizleri ekonomiyi resesyona soktu ve bu durum demir-çelik endüstrisinin daha az rekabete katılan ve üretimde ciddi düşüş yaşayan Valonya'da daha uzun sürdü. 1980'ler ve 1990'lar boyunca ülkenin ekonomik merkezi kuzeye doğru kaydı ve bugünün kalabalık Vlaamse Ruit bölgesine yerleşti. Eğitim Başlıca eğitim kurumlarından bazıları şunlardır: Gent Üniversitesi Leuven Katolik Üniversitesi Université libre de Bruxelles Anvers Üniversitesi Vrije Universiteit Brussel Liege Üniversitesi Kültür Demografi 2007'nin başlarında Belçika nüfusunun yaklaşık %92'si Belçika Vatandaşı ve yaklaşık %6'sı diğer Avupa Birliği ülkelerinin vatandaşlarıydı. Kalabalık topluluklar İtalyanlar (171,918), Fransızlar (125,061), Hollandalılar (116,970), Faslılar (80,579), İspanyollar (42,765), Türkler (39,419) ve Almanlardı (37,621). 2004'te %97 oranla hemen hemen nüfusun tamamı kentlerde yaşamaktaydı. Belçika'da kilometrekareye 342 kişi düşer ve bu oran Avrupa'da Monako gibi mikrodevletler ve Hollanda dışında en fazla yoğunluğa sahip ülkedir. Ülkenin en yoğun alanı Anvers–Leuven–Brüksel–Gent kentlerinden meydana gelen Vlaamse Ruit iken en tenha alanı Ardenler'dir. 2006'da Flaman Bölgesi'nin nüfusu 6,078,600 kişiydi ve bu nüfus Anvers (457.749), Gent (230.951) ve Brugge (117.251) kentlerinde yoğunlaşmıştı. Charleroi (201.373), Liège (185.574) ve Namur (107.178) gibi kentleriyle Valonya'nın nüfusu 3.413.978 kişiyken 2 tanesinin 100.000'in üzerinde nüfusu olan 19 belediyeden meydana gelen Brüksel Başkent Bölgesi 1.018.804 nüfusa sahipti. Belçika'da hemcins çiftler evlenme hakkına sahiptirler. Din Katolikler: %54 Dinsiz: %32 İslam: %5 Protestanlık: %3 Ortodoks: %1 Diğer: %4 Kaynak: "https://www.europarl.europa.eu/at-your-service/en/be-heard/eurobarometer " CIA'nın 2018 tahminlerine göre Belçika nüfusunun Roma Katolik'ler %57.1'lik, Protestan'lar %2.3'lük, diğer Hristiyan'lar %2.8'lik, Müslüman'lar %6.8'lik, ateistler %9.1, inançsız/agnostikler %20,2'lik, diğerleri de %1.7 kısmı oluşturuyor. Diller Belçika konuşulan dillere göre Felemenk, Fransız ve Alman bölgelerine ayrılmıştır. Bunun yanında birkaç azınlık dili de gayriresmî olarak konuşulur. Belçika'nın 3 resmi dili ya da lehçelerine dair hiçbir resmi sayım olmadığı gibi herhangi bir istatistik de yoktur. Buna rağmen aileler, eğitim ve yabancı çocukların 2. dilleri gibi bazı konuları içeren alanlarda bazı rakamlar verilebilir. Bir istatistiğe göre Belçika nüfusunun %59'u Felemenkçe %40'ı Fransızca konuşur. Toplam Felemenkçe konuşucusu sayısı 6,23 milyondur ve bu nüfus kuzeydeki Flaman Bölgesi'nde yoğunlaşmıştır. Fransızca konuşucusu sayısı 3.32 milyondur ve konuşucular Valonya'da ve tahmini olarak 0.87 milyon kişi yani Brüksel Başkent Bölgesi'nin 85%inde yoğunlaşmıştır. Almanca konuşan 73,000 'lik halk Valon Bölgesi'nin doğusunda yerleşiktir; yaklaşık 10,000 Alman ve 60,000 Belçikalı Almanca konuşur. Takriben 23,000 Almanca konuşucusu resmi bölgeleri yakınlarındaki belediyelerde yaşar. Belçika'da konuşulan Felemenkçe ve Fransızca Hollanda'da ve Fransa'da konuşulanlardan sözcükler ve nüans olarak farklılıklar içerir. Birçok Felemenk hala bölgelerindeki Felemenk lehçesini konuşur. Valonya'nın ana resmi dili olan Valonca bugün en çok yaşlı insanlar tarafından konuşulur ya da anlaşılır. Valonya'nın lehçeleri Picard dili gibi bugün günlük yaşamda kullanımda değildir. Ayrıca bakınız Belçika'nın yerleşim birimleri Belçika'nın şehirlerinin listesi ve nüfusları Notlar Kaynakça Dış bağlantılar Yönetim Genel bilgi Wikivoyage'de Belçika CIA Wold Factbook'ta Belçika Encyclopædia Britannica'da Belçika Benelüks Avrupa ülkeleri Avrupa Birliği ülkeleri Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler NATO ülkeleri Fransızca konuşan ülkeler Batı Avrupa Liberal demokrasiler 1830'da kurulan bölgeler ve ülkeler Felemenkçe konuşan bölgeler ve ülkeler Federal monarşiler Almanca konuşan ülkeler Avrupa Konseyi ülkeleri Akdeniz İçin Birlik ülkeleri Uluslararası Frankofoni Örgütü üyesi ülkeler
1945
https://tr.wikipedia.org/wiki/Taray%C4%B1c%C4%B1%20sava%C5%9Flar%C4%B1
Tarayıcı savaşları
Tarayıcı Savaşları, elektronik cihazların İnternete bağlanırken kullandıkları yazılımlar olan ağ tarayıcısı üreticisi şirketler arasında yaşanan, ve pazar payını elinde tutmak ya da arttırmak için girişilen yarış dönemlerine verilen addır. Bilişim tarihinde üç adet tarayıcı savaşı söz konusudur. Bunlardan birincisi Dünya Çapında Ağ'ın (DÇA) ilk on yılında yaşanan, Netscape şirketinin Navigator (Kılavuz) adlı ağ tarayıcısı ile Microsoft şirketinin Internet Explorer (IE) ağ tarayıcısı arasındaki çekişmedir. İkincisi ve halen devam etmekte bulunanı, daha fazla şirket arasında yaşanmaktadır. Üçüncü savaş ise, cep telefonları ve tablet bilgisayarlar gibi, kişisel bilgisayarlar dışındaki cihazlarda kullanılan mobil tarayıcılar arasında yaşanmaktadır. I. Tarayıcı Savaşı Savaşın başlangıcı 1995 yılına gelindiğinde Dünya Çapında Ağ'ın (DÇA: İng. World Wide Web (WWW)) bilinirliği iyice artmıştı. Ağ taramasında o zamanların "standardı" sayılan Netscape Navigator, üniversiteler tarafından geliştirilen Mosaic ve Lynx gibi tarayıcılarla yarışıyordu. Netscape Navigator'ın başarısını ve DÇA'nın potansiyelini gören Microsoft, Mosaic'i Internet Explorer (IE) 1.0'ın temeli biçimine sokarak Microsoft Windows 95'in bir bileşeni olarak Ağustos 1995'te piyasaya sürdü. IE'nin 2.0 sürümünün sunulmasıyla çekişme başladı. Daha sonra "Netscape Communicator" olarak yeniden adlandırılan Netscape Navigator ve IE'nin yeni sürümleri, bunu izleyen birkaç yıl içerisinde büyük bir hızla ve arka arkaya piyasaya sürüldü. Yenilikler, genelde hataların giderilmesi biçimindeydi. Bu nedenle bu tarayıcılar çok düzgün işlemiyordu. Sık sık yaşanan çökme olayları ve ortaya çıkan güvenlik açıkları kullanıcıların başlarını ağrıttı. 1996 yılında IE 3.0'ın çıkmasıyla rekabet daha da kızıştı. Bu sürümde betik (İng. script) ve Geçişli Biçem Sayfası (CSS) desteği bulunuyordu. O zamanlarda ağ sayfası tasarlayanlar için sayfaların altına "En iyi görüntü Netscape ile elde edilir" ya da "En iyi görüntü Internet Explorer ile elde edilir" yazmak genel tutumdu. Buna karşı çıkan kullanıcılar ise "hangi ağ tarayıcısıyla olursa olsun" düşüncesiyle yola çıkarak "En iyi görüntü herhangi bir tarayıcıyla elde edilir" hareketini başlattılar. Microsoft'un Netscape karşısındaki üstünlükleri Microsoft'un tarayıcı savaşlarında iki noktada üstünlüğü vardı. Birincisi "kaynak" konusuydu. Netscape pazarın %90'ını elinde bulunduruyorken ve kullanıcıların çoğunun kafasında Netscape için olumlu düşünceler varken, Netscape sadece "ufak" bir kuruluştu. Netscape'in gelirleri, ağ tarayıcısı Navigator ve onun türevi ürünlerin getirilerinden öteye geçemezken, bu gelir Microsoft'un sadece faizden elde ettiği gelirleri bile hiçbir zaman aşamadı. İkinci ve daha önemli olan üstünlük ise Microsoft'un işletim sistemi pazarında tekel olmasıydı. Elinde bulunan bu üstünlüğü değerlendiren Microsoft, her Windows işletim sistemi ile IE'yi "demetleyerek" baskın duruma geçti. IE artık Netscape'in yanında "seçenek" olarak değil, birincil ağ tarayıcısı olarak sunuluyordu. Windows işletim sisteminden elde edilen gelirler IE'nin geliştirilmesine aktarıldı. Sonuçta, IE ile Netscape arasında yazılımların sundukları açısından büyük bir farklılık kalmadı. Kullanıcılar zaten aldıkları bilgisayarlarda kurulu olarak gelen IE yerine başka bir tarayıcıyı indirmek gibi bir gereksinim duymamaya başladı. Microsoft'un çalımları Microsoft'un Netscape'i çökerten diğer girişimleri ise şunlardı: Netscape'in tarayıcı pazarlamasında izlediği yol tarayıcının ücretsiz olarak dağıtılması biçimindeydi. Ortada sadece sunucu yazılımı satışından elde edilen gelir vardı. Bunu anlayan Microsoft, Netscape'in gelir kaynaklarını baltalayacak biçimde ücretsiz olarak sunucu yazılımı sunmaya başladı. Zamanla Microsoft Windows NT daha çok kullanılmaya başlandı ve Netscape'in gelirleri kesildi. Microsoft, bilgisayar satıcılarıyla, satılan bilgisayarlarının masaüstlerinde IE simgesi bulunması ve Netscape simgelerini kullananların cezalandırılması yönünde sözleşmeler imzaladı. Microsoft, İSS'lerin tarayıcının başlık çubuğunda kendi adlarını taşıyan IE sunmalarını kolaylaştırdı. ("Turk.net tarafından sağlanan Microsoft Internet Explorer" gibi.) Böylece İSS'ler kullanıcılarına Netscape değil, IE kullanmayı özendiriyordu. Microsoft IE'de daha iyi görünen sayfalar hazırlayan tasarım yazılımı Microsoft FrontPage'i piyasaya sürdü. FrontPage'in hafif sürümü ücretsizdi. Microsoft IE'ye Geçişli Biçem Sayfası (CSS) desteği ve tasarım yazılımları tarafından oluşturulan dağınık HTML'ye Netscape'ten daha az duyarlı olma özelliğini ekledi. Böylece geliştiriciler sayfaların kaynağını düzenlemektense, IE için sayfalar hazırlamaya başladılar. 1998'in sonunda Netscape'in pazar payı liderliğini Internet Explorer'a kaptırmasıyla sona eren bu süreci başlatan bu etkiler, daha sonra bir Microsoft yöneticisi tarafından "Netscape'in hava desteğinin kesilmesi" olarak değerlendirildi. Netscape kısa süre sonra AOL tarafından 4.2 milyar dolara satın alındı. Pazarın yeni önderi olan Internet Explorer, 2002 yılında, Netscape'in en iyi zamanlarında bile yakalayamadığı %98'lik pazar payına ulaştı. Microsoft'un bu sırada ortaya koyduğu davranışlar, tekel yasalarının hiçe sayılması ve işletim sistemi pazarından tekel olma durumunun kötüye kullanıldığı yönündeki eleştirilere destek sağlar nitelikteydi. Bu kadar büyük oranda kullanılan Internet Explorer bu savaşı kazanmış oldu. Ancak bu noktadan sonra Microsoft'un IE'nin geliştirilmesine yatırım yapmamasıyla, ağ tarayıcılarındaki gelişim durdu. Sonuç Sonuçta iki tür "kötü durum" güçlendi: Özellikler ve hatalar: Savaş öncesi tarayıcılar özellikleriyle değerlendirilirdi. Bir tarayıcıda olup diğerinde olmayan özellik, olmayanın hanesine "geride kalmışlık" olarak yazılırdı. Gelişim yönünde artık eskisi kadar harcanmayan para ve emek, yazılımların (genelde IE'nin) hatalarla dolu olmasına neden oldu. Ölçülere uyma ve yeni ölçü yaratma: Ağ tarayıcıların Dünya Çapında Ağ Birliği gibi kurulların ortaya koyduğu hiper metin işaretleme ölçüleri ve görsel kurallara uyması beklenirdi. Ancak tek taraflı geliştirilen işaretlemeler, diğer tarayıcıların bunları düzgün göstermelerini engelledi. (Örneğin, <marquee> imi ile kayan yazı oluşturmak.) Ağ standartları, tek tarayıcı egemenliği ile geri plana atıldı. Internet Explorer 6.0; Geçişli Biçem Sayfası, PNG görüntü biçimi ve XHTML gibi biçimleri düzgün olarak gösteremiyor. Bu ise geliştiricilerin gereksiz ve kullanışsız yöntemler kullanmalarına yol açıyor. Çoğu kişi sayfaları standartlara göre değil, IE'de düzgün görünüp görünmediğine göre düzenliyor. Bunlara ek olarak, Microsoft bugün birçok sayfanın düzgün görüntülenmemesine neden olan VBScript ve ActiveX gibi tarayıcı eklentilerini geliştirdi. En gülünç durum ise, birçok deneyimsiz kullanıcının, sadece adında 'Internet' sözcüğü geçtiği için Internet Explorer yazılımını 'İnternet' sanması. (Windows 95 ile desteklenen Internet Explorer sürümünün adı gerçekten The Internet [İnternet] idi.) Gerçekte İnternet, Dünya Çapında Ağ'a bağlı bilgisayarların tümünün oluşturduğu ortam; Internet Explorer ise burada yer alan sayfaları göstermeye yarayan birçok yazılımdan sadece biri. II. Tarayıcı Savaşı 1998 yılında Netscape geliştiricileri yazılımlarının kaynak kodlarını açarak "Mozilla" olarak yeniden adlandırdılar. Mozilla kısa sürede birçok yeni özellikle donatıldı. 2003 yılında 1.0 sürümüne ulaşan Mozilla, en gözde açık kaynaklı yazılımlar arasındaki yerini aldı. Daha sonra Mozilla'nın türevi olan ve geliştirilmesinde ağ taramasına yoğunlaşılan Mozilla Firefox; Windows, Linux, Mac OS ve diğer işletim sistemlerinde kullanılmaya başlandı. KDE'nin bir parçası olan UNIX tabanlı Konqueror, Unix benzeri sistemler üzerinden Mozilla Vakfı ve tarayıcısı Firefox ile yarışıyor. Macintosh'un öntanımlı ağ tarayıcısı olan Safari de Konqueror'ın KHTML kaynak okuma ve görüntüleme altyapısını kullanıyor. Opera pazarda çok küçük bir paya sahip olmasına rağmen işletim sistemi eski olan bilgisayarlarda ve Geniş ekranlı cep telefonlarında çok kullanılıyor. Microsoft 2003 yılında yaptığı bir açıklamayla, Internet Explorer Servis Paketi 1'in işletim sistemiyle bütünleşik olmayan son sürüm olacağını, bundan sonraki gelişmelerin Windows Vista'ya bağımlı olacağını duyurdu. 2008'in sonlarında ise Google yeni tarayıcısını (Google Chrome) üreterek tarayıcı savaşlarında yerini aldı. 2009 yılında Internet Explorer 8'inde gelmesiyle tarayıcı savaşları daha da hız kazandı. 2009-2010 yıllarında savaş bir kez daha başladı ancak bu sefer daha fazla tarayıcı ve daha fazla şirketle Google Internet Explorer ile savaşırken Firefox güncellemelerini hızlandırdı. 17 Kasım 2011'de Google Firefox'a çok yaklaştı hatta geçti ama geriledi. Mobil Tarayıcıları Savaşı Şu an devam etmekte olan mobil tarayıcı savaşının oyuncuları Microsoft Edge, Opera, Opera Mini, Opera Touch, Mozilla Firefox, Brave Browser, Vivaldi, Mint Browser, Google Chrome ve Safari'dir. Kaynakça Dış bağlantılar Ağ tarayıcılarının kullanım oranları Google Chrome tarayıcısı resmi İnternet sitesi Microsoft Internet Explorer tarayıcısı resmi İnternet sitesi Mozilla Firefox tarayıcısı resmi İnternet sitesi Opera tarayıcısı resmi İnternet sitesi Apple Safari tarayıcısı resmi İnternet sitesi İnternet terimleri Savaş Yazılım savaşları
1946
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87%C3%B6lyak
Çölyak
Çölyak hastalığı (ya da glüten Enteropatisi); bağırsaklardaki besin emilimini sağlayan villus denilen yapıların bozulmasına sebep olan ve dolayısıyla da yiyeceklerdeki besinin emilmesini engelleyen ve ince bağırsakta hasarlar oluşturan bir sindirim sistemi hastalığıdır. Belirtileri Küçük çocuklarda kusma, ishal, karın şişliği, iştahsızlık, kilo alamama ve boy uzamasında yavaşlama gibi tipik belirtilerle ortaya çıkabileceği gibi daha ileri yaşlarda sadece kansızlık, boy kısalığı, kemik zayıflığı ve nedeni bilinemeyen karaciğer hastalığı, şiddetli karın ağrıları, gaz problemleri gibi çok değişik belirtilerle de kendini gösterir. Çölyak hastası olan kişiler buğdayda, arpada, çavdarda ve kesin olmamakla birlikte yulafta bulunan ve glüten olarak adlandırılan bir proteine tahammül edememektedir. Eğer glütenli bir ürün tüketirlerse karın ağrıları olabilir. Çölyaklı hastalar glüten içeren yiyecekler yediklerinde, onların bağışıklık sistemleri bunu ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlar. Özellikle çok küçük ve parmak şekline benzeyen villus olarak adlandırılan ince bağırsaktaki emilimi sağlayan yapılar kaybolur (düzleşir ve görevini yapamaz hale gelir). Yiyeceklerdeki besinler bu villuslardan geçerek kan dolaşımı içine emilirler. Villuslar olmadan kişi; ne kadar yiyecek yerse yesin; beslenemez. Vücudun kendi bağışıklık sistemine zarar vermesinden dolayı çölyak hastalığı oto-immün sistem rahatsızlığı olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte, yiyeceklerin emilememesinden dolayı sindirim rahatsızlığı olarak da sınıflandırılabilmektedir. Tanı yöntemi Çölyak hastalığının kesin tanısı ancak deneyimli bir gastroenterolog tarafından yapılacak kan tahlilleri ve ince bağırsak biyopsisi ile tanımlanabilir. Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır, yani ailevi kalıtım söz konusudur. Bazen hastalık bir ameliyat, çocuk doğumu, hamilelik, viral enfeksiyon ya da şiddetli duygusal stresten sonra tetiklenebildiği gibi ilk seferde de aktif olabilir. Hastalık yaşamının herhangi bölümünde ortaya çıkabilmektedir. Çölyak kimi kişilerde çocukluk, kimilerinde ergenlik, kimilerinde ise orta yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir. Tedavi şekli Tanı konulduktan sonraki aşamada uyulması gereken tek tedavi yöntemi ise size uzman hekim tarafından önerilen glüten içermeyen besinlerle beslenmektir. Glüten buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunduğu için bu gıdalardan ömür boyu uzak durmak gereklidir. Çölyaklı kişiler normal ekmek, makarna, pasta, börek, bisküvi ve benzeri çok sayıda gıdayı yememek durumundadır. Çölyak Hastalığı Engel Oranı Çölyak hastalığında, hastanın yaşam zorluğu, günlük işlev kaybı, kilo ve boy gibi etkileri kapsamlı bir şekilde değerlendirilir. Çölyak hastalığı engel oranı üst sindirim kanalının kalıcı bozukluklarına dair sınıflandırma kriterleri de göz önünde bulundurulur. Çölyak hastaları için güvenli yiyecekler Tüm sebzeler. Tüm meyveler. Tüm bakliyatlar. Tüm katkısız katı ve sıvı yağlar. Yumurta, bal, reçel, basit toz şeker, zeytin. Et, balık, tavuk (Bu ürünler katkılı olmadıkları gibi daha önce unla kızartılmış bir yağda kızartılıp işleme tabi tutulmadığı sürece güvenle tüketilebilir.) Una batırılmamış konserve çeşitleri. Mısır, pirinç ve patates. Bunlar hem tüketilebilir hem de unları besin hazırlamada kullanılabilir. Ayrıca kestane unu, nohut unu, soya unu, üzüm çekirdeği tek başına tüketilebileceği gibi unları da güvenle tüketilebilir. Karabuğday unu. Ayrıca bakınız Glütensiz ve kazeinsiz diyet Dış bağlantılar https://web.archive.org/web/20141211143825/http://www.colyak.web.tr/ http://www.colyak.org.tr Otoimmün hastalıklar Gastroenteroloji Çocuk hastalıkları Malnütrisyon
1950
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mozilla%20Thunderbird
Mozilla Thunderbird
Mozilla Thunderbird, Mozilla Vakfı tarafından geliştirilen, farklı platformlarda çalışabilen, özgür ve açık kaynak kodlu bir e-posta, haber grubu, RSS ve sohbet istemcisidir. Thunderbird projesinin stratejisi Mozilla Firefox web tarayıcısını temel alır. Thunderbird, Ubuntu gibi birçok masaüstü Linux dağıtımında varsayılan e-posta istemcisi olarak gelir. 7 Aralık 2004'te çıkan Thunderbird 1.0 sürümü üç gün içinde 500.000'den fazla indirildi. 10 gün içinde bu sayı 1.000.000'a ulaştı. 1 Aralık 2015'te Thunderbird geçici olarak Mozilla'dan ayrılsa da 9 Mayıs 2017'de yeniden Mozilla çatısı altına döndü. Başlangıça Minotaur olarak anılan, daha sonra Mozilla Firefox'un özgün adı olan Phoenix adı altında geliştirilmesi sürdürülen yazılım, ilk başlarda beklenen ilerlemeyi gösteremedi. Zamanla gelen başarılar ve yazılımın adının Mozilla Thunderbird olarak değiştirilmesiyle çalışmalar sürdürüldü. Thunderbird PGP şifrelemesini ve istatistiksel yığın ileti süzme yöntemini destekliyor. 24 Ocak 2020 tarihinde yayınlanan 68.4.2 sürümü ile karanlık tema konusunda geliştirmeler yapılmıştır. Bununla birlikte bazı hata düzeltmeleri yapılmıştır. Özellikleri Eklenti desteği Çöp posta süzgeci Dolandırıcılığa karşı koruma Gelişmiş güvenlik koruması (postaları gelişmiş şifreleme ve sayısal imzalama yöntemleri ile korur) Gelişmiş etiketleme (kelimelerle ve renklerle iletiler etiketlenebilir) Kaynakça Dış bağlantılar Thunderbird eklentleri Outlook ve Outlook Express'ten Thunderbird'e yelken açmak (pardus-wiki.org - web arşivi) Thunderbird ve Firefox'ta Profil Aktarmak (ODTÜ Bilgisayar Topluluğu E-Bergi) Thunderbird'e giriş rehberi Mozilla Türkiye ağ sayfası Thunderbird RSS okuyucu 2003 yazılımları Ücretsiz çapraz platform yazılımları Özgür çokdilli yazılımlar C++ ile programlanmış ücretsiz yazılımlar OS/2 yazılımları Taşınabilir yazılım Windows e-posta istemcileri Linux e-posta istemcileri Mac OS X e-posta istemcileri Özgür Usenet istemcileri Özgür e-posta istemcileri SQLite kullanan yazılımlar XUL kullanan yazılımlar Mozilla Kamu Lisansı kullanan yazılımlar
1952
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinestezi
Sinestezi
Sinestezi veya duyum ikiliği, kişilerde herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetiklemektedir. Etimoloji Yunanca, syn (Birlikte) ve aisthesis (algı/his/duyum) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan "synaistesia" kelimesi, "birleşik his" ya da "birleşik duyum" olarak tercüme edilebilir. Kaynak olarak "hissizlik, duyu eksikliği" anlamına gelen anesthesia (anestezi) kelimesi ile aynı temele dayanmaktadır. Tanım Bir algı modalitesi uyarıldığında birden fazla kanalda uyarılma oluşmasına verilen tıbbi isimdir. Metafor, sembolizm kelimeleri gibi, çeşitli sanat ürünlerinin tanımlanmasında kullanılan "sinestezi" kelimesinden farklı olarak bu olguyu yaşayan kişiler, kasıtsız ve sürekli olarak oluşan benzetmelerden bahsederler. Kısaca, birden fazla algı sistemi aynı nesnelere kendi yorumlarını aynı kuvvette verirler. Sinestezi sahibi insanlar, örneğin, insanları, insan olarak değil de görsel/işitsel/yazısal vb. bir nesne/olgu olarak hatırlar ve benimserler. Annesini ılık süt, kardeşini bir kedi vb. olarak gören/hatırlayan/düşünen biri gibi. Demografi olarak genelde solak ve çift el kullananlarda ve kadınlarda daha sık rastlanmaktadır. Irsi olduğu düşünülmektedir ortalama her 20.000 kişide bir görülür. Bu kişilerde, hafıza fonksiyonları güçlenirken matematiksel ve mekansal algı fonksiyonlarıda tavan yapar. Matematiksel algıda sinestezik birey sayıları çarparken renkleri kullanır böylece matematiksel algısı güçlenmiş olur. Mekansal algıda ise 360 derecenin 1 derecelik diliminin bile bir rengi vardır. Sinestezinin, beynin sol yarım küresiyle ilgili ve hipokampus bezine bağlı bir fonksiyon olduğu düşünülmektedir. İstatiksel olarak çok nadir rastlansa da "normal" bir beyin fonksiyonudur. Her beyinde gerçekleşen bir sürecin bazı insanlarda bilinç yüzeyine yansımasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca bakınız Halüsinasyon Otonom duyusal meridyen tepki Kaynakça Genel https://web.archive.org/web/20080501154114/http://psyche.cs.monash.edu.au/v2/psyche-2-10-cytowic.html There's Something about Zero Sinestezi Journal Spesifik Konuyla ilgili yayınlar Simon Baron-Cohen and Harrison, J. (Eds., 1997). Synaesthesia: Classic and Contemporary Readings. Oxford: Blackwell Publishers. ISBN 0-631-19764-8. Bosch, P. (2007) The Name of This Book is Secret Little, Brown Young Readers. ISBN 978-0-31-611366-3. Córdoba M.J. de, Riccò D. (et al.), Sinestesia. Los fundamentos teóricos, artísticos y científicos, Ediciones Fundación Internacional Artecittà, Granada 2012. ISBN 978-84-939054-1-5 Campen, Cretien van. (2007) The Hidden Sense. Synesthesia in Art and Science. Cambridge, MA: MIT Press/Leonardo Books. ISBN 0-262-22081-4 Cytowic, R.E. (2003)The Man Who Tasted Shapes. Cambridge: MIT Press ISBN 9780907845430. Cytowic, R.E. (2002) Synesthesia: A Union of The Senses, second edition. Cambridge: MIT Press ISBN 978-0-26-2032964. Cytowic, R.E. & Eagleman, D.M. (2009) Wednesday is Indigo Blue: Discovering the Brain of Synesthesia, with an afterword by Dmitri Nabokov. Cambridge: MIT Press ISBN 978-0-26-201279-9. Dann, K. (1998). Bright Colors Falsely Seen. Cambridge: Harvard University Press. ISBN 0-300-06619-8. Duffy, P. L. (2001). Blue Cats and Chartreuse Kittens: How Synesthetes Color their Worlds. New York: Henry Holt & Company. ISBN 0-7167-4088-5. Harrison, J. (2001). Synaesthesia: The Strangest Thing. Oxford: Oxford University Press. ISBN 0-19-263245-0. Jay, C. (2009) Breathing in Colour. Little, Brown. ISBN 978-0-74-992978-7. Marks L.E., The Unity of the Senses. Interrelations among the modalities, Academic Press, New York, 1978. Riccò D., Sinestesie per il design. Le interazioni sensoriali nell'epoca dei multimedia, Etas, Milano, 1999. ISBN 88-453-0941-X Riccò D., Sentire il design. Sinestesie nel progetto di comunicazione, Carocci, Roma, 2008. ISBN 978-88-430-4698-0 Robertson, L. and Sagiv, N. (Eds., 2005). Synesthesia: Perspectives from Cognitive Neuroscience. Oxford: Oxford University Press. ISBN 0-19-516623-X. Rowedder, Anna K. (2009). Für Dich - For You - Pour Toi. Luxembourg: Synaisthesis. ISBN 978-99959-622-1-0. Sinha, Jasmin (ed.). 2009. Synästhesie der Gefühle (Emotional Synaesthesia). Luxembourg: Synaisthesis. ISBN 978-99959-622-6-5. Tammet, D. (2006) Born on a Blue Day: A Memoir of Aspergers and an Extraordinary Mind. Hodder & Stoughton Ltd. ISBN 978-0-34-089974-8. Tornitore T., Storia delle sinestesie. Le origini dell'audizione colorata, Genova, 1986. Tornitore T., Scambi di sensi. Preistoria delle sinestesie, Centro Scientifico Torinese, Torino, 1988. Mass, W. (2003) A Mango-Shaped Space. Little, Brown and Company. ISBN 0-316-52388-7 Ward, J. (2008) The Frog who croaked Blue: Synesthesia and the Mixing of the Senses. Routledge. ISBN 978-0-415-43014-2. Dış bağlantılar Bilimsel kaynaklar Richard E. Cytowic Downloads, videos, and information. David Eagleman's Synesthesia Battery: test Houston synesthesia study Synesthetics Jamie Ward Synesthesia in Art and Science Bibliography Blue Cats Resource Center Anatomi Sinestezi
1953
https://tr.wikipedia.org/wiki/Meme%20kanseri
Meme kanseri
Meme kanseri, meme hücrelerinde başlayan kanser türüdür. Akciğer kanserinden sonra, dünyada görülme sıklığı en yüksek olan kanser türüdür. Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Erkeklerde de görülmekle beraber, kadın vakaları erkek vakalarından 100 kat fazladır. 1970'lerden bu yana meme kanserinin görülme sıklığında artış yaşanmaktadır ve bu artışa modern, Batılı yaşam tarzı sebep olarak gösterilmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı, dünyanın diğer bölgelerinde görülme sıklığından daha fazladır. Meme kanseri, yayılmadan önce, erken safhada tespit edilirse, hasta %96 yaşam şansına sahiptir. Her yıl 44000'de 1 kadın meme kanserinden ölmektedir. Meme kanserine karşı en iyi koruyucu yöntem erken teşhistir. Meme kanserinin birçok tipi vardır. En sık rastlanan duktal karsinoma, memenin süt kanallarında başlar. Meme kanseri memenin dışına yayıldığında koltuk altındaki lenfatik nodüller en sık görülen yayılım yerleridir. Kanser hücreleri memenin diğer Lenf Nodlarına, Kemiğe, Karaciğer ve Akciğere yayılabilir. Her kadın meme kanseri gelişme riskine sahiptir. Gerçekte meme kanseri gelişen kadınların çoğunda risk faktörleri belli değildir. Meme kanseri riskini artıran faktörler Kadın olmak 55 yaş ve üzerinde olmak Yakın akrabalarda meme kanseri olması (anne veya kızkardeş meme kanseri ise, 2-3 kat daha fazla) Daha önceden diğer memede kanser tespit edilmiş olması Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış olması Hiç gebe kalmamış olması Adet görmenin 50 yaşından sonra da devam ediyor olması Yoğun meme dokusuna sahip olmak Alkol ve sigara tüketmek Gece çalışmak Obez olmak Fiziksel aktiviteden yoksun olmak Deodorant kullanmak(Muhtemel) BRCA-1 ve BRCA-2 gen mutasyonuna sahip olmak Araştırmalar, meme hücreleri içerisinde, meme kanseri riskini artıran bazı genler olduğunu göstermektedirler. Genetik değişiklikler, aileden (herediter) olabilir veya hayat boyu gelişebilirler. Meme kanseri genellikle tek bir hücrede başlar. Günümüzde meme kanserinin nedeni ve nasıl gelişim göstereceği tam olarak bilinmemektedir. Meme kanseri kompleks bir hastalıktır. Her vaka birbirinin aynısı değildir. Meme kanserinin içinde bulunduğu evreye "stage" denir. Gerçek stage'in bilinmesi, doktorun tedavi planını yapmasını sağlayacaktır. İnsan, yaşamında meme kanserine sebep olacak herhangi bir yanlış yapmamış olsa da bu hastalığa yakalanabilir. Meme kanseri bulaşıcı değildir, başka bir hastadan bulaşmaz. Meme kanseri, stresle veya memeye travmayla (darbeyle) meydana gelmez. Meme kanseri gelişen çoğu kadının risk faktörü veya ailesinde hastalığa ait bir hikâye yoktur. 2015 yılında ABD'de Texas Üniversitesi Anderson Kanser Merkezi'nde yapılan ve Kanser Araştırma Dergisi'nde (Cancer Research) yayınlanan deneysel çalışmaya göre fruktoz ve sakaroz (glukoz ve fruktoz kombinasyonu) 12-lipoksijenaz (12-LOX) sinyalizasyonunu ve dolayısıyla da 12-hidroksi- 5Z, 8Z, 10E, 14z – eikosatetraenoik asit (12-HETE) seviyesini arttırarak meme kanseri riskini ve metastaz oranını yükselttiği tespit edilmiştir. glukoz + fruktoz →  12-LOX ↑ → 12-HETE ↑ → meme kanseri ↑ Meme kanseri riskini azaltan faktörler Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite Emzirmek Yağlı besinleri kısıtlamak Alkol alımını kısıtlamak İdeal kiloyu korumak Tanı Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişkenlik gösterir. Bu faktörlerin arasında yaş ilk sırada gelmektedir. Genç yaşlarda görülebilmesine karşın, ileri yaş gruplarında bu risk artar. Bu nedenle ileri yaş gruplarında erken tanı konması için alınması gereken önlemler, erken yaş gruplarından daha farklıdır. Yirmi ve otuz yaş grubu, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidir. Bu kontrol sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Şişkinlik, yumru benzeri bir değişiklik saptanırsa derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa da, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler. Kırk yaş grubu, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya en az iki yıl arayla mamografi çektirmeleri gereklidir. Elli yaş grubu, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve her yıl mamografi (meme filmi) çektirmelidir. Kendi kendine kontrollerde on beş günü aşkın sürede ele gelen sertlik veya kitle, deride kalınlaşma, şişme, renk değişikliği, meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memede veya meme başında içeri doğru çekinti, meme şeklinde değişiklik, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik ve meme başında akıntı gibi belirtiler derhal doktor kontrolü gerektirmektedir. Hekim muayenesi sonucu yapılacak mamografi taramasının ardından ultrason, ince iğne aspirasyon biyopsisi ve normal biyopsi tetkikleriyle kesin tanı konulur. Evreleri ve tedavi Evre 1: Tümör 20 mm. ve daha küçüktür. Bu durumda kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Tedavide meme koruyucu yöntemle lenf bezlerinin alınmasından sonra radyasyon tedavisi uygulanır. Desteklemek için kemoterapi ve/veya hormonoterapi eklenir. Bir diğer uygulama da mastektomi yöntemidir. Bu yöntemde kanserli göğüs alınarak koltuk altı lenf bezleri çıkarılır. Evre 2-A: Tümörün 20 – 50 mm. arasında olup, lenf bezlerine sıçramamış halidir. Evre 2-B: Tümörün 2-A evresindeki gibi bir boyut aralığında olup (50 mm. den büyük olabilir), koltuk altı lenf bezlerine sıçramamış halidir. Evre 2: Evre 1 ile aynı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte, eğer tümör aşırı büyümüş ya da lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisi tamamlayıcı olarak önerilir. Evre 3-A: Tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramış durumdadır ve bu halde mastektomi yöntemiyle tedavi yoluna gidilir. Cerrahi müdahaleden sonra kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır. Evre 3-B: Bu aşamada tümörün boyutu dikkate alınmaz; tümör göğüs duvarına bağlıdır ve lenf bezlerine sıçramıştır. "Neoadjuvant" adı verilen tümörün boyunun küçültülmesi amaçlı kemoterapi uygulanmasının ardından tümörün boyunun küçülmesinden sonra lampektomi veya mastektomi yapılır. Evre 4: Bu aşamada kanser göğüs dışındaki vücut bölümlerine yayılmıştır. Bu evre tedavisinde hastanın yaşam süresini artırmak ve yaşam kalitesini yüksek düzeyde tutmak hedeflenir. Kemoterapi ve hormonoterapi yapılır. Hasta şikayetlerine bağlı olarak mastektomi de uygulanabilir. Oligometastatik evre 4 hastalarda kemoterapi sonrası metastazlar silinmişse modifiye radikal mastektomi yani meme ve koltuklarındaki lenf bezlerinin alınması Surviyi arttırmaktadır. Mastektomi uygulamaları sonrasında alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları söz konusu olabilmektedir. Meme kanseri tedavisi; Cerrahi Radyoterapi Kemoterapi Hormon tedavisi Hedefleyici (akıllı ilaçlar) ile yapılmaktadır. Tedavi seçiminde en önemli etken tümörün biyolojisi ve evresidir. Ayrıca bakınız Lenf ödemi Kaynakça
1955
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kal%C4%B1n%20ba%C4%9F%C4%B1rsak%20kanseri
Kalın bağırsak kanseri
Kalın bağırsak kanseri veya kolorektal kanser kalın bağırsak, rektum ve apandiste görülen kanserli büyümeleri kapsar. Batı dünyasında en sık rastlanan üçüncü kanser tipi ve ölüme yol açan kanserler arasında ikinci sıradadır. Çoğunlukla kalın bağırsakta meydana gelen adenom poliplerden ortaya çıkar. Kalın bağırsak kanseri her yaşta görülmesine karşın, hastaların % 90'ından fazlası, kırk yaş ve üzerindedir. Bu yaştan itibaren her on yılda risk yaklaşık iki katına çıkar. Ailesinde kalın bağırsak kanseri veya kalın bağırsak polipi bulunanlar ve ülseratif kolit hastalığı olanlarda risk artar. Polipler ve kanserin erken aşamaları, genellikle belirti vermezler. Bu yüzden kırk yaşından itibaren mutlaka, rektal muayene, sigmoidoskopi ve dışkıda gizli kan testi yapılmalıdır. Rektal muayene, yani makattan parmakla yapılan muayene ile kalın bağırsak poliplerinin en az % 80'ine tanı konulabilir. Sigmoidoskopi uygulamasında, özel alet ile makattan rektum bölgesine girilir ve ışık kaynağı yardımıyla bölge ayrıntılı olarak incelenir. Dışkıda gizli kan testi, belirti vermeyen ve sinsice kanama yapan poliplerin tanınmasında kullanılır. Erken dönemde tanı koyulan kanserlerde iyileşme oranı % 80-90 arasındadır. İyi huylu poliplerin, yani et parçalarının zamanla kanserleşmesiyle oluşan kalın bağırsak kanserinin önlenmesi için, poliplerin kanserleşmeden tanınması ve cerrahi yöntemlerle çıkarılması gerekmektedir. Sık görülen belirtileri Makattan gelen kanama ve dışkılama alışkanlıklarının değişmesi (kabızlık veya ishal), Karın ağrısı, gaz sancıları, Karında kitle, Dışkıda kanama, Dışkının incelmesi, Kansızlık, kendini aşırı yorgun hissetme, Bulantı ve kusma Kilo kaybı. Tanı konulması Yapılacak rektal muayene Laboratuvarda dışkıda gizli kan incelenmesi Kontrastlı kolon grafisi, bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik tetkikler Tam kan sayımı, biyokimyasal araştırmalar Rektoskopi, sigmoidoskopi ya da kolonoskopi gibi endoskopik araştırmalar Biyopsi Tedavi Kalın bağırsak kanseri, cerrahi yöntemle tedavi edilir: kanseri oluşturan tümör ve çevresindeki bir miktar sağlam doku alınır. Evre durumuna göre kemoterapi ve adjuvan kemoterapi uygulanır. Anüse çok yakın tümörlerde anüs iptal edilerek kolostomi torbaları ile (karından) dışkılamaya geçilir. Metastaz (diğer organlara yayılma) görülen hastalarda metastazektominin yanı sıra kemoterapi ve radyoterapi de uygulanarak hastanın yaşam süresi uzatılmaya çalışılır. Erken tanı yöntemleri Her yıl dışkıda gizli kan araştırması, beş yılda bir rektal muayene ve rektosigmoidoskopi Her 10 yılda bir rektal muayene ve tam kolonoskopi Her 5-10 yılda bir çift kontrastlı kolon grafisi ve rektal muayene önerilir. Dış bağlantılar Tıbbi Onkoloji Derneği'nin tanıtımı Kaynakça Sindirim sistemi hastalıkları Kanser türleri
1957
https://tr.wikipedia.org/wiki/Zazalar
Zazalar
Zazalar, Hint-Avrupa dil ailesine bağlı bir dil olan Zazaca konuşup Türkiye'nin çoğunlukla Doğu Anadolu Bölgesi'nde; Bingöl, Elazığ, Erzincan ve Tunceli, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise; Diyarbakır, Dicle, Gerger ve Siverek, Hilvan, Çermik yörelerinde yaşayan İranî bir halktır. Zazalar yaklaşık 2-3 milyon nüfusa sahiptir. 12 Eylül Darbesi'nin ardından Zazalar dahil birçok entelektüel azınlık, Türkiye'den Avrupa, Avustralya ve ABD'ye göç etti. Zaza diasporasının en büyük kısmı Avrupa'da, ağırlıklı olarak Almanya'da bulunmaktadır. Dini açıdan günümüzde Müslümanlığı benimseyen Zazalar Sünni ve Alevi olmak üzere iki kesime ayrılmışlardır. Zazalar; İran halkları ve İranî diller ile kültür ve dil bakımından çeşitli benzerlikleri barındırırlar. Dil Zazaların dili Zazaca olmakla birlikte Zazaca dil bilimsel olarak Talişçe, ölü bir dil olan Eski Azerice ve Hazar Denizi kıyılarında konuşulan Sengserce, Simnanca, Tatça ve Gilekçe gibi dillerle yakınlık arz etmektedir. Bunun yanı sıra Zazalar arasında çift dillilik veya çok dillilik göze çarpmaktadır. Yaşadıkları veya göç ettikleri coğrafyanın siyasi ve demografik koşullarına göre Türkçe, Kürtçe ve Arapça gibi diller de konuşulur. Zazaca, dil bilimi bakımından Hint-Avrupa dil ailesine mensup İran dillerinin Kuzeybatı İran koluna bağlı bir dildir. Zaza dilinin, tarihsel gelişimi incelendiğinde Zazaca'nın kadim İrani dillerin birçok arkaik özelliğini koruyan bir dil olduğu ifade edilmektedir. Zazaca, eril dişil ayrımını da çok güçlü bir şekilde muhafaza eden bir dildir. Zazaca'da Farsça ve İngilizce gibi dillerde de olan "perfect tense" yani tamamlanmış zaman olarak da tanımlayabileceğimiz zaman da bulunmaktadır. Bunun dışında, Zazaca dil yapısı bakımından Sasani İmparatorluğu'nun yazı dili olan Orta Farsça ile büyük oranda benzerlik göstermektedir. Din Zazaların dini ağırlıklı olarak İslâm'dır. Mezhep yoğunluğu ise Sünnilik ve Alevilik'tir. Sünni kesim içerisinde kalan Zazaların bir kısmı Hanefi bir kısmı da Şafii’dir. Dersim aşiretlerinden oluşan Alevi Zazalar, Koçgiri (Zara, Kangal, Ulaş, Divriği)'den Varto-Hınıs, kısmen Bingöl yöresinde, ayrıca Kayseri'nin Sarız ilçesinde mesken iken, Sünni kesim içerisinde kalan Zazalar da Elazığ, Bingöl, Diyarbakır, Siverek, Adıyaman, Aksaray, Mutki, Sason bölgelerinde yaşamaktadırlar. Özellikle Alevi-Sünni ve de Şafii-Hanefi farklılığı Zazalarda önemli şive ve kültür farklılığını da beraberinde getirmiştir. Folklor ve kültür Zazalar diğer İrani halklarla dil ve kültür bağlamında birçok ortak özellik paylaşırlar. Söz konusu bu İrani halkların dilleri aynı kökten gelmektedir ve birçok ortak sözcük barındırmaktadırlar. Sözcüklerin kökleri büyük oranda aynıdır; renklerin, sayıların, bitkilerin adlandırılmasında benzer ortak sözcükler kullanılmaktadır. Kılık-kıyafet, halk masalları, gelenek-görenekler, dini inançlar, bayramlar pek çok noktada ortak özellikler taşımaktadırlar. Zazalar geçmişte bütün İrani halklarda olduğu gibi irili ufaklı çok sayıda aşiretlere bölünmüştür fakat günümüzde aşiret yapısı ve kuralları hemen hemen yok olmuştur. Zazalar tarihsel olarak kırsal ve feodal bir hayat sürmüşler, tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştır. Bu noktada Zazaların yaşadıkları Anadolu Yarımadası'nın doğusu tarih boyunca farklı birçok halkın yaşadığı ve farklı devletlerin hüküm sürdüğü bir coğrafya olmuştur. Bu durum ve yaşadıkları coğrafyanın kültürel kesişimselliği nedeniyle Zazalar Anadolu'nun doğu ve güneyinde yaşayan diğer komşu halklar olan Türkler, Türkmenler, Ermeniler, Araplar ve Kürtler gibi farklı halklarla tarihsel olarak sürekli kültürel etkileşim içinde olmuşlardır. Nitekim söz konusu kültürel etkileşim ortaya çıkardığı kültürel yakınlığın yanı sıra Zaza dilinin komşu diller ile birçok sözcük alışverişinde bulunmasına neden olmuştur. Elâzığ, Tunceli taraflarında bazı köylerde kadınlar şalvar, başlarında leçeg veya puşi, bellerine şal veya kuşak giyerler. Erkekler de takım şalvar, başlarına köşeli şapka, puşi veya desmal giyer ve bellerine de kuşak bağlarlar. Bingöl bölgesinde ise erkekler külah genelde dini inanç amaçlı olarak kullanılmakta, kadınlar ise çarşaf ve şalvar gitmektedir. Başlıca halk dansları; Qeraçor, Devzer, Çepki, Fadiki, Wışke, Kılaçep ve Bingöl geneli kartal oyunu gibi düğün oyunlarıdır. Başlıca yemekler; Babıko, bıcık, zervet, keşka, helisa, malez, patila, pêsare, şir, bıcıka qatqatın, çhebelek, dogma, serun, totur aw, mawsta, çırvila gibi genelde hamur ürünü yemeklerdir. Zazalar arasında kutlanan başlıca bayramlar ve önemli günler şunlardır: Roşanê Remezani: Ramazan Bayramı, hem Alevi hem de Sünni Zazalar tarafından kutlanmaktadır. Roşanê Qurbani: Kurban Bayramı, hem Alevi hem de Sünni Zazalar tarafından kutlanmaktadır. Kormışkan bayramı (Çermik ve Siverek Yöresi, Mart ayında Nevruz'a denk gelir. Bahar bayramı olarak son zamanlarda hem Alevi hem de Sünni Zazalar tarafından kutlanmaktadır.) Hawtemal bayramı (Tunceli Yöresi, Mart ayında, bir tür bahar bayramı). Alevi Zazalar tarafından kutlanır. Hawtemalo Pil (Büyük Hawtemal) Hawtemalo Qıc (Küçük Hawtemal) Qereçarseme: Bir bahar bayramı, yine Mart ayında Alevi Zazalar tarafından kutlanır. Newê Marti: Mart dokuzu, Nevruz, 22 Mart'a denk gelir, normal Nevruz'dan bir gün sonradır. Alevi Zazalar tarafından kutlanır. Gağand: Yeni yıl bayramı, daha çok Tunceli-Koçgiri-Varto yılbaşı olarak 13 Ocak'a yakın tarihlerde kutlanır. Bu bayramda Rumi takvim esas alınır. Tunceli'de Alevi Zazalar tarafından kutlanır. Rocê Xızıri: Hızır orucu, Alevi Zazalar tarafından her yıl Şubat ayının ikinci haftasında 3 gün oruç tutulur. Rocê İmamu: Muharrem orucu, Alevi Zazalar, Kürtler ve Türkmenler tarafından da tutulur. Alevilik'te çok önemli bir yeri vardır. Köken bilim Zaza adının geçtiği bir kaynak, 1329/1330 tarihli Kureyş Şeceresi, yazılı bir deri dokümandır. Sıralanmış birkaç Zaza aşiret adının geçtiği belgede, Zaza aşiretine mensup olarak kaydedilmiş bir imza geçer. (Tālib Mullā Benī min, qebile Zāzā طالب ملا بنی من قبلة زازا 'Zaza kabilesinden talip Mollā Beni') Yine milattan önce 2. yüzyılda Yakın Doğu’da yaşayan bir mimarın soyadının 'Zazai' olduğu bazı kaynaklarda kaydedilmiştir. Gezgin Marko Polo'nun yol haritasında Musul-Erzincan-Erzurum dar üçgeni içinde kalan bölgeye Zorzanie/Zarzania dendiği; ancak bu bölge sınırının Hazar Denizi’ne kadar dayandığı vurgulanmaktadır ve Zaza ismi ile bölge ilişkilindirilmektedir. Sümer tapınak ve tanrıçalarından birinin ortak isminin "Ninni-Zaza veya İnnana-Zaza" olduğu kaydediliyor. Eski yer isimleri arasında da 'Zaza' adına rastlandığına işaret edilerek, Zaza-Buha’nın (MÖ.880), Elâzığ'ın Maden yöresinde Mihrap ve Kervançemen dağları eteklerinde bir yer olduğu tarif ediliyor. Bazı araştırmacılar ise Zaza sözcüğünün Sasa veya Sasan (Sasani) sözcüğünden geldiğini öne sürmektedir. Tarihçe Zazalar ile ilişkilendirilen, Part İmparatorluğu; Sasanilerden önce İran’ı yöneten Kuzey Doğu İran orjinli bir halk olup, Windfuhr onların dillerinin Zazacaya çok yakın olduğunu belirtmektedir. İranlı tarihçi Kaveh Farrokh’da Zazalarla Partların güçlü bağı olduğuna işaret etmektedir. Alman dil bilimci Jost Gippert Zazaca ile Orta İrani dil olan Partça arasında çok yakın ilişki olduğunu belirtmektedir. Bazı araştırmacılara göre Zaza sözcüğü Sasa veya Sasan kelimelerinden gelmektedir. 'Zaza' ismi ve Zaza dilinin, Sasaniler'in diline yakın olduğu, Zazalar ve Zazaca'nın Sasani ya da Zazani imparatorluğunun ardılı olarak kabul edildiği de belirtilmektedir. Sasani İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Sasaniler’in birçok savaş yaptığı düşmanı Bizanslılar’ın Kayzeri, ele geçirdiği sınırlar ile Sasani nüfusunuda içinde barından bölgeyi 1071’e tarihine dek 400 yıl elinde tuttu. Bölgede barınan nüfus, bu süre içinde ‘Rumlaşmamış’ ve kendini, eski devletinin ismiyle Sasani kalıntısı olarak Sasa ya da Zaza şeklinde adlandırmaya devam etti. Onlar, kendilerini bu isim ile tarif etmedi, onlara bu tarifi Bizans Kayzeri yakıştırmıştı. Belli ki Kayzer, bölgedeki ekalliyeti 'Zaza' diyerek küçümsemeye çalışmıştır. Bizans tarafından küçümsenen ve ana coğrafyalarıyla ilişkisi kopan, tekrar irtibat kurma şansı da kalmayan Sasaniler sıkıştıkları derin vadilerde unutuldu,fakat onlar başlangıçtaki bağlılıklarını ise unutmadı. Aradan geçen zaman içerisinde, bölge insanları, kültürel kodları yıpranmış ve başka biçimlere evrilirken ellerinde kalan son şeye sarıldılar isimlerine: "Sasani ya da Sasa veya Zaza" Rus doğubilimci, Minorsky ve W. B. Lockwood, David. N. Mackenzie, Karl Hadank, Artur Christensen gibi birçok dil bilimci de Zazaların kullandığı 'Dımıli' sözcüğünün Dailemi/Dailomi'den geldiğini ve Deylemli demek olduğunu ve Zazalar'ın Hazar Denizi'nin güney kıyılarındaki Deylem'den göçenlerin devamı olduğunu, atalarının dilini günümüze kadar koruyabildiğini söylemişlerdir. "Behustin Kitabeleri"nde Deylemlilerin konuştukları dil için 'Zuzu' denilmiştir. "Zuzu" yani bugünün anlamıyla 'Zaza'. Yer isimleri Zazaistan, Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinin bir kısmını oluşturan ve Zaza halkının yaşadığı coğrafi bölgedir. Dr. Zülfü Selcan’ın “Zaza Dilinin Tarihi Gelişimi” adlı makalesi. Bu makalenin ve kitabın 114-115. sayfalarında bir Zazaistan haritası yer alır. Zazaistan, Erzincan, Elâzığ, Tunceli’nin tamamını, Şanlıurfa, Malatya, Sivas, Bitlis, Bingöl, Erzurum, Diyarbakır, Muş'un bir kısmını kapsar. Zazaistan adını ilk defa ortaya atan isim Ebubekir Pamukçu olmuştur. Pamukçu'ya göre, Zazalar hem Türkler hem de Kürtler tarafından reddedilen bir halktır ve Kürdistan yerine Zazaistan teriminin kullanılması gerekmektedir. 1991 yılında İsveç'te Ebubekir Pamukçu tarafından yayımlanan Raya Zazaistani (Zazaistan Yolu) Dergisi ilk kez 'Zazaistan' teriminin kullanılmış olduğu dergidir. Bazı yazar ve araştırmacılar, "Zaza" adının tarihi Zawzan bölgesi ile ilgili olabileceğini belirtmektedir. Kimi kaynaklarda bu isim "Zevezan", "Zuzaniye", "Zevazaniye" veya "Zavzan" biçiminde de yazılmaktadır. İbn al-Athir ve İbnü'l-Esir (1160-1234)'e göre ise 'Zawzan', "Musul'dan, Ahlat yakınlarına kadar uzanıyor, Azerbaycan tarafından da Selmas'a kavuşuyordu." 10. yy. da Van Gölünün, güney kısmına tekabül eden coğrafyaya bir dönem "Zawzan" denmiştir. Dil bilimci David Neil MacKenzie, de Zazalar'ın İran Hazar'ından gelip, Kürtlerin yerleşik olduğu bölgenin batısına, yani şimdi yerleşik oldukları bölgeye risksiz geçmiş olması olasılığının zayıf olduğuna işaret ederek, başka bir varsayımı ele almak gerektiğini vurgulamaktadır. Onun varsayımı, Zazaların bugün Kürdistan'ın kalbi olarak kabul edilen yerde, yani Van Gölü'nün güney ve batısındaki topraklarda yaşadıkları ve kendilerinin ilerleyen Kürtlerce batıya gitmeye zorlandıkları varsayımıdır. Bu coğrafi adlara MS 10. ve 13. yüzyıl arasında El Mesudi, İbn Miskawaihi, Yakut ve başkalarında da rastlarız. 13. yüzyılda henüz kullanılan bir addı. Zaza kökü korunursa bu ad Zazavan olarak düşünülmelidir. 13. yüzyıl coğrafyacılarından Yakut, 1225'de yazdığı "Mu’jam-ul-Buldan (ii, 957)" adlı eserinde Zawazan'ı "Ermenistan dağları, Khilat (Ahlat, SC), Azerbaycan, Diyarbekir ve Musul arasında yer alan geniş bir eyalet olarak tarif eder." Behustin yazıtlarında Zazana adında geçen bölge için Bingöl Üniversitesi'nde 2011 yılında yapılan Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumun'da Zazana Hakkında: "Taş yazıtının 20. Şiiri’nin hemen başında 'Zazana' diye bir yerin adı geçmektedir. Bu eski farsça yazıtta, Zazana yukarı Fırat Havzası bölgesi olarak tanımlamak için kullanmaktadır. Bu bölge günümüzde Zaza Halkı'nın yaşadığı yerleşke alanlarıdır." denilmiştir. Konuyla ilgili yayınlar I. Uluslararası Zaza Dili Sempozyumu (2011) II. Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumu (2012) 38 ra Jü Pelge, Dr. H. Çağlayan, Tij Yayınları Arslan, İlyas. 2016. Verbfunktionalität und Ergativität in der Zaza-Sprache . Dissertation, Universität Düsseldorf. Belge ve Tanıklarıyla Dersim Direnişleri, M. Kalman, Nujen Yayınlar Blau, Gurani et Zaza in R. Schmitt, ed., Compendium Linguarum Iranicarum, Wiesbaden, 1989, , pp. 336–40 (About Daylamite origin of Zaza-Guranis) Dersim, Jandarma Umum Komutanlığı'nın Raporu, Kaynak Yayınları Dersim Tarihi, Ali Kaya, Can Yayınları Dersim’de etnik kimlik Gülsün Fırat, “Herkesin bildiği sır: Dersim" adlı kitapta, İletişim Yay., 2010 Dersim Yazıları, Sait Çiya, Tij Yayınları Dersim Zaza Ayaklanmasının Tarihsel Kökenleri, Ebubekir Pamukçu, Yön Yayıncılık Dersim-Zaza Tarihi, Seyfi Cengiz Die Rolle des Bildungswesens beim Demokratisierungsprozeß in der Türkei unter besonderer Berücksichtigung der Dimili (Kirmanc-, Zaza-) Ethnizität, Kahraman Gündüzkanat. LIT-Verlag, Münster, 1997 Die Schwäche der Türkischen Arbeiterbewegung im Kontext der nationalen Bewegung (1908-1945), Hüseyin Çağlayan, Frankfurt, 1995 Die Rolle des Bildungswesens beim Demokratisierungsprozeß in der Türkei unter besonderer Berücksichtigung der Dimili (Kirmanc-, Zaza-) Ethnizität, Kahraman Gündüzkanat. LIT-Verlag, Münster, 1997 Faruk İremet, "Zonê Ma Zazaki" (Dilimiz Zazaca), (Our language Zaza), Stockholm 1996, ''İremet Yayınları'' İranice Ansiklopedisi Zaza (Dımli) Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri , Malmîsanij, Deng Yayınları, Îstanbul 1996 Kulê 38i, Munzur Çem, Peri Yayınları Kürt Aşiretleri Üzerine Sosoyolojik Tetkikler, Ziya Gökalp, Sosyal Yayınlar, Îstanbul 1992 Kürtlük, Türklük, Alevilik, Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri, Prof. Dr. Martin von Bruinessen,, İstanbul 1999. Türk Toplumunda Zazalar ve Kürtler, Prof. Orhan Türkdoğan, Timaş Yayınları Türkiye'de Etnik Topluluklar, Peter Alford Andrews, tümzamanlar yay. Türkiye'nin Etnik Yapısı, Ali Tayyar Önder, Fark Yayınları Zazalar ve Kızılbaşlar, Nazmi Sevgen, Kalan Yayınları Zaza Kürtler, Mehmed S. Kaya, Çevirenler: K.Ataş, M.S.Akgönül, Rupel Basım Yayın, İstanbul 2014 Zazalar Üzerine Sosyolojik Tetkikler, H. Reşit Tankut, Kalan Yayınları Zazalar: Tarih, Kültür ve Kimlik, Ercan Çağlayan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2016. Zazalar: Tarihi, Kültürel ve Sosyal Yapı, Serdar Karabulut, İzmit: Altınkalem Yayınları 2013 Kaynakça Dış bağlantılar Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümü Zazader.org - Zaza Dil ve Kültür Derneği Zazaki.de - Zazalar ve Zaza Dili üzerine kültür, tarih ve edebi bilgi sitesi Zazaki.net - Zazaca ve Zazalar ile ilgili kültürel, tarihi ve edebi bilgi sitesi Iremet Publishing - Zazalar ve Zaza Dili üzerine kültür, tarih ve edebi bilgi sitesi ZazaPress - Zaza Dili ve kültür dergisi Enstitüyê Zazaki - Frankfurt Zaza Dil Enstitüsü resmi site İran halkları
1963
https://tr.wikipedia.org/wiki/The%20Star-Spangled%20Banner
The Star-Spangled Banner
The Star-Spangled Banner (Türkçe: Yıldız Bezeli Sancak), Amerika Birleşik Devletleri'nin ulusal marşıdır. Sözleri 13 Eylül 1814 tarihinde Fort McHenry'nin İngiliz ordusuna karşı savunulması sırasında, 35 yaşındaki şair ve avukat Francis Scott Key tarafından yazıldı ve sonra To Anacreon in Heaven adlı bir İngiliz meyhane şarkısının bestesine uyacak şekilde söylenmeye başladı. 1931 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi çıkardığı bir kanun ile, şarkıyı Amerika Birleşik Devletleri ulusal marşı ilan etti. Galeri Kaynakça https://web.archive.org/web/20070721004503/http://www.bcpl.net/~etowner/anthem.html Ulusal marşlar Ulusal marşlar
1964
https://tr.wikipedia.org/wiki/Portakal
Portakal
Portakal (Citrus sinensis), Citrus cinsi bir ağaç olan Citrus sinensisi ve onun meyvesini tanımlar. Tarihçe İpek yolunun Anadolu'dan geçtiği dönemlerde narenciye Hindistan civarından gelen ticari bir üründü. Ümit Burnu'nun keşfedilmesiyle ticaret yolları değişmiş, Asya kıtasının Avrupalı devletler tarafından sömürgeleştirilmesiyle portakal üretiminin tamamı Portekiz civarına yayılmıştır. Türk topraklarına ilk kez Portekiz'den geldiği için Portekiz meyvesi anlamında Portakal (Portugal) meyvesi denmiş, zaman içinde de sadeleşerek portakala dönüşmüştür. Portakal'ın pomelo ile mandalina'nın doğal melezi olduğu sanılmaktadır. Citrus sinensis'''in meyvesine, "acı/ekşi portakal" olarak da anılan </u>Citrus aurantium'''un meyvesinden ayırabilmek için, "tatlı portakal" da denir. Yetiştirildiği yerler Türkiye'de Akdeniz ve Doğu Karadeniz (Rize çevresi) ayrıca Kıyı Ege'nin güneyi, Akdeniz çevresinde ve sıcaklık ortalaması 23 ila -3 °C arasında olan yerlerde yetişen ağaçlardır. En kaliteli Washington cinsi portakal Antalya ili Finike ilçesinde yetiştirilmektedir. Finike Çavdır köyü portakalı, en iyi portakal ödülü almıştır. Ekolojik özellikleri Ο °C'ye kadar soğuğa dayanabilir. İyi drenajlı ve pH değeri 4,5-8 olan toprakları sever. Kullanıldığı yerler Kabuklarından portakal esansı, bu esanstan ise parfüm elde edilir. Gıda sanayisinde de bolca kullanır. Ayrıca ilaç sanayisinde de kullanılmaktadır. Besin değerleri Portakalın içerisinde B ve C vitaminleri bulunmaktadır. %: Günlük önerilen miktar Kaynakça Garnitürler
1967
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mantarlar
Mantarlar
Mantarlar (, tekil hâli: fungus), çok sayıda çok hücreli ve tek hücreli ökaryotik canlıyı kapsayan bir biyolojik âlemin adıdır. Maya gibi mikroorganizmalardan, küf ve şapkalı mantarlara kadar pek çok üyesi olan bu canlılar grubu, halk arasında genellikle sadece şapkalı mantarları tanımlamak için kullanılır. Biyoloji alanında mantarları inceleyen bilim dalına mikoloji denir. Mantarlar âlemine giren tüm canlılar belirli ortak özellikler gösterirler ve bu özelliklerinden ötürü ne hayvanlar ne de bitkiler âlemi içerisinde sınıflandırılabilirler. Mantarlar grubuna giren tüm canlılar hayvanlar gibi heterotrofturlar, yani besinlerini dışarıdan almak zorundadırlar. Bu yönleriyle fotosentez yaparak kendi besinlerini üreten bitkilerden ayrılırlar. Fakat tıpkı bitki hücrelerinde olduğu gibi mantar hücrelerinde de hücre zarına ek olarak bir de hücre duvarı bulunur. Hücre duvarlarında bitkilerdeki hücre duvarı yapı maddesi olan selüloz yerine, kitin maddesi bulunur. Kitin hayvanlara özgü bir karbonhidrat olup böceklerin ve kabukluların dış iskeletlerinde yapı maddesi olarak kullanılır. Mantarlar dünyanın hemen her yerinde bulunurlar. Nemli yerlerde daha çokturlar. Yeryüzünde 1,5 milyon kadar mantar türü olduğu düşünülmekte ise de günümüzde sadece 69.000 kadar türü tanımlanmıştır. Mantarlar, doğada besin döngüsünü sağlayan önemli ayrıştırıcılar oldukları için ekolojik olarak önemli canlılardır. Ayrıca mayaların ekmek, bira ve şarap gibi ürünlerin fermentasyonundaki rolleri ve şapkalı mantarların besin maddesi olarak tüketilmesi bu canlıları ekonomik olarak da önemli bir yere koyar. Tarihçe Mantarlarla ilgili sistematik çalışmalar 250 yıllık bir geçmişe dayansa da bazılarının özellikleri yüzyıllardır bilinmektedir. Bira üretiminde, ekmek hamurunun kabartılmasında, şarap yapımında insanlık tarihinde hep kullanılmışlardır. Meksika ve Guatemala halkları bazı halüsinojenik mantarları dinî ve mitolojik törenlerde kullanmışlardır. Yine bazı mantarlar Kuzey Amerika yerlileri ve Çinliler tarafından tıbbî amaçla kullanılmışlardır. Şapkalı mantarların ilk olarak Proterozoik Devir’de (4 milyar – 570 milyon yıl önce) ortaya çıktıkları düşünülüyor. İnsanların şapkalı mantarları kullanımıysa Paleolitik Devir'e (yontma taş devrine) kadar uzanır. Tarihsel kayıtlar, şapkalı mantarların pek de iyi niyetli olmayan amaçlar için kullanıldıklarını ortaya koymaktadır. II. Claudius ve Papa VII. Clement’in düşmanları tarafından zehirli bir mantar türü olan Amanita’yla zehirlendiği yazılmıştır. Bir efsaneye göre de Buddha, bir köylünün ona sunduğu toprak altında yetişen bir mantarı yediği için ölmüştür. Üremeleri Mantarlar eşeyli üreme ve eşeysiz üremeyle çoğalırlar. Her iki durumda da spor oluştururlar. Sporlar "humenium" adı verilen yapılarda meydana gelir. Eşeyli üremeleri iki haploid hücrenin birleşmesini içerir. Toprağa dökülen sporlar rüzgarla ya da böceklerle çevreye dağılır ve toprakta yıllarca yaşayabilir. Mantarlar nemli ortamlarda gelişirler, bu nedenle yağmurlardan sonra topraktaki sporlar çimlenerek mantarları oluştururlar. Tek hücreli mantarlar ise tomurcuklanarak çoğalabilirler. Suda yaşayanlarda eşeysiz üreme daha çok hareket organeli (yani flagellum) bulunan zoosporlar ile olur. Yaşam döngülerinde iki safha bulunmaktadır. Bunlar; Somatik safha: Mantarın beslenme ve besinsel aktivitelerini yerine getirdiği safha, Üreme safhası: Sporların üretimi, somatik yapıların diğer üreme yapılarında kullanıldığı safha. Üç değişik somatik yapı görülebilir. Bunlar; Plasmodium ya da pseudoplasmodium denilen çok nukleuslu bir yapı, Bir hücreden ibaret bir yapı, Hifsi bir yapıdadırlar. Hifler, renksiz, ince, uzun iplikler olup yan yana gelerek miselyum adı verilen dokuyu, miselyumlar da tallus adı verilen yapıyı oluşturur. Mantarların yaşam döngüsü her şekilde spor oluşumuyla sonuçlanan eşeyli ve eşeysiz üremeyi kapsamaktadır. Hem eşeyli hem eşeysiz üreme safhalarını içeren tüm yaşam döngüsü "holomorf" diye bilinir. Eşeysiz üreme sporları ve ilgili üreme yapılarının gözlendiği evre "anamorf" (imperfect) evredir. Eşeyli üreme yapılarının gözlendiği evre ise "telemorf" (perfect) evre adını alır. Önemleri Mantarlar insanlık tarihi açısından büyük öneme sahiptirler. Ekosistemin önemli parçalarıdır. Son iki milyar yıldır bitki ve hayvansal yapıları çürüttükleri bilinmektedir. Bu yapılardaki elementlerin serbest bırakılmaları mantarlar tarafından sağlanır. Orman ekosistemlerinde karbondioksit salınımı gerçekleştirmektedirler. Ayrıca toprağın yapısını bitki gelişimi için uygun hâle getirirler. "Mikoriza" denilen ortaklıklar oluşturarak bitkilerin köklerine tutunurlar ve bitki köklerinden karbonhidrat alırlar, bu sırada bitki de mantarın hifleri yardımı ile topraktan su ve suda çözünen tuzları emer. Bazı eklembacaklı türlerinde "mycangium" denen yapılar olarak bulunurlar ve selüloz sindirimine yardımcı olurlar. Alglerle birleşerek ekosistem için çok önemli olan likenleri oluştururlar. Bazı parazitik mantarlardan tarım zararlıları ve hastalıklarıyla biyolojik mücadelede yararlanılmaktadır. Bazı marketlerde "Collego" adıyla satılan ürün, yabancı otlarla mücadelede kullanılan Colletotrichum gloeosporoides türünden elde edilen bir mikoherbisitdir. Gerçek mantarlardan olan mayalar, fırıncılık ve fermantasyon endüstrisinin temelini oluştururlar. Alkollü içki endüstrisinin temelini de mantarlar oluşturmaktadır. Bununla beraber, sitrik asidin endüstriyel olarak üretilmesinde ve bazı peynir tiplerinin hazırlanmasında da (rokfor, gorgonzola, kamembert gibi) kullanılırlar. Penisilin gibi birçok yararlı antibiyotiğin, thiamin, biyotin, riboflavin gibi bazı vitaminlerin; ergotamin, kortizon gibi önemli ilaçların kullanılmasında yine mantarlardan yaralanılmaktadır. Amilaz, pektolaz gibi enzimler; gibberellin gibi bazı hormonlar da mantarlardan yararlanılarak üretilmektedir. Ayrıca genetik çalışmalarda kullanılan Neurospora cinsi yine bir mantardır. Mantarlardan insanların çeşitli amaçlarla yararlandıkları cinslerden bazıları; fermantasyon yaparak alkollü içkilerin hazırlanmasında ve ekmek yapımında kullanılan Saccharomyces türleri, antibiyotik eldesinde kullanılan Penicillium türleri ve ergot alkaloidlerinin elde edildiği Claviceps purpureadır. Yetiştiriciliği Avrupa, Amerika, Çin ve Japonya'da gıda olarak mantar yetiştirme bir endüstri hâlini almıştır. Çin'de mantar yetiştiriliciği 600 yıl öncesine kadar dayanır. Avrupa'da ise 1650'li yıllarda Fransa'da kültür mantarı yetiştiriciliği başlamıştır. Şili gibi bazı Güney Amerika ülkelerinde Aztekler zamanından beri bilinen mısır rastığı (Ustilago maydis), bazı mısır tarlaları özellikle bu mantar ile enfekte edilerek üretimi yapılmakta ve yenilmektedir. Mantarlar gelişmek için; nem, sıcaklık, 4-7 arası pH, oksijen, az miktarda ışığa ihtiyaç duyarlar. Zararları ve zehirlenme Birçok yabani mantar doğadan toplanıp yenebilir ve çoğunun kültür türlerinden daha lezzetli olduğu söylenir. Fakat doğal yetişmiş mantarları toplayan kişi bu konuda uzman olmadığı takdirde zehirlenme ve ölümlerle karşılaşılabilir. Çünkü bazı mantarların çok küçük bir miktarı bile insanı öldürecek kadar zehirlidir. Zehirli mantarları zehirsizlerden ayırmak için genel bir kural yoktur. Yenebilen ve zehirli, mantarlar yan yana yetişebilirler. Bazı yenebilen ve zehirli türler birbirine o kadar benzer ki bunu ancak bir mantarbilimci ayırt edebilir. Zehirli mantarların tadı yenebilen mantarlarınkinden farklı değildir. Rengi, kokusu ve tadı ile bir mantarın zehirli olup olmadığı anlaşılamaz. Mantarların insan ve hayvanlarda oluşturduğu hastalıklara genel anlamıyla "mikoz" denir. Tropikal ülkelerde mikozlar yaygındır. AIDS, kanser, şeker hastalıkları, organ nakli gibi durumlarda doğal veya yapay olarak bağışıklık sistemi baskılandığı için mantar enfeksiyonları ortaya çıkabilir. Mantar sporları havaya karışarak insanda alerji ve astıma sebep olabilirler. Bitkilerde parazitik mantarlar hastalıklara neden olurlar. Bazı mantar türleri bitkiler üstünde yaşar ve besinini bitkilerden sağlar. Bitki öldüğündeyse kendi besinini üreterek yaşamını sürdürür. Özellikle tek cins ürüne dayalı tarımda (patates, pirinç gibi) büyük kayıplara yol açabilirler. Örneğin 1840'lı yıllarda İrlanda'da baş gösteren kıtlığa patates mildiyösü (Phytophthora infestans) neden olmuştur. Bu felâketten dolayı bir milyondan fazla insan ölmüştür. 1943'te ise Bangladeş'te Helminthosporium oryzae diye bilinen tür, pirinç ürününü yok ederek kıtlığa neden olmuştur. Ayrıca, mantarlar hakkındaki yanlış inançlar da zehirlenme olaylarını arttırıcı etki yapar. Zehirli mantarları salyangozların yemediği, ağaçlarda yetişen mantarların zehirsiz olduğu, mantarı yoğurtla yemenin zehirlenmeyi önlediği, zehirli mantarların iç kısmının koparılınca mavileştiği ve kurutulmuş mantarların zehirlemediği gibi bilgiler yanlıştır. Bu bilgilere güvenerek mantar yemek kesinlikle doğru değildir. Mantarlar, ılıman iklimlerde elbiselerin, kameraların, teleskopların, mikroskopların ve diğer optik malzemelerin küflenerek zarar görmesine neden olurlar. Petrol ürünleri, deri gibi organik maddeler de mantarların besin olarak kullandığı ürünlerdir. Çürükçül mantarlar aynı zamanda tomruk ve kerestelerin, ağaçtan yapılmış eşyaların çürüyerek kullanılamaz hale gelmesinden de sorumludurlar. Ayrıca evlerde, marketlerde besinleri bozarak milyarlarca dolarlık zarara neden olurlar. Gıdalarda oluşturdukları mikotoksinlerle toksik zehirlenmelere yol açabilirler. Özellikle okratoksinler ve aflatoksinler, böbreklerde ve karaciğerde hasarlara neden olurlar. "Çavdar mahmuzu" diye bilinen mantar, çavdarın ununa karışıp yenmesiyle ergotizm denilen hastalığa neden olmaktadır. Bu hastalık hayvanlarda ve insanlarda yavru düşüklüğüne neden olmakta ve ölümlerede yol açabilmektedir. Bazı mikotoksik mantarlar Vietnam ve Afganistan'da biyolojik silah olarak kullanılmıştır. Su Mantarları Suda yaşayan mantarlar eşeysiz olarak kamçılı zoosporlarla ve eşeyli üreme izogami, aniogami, oogami, gametagogami veya soma-togami ile olur. Sümüksü Mantarlar : Myxomycetes Labyrinthulales Algsi Mantarlar : Phycomycetes Chytridales Blastocladiales Monoblepharidales Hypochytriales Saprolegniales Peronoporales Sınıflandırılmaları Sınıflandırmada bitkiler âlemi içinde ele alınmaları bilim adamları arasında uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Her ne kadar Uluslararası Botanik Nomenklatür Kodunun kurallarına göre adlandırılıp sınıflandırılsa da, bitkilerden farklı bir âlem olarak ele alınmışlardır. İlk taksonomik gruplandırılma eşeysel sporlarına göre yapılmıştır. Günümüze kadar mantarlar, gamet, gametangia, sporokarp ve sporlarının özelliklerine, hayat döngülerindeki sitolojik ve morfolojik özelliklerine göre sınıflandırılmıştır. Mantarlara ait ilk sınıflandırma Linnaeus tarafından yapılmıştır. "Species Plantarum" adlı kitabında mantarları Cryptogamia Fungi sınıfında toplamıştır. İlk modern mikolog ve mikolojinin kurucusu olan Antonio Micheli, mantarları 1719'da yayımladığı "Nova Genera Plantarum" adlı eserinden toplamıştır. Carl Woese (1981), sınıflandırmasını filogenetik kurallara göre yapılmıştır. Monofiletik grup olarak düşünülmüş olan mantarlar, artık üç farklı grup olarak düşünülmektedir. Bu sınıflandırma fungi olarak bilinen organizmaların birbirleriyle sıkı bir ilişki içinde olmadıklarını kabul eder. Buna gore mantarlar; Âlem : Fungi Bölüm : Chytridiomycota Bölüm : Zygomycota Bölüm : Ascomycota Bölüm : Basidiomycota Âlem : Stramenopila Bölüm : Oomycota Bölüm : Hypochytiridiomycota Bölüm : Labyrinthulomycota Âlem : Protista Bölüm : Plasmodiophora Bölüm : Dictyosteliomycota Bölüm : Acrasiomycota Bölüm : Myxomycota Yenilebilen mantarlar Ölümcül seviyede zehirli olan mantar türlerinin sayısı tüm mantar türlerinin sayısına oranlandığında oldukça azdır. Diğer zehirli mantarların bir kısmı ise pişirildiklerinde bu niteliklerini kaybetmektedir. Doğadan toplanan yenilebilen mantar türlerinin sayısı ise hiç de az değildir. Bu türlere ekonomik değerleri ve lezzetleriyle ile köylülerin bütçelerine ciddi katkılar sağlayan Morchella (Kuzu Göbeği) Mantarları iyi bir örnek teşkil eder. Zehirli ve yenilebilen bazı mantar türlerinin ayırdedilmesindeki bazı zorluklar ve yaşanan ölüm olayları nedeniyle kültür mantarlarının yiyecek olarak tüketilmesi önerilmektedir. Mantarların yenilebilen bir türü olan parazitler bitkilerde de bulunur. Bu durumda ilişki tek yönlüdür. Bu parazit içine girdiği bitkiye anında bulaşır ve öldürür. Yenilebilen mantar türleri Agaricus campestris Amanita caesarea Armillaria mellea Boletus badius Boletus bovinus Boletus edulis Boletus elegans Boletus luteus Cantharellus cibarius Chroogomphus rutilus Coprinus comatus Craterellus cornucopioides Fistulina hepatica Hydnum coralloides Hydnum repandum Hygrophorus chrysodon Lactarius deliciosus Lactarius salmonicolor Lactarius volemus Lepiota procera Morchella conica var. deliciosa Morchella esculanta var. Phlegmacium variecolor Pleurotus cornucopiae Pleurotus ostreatus Polyporus squamosus Polyporus sulphureus Russula delica Sparassis crispa Tricholoma terreum Kaynakça Ayrıca bakınız Aflatoksin Halüsinojen mantarlar Mikoloji Zehirli mantarlar Dış bağlantılar Yenen mantar türleri Genel bilgiler Çeşitli mantarların üretilmeleri Acta Fungorum Kültür mantarı bilgiler, üretim, satış Niçin Mantar Konusu? Tohumsuz bitkiler Âlemler
1971
https://tr.wikipedia.org/wiki/FAT
FAT
FAT (File Allocation Table; Dosya Ayırma Tablosu), dosya sistemi'nin orijinali 1970'lerde ve 1980 yılları başında Microsoft MS-DOS işletim sistemi'nin desteklediği dosya sistemi olarak başlar. Orijinalinde 500 Kb'tan küçük diskler için uygun olarak tasarlanmış basit bir dosya sistemidir. Zaman içerisinde çok daha büyük medyaları desteklemek için sonradan geliştirilmeye devam edilmiştir. Şu an için FAT dosya sisteminin FAT12, FAT16, FAT32 olmak üzere üç tipi bulunmaktadır. Bu FAT tipleri ve isimlendirilmelerindeki farklılıkların sebebi, FAT yapısındaki mevcut girdilerin bit olarak boyutlarının farklı olmasıdır. Bir FAT12 girdisinde bit sayısı 12, FAT16 girdisinde 16, FAT32 girdisinde 32 bit'tir. Genel olarak sabit disk sektörlere bölünmüştür. Sektörler diskinizdeki en küçük fiziksel depolama ünitesidir. Bir sektörün bilgi kapasitesi 2’nin kuvvetleridir ki bu genellikle 512 bayt'tır. Dosya Ayırma Tablosu dosyalama sistemine göre, disk kümelere (cluster) bölünür. Her küme de diskin büyüklüğüne göre belli sayıda sektörden oluşur. Maksimum 2TB'a kadar sürücüleri desteklemektedir. (Windows 2000 işletim sisteminde maksimum 32GB'dır). FAT32 sürücülerinde kullanılan küme kapasiteleri disk sığalarına göre aşağıdaki gibidir: Disk kapasitesi Küme sığası: 260 MB'den az 512 bayt 260 MB - 8 GB 4 kilobayt 8 GB - 16 GB 8 kilobayt 16 GB - 32 GB 16 kilobayt 32 GB'den büyük 32 kilobayt FAT dosya sistemi günümüzde flaş bellek ünitelerinde kullanılmaya devam etmektedir. Bilgisayarlarda kullanılan yeni işletim sistemleri, daha gelişmiş ve farklı dosya sistemleri kullanmaktadır. Notlar Ayrıca bakınız NTFS RAW Dış bağlantılar FAT hakkında Türkçe Kaynak FAT hakkında ayrıntılı bilgiler Bilgisayar dosya sistemleri Windows bileşenleri Ecma standartları
1975
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bernhard%20Riemann
Bernhard Riemann
Georg Friedrich Bernhard Riemann (17 Eylül 1826 - 20 Temmuz 1866), analiz ve diferansiyel geometri dalında çok önemli katkıları olan Alman matematikçidir. Söz konusu katkılar daha sonra izafiyet teorisinin geliştirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bu matematikçinin ismi aynı zamanda zeta fonksiyonu, Riemann hipotezi, Riemann manifoldları ve Riemann yüzeyleri ile de bağlantılıdır. Almanya'da Dannenberg yakınlarındaki Hanover Krallığının Breselenz kasabasında doğan matematikçinin babası Friedrich Bernhard Riemann idi. Bernhard Riemann altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuydu. Riemann, 1840 yılında büyükannesi ile yaşamak ve Lyceum'u ziyaret etmek için Hannover'e gitti. Büyükannesinin 1842 yılındaki vefatından sonra Lüneburg'daki Johanneum'a giden Riemann, 1846'da yani 19 yaşında Göttingen Üniversitesi'nde filoloji ve teoloji çalışmaya başladı. En küçük kareler yöntemini anlatan matematikçi Gauss'un derslerine katıldı. 1847 yılında Riemann'ın babası ona teolojiyi bırakıp matematik çalışması için izin verdi. 1847 yılında Berlin'e gitti. Burada Jacobi, Dirichlet veya Steiner ders veriyordu. Berlin'de iki yıl kalan matematikçi 1849 yılında Göttingen'e döndü. Riemann ilk dersini 1854'te verdi ve bu dersle sadece Riemann geometrisinin temellerini kurmakla kalmadı aynı zamanda daha sonra Einstein'in izafiyet teorisinde kullanacağı yapıların da temellerini attı. 1857'de Götingen Üniversitesi'nde özel profesörlük kademesine terfi etti ve 1859'da profesör oldu. 1862 yılında Elise Koch ile evlendi. Selasca, İtalya'ya doğru gerçekleştirdiği üçüncü seyahatte hayata gözlerini yumdu. Çocukluk ve Gençlik Yılları Bernhard Riemann 17 Eylül 1826'da Hanover Krallığı'nda Dannerberg yakınlarındaki Breselenz köyünde doğdu. Napolyon Savaşları'nda savaşmış olan babası fakir bir lüterci papazdı. Annesi ise Charlotte Ebell idi. Riemann utangaç bir çocuktu ve toplum önünde konuşmaktan çekinirdi. Riemann okulda öğretmenlerini hayret içinde bırakıyordu. Öğretmenlerin bile yapamadığı karmaşık işlemleri yapabiliyordu. Eğitimi 1840'da Riemann anneannesiyle yaşamak ve Lycreum'u ziyaret etmek için Hanover'a gitti. 1842'de anneannesinin ölümünden sonra Johanneum Lünerburg'daki liseye gitti. Lisede yoğun olarak İncil ile ilgili çalışmalar yaptı ancak matematik Riemann'ın aklını başından alıyordu. 1846'da 19 yaşında papaz olmak ve ailesine yardım etmek için filoloji ve ilahiyat okumaya başladı. 1846 ilkbaharında babası yeterince para topladıktan sonra Riemann'ın ilahiyat okuyacağı Göttingen Üniversitesi'ne gönderdi. Ancak orada Carl Friedrich Gauss'un gözetimi altında matematik okumaya başlayacaktı. Gauss Riemann'a ilahiyat okumayı bırakıp matematiğe geçmesini önerdi. Riemann babasının rızasını alır almaz 1847'de Berlin Üniversitesi'ne transfer edildi. Berlin'de Carl Gustav Jacob Jacobi, Peter Gustav, Lejeune Dirichlet, Jakob Steiner ve Gotthold Eisenstein gibi kişiler öğretim veriyordu. Riemann Berlin'de iki yıl kaldı ve 1849'da Göttingen'e geri döndü. Akademi Riemann, Riemann Geometrisini geliştirdiği 1846'da ilk dersini verdi. Göttingen Üniversitesi Riemann'ı özel profesörlüğe terfi etmek istedi ancak bu teşebbüsleri başarısız oldu. Profesörlük terfisi gerçekleşmemesine rağmen Riemann'a sonunda düzenli maaş verilmeye başlandı. 1859'da Dirichlet'in ölümü ile (Dirichlet eskiden Gauss'un durduğu matematik bölümünün başındaydı) Göttingen Üniversitesi Riemann'ı matematik bölümünün başına atadı. Riemann aynı zamanda fizikte üç ve dört boyuttan daha fazla boyut kullanmayı öneren ilk kişiydi. Riemann 1862'de Elise Koch ile evlendi. 22 Aralık 1862'de Ida Schilling isimli bir kız çocukları oldu. Ölümü Riemann, Hanover ve Prusya orduları savaşa girince İtalya'ya kaçtı. Tüberkuloz sebebiyle 20 Temmuz 1866'da hayatını kaybetti. Riemann koyu bir bir Hristiyandı. Riemann, hayatını Tanrıya hizmet eden bir matematikçinin hayatı olarak görüyordu. Riemann tamamlanmamış çalışmalarını yayınlamayı reddetti ve belki de o çalışmalardaki derin düşünceler sonsuza kadar kayboldu. Ayrıca bakınız Riemann hipotezi Kaynakça 1826 doğumlular 1866 yılında ölenler Alman matematikçiler Göttingen Üniversitesinde öğrenim görenler Veremden ölenler İtalya'da veremden ölenler Diferansiyel geometriciler
1976
https://tr.wikipedia.org/wiki/Riemann%20hipotezi
Riemann hipotezi
Riemann hipotezi (Riemann zeta hipotezi olarak da bilinmektedir), matematik alanında ilk kez 1859 yılında Bernhard Riemann tarafından ifade edilmiş ve henüz çözülmemiş bir problemdir. Bu hipotez kısaca şöyledir : Bazı pozitif tam sayılar, kendilerinden küçük ve 1'den büyük tam sayıların çarpımı (örn. 2, 3, 5, 7, ...) cinsinden yazılamazlar. Bu tür sayılara Asal sayılar denir. Asal sayılar, hem matematik hem de uygulama alanlarında çok önemli rol oynar. Asal sayıların tüm doğal sayılar içinde dağılımı bariz bir örüntüyü takip etmemektedir ancak Alman matematikçi Riemann, asal sayıların sıklığının; s ≠ 1 olmak koşuluyla tüm s karmaşık sayıları için biçiminde belirtilen ve Riemann Zeta Fonksiyonu olarak bilinen fonksiyonun davranışına çok bağlı olduğunu gözlemledi. denkleminin tüm çözümleri karmaşık düzlemde bir doğru üzerinde yer almaktadır. Daha kesin bir söyleyişle, bu denklemin tüm karmaşık sayı çözümlerinin gerçel kısımlarının ½ olduğu tahmin edilmektedir. Bu iddia ilk 1.500.000.000 çözüm için sınanmıştır. Bu iddianın her çözüm için doğru olduğunun ispatlanabilmesi halinde asal sayıların dağılımı ile ilgili çok önemli bilgiler edinmek mümkün olacaktır. 18 Kasım 2015 tarihinde Nijeryalı Opeyemi Enoch adlı matematik profesörü, Riemann Hipotezi’ni çözdüğünü iddia etmiştir. Enoch, hipotezin çözümünü Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Uluslararası Matematik ve Bilgisayar Bilimleri Konferansı’nda sundu. Kaynakça Riemann hipotezi http://www.milliyet.com.tr/nijeryali-profesor-riemann/dunya/detay/2150212/default.htm Zeta ve L-fonksiyonları Matematiksel problemler Hipotezler Karmaşık analiz Sayılar teorisi Hilbert problemleri Hipotez Millennium Prize Problemleri 1859 tanıtımları
1980
https://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%B6%C4%9F%C3%BCrtlen
Böğürtlen
Böğürtlen, gülgiller (Rosaceae) familyasının Rubus cinsini oluşturan familyasından insan sağlığında önemli rolleri olan organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin bir bitki türlerini ortak adı. Böğürtlenlerde çiçeklenme genellikle Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayına kadar devam etmektedir. Bu nedenle bitki üzerinde değişik olgunlaşma devrelerinde olan meyve salkımları birbirini izler. Çoğaltma yöntemleri Kök sürgünleri ile Uç daldırma ile Yaprak - göz çelikleri ile Kök çelikleri ile Doku kültürü ile Rubus İstilacı bitki türleri
1986
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C4%B1da%20m%C3%BChendisli%C4%9Fi
Gıda mühendisliği
Gıda mühendisliği, bilimsel bilgiler ve mühendislik bilgileri yardımıyla gıdaların güvenilir bir şekilde üretimini, hazırlanmasını, işlenmesini, paketlenmesini, dağıtılmasını ve gıdalardan uygun bir şekilde yararlanılmasını sağlayan mühendislik dalıdır. Temel amacı insanların sağlıklı beslenmesidir. Gıda mühendisliğinin birçok ülkede artan nüfusun beslenme ihtiyacını karşılamak için bir seçenek olarak görülmesi, bu mühendislik dalının gelişmesine katkı sağlamıştır. Gıdaların üretim maliyetinin azaltılması için üç boyutlu gıda baskısı, gıdaların daha uzun süre kullanımını sağlamak için süt pastörizasyonu ve gıdaların kalitesini artırmak için biyosensörler gıda mühendisliğinin yaptığı çalışmalara örnektir. Gıdaların soğutulması ve ambalajlanması konusunda biyoteknoloji, insan sağlığı konusunda ise tıp, veteriner tıp, kimya ve biyoloji gibi bilim dallarıyla birlikte çalışmalar yapılmaktadır. Gıda mühendisliği bölümünün bilim dalları Gıda Bilimleri Dalı: Gıda kimyası, gıda mikrobiyolojisi, gıda kalite kontrolü ve beslenme bilim dalları olarak kendi arasında ayrılır. Gıda Teknolojileri Bilim Dalı: Gıda mühendisliği temel işlemleri, yağ teknolojisi, meyve-sebze teknolojisi, hububat teknolojisi, süt teknolojisi, et teknolojisi, gıda maddelerinin ambalajlanması, biyoteknoloji, gıda ekonomisi ve endüstrisi işletmeciliği bilim dalları olarak kendi arasında ayrılır. Belli başlı dersler Gıda mühendisliği bölümlerinin eğitim süresi 4 veya 5 (hazırlık sınıfı olan okullarda) yıldır. Eğitimin ilk yıllarında matematik, fizik, kimya ağırlıklı dersler ile birlikte ekonomi, biyoloji ve temel mühendislik dersleri okutulmakta, eğitim ilerledikçe gıda mühendisliği alanına özgü olan yağ teknolojisi, meyve-sebze teknolojisi, hububat teknolojisi, süt teknolojisi, et teknolojisi, gıda maddelerinin ambalajlanması, duyusal analiz, temel işlemler, moleküler biyoloji, mikrobiyoloji, fizikokimya, organik kimya, akışkanlar mekaniği, kütle aktarımı, ısı aktarımı, mühendislik termodinamiği, gıda katkı maddeleri gibi derslere yoğunlaşılmaktadır. Öğrencilere ayrıca gıda sanayisini tanıması, uygulama bilgileri edinmesi ve beceri kazanması amacıyla endüstride staj yaptırılmaktadır. Gereken nitelikler Gıda mühendisliği bölümüne girmek isteyen bir kimsenin matematik, biyoloji, fizik ve özellikle kimya ve ekonomi ile ilgili olması gerekir. Ayrıca, gıda mühendisliği temelde disiplinlerarası bir yapı gösterdiğinden bu bölümü tercih eden kişilerin okumayı seven, araştırmaya yönelik çalışmalar yapabilecek, sürekli çalışmayı göze alabilecek ve yenilikleri izleyebilecek bir yapıda olmaları beklenir. Kazandıkları unvan ve yaptıkları işler Mezunlar, mezun olduklarında doğrudan gıda mühendisi unvanını almaktadır. Gıda mühendisliği esas itibarıyla ne sadece bir üretici mühendislik dalıdır ne de denetçi dalıdır. Gıdanın üretimiyle "tarladan çatala" (farm to fork) kadar ilgilenebilme, düzeltme, araştırma geliştirme ve toksikolojik risk analizi konularında yetki sahibidir. Bu süreç dahilinde, mühendis, hammadde kabulü analiz sonuçlarıyla yorumlama, hammaddenin üretime dahili, üretim sırasında ve sonrasındaki çıkabilecek sorunların ortadan kaldırılması buna rağmen vuku bulan sorunları çözmek, depolama koşulu ve süresi belirlenmesi, pazarlama, satış ve kalite düzeyi temini, araştırma ve geliştirme (Ar-ge), ürün geliştirme (Ür-ge) gibi bölümlerde yönlendirici, teknik bir yönetici görevi üstlenir. Diğer bir deyişle gıda mühendisliği; kimya mühendisliği, ziraat mühendisliğinin gıda sanayisi alanındaki uygulamalarını karşılayan bir mühendisliktir. Bunların yanı sıra, aldığı mühendislik ve ekonomi eğitimiyle, minimum maliyetle maksimum kar koşullarının optimizasyonunu sağlayabilir. Kaynakça